Ümit Doğan Profile picture
Aug 4, 2020 13 tweets 2 min read Read on X
Enver Paşa "Bizim en büyük günahımız, hatamız Sultan Hamid'i anlayamamaktır." dedi mi?

Bu bir derin tarih yalanıdır. Derin tarih yalnız Atatürk'e değil, İttihatçılara da düşmandır. Dolayısıyla yalanlar zincirinden Enver Paşa'da nasibini almıştır.

Açıklayalım.

#EnverPaşa Image
1- Enver Paşa’nın ülkeyi terk ederken, yâveri Mersinli Cemal Paşa'ya şu sözleri söylediği iddia edilir:

-"Paşam, bütün ef’âlimin (eylemlerimin) hesabını vermeye hazırım.. Turan yapacaktık, viran olduk. Bizim en büyük günahımız, hatamız Sultan Hamid'i anlayamamaktır.
2- Uyduruk iddiaya göre devam eder Enver Paşa ve der ki:

"Yazık paşam, çok yazık! Siyonistlerin oyununa âlet olduk ve onların hıyanetine uğradık!"
3- Bu iddiayı doğrulayacak herhangi bir arşiv belgesi ortaya konulmamış olmakla birlikte, Mustafa Armağan Enver Paşa tarafından söylendiği iddia edilen bu sözlere “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” isimli kitabında yer vermiştir.
4- Mustafa Armağan Enver Paşa'nın bu sözleri söylediğine kaynak olarak Vehbi Vakkasoğlu’nun “Köprü” dergisinde yayınlanan “31 Mart Oyunu” isimli yazısına atıfta bulunmuştur.
5- Vehbi Vakkasoğlu ise Köprü dergisindeki yazısında Enver Paşa'ya yapıştırılan bu sözlere herhangi bir kaynak göstermemiştir.
6- Enver Paşa’nın II. Abdülhamid pişmanlığı iddiasının esas kaynağı ise, Mersinli Cemal Paşa’nın yaveri Cevat Rifat Atilhan’ın Kasım 1948 tarihli “Sebilürreşad” dergisinde çıkan “Abdülhamit ve Siyonizm” başlıklı yazısıdır.
7- Yazıda Atilhan, Mersinli Cemal Paşa ve Enver Paşa’nın bu konuşmayı yaptıkları sırada yanlarında olduğunu belirtmektedir. Ancak dönemin kaynaklarında Atilhan’ın bu iddiasını destekleyen, iki paşa arasında böyle bir konuşma geçtiğini gösteren başka bir bilgi bulunmamaktadır.
8- Ancak Enver Paşa'nın II. Abdülhamit'e karşı olumsuz tutum içinde olduğu sözleri mevcuttur.
9- Bakınız bir örnek:

“Bu hâin herif, istese bir anda her şeyi yapar; memleketi bahtiyar eder, etrafındaki alçakları dağıtır, hem memleket ve millet bahtiyar olur, hem kendisi' diyordum. ++
10- "Fakat bu adamın senelerden beri kan içmeğe alışmış olduğunu ve insanın alışkanlıklarından vazgeçemeyeceğini
hatırladıkça, şahsına karşı fevkalâde bir düşmanlık hissediyor (...)"

Kaynak: Şükrü M.Hanioğlu, Kendi Mektuplarında Enver Paşa, İstanbul 1989,
11- Detaylı bilgi için Derin Sultan Abdülhamid kitabıma göz atabilirsiniz.

kitapyurdu.com/kitap/derin-su…
Enver Paşa "Abdülhamit'i anlayamadık, Siyonizmin oyununa geldik" der mi yahu?

Enver Paşa Abdülhamit'e muhalif olmayı siyonizmin oyununa gelmek olarak yorumlamaz, bu yorumu yapsa yapsa bizim derin tarihçiler yapar.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Ümit Doğan

Ümit Doğan Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @tsumut71

Nov 27
Bartholomeos kimdir? Ekümenik ne demektir?

Türkiye, Fener Rum Patrikhanesi’nin Ekümenik Sıfatını Neden Kabul Etmemektedir? Kabul Ederse Neler Olur?

1⃣- Bartholomeos, Heybeliada Ruhban Okulu’nu birincilikle bitirdi. Barhtolomeos'u yetiştiren Athenagoras Türk vatandaşı olmamasına rağmen Amerika'dan gönderilip bir gecede Türk vatandaşı ve Patrik yapılan kişidir. Menderes ve İnönü zamanında Amerika'nın baskısıyla patrik seçilen kişidir.Image
2⃣- Bartholomeos, 1991’de Patrik seçilir. Patrik dediğimize bakmayın, Lozan’a göre unvanı “Başpapaz”dır.

Lozan’da yetkileri kaldırılan Patrikhane, yalnızca İstanbul Rumlarının dini ihtiyaçlarını karşılamakla görevli, Fatih Kaymakamlığı’na bağlı bir Türk Kurumu haline gelmiştir.
3⃣- Bartholomeos, açıkça “Patrikhane ekümeniktir ve sorumluluğu sadece İstanbul ve Türkiye ile sınırlı değildir” görüşünü savunmaktadır.

Günümüzde ekümenik kavramını yalnız “eşitler arasında birinci” şeklinde yorumlayıp yumuşatmak isteyen vardır.
Read 102 tweets
Nov 22
Atatürk'ün terörle mücadelede uyguladığı tavizsiz ve sağlam yöntemlerden bahsetmek istiyorum.

1⃣- Atatürk terörle müzakere değil mücadele etti. Kararlı bir mücadeleyle Pontus terörünün kökünü kuruttu. Nasıl yaptığını anlatıyım. Image
Image
2⃣- Atatürk, Pontus Terörüne karşı uyguladığı yöntemlerle kısa sürede sonuç almış ve terörün kökünü kurutmuştu.

Neden terör ifadesini kullandım? Terör kelimesi etimolojik olarak “korku salarak dehşete düşürmek” anlamına gelen Latince “terrere” sözcüğünden türemiştir. Arapça kökenli “tedhiş” sözcüğü de Türkçede aynı anlamda kullanılmaktadır. Mondros Mütarekesi sonrasında Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum çetelerin yaptığı eylemler, tam anlamıyla birer terör faaliyetidir. Nasıl mı? Gelin beraber inceleyelim.
3⃣- Mondros Mütarekesinin getirdiği ağır şartlar ve asayişteki bozulmayı fırsat bilip bölgedeki Türk nüfusu yok etmek isteyen Pontus çeteleri Müslüman köylerini basıp kadın, yaşlı ve çocuk demeden katliam yapmışlardır.

Siyasi emellerini kanlı eylemlere dönüştürmek için uygun bir ortamın oluşmasını fırsat bilerek kasaba ve köylerinde eli silah tutan herkesi silahlandırmışlardır. Bölgedeki çetelerin en tehlikelisi olan, Bafra civarında konuşlanmış ve mevcutları iki bin46 kişiyi bulan “Nebyan Çeteleri”, Nebyan Dağı bölgesindeki 11 Rum köyünde yaşayan isyancılar tarafından kurulmuştur. İlk kanlı eylemlerini de Kasnakçımermer köyünden iki Müslüman köylü üzerinde tatbik etmişler, bu iki zavallıyı sırt sırta bağlayarak diri diri yakmak suretiyle senelerce devam edecek olan kanlı sahneyi açmışlardır.

Nebyan çeteleri, bu mıntıkada bulunan 6 İslam köyü arasından 150 haneli Çağşur köyüne ani bir baskın düzenlemiştir. Bu baskın, Nebyan çetelerinin giriştikleri ilk toplu faciadır. Bundan sonra yüzlerce benzer katliam yapacaktır bu çeteler. Yalnız Bafra yöresi değil tabiki. Bütün Karadeniz bölgesinde yaşanacaktır bu katliamlar.Image
Read 12 tweets
Nov 14
GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLAR...

Atatürk’e din üzerinden saldıranların en büyük dayanağı 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açılış konuşmasında geçen şu sözlerdir:

“Aziz milletvekilleri, Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla (değişmez kurallarıyla) asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

Burada geçen “Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” ifadesi malum çevreler tarafından dini reddiye olarak yorumlanıp saldırı argümanı olarak kullanılmakta, güya Atatürk’ün dinsizliğine kaynak olarak sunulmaktadır.

Biraz zamanı geri sarıp bu konuşmanın hangi gelişmeler neticesinde yapıldığını inceleyelim.⬇️
1⃣- Atatürk, Türkiye’nin kalkınmasında önemli yer tutacak olan ekonomik kalkınmanın köklü şekilde hayata geçirebilmesi için devletçi ekonomi anlayışında değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyordu.

Celal Bayar, genel müdürlüğünü yaptığı İş Bankasını kısıtlı olanaklara rağmen güzel yerlere getirmesiyle Atatürk’ün dikkatini çekmiş, devletçi ekonomi politikasının özel teşebbüsü engellediğini gören Gazi’nin gözüne girmeyi başarmıştı. Bu dönemde İsmet İnönü kadrolarıyla İş Bankası kadroları her alanda çatışma hâlindeydi. 1932 yılında bir kâğıt fabrikası kurulmasına karar verilmiş, İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey ihaleyi İş Bankasının almasına sıcak bakmadığı için buna engel olmuştu.

Yaşanan gelişmeler sonucunda Bayar, Atatürk tarafından İktisat Vekili yapılmış ama bu durum kâğıt fabrikası meselesinde Mustafa Şeref Bey’den yana tavır koyan İsmet İnönü’nün hoşuna gitmemişti.Image
2⃣-1937 yılına gelindiğinde Atatürk ve İnönü arasında başka bir anlaşmazlık yaşandı. Türk dış politikasının en önemli ayağını oluşturan Hatay meselesi hakkındaki fikrini açıkça ifade eden Atatürk, Fransız büyükelçisine “Hatay benim şahsî davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz.” diyerek bu konudaki tavrını ortaya koymuştu.

Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması için çalışmalar yapılmasını isteyen Atatürk, Başbakan İnönü ile Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın da hazır bulunduğu bir pazar günü toplantısında Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması gerektiğini söyledi. Atatürk, bu konuda diplomatik nota hazırlanmasını ve Fransız elçisiyle görüşülüp Türkiye’nin kararlı tutumunun bildirilmesini istedi.

Ancak İnönü, Hatay meselesinin Türkiye ile Fransa arasında soruna yol açacağını, hatta savaşa sebep olacağını düşünüyordu. Bazı bakanlar da İnönü ile aynı doğrultudaydılar. Şükrü Saraçoğlu “Bir Hatay için savaşı göze almak, Fransa’yı karşımıza çekmek ne demek? Bizim nüfusumuz her yıl Hatay ölçüsünde zaten büyüyor.” diyordu. Hükûmetle görüş ayrılığı yaşayan Atatürk, Fransa ile müzakerelerin yumuşak tavırdan uzak, kesin ve netice alacak kararlılıkla yürütülmesini emretti.Image
Read 7 tweets
Nov 7
Baba yorgun. Nasıl yorgun olmasın ki? Tarih 19 Ağustos 1937, amansız hastalığın bedenini sarmaya başladığı günler. Fakat Ata'nın henüz bundan haberi yok. Lütfen sonuna kadar okuyun.

1⃣- Hastaydı Atatürk. Cepheden cepheye koşmakla geçen hayatında yıpranan bünyesi 1937 yılının sonlarına doğru uyarı vermeye başlamıştı.

Sağlığının bozulduğuna dair ilk bilgi Fransız Büyükelçisi M. Ponsot’un Fransız Hükümeti’ne sunduğu birraporda yer aldı.Image
2⃣- Atatürk’ün zihinsel ve fiziksel bir çöküntüye gitmekte olduğunu ve Ponsot, Anadolu seyahatlerine çıkan Atatürk’ün özel treninin son zamanlarda kuytu yerlerde durdurulup saatlerce bekletildiğini, bazen de günlük gezi programının son anda iptal edildiğini ifade etti.
3⃣- Hatay Meselesinin gündemi meşgul ettiği bir dönemde hazırlanan raporda Atatürk’ün yakında ölebileceği de belirtiliyor ve Türk devlet gemisinin birdenbire motorsuz ve dümensiz kalacağı gün için hazırlıklı olmak gerektiği vurgulanıyordu.
Read 60 tweets
Nov 3
Şalcı Bacı Şapka Kanunu'na karşı çıktığı için mi asıldı?

Atatürk düşmanlığının geldiği son nokta. Şalcı Bacı diye bir karakter uyduruldu. Şapka olayları nedeniyle asıldığı kurgulandı. İşin aslını belgelerle anlatacağım. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyun.

İskilipli Atıf meselesinden sonra en popüler “Şapka Devrimi yalanı” diyebileceğimiz Şalcı Bacı hikâyesine göre Erzurumlu bir kadın güya şapka devrimine karşı çıktığı için, hem de ne alakaysa Kahramanmaraş’ta idam edilmiştir.

1⃣-Şalcı Bacı hikâyesinin ana kaynağı Çetin Altan’ın 1976’da basılan bir kitabında Şapka İsyanı’nı bastırmakla görevli dedesi Hasan Paşa’nın bir kadını idam ettirdiği yönündeki şu sözleridir:

“Dedem Hasan Paşa çok sert bir askermiş. İsmet Paşa, Topçu Okulu’nda öğrenci iken dedem okul müdürüymüş. Sonrasında ünlü kumandanlar olan o dönemin öğrencileri, dedemin sertliğini anlatmışlar. Hatta bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte hızını alamayıp bir de kadın asmış. Sanırsam siyasal suçtan asılan ilk kadınmış. Kadın sehpaya çıkmadan önce ‘Ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki’ demiş. Aslında kırk kişilik bir gösteriden ibaret olan bu isyanı dedem Hasan Paşa, sehpalar kurarak bastırmış ondan sonra şehre gelen İstiklal Mahkemesi’ni halk büyük bir tezahürle karşılamış.”Image
2⃣-2 Şubat 2012 tarihinde Haber 7’de çıkan yazısında anlattığı Şalcı Bacı hikâyesi ise tam olarak şöyledir:

“24 Kasım 1925’te Kahramanmaraş’ta kurulan 23 darağacında bir de kadın vardır: Şalcı Şöhret Bacı. Erzurum’da yetim çocuklarına bakmak için el işi şal örüp çarşıda satan bir annedir o. Devlet birden şapka giymeyi emredince, yayılan dedikodularla birlikte Maraş halkı protesto amacıyla şehir merkezine doğru yürüyüşe geçer. O esnada kadınlar hamamından çıkan Şöhret Bacı’ya ‘Senin oğlanlar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip ol.’ der biri. Fevri bir kadındır Şalcı Bacı. Bohçasıyla hamamdan dışarı fırladığı gibi hükümet konağının önüne gider. Asker ve halk arasında sürtüşme olduğunu görünce evlatlarını aramaya başlar. Bulamayınca, oğullarını askerlerin teslim aldığını düşünür. Annelik duygusuyla bağırarak bohçasındaki takunyaları askerlere fırlatır ve şapka hakkında kötü sözler sarf eder. Ne olduğunu anlamadan tutuklanır, yargılanır ve 22 erkekle birlikte asılır. Rivayete göre, ‘Ben hatun kişiyim, şapkayla ne işim olur?’ dese de dinletemez kimseye. İdam edilirken kadın olduğu anlaşılmasın diye başına çuval geçirilir. Bu süreçte idam edilen ilk ve tek kadın olur.”

Şaşıracaksınız ama, 2013 yılında gerçekte var olup olmadığı bile tartışmalı olan Şalcı Bacı’nın idamı hakkında bir de kitap yazıldı.Image
3⃣- Meseleye açıklık getiren ise Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Eyicil oldu. 2014 yılında Kahramanmaraş İstiklal Mahkemesi tutanaklarının tamamını inceleyen Eyicil, yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi:

“Kahramanmaraş’ta şapka olayı, 1925’te ortaya çıktı. Ben de 1993 yılında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’ne geldiğimde bu şapka olayıyla ilgili çeşitli dedikodular vardı. Bu olay dolayısıyla Ankara İstiklal Mahkemesi’nde 500 kişinin tutuklandığı ve idam edildiği amacını aşan ifadeler vardı. Kendi kendime dedim ki ben bu bölgenin çocuğuyum. Gerçekten böyle bir olay olmuş mu? Bunu araştırmak için de şu anda İstiklal Mahkemesi zabıtlarının bulunduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gittim. Aşağı yukarı 5 bin sayfalık bir zabıt var. Bu 5 bin sayfalık zabıtları tek tek inceledim. Yaklaşık 5 aylık zamanımı aldı. Tabi ben bununla ilgili hazırladığım ‘Maraş’ta İstiklal Mahkemesi’nde Yargılanan Maraşlılar’ makalesi bilim dünyasında yayınlandı. Sonuç itibariyle bu araştırmayı tamamladım. Sonuçta şapka giyilmesine muhalefet eden insanların cezalandırılmadığı ve bunların geçmişte daha farklı suçlarla özellikle hırsızlıktan aranan insanlar olduğu ortaya çıkıyor.”Image
Read 4 tweets
Aug 25
1938'in Şubat ayında ilaç kullanmasına rağmen ayaktaydı Atatürk. Ne olduysa Hatay'ı kurtarmak için yaptığı seyahatin sonunda oldu.

Şimdi siz Dedektif Haber'i takip edin ben de Atatürk'ün vatan uğrunda feda ettiği ömrünün son günlerini anlatıyım. Lütfen sonuna kadar okuyun.
8 Eylül 1938'de Atatürk'ün karnından parasentezle su alınmıştı. Bu üzücü anların şahidi olan Kılıç Ali anlatıyor:

1⃣- Atatürk’ün ıstırabı artık dayanılmaz derecede artmıştı. Karnında toplanan suyun verdiği sıkıntıdan kurtulmak ve rahat bir nefes alabilmek için suyun bir an önce alınmasını istiyor, bu arzusunun hemen yapılması için uyarılarını sıklaştırıyordu.Image
2⃣- Oysa doktorlar bir süre daha suyu almak istemiyorlardı. Suyun alınmasıyla meydana gelebilecek tehlikeden korkuyorlardı. İdrar hemen hemen tamamen kesilmiş denebilirdi. Prof. Fissenger’in gelmesi üzerine sonunda suyun alınmasına karar verildi.
Read 44 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(