2011'den bir haber: “Jet sosyete ve çok sayıda manken ile armatörün katıldığı düğün partisinin 1984 yılından beri müze olarak kullanılan Averof Zırhlısı’nda düzenlenmesine izin verilmesi Yunan Parlamentosu’nda tartışma konusu oldu.+
2/25 "+Yunan Deniz Kuvvetleri ise soruşturma açtı. Ana muhalefetteki Yeni Demokrasi Partisi verdiği soru önergesiyle Savunma Bakanı’nın hesap vermesini istedi.”
Habere konu olan Averof Zırhlısı sadece Yunanistan tarihi açısından değil Osmanlı/Türk tarihi açısından da önemli.
3/25 23 Temmuz 1908’de İttihatçılarla Taşnakların işbirliğiyle II. Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kalan II. Abdülhamit’i 1909’daki 31 Mart Olayı’nın ardından tahttan indirdikten sonra, İttihatçıların ilk işi on yıllardır ihmal edilen donanmayı güçlendirmek olmuştu.
4/25 İttihatçıların yayın organı Tanin’de yer alan bir dilek üzerine, halktan bağış toplanarak iki kruvazör alınması ve bunlara "Hürriyet Kahramanları" Enver ve Resneli Niyazi’nin adlarının verilmesi uygun görülmüştü. Bunlar olurken İtalyan Donanması
5/25 İtalya-Livorno'daki Fratelli Orlando Kardeşler tezgâhlarına üç adet gemi sipariş etmiş, bunlardan Pizza ve Sar Giorgio İtalyan Donanması’na katıldıktan sonra,İtalyan hükümeti üçüncü gemiyi almaktan vazgeçince tersane gemiyi alması için Osmanlı Devleti’ne teklif götürmüştü.
6/25 Hâlâ "donanma mı demiryolu mu" tartışmasını bitiremeyen Osmanlı Devleti teklifi reddedince
Orlando Kardeşler Yunanistan’a yönelmişler,Donanma Bakanı Damianos,gemiye büyük ilgi göstermiş ancak 24 milyon drahmilik bedelini hazinenin karşılayabileceğinden emin olamamıştı.
7/25 İşte o günlerde,George Averof adlı Mısır doğumlu Rum asıllı bir Osmanlı vatandaşı geminin satın alınmasında kullanılmak üzere sekiz milyon drahmi bağışladı.Bu cömert yardımdan mahcup olan Yunan hükümeti de,geri kalan parayı borç harç toplayıp, 1909 yılında gemiyi satın aldı.
8/25 Bağışçısının adı verilen gemi 1910’da denize indirildi ve ilk seyahatini V. George’un taç giyme törenlerine katılmak üzere İngiltere’ye yaptı. Bu durum Osmanlı Devleti’nde büyük bir endişe (ve kıskançlık) yarattı.
9/25 Çünkü Balkanlarda savaş tamtamlarının çaldığı bir dönemde, Osmanlı’dan ayrılmış küçücük bir devlet olan Yunanistan, koskoca Osmanlı Devleti’nin almaya cesaret edemediği bir gemiyi satın alarak, deniz gücünde büyük bir avantaj sahibi olmuştu.
10/25 Duyulan rahatsızlık öyle büyüktü ki, alelacele Almanya’dan iki gemi satın alındı. Ancak, Barbaros Hayrettin ve Turgut Reis adları verilen bu gemiler 18 yaşındaydılar, yani Osmanlı’yı Yunanistan’ın önüne geçirmeleri mümkün değildi.
11/25 Nitekim bu durum kısa sürede ortaya çıktı. Averof 1912 sonbaharında patlak veren Balkan Harbi’nde Osmanlı Devleti’nin yenilgisinde başrolü oynadı.Özellikle 16 Aralık 1912 tarihli İmroz,18 Ocak 1913 tarihli Mondros Deniz Muharebelerinde, Osmanlı donanmasının iflahını kesti.
12/25 Çünkü Osmanlı gemilerinin en yenisi saatte 16 mil sürat yapabilirken, Averof 22 mile ulaşıyordu. Osmanlı gemileri üç dakikada bir mermi atabilirken, Averof merkezî sistemli modern toplarıyla dakikada üç mermi atıyordu.
13/25 Buna rağmen İmroz Muharebesi sırasında Averof isabet alarak yan yatmış, ancak Osmanlı donanmasının komutanları durumu fark etmeyerek, savaş alanından ayrılmışlardı. Dolayısıyla, Averof’u denize gömme fırsatı kaçırılmıştı. Daha sonra toparlanan gemi
14/25 Mondros Muharebesi’nde ezici bir üstünlük sağlamış, Osmanlı gemileri Çanakkale içlerine kaçmak zorunda kalmıştı. Bu muharebelerden sonra Averof’un kaptanı Kunturiotis Yunanlılar tarafından “Şanslı Yorgo” diye anılırken, Türkler gemiye “Şeytan Vapur” adını takmışlardı.
15/25 Balkan Savaşları’nın "Averof konusu", Türk milliyetçileri açısından öyle büyük bir yaraydı ki, 1913-1914 arasında İttihatçılar "dahili tümörler" diye niteledikleri Ege’de yaşayan Rum ahaliyi Anadolu’dan kaçırtmak için halkı kışkırtırken, Averof’u bahane etmişlerdi.
16/25 Şu ifadeler bir bildiriden: “Ey Müslümanlar! Hanımlar...Efendiler! Sizlerle biraz hasbıhal etmek istiyorum.Allah bir daha tekrarını göstermesin.Son Balkan muharebelerini hepimiz biliyoruz (.) yalnız can,yalnız insan değil,büyük memleketler, koca koca ülkeler de kaybettik.
17/25 İskeçe, Kavala, Drama, Siroz, Selanik, Yanya, Manastır, Kosova, İşkodra... Bütün bu güzel vilayetleri kaybeden ve kendi memleketlerimizin üzerine düşman bayrakları diken kimin elidir biliyor musunuz? Kemal-i teessürle söyliyeyim: Bizim elimiz (…) Evet, kendi ellerimiz!
18/25 Çünki, Çanakkale Boğazı’ndan dışarı çıkamadık. Çünki, Selanik’e,Adalara imdad edemedik. Çünki, Yunan’a karşı koyamadık. Çünki, karşımızda düşmanın Averof zırhlısı vardı.
19/25 Bütün ülkesi,yalnız Rumeli’deki vilayetlerimizin hatta yarısı kadar bile olmayan Yunan hükümetinin Averof zırhlısı! (...) Evet, o küçücük, o miskin ve züğürt Yunan hükümeti kendisine kalsa, kabil değil böyle zırhlılar alamaz. Çünkü almak için para bulamaz.
20/25 Fakat zırhlıyı alan hükümet değil millet! (.) İşte Averof zırhlısını alan da Averof adında bir Rum(.) Evet,bir Rum vatandaş! Yunan hükümetine koca bir harp kazandırdı ve bütün Yunanistan’ı bir buçuk misli büyüttü!.” Rum Kaçırtması çok başarılı(!) oldu ama konumuz bu değil.
21/25 Bugün artık çok iyi biliyoruz ki, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının başlangıcı Balkan Harbi’dir. Dolayısıyla, Averof Yunan milli tarihinin en büyük kahramanlarından biri olurken, Türk milliyetçilerinin başarısızlıklarının suçunu yükledikleri ‘günah keçisi’ olmuştu.
22/25 Birinci Dünya Savaşı’nı yenilgiyle bitiren Osmanlı Devleti ile İtilaf Güçleri arasında imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra, İstanbul’a gelen işgal donanmasında yer aldı ve zaman zaman Karadeniz’e açılarak Mustafa Kemal’in kuvvetlerine meydan okudu.
23/25 9 Eylül 1922’de İzmir’in Ankara güçlerin eline geçmesi sırasında,Anadolu’dan kaçmak zorunda kalan Yunan askerleri ve Rum asıllıları Ege adalarına taşımakta kullanılan gemi,1928 yılında vakfiyesinde belirtildiği gibi okul gemisine dönüştürüldüyse de, İkinci Dünya Savaşı'nın
24/25 patlak vermesi üzerine, tekrar Yunan Donanması’nın amiral gemisi oldu. 1941’de Almanların Yunanistan’ı işgali sırasında, Almanlara teslim olmayı reddeden gemi, Girit’e kaçtı. 1944'te Yunanistan’ın Nazi işgalinden kurtulmasından sonraki ilk bayrak töreni Averof’ta yapıldı.
25/25 1951’de ıskartaya çıkarılan gemi 1984'te onarılarak müze olarak kullanılmaya başladı.O tarihten beri de Yunanistan’ın milli sembollerinden biriydi.İşte başta sözünü ettiğimiz öfkeyi yaratan da,bu şanlı tarihin aynen Atatürk’ün gemisi Savarona'daki gibi,piyasaya düşmesiydi!
Ek: Bu da geminin fotoğrafı. İlk twite eklemedim çünkü bazen görseller yüzünden zincir gönderilemiyor ve baştan yazmak zorunda kalıyorum.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Ahmet Yaşar Ocak'ın Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999) kitabının sonundaki "Bölüm XII: Türklerin Mezhepleri ve Bu Zamandaki Sapkın Cemaatleri"inden ateistlerle ilgili kısmı sizlerle paylaşmak istedim.
2/25 Bölümün yazarı 1667-1678 arasında İngiliz Yakındoğu Şirketi İzmir şubesi müdürü olarak görev yapan Sir Paul Rycaut (İng. okunuşu Rayko; Fr. Ricaut, okunuşu Riko). Aktaracağım bölüm Rycaut'nun The Present State of the Ottoman Empire (Londra, 1668) adlı eserinde yer alıyor.
3/25 Hayatının önemli bir bölümünü "Türkler" ve Osmanlı Devleti konularına ayıran ve bu konuda ülkesinde otorite kabul edilen Rycaut’nun Osmanlı ateistleriyle ilgili gözlemleri şöyle: "Niyetimiz burada Türkler arasındaki muhtelif mezhepleri anlatmak olmakla birlikte,
18 MART 1915 ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI'NIN KAHRAMANI NUSRAT (NUSRET) MAYIN GEMİSİNİN HAMASETTEN ARINDIRILMIŞ GERÇEK HİKAYESİ (Yetkin İşçen'den nakil.)
Dönemin Osmanlı Donanması, Almanlarla yapılan Askeri Yardım Anlaşması gereğince tüm varlığıyla Alman denizcilere bırakılmıştı. +
Bu nedenle, tüm gemilere birer Alman deniz subayı atanmış, Türk denizcileri de onların emrine verilmişti. Nusrat isimli 1911 yapımı mayın gemisine de Yarbay Reeder atanmış, Türk gemi komutanı Tophaneli Hakkı Efendi de onun emrine verilmişti. +
Gemide görev alan mayın uzmanı, çarkçı, ve teknik personel de yine Alman'dı. Türk personel bu kişilerin emrinde görev yapıyorlardı. Aynı dönemde, yine askeri yardım anlaşması gereği, İstanbul ve Çanakkale Boğazları Komutanlığı'na da Alman Amirali von Usedom ve Amiral Merten +
AMERİKAN BÜYÜKELÇİSİ HENRY MORGENTHAU'NUN 18 MART 1915 BOĞAZ SAVAŞI İLE İLGİLİ RAPORU
(En ilginç bölümü sonu. AH)
"18 Mart günü, Birleşik Donanma en büyük saldırısını gerçekleştirdi. Bu saldırının Müttefikler için feci bir şekilde sonuçlandığını tüm dünya biliyor. +
Sonuç, Bouvet, Ocean ve Irresistable’ın batması; onlar gibi dört geminin daha yara alması oldu. 18 Mart savaşına 16 gemi katılmıştı, yedisi geçici veya kısmen hizmet dışı kaldı. Kuşku yok ki, Almanlar ve Türkler bu zaferlerine çok sevindiler. +
Polis güçleri her yerde geziyor ve ev sahiplerine kendilerine söylenen sayıda bayrak asmaları konusunda uyarı yapıyordu. Türk halkı hemen her çeşit konuda o kadar hevessizdi ki, böyle emirler olmasa kimsenin evini bayrakla süsleyeceği yoktu. Aslında ne Almanlar ne de +
VARAN 1
Mimar Turhan Altıner, 14 Ağustos 2005 tarihli Milliyet gazetesindeki köşesinde şöyle yazmıştı: "1969 yılında İller Bankası İmar Planlama Dairesi'nde genç bir mimar olarak çalışmaya başlamıştım. +
2/25
"O zamanlar nüfusu 2 bini geçen herhangi bir yerleşme belediye örgütü kurabiliyor ve nüfus başına İller Bankası'ndan para alabiliyordu. Yalnız her yeni belediyenin imar planının olması şarttı. Halbuki imar planları o kadar ilkel seviyede yapılıyordu ki...+
3/25
"Yerleşimin mevcut dokusu hiçbir zaman dikkate alınmıyordu çünkü bunun için oldukça ciddi bir uğraşa, sağlıklı haritalara, anketlere, arazi çalışmalarına gerek vardı. Üstelik ne mevcut imar yasası ne de planlar halkın gerçek içsel ihtiyaçlarına cevap verebiliyordu.+
Komünist Manifesto ilk olarak 21 Şubat 1848'de Londra'da Almanca Manifest der Kommunistischen Partei adıyla 23 sayfalık koyu yeşil bir broşür olarak basıldı. 39 sayfalık İngilizce çevirisini Helen MacFarlane 1850'de yaptı.
2/21 Manifesto şöyle başlıyordu:
"Avrupa’da bir heyula kol geziyor –komünizm heyulası. Yaşlı Avrupa’nın bütün devletleri, Papası ve Çarı, Metternich’i ve Guizot’su, Fransız Radikalleri ve Alman hafiyeleri bu heyulaya karşı kutsal bir sürgün avında el ele vermişlerdir. +
3/21 "İktidardaki hasımları tarafından komünistlikle suçlanmamış tek bir muhalefet partisi gösterebilir misiniz? Bu komünizm karalamasını gerici hasımlarına olduğu kadar kendinden daha ileri muhaliflere de gerisin geri fırlatmamış tek bir muhalefet partisi gösterebilir misiniz?+
1/22 OSMANLI'DA MÜSLÜMAN TEBAANIN ASKERLİKLE İMTİHANI
Sabah paylaştığım "Osmanlı döneminde gayrimüslimler askerlik yapmazdı" yalanının (bkz. ) ayna yansıması olarak "Osmanlı döneminde bütün Müslümanların istisnasız askerlik yaptığı" yalanına gelirsek:
2/22 Batılılaşma hamleleri kapsamında, 3 Kasım 1839’da ilan edilen Gülhane Hattı-ı Hümayunu ile yapılan düzenlemelerden devletin temel beklentisi giderek artan asker ihtiyacını karşılamaksa, ikincil beklentisi, imparatorluğu oluşturan farklı etnik köken, dil ve dine sahip tebaayı
3/22 vatandaş olarak eğitip onlara ortak bir kimlik kazandırmaktı. Nitekim fermandaki “Vatanın muhafazası için halkın askerlik yapmasının bir hizmet borcu olduğu” vurgusu bu amaca işaret ediyordu. Fakat fermanda sözü edilen düzenlemelerin ilk adımı ancak 4 yıl sonra atılabildi.