Muhtemelen çoğumuzun bildiği, bir zemin içinde saklı kurbağa benzeri şeylerin deliklerinden yukarı çıktıkları bir oyuncak vardır. 2-3 yaş çocuklarının reflekslerinin gelişmesi için plastik bir tokmakla deliğinden çıkan plastik kurbağaya vurup deliğine sokuyorsunuz ama başka+
bir delikten başka bir kurbağa kafasını çıkarıyor. Siz de elinizdeki plastik tokmakla hemen ona vurmaya çalışıyorsunuz. (henüz görmemiş olanlar için görsel ekte) Bu oyuncak tam da bizim nefsimizi tarif ediyor. Nefsinizi bastırdığınızda nefsiniz başka bir yerden+
karşınıza çıkıyor. Nefsimizi, çarşıda hamburger görüp "hamburger istiyooom" diye feryat eden bir çocuk gibi düşünelim. Siz o çocuğa, hamburgerin içinde et bile olmadığını içinde bulunan (msg)nin bağımlılık yaptığını, kullanılan malzemelerin sağlığa uygun olmadığını+
anlatamazsınız. Çocuğu, onun anlayacağı şekilde hatta daha da cazip gelecek bir alternatif sunarak ancak ikna edebilirsiniz. Örneğin o çocuğa, coşkulu bir şekilde "benim de zaten sana evde bir sürprizim var hem de dünyanın en lezzetli ve en büyük hamburgeri böylesini daha+
önce hiç yemedin" diyerek hem merak uyandırır hem de sorunu çözersiniz...tabii eve dönünce de söz verdiğiniz gibi kocaman ve lezzetli bir hamburger hazırlamak şartıyla. Böylece çocuk hem mutlu olacaktır hem de size olan güveni artacaktır. Nefsimiz de eğer onun +
dilinden konuşmayı becerebilirsek bizi dinler.Tatlı yememeniz gerekiyor ve siz bunu dr. tavsiyesi üzerine yapıyorsanız bu nefsinizi şiddetle bastırmaktır ki, ilk fırsatta başka bir yerden ve daha şiddetli bir şekilde karşınıza çıkar. Aynı bir topun su dolu bir havuza batırılması+
gibi. Topu ne kadar derine batırırsanız top o kadar mukavemet gösterir ve sonunda bastıracak gücünüz kalmadığında çok hızlı bir şekilde su üstüne fırlar. Oysa tatlı yasağında elinizin altında kuru kaysı, incir ve çerez bulundurup nefsinizi köreltmiş olsanız tatlı+
isteğiniz de kalmayacaktır. Bunu nefsimizin zorlandığı her alana uygulayabiliriz. Yeter ki, konu kuvvetli nefsimiz iken Allah'ın veli kullarının hayatlarını okuyup henüz o seviyede değilken onların hallerine bürünmeye çalışmayalım. Onları örnek alalım ama kendi+
gerçekliğimizi de unutmayalım. Nasıl ki, ilaçlar bile vücut ağırlığına göre azaltılıp çoğaltılıyorsa önce kendi özgül ağırlığımızı bilelim. Şeytanın bir taktiği de hazır değilken sizi bir savaşın içine sokmaktır. Çünkü şeytan bilir ki, hazırlıklarınızı tamamladığınızda+
gireceğiniz savaşı kazanmanız muhtemeldir ama henüz gücünüzü toparlamamış, silahlarınızı kuşanmamışken savaşa girerseniz kaybetmeniz kaçınılmaz olur. Kur'an'da, savaş için göstere göstere hazırlık yapmamız tavsiye ediliyor. Düşmanlar bu hazırlıklarımızı gördüğünde+
zaten bize saldırmaktan vazgeçecek biz de savaşmadan savaşı kazanmış olacağız. Bu noktada, "S-400 leri niye alıyoruz, İHA/SİHA/TİHA'ları neden üretiyoruz?" sorusunu soran kişileri gülümseyerek hatırlayabiliriz. Şimdi, nefis / insan karşılaşmasını bir de evlilik konusuna+
uyarlayalım. Evlilik çağı gelmiş gençlerin özellikle erkeklerin evlenmelerinin, diploma, iş, para vs gibi sebeplerle ertelemeyelim. Hayırlı işlerde acele ediniz, tavsiyesine uyarak evlendirelim. İman sıkleti çok kuvvetli olanlar evlenmeyip oruç tutarak, nafile namaz+
kılarak uzun süre bekleyebilir. Peki, acaba gençlerimizin % kaçı bu üstün imanî sıklete sahiptir? Çok az bir oranı olduğu kesin. O halde, gençleri boşu boşuna günaha sevketmeyelim çünkü günahın birine başlamak diğer günahlara kapı açar sonunda ibadetler unutulur hatta iman+
sorgulanacak bir hale girilebilir. Dünyadaki en önemli görevimiz Allah'a kulluktur. Allah'ın verdiği rızka sadece vesile olacak olan üniversite diploması bizleri çocuklarımızın ahiretini kaybetmesine alet ettirmesin.
Allah'ın rızası olmayan hiçbir işte bizim için hayır yoktur.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Kadın ve erkek birbirlerini tamamlayan iki unsurdur. Bir elmanın iki yarısı, demek yerine bir çift ayakkabı örneği daha uygundur çünkü aynı değillerdir. Sağ ayakkabıyı sol ayağınıza giymek ne kadar doğru ise kadınla erkeği her yönden eşit görmek de o kadar+
doğrudur. Rabbimiz bize; "sizleri bir erkek ve bir dişiden yarattık..." diyor. Yani biri tercih edip diğerini ötelemek veya kötülemek sözkonusu değildir.
Kadın tarladır erkekse tohum. Kadın, Rabbimizin Rahiym isminin tecellisi ile embriyoyu 9 ay karnında taşıyan+
ve koruyandır. Yine kadın, Rabbimizin Rezzak isminin tecellisiyle dış dünyaya bağımlı olmadan bebeğini besleyendir...ve yine Kadın Rabb isminin tecellisinin bir parçası olarak çocuklarını terbiye edendir. Ancak kulluk ve beşeri boyutta kadın ve erkek eşit haklara+
İnsanlar arası sevgi fedakârlığa dayanmıyorsa ona 'beğeni' denir. Her ne kadar gençler bir pop yıldızını "seviyorum" dese de aslında beğeniyorum demek istemektedirler. Oysa çocuğunu seven bir baba canını vermeye hazırdır. Evlilikte de bağı ancak fedakârlık sağlamlaştırır. İlk+
görüşte aşk, aslında doğal dürtüler ve çağın sloganlaşmış modellemelerinin sonucudur. Bundan 200 sene önce tombul hanımlar revaçtayken son yüzyılda zayıf hanımlar moda ikonu haline gelmiştir. Güzelliğin sevgi temeli olarak alınması 'sevgi' kavramına haksızlıktır. İnsan+
karşısındaki kişiyi karekteri, inancı uğrundaki mücadelesi ve insanlığı sebebiyle sevebilir. Bu sevgi temeline fedakârlık da eklenince gerçek aşk olur.
Allah sevgisi ise, kulun Allah c.c.'yu ne kadar dikkate aldığı ve hayatının merkezine oturtmuş olmasıyla belli+
Durum tespiti; yaklaşık 100-150 yıldır bizden çıkmış gibi görünen aslında beyin ve ruhen bize düşman olan bir güruh peydah oldu. Bizim dinimiz başta olmak üzere gelenek, görenek, kültür, müzik, dil...yani bizi biz yapan ne varsa nefret eden, aşağılayarak prim yapmaya+
çalışan. En kötü tarafı da kendilerinde olan bu hastalığı sağlam milli temeli olmayanlara da bulaştırıyor olmaları. Gerçek şu ki, TC kimlikli olmalarına rağmen en azılı Türk ve Türkiye düşmanı bunlardır. Türkiye'ye saldıracak her terör grubuyla ortak çalışma yapmaya gönüllü+
olurlar. Bunların bazıları dönme yahudi, bazıları ajan ama çoğunluğu beyni yıkanmış mankurttur. Bizim için en önemli grup beyni yıkanmış olanlar çünkü beyin yıkama işlemi yapabilmek için ya kafatasına deve derisi sarıp güneşte bırakılırsın ya da kemalist bir eğitim+
İnsanın birçok görevi birçok rolü vardır; çocuk, anne/baba, arkadaş, akraba, işveren, vatandaş ve en önemlisi insan rolü. İnsan olabilmenin de en önemli yönü iman etmekten geçer. Çünkü bizleri yaratan Allah c.c. ne yarattığını bilir. Bizlere muhteşem bir yardım+
olarak Kur'an'ı ve efendimiz s.a.s.'i vermiştir. Kur'an'da teorisini öğrendiğimiz şeylerin pratiğini de efendimiz s.a.s.'in hayatında ve bize ulaşan hadislerinde buluruz. Böylece hangi rolde olursak olalım efendimiz s.a.s.'in hayatına bakmamız bizi en doğru yola+
iletecektir. Rabbimiz bir ayetinde "resulüm gönülden iman edenler için en iyi örnektir" diyor.
Örnek almadan, esinlenmeden yeni bir şey yapabilmek sadece Allah c.c.'na aittir. İnsanlar, davranışları için genelde beğendikleri insanları rol model olarak alır ve+
Küfür tek millettir...çalışma şekli ve şablonları da aynıdır. Önce piyasaya bir yalan sürerler ve bu yalanı sürekli tekrarlarlar. Bunun yalan olduğu belgelenmesine rağmen yalana devam ederler. Bu yalanı bilerek veya bilmeyerek yayılmasını sağlaması için de yalana alışmış+
içinde Allah korkusu olmayan, kul hakkına girmekten korkmayan kalabalıklar lâzımdır. Bu günümüzde işin en kolayıdır zaten. Özellikle de sosyal medyada insanların 280 karakteri bile okumaya üşendiği şu günlerde, kendi çıkarlarına uygun gelen bilgiyi araştırmadan,+
soruşturmadan kendi etrafına yaymaya başlarlar. Hatta kendi inanç ve çıkarlarına ters olanlar bile farketmeden bu algının yerleşmesine vesile olurlar.
Bu mecrada bir karikatür dolaşıma girdi; CB Erdoğan, ay yüzeyinde bir su birikintisi üzerine 'mavi vatan' ibaresiyle+
Rad Suresi 11. Ayet; "bir toplum kendindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez" diğer bir ayet, Maide 105; "Ey İman edenler, siz kendi sorumluluklarınıza dikkat edin..."
Bu ayetlerin ışığı altında, biz 'kullar' olarak önce üzerimize düşeni yapmakla mükellef+
olduğumuzu anlıyoruz. Sadece anlamayıp uygulamamız da gerekiyor. Bu sebeple kendimize soralım: İslâm'ı ne kadar anladık ve Allah'ın emirlerine ne kadar uyuyoruz?
-5 vakit namazı ihlasla ikame ediyor muyuz? Namazda Rabbimizin bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu+
hissediyor muyuz? Yalandan, iftira etmekten, kul hakkına girmekten veba salgınından kaçarcasına uzaklaşıyor muyuz? Başkalarının günahını dile getirmek yerine kendimizi düzeltmeye çalışıyor muyuz? Bir ayet duyduğumuzda bunun alemlerin Rabbinin kesin emri olduğunu+