Hangisi hekimlik mesleğinin gereklerine daha uygun?
Profesyonel mesleklerin gerekleri uzun yıllarda, bazen yüz bazen mesela hukuk ve tıpta olduğu gibi bin yıllar içinde oluşmuştur (hukuk fakültelerinde halen Roma hukuku okutulur).
Tr'de aktüel işin gerekleri (örneğin 100– hasta) profesyonel mesleğin gereklerine çok kez ağır basıyor.
Fakültelerde ilgili profesyonel mesleklerin gereklerine göre eğitim verilmesi için fildişi kulesi ortamı lazım.
Yoksa işin icrası tamamen aktüel işin gerektirdiklerine uyardı.
"Üniversite meslek okulu değildir" romantikliğiyle düşünürken, üniversitenin profesyonel mesleklerin bazen binlerce yılda oluşmuş gereklerini koruduğunu ve hatta bazen sadece onun koruduğunu unutmamak bence iyi olur.
Profesyonel meslek eğitimi Aydınlanmanın gerekleriyle çatışmaz.
Bu gibi sık karşılaşılan durumlar ve olaylar, Tr'de gündelik kamusal hayatı niteleyen "düzenli anarşi"nin mesleki boyutuna işaret ediyor.
(Tr'de kamusal alan güçsüz devlete işaret edecek şekilde serbestlik, özel alan da güçlü aileye işaret edecek şekilde bir disiplin alanı)
Tr'de çoğu alanda yeterince yetişmiş sayısız profesyonel var ama aktüel işin gerekleri profesyonel mesleğin gereklerine çoğu kez ağır bastığı için, aldıkları eğitimin gereklerini hayata geçirmekte zorlanıyorlar. Bence bu önemli ama pek konuşulmayan bir sorun.
Yoksa, Tr'de mesela depreme dayanıklı bina yapmasını bilen sayısız mimar ve mühendis zaten hep vardı. Ama bu bilgi ve potansiyel başta kamusal bilincin eksikliği ve "düzenli anarşi" ortamı sebebiyle bir türlü hayata geçemedi ve binaların çoğu halen de çürük.
Depreme dayanıklı binaların kamusal ölçekte yapımı konusunda da hem önceki ilgili yönetmelikleri yeterince uygulamayıp hem de sorumluluğu o eski yönetmeliklerin yetersizliklerine yıkan bir idari zihniyete sahibiz ki halktan da destekçileri çok.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bu kez ve burada da sanatçılar, aydınlar, bilim insanları milletin yükselişinin önündeki engeller gibi yazılmış. Bu bakış açısı da kutuplaştırıcı. İtham etmeye ve küçümsemeye şimdi gelmeyelim ama toplum da gelenek de eleştirilebilir. Bunu da en başta başta sayılanlar yapar.
Bilindik biçimiyle politik seçimlerde seçmenlerin kime veya neye oy verdiğini anlayabiliriz ama niye verdiğini anlamak imkansıza yakın ölçüde zor. Bu seçmen de Türk lirasının değeri düşüyor diye Akp'ye oy veren ama muhtemelen listelere milliyetçi-muhafazakar diye geçecek birisi.
Tr gayet amorf bir ülke. Anayasanın bırakın toplumu siyaseti bile kurma gücü yok. Siyasette de toplumsal yapıda olduğu gibi düzen içinde düzen var. "Düzenli anarşi" gündelik hayatı niteliyor. Kaç tane farklı hatta çelişik Akp gördük. Bu kadar çelişkiyi çözme gereksinimi bile yok.
Normal hayat koşullarının nesnel hukuka patinaj çektirdiği bir ülke Tr.
Böyle bir ortamda, analiz için kullanılan birçok kavram ve nosyon da zemine tutunamayacak ve boşa dönecektir. Bunların arasında milliyetçi muhafazakar da var. Tr'de devletin fiziki şiddet tekeli bile oturmadı
Toplumlarda gelir dağılımı akli kriterlere göre yapılmıyor.
Konuyu akademisyenlik üzerinden düşünelim. Öğretim üyeliğinin en profesyonel meslek olduğuna itiraz edenler az olur sanırım. Sorun sabit gelirli akademisyenlere yönelik popülist politikalar.
Öğretim üyeleri hiç bir zaman üst düzey maaş geliri olan bir kesim olmadı. Statüyle gelir düzeyi örtüşmez ama bazen de gelirin düşmesi statüyü etkiler. Hadi statü de düşsün. Fakat ortada ciddi emek var. Bu emeğin karşılığı pekala istenebilir ama bu değil istenen. GEÇİNEMİYORUZ.
Pulitzer'inki gibi kitaplarda, sosyal komünist bir rejim için herkese ihtiyacına göre, sosyalizmde herkese katkısına göre ilkesi savunulurdu. Maaş karşılaştırması da katkıya yönelik diye düşünülebilir pekala. Ama katkıya göre ilkesi de akli bir ilke. Katkıyı nasıl belirleyeceğiz?
Karikatürleştirecek denli kuşbakışıyla 3 ana benlik modelini ayırabiliriz. İlkine uçan balon modeli diyelim: Sınırları belli ve geçirmez, özerk, kendi bacağından asılan benlik. 2. ve Tr'de yaygın olduğunu düşündüğüm tipte benlik olimpiyat halkaları gibi diğerleriyle iç içe.
Fakat bu bir benlik his ve algısının olmadığını göstermez. 3. tipi ise psikotik yani kimliğini Napolyon ile karıştıran bilindik figür örnekliyor. Tr'de kaynaşma bu derecede ileri değil. Yani insanlara psikotik diyemeyiz. Sembiyozda da bir ayrışma vardır, olmayan özerkliktir.
Aşık, ayrıştığı yani dünyanın kendinden ibaret olmadığını anladığı ama "henüz" özerkleşmediği hâli canlandırır: "Ben sensiz yaşayamam; sen benim her şeyimsin". Ama bunu demek için azıcık da olsa ayrışmak gerekir. Olmayan ayrışma (differentiation) değil ayrılmadır (separation).
Bu söylemin çalışmadığı aşikâr.
Aksine, Akp sert seçmeni koruyup kollandığını düşünüyor ve bunun karşılığında liderine sadakatini sürdürüyor. Bu ilişkiyi tek yönlü olarak hiyerarşik değil, karşılıklı ve tamamlayıcı görüyor. Veren eli üstün kabul ediyor. Demek ki bir şey alıyor.
En başta, özdeğerinin desteklendiğini hissediyor. Yoksulluğunu da onur kırıcı kabul etmiyor. Gelirini toplumsal adalet değil geçim meselesi olarak değerlendiriyor. İşçiliğine bir sınıfa aidiyet üzerinden değil bir meslek olarak bakıyor.
Onun için, soyut Milli topluluğun bireylere hem normatif hem ontolojik üstünlüğü ve önceliği demek olan kolektivistik sadakat, temel hak ve özgürlüklerinden daha önemli. Dine de bir hak çerçevesinde ("din ve vicdan özgürlüğü") değil bir cemaatsel iyi yaşam biçimi olarak bakıyor.
"Chp zulmü" ibaresi dillerden düşmüyor ama sanki Abdülhamit dönemi Osmanlısında özgürlük topraktan fışkırıyordu. Mezkur ahali baskıya karşı çıkmıyor; kendine demokrat. Cumhuriyetle devlet, toplum ve insanların adı değişti ama bu üçlünün aralarındaki ilişkiler ne kadar değişti?
Güç mesafesi Osmanlıda da çok yüksekti. Devlet kutsaldı; meşruiyeti kendinden kaynaklanıyordu. Cumhuriyete de ister istemez örtük olarak taşınan bu anlayış, devlet eliyle yapılan dönüşümlere rağmen isyan edilmesini önlemeye yetti. Yani bazı şeylerin elbisesi değişti, içi kaldı.
Cumhuriyetin kültürel sıfır noktası ilan edilmesi bir hataydı ve karşı devrimcilerin eline koz verilmiş oldu. Böylece başta modernleşme olmak üzere Osmanlıdan Cumhuriyete taşınan kültürel ve siyasi sürekliliklerin üstünün örtülmesi kolaylaştı. Güç mesafesi şimdi de çok yüksek.