Eski adıyla Orta Vadeli Program (OVP), 2018’den beri “Yeni Ekonomik Program” olarak adlandırılıyor.
5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası’ndaki isim hâlâ OVP.
Bugün bu program iki haftalık bir gecikmeyle de olsa açıklanacak.
Bu isim değişikliği, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi sonrasında oluşan ekonomi yönetiminin eskiden yapılan işlere yönelik reddi miras duygusunun, geçmişle bağlarını koparma isteğinin bir dışavurumu olabilir mi?
Gerçekten de hem politikalar hem kurumlar bu “YENİ” dönemde değişti.
Tabii şöyle bir kavramsal sorun var.
2018’deki program “Yeni Ekonomik Program” ise 2019’dakine “yepyeni” bugün açıklanacak olana “daha da yeni” demek gerekebilir.
İngilizce ‘evet’ anlamına gelen ‘yes’ sözcüğü, Türkçe “hı hı” kullanımına benzer şekilde sokak konuşmasında ‘yep’ diye kısaltılıyor (nasıl kısaltmaysa!)
Yeni Ekonomik Programın kısaltılmış hali de YEP.
Belki isim değişikliğinin bir nedeni de bu bilinç altı öykünmedir, kim bilir?
Enflasyon, istihdam, büyüme, ihracat, cari açık gibi temel makro göstergeler açıklanınca ekonomi yönetiminin 2021’e ilişkin beklentilerini, tahminlerini ve hedeflerini göreceğiz.
Merakla bekliyoruz değil mi?
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
22 Haziran’da @Merkez_Bankasi ’nın alacağı faiz kararı, ekonominin önümüzdeki dönem seyri üzerinde çok etkili olacak. Faiz ne olmalı?
İsterseniz önce bugün içinde bulunduğumuz ekonomik yapıda faizin ne olduğuna bakalım. Faizin bileşenleri nelerdir? Faizi ne oluşturur?
…
Akış:
İster tasarrufun (tüketimi ertelemenin) ister likiditenin (elde nakit tutmanın) fiyatı olarak kabul edilsin; faizin üç bileşeni var:
•Enflasyon beklentisi (ana paranın alım gücünde zaman içindeki aşınma),
•Risk primi ve
•Reel faiz.
Şöyle bir formülle ifade edebiliriz:
Faiz = 1) Gelecek dönem enflasyon beklentisi
+ 2) Geri ödeme risk primi, belirsizlik ve enflasyon oynaklığı primi, (yabancılar için TRY’nin değer kaybetme riski)
+ 3) Tasarruf arzı ile yatırım talebinin belirlediği sermayenin marjinal verimliliği ve marjinal maliyeti (reel faiz)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası,
adında “Cumhuriyet” olan çok özel bir devlet kuruluşumuz. Bir mensubu olmaktan onur duyuyorum.
Merkez Bankası @Merkez_Bankasi Başkanlığı’na atanan Sn. Hafize Gaye Erkan’ı kutluyor, başarılar diliyorum.
Onun başarıları Türkiye’nin kazanımı olacak
Merkez Bankası bağımsızlığı çok değerli bir kamu varlığıdır.
Kalıcı hale gelmiş enflasyonun sebebi yanlış para politikasıdır.
Sn. Bakanımız @memetsimsek ’in basın konferansında önemini vurguladığı öngörülebilirlik, ancak kurala göre para politikası uygulanarak sağlanır.
Merkez bankası bağımsızlığı “kafasına göre davranmak” ya da hükümete muhaliflik değil, para politikasını fiyat istikrarı hedefi doğrultusunda belirlemek ve siyasi otoritenin onayını/takdirini beklemeden gereğini yapmaktır. Sözle değil eylemle olur.
Son dönemde açıklanan veriler, aşağıda paylaştığım birbiriyle çelişen senaryoların her ikisini de destekleyecek şekilde yorumlanabiliyor.
Kafalar çok karışık.
Her şey karşımızdaki olguyu nasıl okuduğunuza bağlı.
Küresel ekonominin bu kadar belirsizlik yaşadığı az dönem olmuştur:
1️⃣ Hangisi doğru?
ABD sert iniş ve durgunluk olacak
X
ABD yumuşak iniş olacak
X
ABD iniş yok, hızlanma var
2️⃣ Hangisi doğru?
Çin yeniden açılıyor ve tüketim patlaması yaşıyor
X
Çin yavaşlıyor ve dezenflasyonist bilanço durgunluğu yaşıyor
Erdoğan, “Faizi düşüreceğiz dedik ve düşürdük. Ne oldu? Battık mı?” diye sormuş.
İzlediği politikalara 2014’ten beri itiraz etmiş ve eleştirilerimi açık biçimde hem kendisine hem diğer yöneticilere doğrudan iletmiş biri olarak cevap hakkı doğduğunu düşünüyorum.
Birincisi; ülkelerin ve devletlerin “batması”, şirketlerinki gibi olmuyor.
Sn. Erdoğan ülkeyi şirket gibi yönetmeye eğilimli olduğundan aradaki farkı bilmiyor ve anlamıyor olabilir.
Açıklamaya çalışalım:
1️⃣ Ülkelerin “batması” öncelikle yoksullaşma ile olur.
Bütün bu akıl dışılıkların henüz tam anlamıyla başla(ya)mamış olduğu 2013 yılında, kişi başına düşen milli gelirin bugünkü USD fiyatları ile karşılığı $15.700 idi.
TÜİK 2022 yılı için kişi başına $10.655 olarak açıkladı.
300 milyar dolar yatırım getirilebilir mi?
*
İktidar yanlısı kesimler eleştiriyor;
“Türkiye’ye hiç 300 milyar USD para getirilir mi? Bu boş bir iddia.”
Hatta bunu gündeme getirdiğimiz için bize de laf dokunduruyorlar.
Ben de basit bir hesap yaptım.
Halep oradaysa arşın da burada:
1️⃣
2002-2007 arasında yurt dışı yerleşiklerin Türkiye’deki portföy yatırımlarındaki net artış 97 milyon USD olmuş. Dikkatinizi çekerim; bu ülkeye giren sermaye akımı değil, net stok artışı sadece.
Bu dönemde Türkiye’nin GSYH’sı ortalama 500 milyar USD civarında.
Aynı dönemde yaklaşık $60 milyar da doğrudan sermaye yatırımı var. Bir başka deyişle, 5 yılda sadece portföy yatırımlarındaki stok artışı ile doğrudan sermaye yatırımı girişleri milli gelirin üçte biri kadar olmuş.
Bugün, bu kadar olumsuz koşullar altında bile GSYH $900 milyar.
Değerli İzleyiciler, Sevgili Dostlar;
Bir süredir çeşitli nedenlerle sosyal medyadan soğumuştum.
Twitter’ın sahiplik yapısındaki değişim de bunun tuzu biberi oldu.
40 gün önce bunun işaretlerini vermiştim ama erbaini/kırkı çıksın diye bekledim.
Yıl sonu hesap kesim için uygundur.
Yapısından mıdır, doğasından mı bilmiyorum ama insanların kötü yönlerini, olumsuz duygularını ortaya çıkaran, dahası köpürten bir ortam burası. Zaten çoğu kişi de kendi doğrularından gayrısının dillendirmesine tahammül edemiyor. “… gayrısını duymak istemiyor”dan daha öte bir şey
Gerçekliğin dışında olduğundan etkileşimler de gerçek-ötesi.
Gündelik hayatta hiç muhatap almayacağınız, yanınıza yaklaştırmayacağınız kişilerden hakaret işitebiliyorsunuz. Birileri, hiç hakları olmadığı halde haddi aşıp hesap sormaya kalkabiliyor.
Hasılı; zehirli bir mecra…