Yabani hayvanların, insanları eğlendirmek için kullanılmaları, tarih boyunca çok eskilere dayanıyor. Antik Roma’da arenalarda savaşmak zorunda bırakılma ile başlayan süreç, bugün show maksatlı hayvanat bahçelerinde, sirklerde, akvaryumlarda kullanılmaları ile devam ediyor.
Eğlence dünyasında kullanılan bu yabani hayvanlar, kediler, köpekler ve yüzlerce binlerce yıl önce evcilleştirilen diğer hayvanlar gibi değiller. Bu yabani hayvanların bir kısmı esaret altında doğmakta ancak çok büyük bir kısmı,
doğadan koparılmakta, hatta yasadışı şekilde yakalanmaktadır.
Tarihte ilk hayvanat bahçesini M. Ö. 1100 yılında Çin İmparatoru VuVang kurmuş. İmparator, sarayının bahçesinde hayvanlara da bir bölüm ayırmış, buna "Bilgi Bahçesi" adını vermiş
Eski Mısır’da tapınakların yanlarında evcil hayvanlara da bir yer ayrılması gelenek olmuştu.
Eski Yunanistan’da, halk kuş koleksiyonu yapmaya meraklıydı. Daha sonra memeli hayvanları evlerinde, bahçelerinde beslemeye başladılar.
Ortaçağ’da Floransa’da ufak çapta hayvanat bahçeleri kurulmuştu. Çoğunlukla asıl aileler, kendi zevkleri için, malikanelerinin sınırları içinde birer hayvanat bahçeleri kurarlardı.
Hayvanlar insanlardan çok daha fazla savunulmaya ihtiyaç duyan canlılardır,
çünkü kendilerini ifade etme şansları yoktur. Fiziksel acıyı onlar da insanlar kadar hisseder ve hatta stres acı gibi duyguları bizlerden daha yoğun şekilde yaşarlar ama anlatamazlar.
Yabani hayvanlar sürekli hareket halindedirler ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için,
türlerine göre belirli bir coğrafi alana ihtiyaç duyarlar. Hayvanat bahçeleri onlara bu alanı sağlayamaz. Örneğin, hayvanat bahçelerinde yaşam alanları ortalama olarak bir aslan için 18.000 kat, bir kutup ayısı içinse 1.000.000 kat daha küçüktür.
Fillerin %54’ünün gün içinde davranış problemi olduğu, aslanların zamanlarının %48’ini kafes içinde volta atarak geçirdikleri ve davranış bozukluğu işareti verdikleri gözlemlenmiştir.
Hayvanat bahçesindeki hayvanların yaşam ömrü, doğal ortamlardaki ömürlerine göre daha kısadır.
Örn; Afrika filleri, doğada 3 kat daha uzun yaşarlar. Bebek hayvan ölümleri de, çok yaşanmaktadır hayvanat bahçelerinde.
Doğal yaşam alanlarından alınıp getirilen bu zavallı hayvanları konuşarak ikna etmiyorlar.
Bazen tek bir Arslan'ı, Ayı'yı ya da Antilop'u yakalayıp getirebilmek için bir sürü hayvan ya yakalanma esnasında ya da yolculuk sırasında telef oluyor.
Travmatik bir şekilde doğal yaşam alanlarında yakalanarak toplanan hayvanlar, şehirlere getirilirken bazen günlerce
hatta haftalarca süren yolculuk boyunca zor ve kötü koşullara katlanmak zorunda bırakılıyor.
Tutsak hayvanların tekrarlayıp duran davranışları için bilimsel terim ATD olarak da bilinen “Anormal Tekrarlayan Davranışlar” dır.
Bu, esaret içinde yaşayan hayvanat bahçesi hayvanları gibi hayvanlarda fark edebileceğimiz bütün garip görünümlü tekrarlı davranışları içerir. Depresyon, sıkkınlık ve psikoz şartlar bu davranışlara sebep olur. Aslında hayvanat bahçelerinden bazıları,
hayvanların davranış sorunlarını kontrol etmek için onlara antidepresan veya sakinleştirici veriyor.
Hayvanat bahçesindeki hayvanlar için hayatı çok zorlaştıran şey, neredeyse hiç mahremiyetleri olmaması ve zihinsel uyarım ve fiziksel egzersiz eksikliğidir.
Hayvanat bahçesinde yavrulayan hayvanlar bile, tutsaklık içinde yavrulanan birçok kuşaktan sonra hala doğal içgüdülerini sürdürüyor.
Doğaya salınan birçok hayvanat bahçesi hayvanı yaşayamıyor.
Bunun sebebiyse hayvanat bahçelerinin, nesli tükenmekte olan hayvanların korunaklı bölgelerde yetiştirilmesi projesinin başarılı olabilmesi için doğru çevrenin sağlanmaması.
Hayvanlar özellikle iklim ve hayvan toplulukları açısından kendi doğal ortamlarına benzeyen yaşam alanlarına ihtiyaç duyar.
Hayvanat bahçelerinin düzenli olarak aşırı üretim olan hayvanları vardır. Bu hayvanlar ya öldürülür, bazen kendi türlerinden hayvanlara yem olarak verilir
ya da diğer hayvanat bahçelerine veya tüccarlara satılır.
Tüccarlar da bu hayvanları av çiftliklerine, evcil hayvan dükkanlarına, sirklere, tuhaf et endüstrilerine ve araştırma tesislerine satar.
Hayvanat bahçeleri çocukların ve yetişkinlerin vahşi hayvanlar hakkında birçok şey öğrenebileceği harika bir öğretme aracı olarak görülmektedir. Fakat hayvanat bahçesi vahşi hayvanların doğada nasıl yaşadığı ve nasıl davrandığı hakkında neredeyse hiçbir şey öğretmez.
Hayvanat bahçelerinde hayvanların bakımı çok maliyetlidir. Oysa bugün hayvanat bahçeleri için yapılan harcamadan çok daha azına, hayvanları doğal ortamlarında korumak mümkündür.
Avlanmanın yasaklanması ve belli bir coğrafi alanın koruma için tahsisi, türleri koruma için yeterli olmaktadır.
1978’de UNESCO tarafından ilan edilen ”Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi’’ne göre tüm hayvanlar yaşam hakkına sahiptirler.
Hiç bir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Hayvanlar üzerinde acı çektiren deneyler yapmak da hayvan haklarına aykırıdır.
"Hayvanları, doğadan uzakta yapay bir yaşam alanında, hoş olmayan koşullarda tutuyoruz.
Hiçbiri doğal özelliklerini, güçlerini gösterebilecek şartlara sahip değil .Bu fırsat onlara sunulmuyor. Can sıkıntısı içinde boğuluyorlar. Ve gerçek dünyalarından çok farklı yaşayıp, tüm gerçeklikten uzak kalıyorlar."
Evan C.Young , Profesör
Pandemi sürecinde empati kurmadıysanız başka hiçbir zaman o hayvanlarla empati kuramazsınız.
1799 , Fransız General Napolyon Bonaparte, Osmanlı yönetimindeki Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması fikrini ortaya attı.
Birinci Siyonizm Kongresi İsviçre'nin Basel şehrinde toplandı. 1896'da gazeteci Theodor Herzl, ''Der Judenstaat'' yani Yahudi Devleti adlı
bir kitap yayınlamıştı ve kongrede bu kitaptaki fikirler tartışıldı.
Kongrenin sonunda, Basel Programı yayınlandı. Bu belgede, Filistin'de bir Yahudi vatanının kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyordu
1903'e kadar, göçmen sayısı 25 bine ulaştı. Çoğu Doğu Avrupa'dan gelmişti.
O zamanlar Filistin, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçasıydı.
1904 ila 1914 arasında 40 bin kişilik bir ikinci göçmen dalgası geldi.
Ünlü yönetmen Steven Spielberg'in filmine ilham verdi.
1942’de İran’da doğdu. 1973 yılında Bradford Üniversitesinden kabul aldı ve 3 yıl boyunca İngiltere’de yaşadıktan ve okul bittikten sonra ülkesi İran’a geri döndü.
Mehran Karimi Nasseri, hayatı , 2004 yılında Steven Spielberg’in yapımcısı olduğu ve Tom Hanks’in başrolünü oynadığı “Terminal” filmine konu oldu.
O zamanlar İran’da Şah’a karşı başlatılan isyanda Nasseri de yer almıştı.
Annesinin İngiliz olması sebebiyle 1986 yılında İngiltere'ye yerleşme kararı alan Nasseri, yolculuk esnasında evrak çantasının çalınması sonrası yine de Londra uçağına bindi.
Belirli bir bölgeye yeni doğmuş bir tavşan çifti (bir dişi, bir erkek) konuluyor. Her tavşan çifti ikinci aydan itibaren yetişkin hale geliyor ve her ay yeni bir tavşan çifti (bir dişi, bir erkek) doğuruyor.
Tavşanların hiç ölmediği varsayılırsa bu bölgede bir yıl sonra kaç çift tavşan olur?
Bu problem İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci’nin 1202 yılında yazdığı Liber Abaci (Hesap Kitabı) adlı kitabında yer alır.
Problemin cevabı Fibonacci dizisidir ve {1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, …} şeklinde devam eden sonsuz sayılardan oluşur.
Fibonacci dizisinin özelliği kendinden önceki iki ardışık sayının toplamının kendisinden sonraki sayıya eşit olmasıdır.
Büyük Taarruz zaferi ile Anadolu’daki Yunan işgali sona erip, 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Anlaşması imzalandığında artık ülkenin tek siyasi gücü fiilen TBMM Hükümeti olmuştu.
İtilaf Devletleri, İsviçre’nin Lozan kentinde toplanacak olan barış konferansına yine ikilik çıkarmak için TBMM’nin yanı sıra İstanbul Hükümeti’ni de davet etti.
İstanbul Hükümeti de Ankara’ya barış konferansına birlikte katılmayı teklif etti. Fakat Mustafa Kemal; ““Barış konferansında Türkiye Devleti yalnız ve ancak TBMM Hükümeti tarafından temsil olunur.” diyerek bu durumu reddetti.
Osmanlı’da 1848’den beri Galatalı İngiliz bankerlerin Sırbistan, Dalmaçya ve Karadağ’dan getirdiği taş ustası işçilerle gerçekleştirilen kömür üretimi ve İngiltere’den ithal edilen kömür, ihtiyacı karşılamadığı için 24 Nisan 1867’de Dilaver Paşa tarafından
“Ereğli Kömür Maden-ü Hümayunu” adıyla bir nizamname yayınlandı.
100 maddelik nizamname Ereğli Sancağı’nın Bartın, Eskipazar, Akçaşehir ve Karasu, Safranbolu, Perşembe, Ulus, Amasra, Gökçebey, Ereğli, Horcanaz, Yenice, Devrek, Karabük ve Eflani gibi 14 kazasını kapsıyordu.
Mükellefiyet yasası 13-50 yaş arasındaki erkeklerin sağlam olanlarının ocakta kazmacı, küfeci ve direkçi olarak çalışmasını zorunlu kılıyordu.
Madende çalışacakları ise muhtar belirleyecekti.
9000 yıldan daha uzun bir süre önce inşa edilmiş olan bu şehir şimdiye kadar keşfedilen en büyük Neolitik yerleşim yerlerinden biridir.
İngiliz kaşif James Mellaart tarafından 1958 yılında keşfedildi.
Konya’nın 52 kilometre güneydoğusunda, Çumra ilçesinin sınırları içinde yer alan tarihöncesi yerleşim alanı Çatalhöyük Batı ve Doğu olarak iki höyükten oluşuyor.
Doğudaki Neolitik, batıdaki ise Kalkolitik döneme tarihleniyor.
MÖ. 7.400 ve MÖ. 6.200 yılları arasında tarihlenen 18 adet neolitik yerleşim katmanı bulunuyor.
Neolitik yerleşimler, göçebe yaşamdan yerleşik yaşama, başka bir deyişle tarım yaşamına geçişi işaret eder.