Böyle durumlarda spotlar hemen Türkiyeli Ermeniler'e döner. Yaşım müsait. 80'lerde de 90'larda da bunu yaşadım. Bunun ne kadar ağır ve adaletsiz bir baskı unsuru olduğunu aklınızda tutmanızı isteyerek birkaç not yazayım. Bugün 17 Ekim. 27 Eylül'de başlayan çatışmaların 20. günü.+
20 günde her iki taraftan yüzlerce asker, onlarca sivil öldü. 20 gün boyunca burada meseleye sadece bir açıdan bakıldı. Tüm kayıpların acısı benim için eşittir. Sivil ölümlere karşı çıkmak gerektiği gibi asker ölümleri de normal karşılanmamalı. Ermenistan ve Azerbaycan halkları+
savaşmaya yazgılı değildir. Tarafları (evet her iki tarafı da) müzakereye çağırmak hak savunucularının, eşit, adil bir yaşam savunanların her zaman birinci önceliği olmalıdır. Sivil bölgelere yapılan saldırılar kabul edilemez. Gence'ye yönelik saldırı hiç şüphesiz kınanmalıdır.+
Bununla birlikte Ermenistan ve Karabağ'da da sivillerin günlerdir saldırı altında olduğu da Türkiye'de bilinmemekte. Bunları karşı karşıya koymak değil amacım. Savaş ne yazık ki ayrım yapmadan her eve ateş düşürüyor. Şiddetten, nefretten uzak bir dil her zaman önceliğimiz olmalı+
Ancak mevcut atmosfer bu seçeneği boğuyor, ses çıkaramaz hale getiriyor. Bu coğrafya bu halklara birlikte yaşama imkanı (mecburiyeti değil) verdi. Bu koşullar altında bir seçenek üretmek en hayırlı yoldur. Buna mecburuz. Düşmanlığı değil kardeşliği savunmak, ait olduğumuz+
milliyetlerin ötesinde, insani açıdan izlememiz gereken yoldur. Tarih bize bunu öğretiyor. Savaşın sesi her zaman gür çıkar, her cephe için geçerlidir bu. Herkesin kendi mahallesine çekilmesi şu an belki çok rahat gözükür ama bunun geleceği yoktur. Cılız kalan barış sesini
güçlendirmenin zamanıdır. Tarafların birbirini dinlemesinden başka bir yol göremiyorum. Eğer bu yapılmazsa gideceğimiz yer şiddeten, nefretten başka bir şeyin konuşulmayacağı bir yer olacak. Bu topraklar buna doydu artık.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh