İnsanoğlu, yolun doğrusundan bir kere çıkmaya görsün; düşmeyeceği sapıklık ve yuvarlanmayacağı uçurum yoktur. Bu kavim erkek erkeğe cinsi birleşmeyi (livata) vazgeçilmez, sapıkça bir huy haline getirmişlerdi. Hz. Lût'un dosdoğru yolu temsil
eden bir Allah resulü
sıfatıyla durmak ve yorulmak bilmez bir gayret göstererek yaptığı bütün ikazlar ve verdiği bütün acı-tatlı öğütler bu ahlak düşkünlerine zerrece bir tesir
etmiyordu.
Nihayet her şeyi daha başından bilen Ulu Allah'ın kesin ve değişmez hükmünün günü geldi.
Hz. Lût'un sapık kavmi, Allah'ın başlarına vereceği
karşı durulmaz bir felaketle, toptan mahvolacak ve yokluğun karanlıklarına gömülecekti.
Ulu Allah (c.c) bu kesin kararını bildirmek ve kendisine inanmış birkaç yakını ile birlikte, son günlerini yaşayan günahkar
şehirden ayrılmasını söylemek üzere Hz. Lût'a günün birinde üç tane melek göndermişti.Melekler;
genç ve yakışıklı erkek kılığına girerek yeryüzüne inmişlerdi.Şezum (Sodom) şehrine vardıklarında doğruca Hz. Lût'un evine yöneldiler. Şehvet sapıkları şehre üç tane genç ve yakışıklı
delikanlının geldiğini duyunca bir anda yollara dökülerek gelenleri görmek istediler.Melekleringeçtiği yolun her iki yanı, ahlak düşükleri tarafından doldurulmuştu.Tap taze erkek kılığına girmiş meleklere bakarken hepsi şehvet kururganlıkları içinde kıvranıyor;
ağızlarından salyalar akıyordu. Azgın kalabalığın arasında yollarına devam eden melekler, Peygamber Lût'un evine vardılar. Kudurmuş ahlaksızların hiçbirisi, ele geçirip azgın şehvetlerini bir anlığına tatmin
edebilmek için arkalarından kıvrandıkları gençlerin, şehirlerini ve
çevrelerini toptan yok etmeyi kararlaştıran Allah'ın emri ile birlikte gelmiş melekler olduğunu bilmiyor ve düşünmüyorlardı.Melekler Lût'un evine varınca önce kim olduklarını söylemediler.
Arkalarına takılan kalabalık evin kapısına dayanmıştı. Anlaşılmaz sözlerle bağırışıyorlar
ve Hz. Lût'un evine aldığı genç delikanlıları ellerine
vermesini istiyorlardı. Hz. Lût (a.s) gelen misafirlerinden utanıyordu ve kapıda bağrışan kalabalığın azgın hırslarından endişe ediyordu.Bir ara evinin kapısına çıktı; kudurmuş kalabalığa dündü "ey azgınlar,
soysuzlar,
gelenler benim olduğu kadar kendinize de aziz misafirlerdir; yani hepinizin misafirleridir. Bu kadar da mı insanlığınızı unuttunuz?
Bir parça olsun kendinize geliniz." diye söze başladı.
Fakat kendinden geçmiş kalabalık hiçbir söz dinlememekte ve hiçbir teklife yanaşmamaktadır.
Evin kapılarını arka arkaya zorluyor ve içerdeki
gençleri istiyorlardı.
Ağlamaklı bir çehre ile içeriye dönen Hz. Lût'a kapıdakilerin ısrarla istediği genç misafirler; melek olduklarını, Allah'ın emri üzerine geldiklerini bildirdiler ve dediler ki; "Allah'ın emri artık kesindir.
Yıllardan beri söz dinletemediğin bu
beyinsiz halkın artık sonu gelmiştir. Birkaç saat sonra topuna gökten ateş ve ölüm yağacak ve şehirleri ile birlikte yokluğa kavuşacaklardır. Onların başlarına gelmek üzere olan bu felaket, ısrarla Allah'ın emirlerine karşı gelenlere
ve Peygamberler'in verdiği öğütlerine arka dönen sapıklara bütün devirler boyunca ibret dersi olacaktır. Allah'ın sana emri böyledir:
Gece olunca sana inananları ve yakınlarını alacak ve ölüm kokan şu lanetlik şehirden habersizce uzaklaşacak ve şu sapık halkı
lanetlik akibetleri ile baş başa
bırakacaksın. Sana bunları söyleme geldik."
Allah'ın emri üzere Hz. Lût (a.s) ile inanmış yakınları meleklerin dediklerine uyarak Sodam ve Gomere'yi o gece yarısı, sezdirmeden terkettiler. Sabahın
ilk ışıkları ile birlikte lanetlik şehirlere
ve sapık halkına gökyüzünden görülmemiş bir Allah gazabı boşalmaya başlamıştı. Ahlaksız soysuzlar
neye uğradıklarını anlayamadılar. Yüce Allah (c.c.) ulu sabrını iyice kötüye kullanarak günden güne daha da azgınlaşanlara yakıcı kükürt alevleri ile taşlar
yağdırıyordu.
Bir kaç saniyelik afet ve ölüm saçan bir yağmur sonunda,
halkın yekünü ile birlikte bütün şehirlerini ilerdeki insanlığın gözleri önüne
bir ibret dersinin örneği olmak üzere harabeye çevirmiş ve yerle bir etmişti.
(Osman Efendi, Seçme Dini Hikayeler,
Seda Yayınları, İstanbul 2000, s. 1122-128)
Geçmişteki Hata Yapan Kavimlere Benzememek Dileğiyle
Değerli Arkadaşlarım
Hayırlı Sabahlar
Hayırlı Günler
Hayırlı İşler
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Hocam; Bugün yeni işime başladım. Duanızı eksik etmeyin der. Hoca'sı Hayırlı olsun evladım maaşallah ALLAH muaffak etsin der.
o zaman ilk maaşını aldığın gün mutlaka bekliyorum birlikte yemek yiyelim inşaallah der.
Ahmet bey;
Tabii hocam ne demek hay hay der.
Ahmet bey ilk maaşını alır almaz hocasını arar ve buluşacakları yeri tesbit ederler.
Akşam ikiside belirledikleri yer ve saatte gelip yemeklerini yemeye başlarlar. Hal hatırdan sonra hocası Ahmet'e çok önemli bir hususu açıklar.
Evladım Ahmet; Okulunu bitirip ekmeğini kazanmaya başladın. Hayırlısıyla ilk maaşını da aldın sana Hocan'dan yapabileceğin bir tavsiye de bulunmak istiyorum.
Ahmet buyurun hocam emriniz olur diyince:
Evladım Maaşının zekâtını vermeyi ihmal etme sakın.
Ahmet; Hocam maaşın zekatı
Basit bir karı-koca tartışması sonucu sizi karınız bir telefonla hiç evinizden attırdı mı? Polisler kolunuzda, çocuklarınızın ve komşuların gözü önünde adi bir suçlu gibi mahallenizden çıkarıldınız mı? Evinize,
evlatlarınıza aylarca yaklaşmama cezası verildi mi? Sokaklarda kalıp nereye gidemeyeceğinizi bilemediğiniz oldu mu? En yakınlarınıza bile evinizden atılmış olmanın utancı ile yutkunup derdinizi söyleyemediğiniz oldu mu? Karınızı arayıp “Barışalım ya da çocuklar nasıl?” dediğiniz
için hapse girdiğiniz oldu mu?
Bu kanunlar sizin döneminizde çıktığı için size olmamıştır fakat bu ülkede yüz binlerce erkek bir telefonla suçsuz yere evinden atıldı, bu zulmü yaşadı ve yaşıyor. Delilsiz ve belgesiz, kadına herhangi bir şiddet uygulamadığı halde
Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor.
Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar.
Yanıbaşımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar,
ölen on binlerce insan . hiç ilgilendirmiyor.
Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor
Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek.
Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar
Kendileri için yapılan fedakarlıkların
hiç farkında değiller.
Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar.Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı.
Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için
Fatih İstanbul’u fethettikten sonra, Avrupada fütuhata devam ediyordu. Bir seferinde Sırbistan hududuna gelmiş ve Sırbistan’ın fethi artık an meselesi idi. Sırp Kralı Brankoviç bir yanda Macaristan bir yanda da Türkler olduğu için arada zor durumda kalmıştı.
Her iki büyük devletten birine sığınmak, ondan yardım istemek düşüncesiyle, her iki tarafa da elçiler gönderdi.
“Sırbistan elinize geçer ve burayı fethederseniz nasıl muamele edeceksiniz?” diye fikirlerini öğrenmek istedi.
Sırplılar ortodoks mezhebine mensup olduklarından,
katolik Macar Kralı Hünyad tarafından şu cevabı aldı:
-Eğer Sırbistan bizim elimize geçer ve biz oraları istilâ edersek, bütün Sırplıları katolik edinceye kadar mücadele ederiz ve bütün kiliseleri yıkar, yerlerine katolik kilisesi inşa ederiz…
@AvOzlemZengin
Cumhur ittifakına oy vermiş birisi olarak bilgilenme hakkımı Kullanmak ve art niyetsiz olarak
Sizden Öğrenmek istediklerim
1-Aşagıda Yazışmalarda Emekli General Ahmet Yavuz
2000 li yıllarda yurtdışında sizinle geçen diyaloğu anlatmış,siz ise Türk pasaportunuzu
beyan etmişsiniz,
okulunuzu bitirdikten sonra abd de çalıştığınızı biyografinizde vermişiniz,fakat Kocanız hakkında hiç bir bilgi bulunmamaktadır, Eşiniz Yabancı uyruklu ve Gayri Müslim midir?
Sizin Türk Vatandaşlığından Ayrı Olarak Başka Bir Ülke Vatandaşlığınız varmı ?
Çünki Yurtdışındaki resepeyona katılmak için türk pasaportu ile çıkmadıysanız başka ülke pasaportu kullanmış olmalısınızki resepyona katılabilmelisiniz
2-Diğer Sorumda Yükek Lisans Teziniz Hakkındadır
’Yüksek Yargı Kararları Işığında Din ve Laiklik Algısındaki Sosyolojik Değişim’
İstanbul'un fethinden sonra Fatih S.Mehmet bütün mahkumları serbest bırakmıştı. Fakat bu mahkumların içinden iki papaz zindandan çıkmak istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptığı zülüm ve işkence
karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı.Onlar da bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi
Durum Fatih 'e bildirildi.Fatih papazları huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini anlattılar.
Fatih iki papaza şöyle hitap etti:
- Sizlere şöyle bir teklifim var:
Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği memleketimi geziniz,müslüman hakimlerin ve müslüman halkımın davalarını dinleyiniz
Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizler de