#BirBaşkadır gibi alegorik & büyük anlatılar her zaman riskli ve doğası gereği politik tartışmaya açık. Zaten karakterlerin temelde 'temsili' olduklarını anlıyoruz. Peki dizi bir de 'kesişen hayatlar' anlatısıyla birleştirdiği Türkiye alegorisiyle başa çıkabiliyor mu? Bir flood👇
'Kapalı' (kendi sorup kendi cevaplayan) bir anlatı oluşuyla alegori çok didaktikleşebilecek bir tür. Bunu inceltmenin yolu da açık alan, bolca soru, çözümsüzlük ve çelişki sunmak. Fatih Özgüven bunu Emin Alper'in Tepenin Ardı ve Abluka filmleri arasındaki fark olarak açıklar. +
Tepenin Ardı alegorik şema kurar, sorularını kendi cevaplar, Abluka ise açık alan bırakır. Bana kalırsa 'Bir Başkadır' ikisi arasında bir yerde. Meryem, ilişkilendiği karakterler aracılığıyla, dizinin sunduğu temsili ikilikleri yıkan ve suyu bulandıran bir karaktere dönüşüyor. +
Bunu Meryem'i yüceltmeden, yargılamadan yapması, aynı zamanda onu -terapi alt teması aracılığıyla- bir ayna olarak kullanması bence dizinin en güçlü yanı. Ancak yan karakterlerin bir kısmı için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Onlar biraz büyük resmi tamamlayan kısayollar gibi. +
Öte yandan bence dizi bu şematikliğin farkında. Bu anlamda 'TV'de Türk dizisi izleme' motifini kullanıyor. Tüm bu izlediğimiz hikâye, günümüzde TV denen şeyin, değişen reyting sistemiyle 'total izleyiciye' vaat edilen imgelerin ve temelinde medyanın -da- sonucu der gibi.+
Bir bölümün 'dizi içinde diziyle' açılması, sonra kadrajın TV ekranına doğru küçülmesi de bundan sanki. Yerli dizi geleneğinden, Yeşilçam melodramından beslenen, ama aynı zamanda buralardaki yerleşik kodlarla uğraşan - biraz da 'Amerikanlaştıran'- bir üslubu var. +
Dolayısıyla karakterlerin temsil ettiği şey, sadece ilk aklımıza gelen birtakım toplumsal kesimler değil. Aynı zamanda -hatta daha çok- bu kesimlerin ekrandaki temsilleri. Belki diziyi üzerindeki 'temsil yükünden' biraz olsun kurtarmak mümkündür. Kurtarmayabiliriz de tabii ki :)
Gelen bazı yorumlara cevaben, bence dizi 'barışmak ve uzlaşmak' üzerine değil, 'dinlemek' üzerine düşünüyor. Karakterlerin birbiriyle bir türlü konuşamaması ve 'Ne dedin? Ne demek istedin?' deyip durması bundan sanki. Meryem terapide ilk kelimeyi edene kadar dakikalarca susuyor.+
Farklı kesimlerden karakterlerin ilk kez karşılaştığı anlardaki aracılara bakalım: Terapi seansı & TV ekranı.
TV'deki tek taraflı ilişkilenmeyi, terapideki daha 'sağlıklı' ilişkiyle yan yana koyuyor. Bu bir çözüm önerisi değil bence, 'anlatmaya' (anlamaya değil) dair bir deneme.
Öte yandan diziye dair bu öfke ve tartışma arzusu gerçekten hayret verici... Peri'nin dillendirdiği 'su çatlağını bulur' metaforundaki çatlağı izliyoruz şu an sanırım :) Dizinin kendisinden bağımsız olarak bir 'olaya' dönüştüğü ve bir yere dokunduğu kesin.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh