97 sene önce…
ingiltere'de doğdu.
babası petrol mühendisiydi, iş için afrika'ya taşındılar, uganda'da yaşadılar, svahili dilini öğrendi, uçsuz bucaksız savanlarda çıplak ayakla koşturdu, macera filmlerini andıran hayatı işte böyle başladı.
*
çılgın.
güzel.
etrafına ışık saçan bir kızdı.
*
londra'ya döndüklerinde, bale, tiyatro, şan dersleri aldı, sahnelerde olmayı düşlüyordu ama, henüz 20'sinde aşık oldu, evlendi, eşi çok zengindi, aralarında ciddi yaş farkı vardı, bambaşka bir hayata savruldu,
düşündükleri gibi gitmedi, boşandılar, bir başkasına aşık oldu, gene evlendi, bu seferki eşi daha da zengindi, önce new york'a taşındılar, sonra cenevre'ye yerleştiler, muhteşem bir malikanede yaşıyorlardı, jet sosyetedeydi, ışıltılı partilerdeydi ama,
afrika savanlarında koşturan ruhunun aradığı bu değildi, gene boşandı.
*
küçücük bi yelkenli aldı, tek başına, akdeniz'e açıldı. yunan adalarına demirledi. 20 sene… şu adadan bu adaya dolaşırken, ege denizini avucunun içi gibi bilen, tecrübeli bir kaptan haline geldi.
*
1975. ömründe ilk defa
marmaris'e uğradı.
dalyan'a.
iztuzu plajına vuruldu adeta.
*
seneye gene geldi.
öbür sene, gene.
*
olacak gibi değildi.
ayrı duramıyordu.
* 1986. 64 yaşındayken…
tası tarağı sattı.
dalyan'a taşındı.
iztuzu plajında derme çatma, ilkel bi barakaya yerleşti
*
bi sabah uyandı ki…
etrafı carettalarla dolu.
*
meğer…
yuvasını, carettaların yuvasına yapmıştı!
*
çocuğu yoktu.
kaplumbağaları evlat edindi.
*
gel zaman git zaman… iztuzu plajı'na beş yıldızlı otel yapılacağı anlaşıldı. ingiliz-arap ortaklığı,
1800 yataklı bir otel dikilecekti. doğal hayatı koruma derneği'yle elele verdi, dünyayı ayağa kaldırdı, abd'de ingiltere'de isviçre'de kampanya başlattı, turgut özal hükümetine geri adım attırdı, otel projesini iptal ettirdi,
iztuzu plajı sit alanı ilan edildi, carettalar ilelebet kurtuldu.
*
bir daha böyle bir tehlike yaşanmasın diye… deniz kaplumbağaları koruma vakfı'nı kurdu. vakfın kurulması için gerekli olan parayı kendi cebinden verdi.
*
2009'da…
87 yaşındayken…
türk vatandaşı oldu.
*
joan christine fairey haimoff.
kısaca “kaptan june” olarak tanınıyor.
*
sekiz köpeği ve dokuz kedisiyle birlikte hâlâ o barakada yaşıyor, 1966 model vosvosuyla dalyan sokaklarında dolaşıyor, bilgisayar kullanıyor, gündemi takip ediyor, iztuzu'na çivi çakılmasın,
carettaların üreme alanlarına zarar gelmesin diye mücadelesini sürdürüyor, bölgedeki tüm çevreci eylemlere en önde katılıyor.
*
97 yaşında…
*
memleketinden binlerce kilometre uzakta, bizim memleketimizi, bizim topraklarımızı, bizim doğamızı, bizim faunamızı korumaya çalışıyor.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Fillerin ölüm zamanı da çok ibretlidir.
Filler ölmeden önce ölecekleri zamanı hissederler.Ve acı çığlıklar atarak, yakındaki
bir mağaraya doğru yola çıkarlar.
O çığlığı
duyan civardaki filler de mağaranın ağzında
toplanır.
Her biriyle vedâlaşıp, âdeta "helâllik"
alan fil, kendi ailesiyle baş başa kalır. Başlarını
ve kuyruklarını birbirine sürterek, gözlerinden
yaş dökerler.
Sonra arkasına bakmadan ağır
ve vakur adımlarla mağaraya yönelen fili,
ailesinden birisi veya çocukları takip etmek
istediği zaman diğer filler mâni olur. Mağaraya
tek başına giren fil, içeride bir kere daha
feryad ettikten sonra canını verir. Son feryadı
işiten filler kısa sürede bıraktıkları yerden
hayatlarına geri dönerler.
1-Anneannemin patiskaları, dedemin bayramlık mendilleri, annemin hâlâ kullandığı porselen takımı, babamın martı gibi Beykoz köselesi kunduraları… Herkesin, sonraları
Gaffur pijaması diye ayyuka çıkan, çizgili pazen pijaması muhakkak vardı.
2-Memur çocukları, kumaş kokulu Sümerbank mağazalarına ailecek yapılan ziyaretleri iyi bilirler. Çünkü devlet, memurlarına ve devlete bağlı kurumlarda çalışan işçilere yıllık Sümerbank istihkakı verirdi. Gelinlik çeyizlere Sümerbank çeki konurdu.
3-Sümerbank, yatılı öğretmen okulunda okuyan öğrencilere her yıl birer çift ayakkabı yollar, Kredi ve Yurtlar kurumunun çarşaf ve nevresimlerini üretirdi. Hatta maddi durumu olmayan başarılı öğrencilere burslar verip onları yurtdışında eğitime de gönderirdi.
Kadının biri zengin bir evde temizlikçi olarak çalışıyormuş...
Dışarıda da nasıl yağmur yağıyor ama göz gözü görmüyor. Son rötuşları yapıp tam çıkacakken evin beyi gelmiş. Evin hanımı "aman beyim hoş geldin sefa getirdin canın ne istiyor hemen hazırlayım.
Aaa sen ıslanmışsın da hasta olacaksın, çıkar şu üstündekileri ben sana kıyamam" demiş.
Sessiz sessiz hem işini yapıp hem olan biteni izleyen temizlikçi kadın içinden "kadına bak kocasını ne güzel karşıladı. Eve gidince bende kocama aynısını yapayım" demiş.
Neyse işte temizlikçi kadın evine gitmiş yağmur hâlâ devam ediyor...
Kocası girmiş içeri, "ooo hoş geldin hayatım günün nasıl geçti canın ne istiyor söyle hemen yapayım, ya da dur sen şu üstünü değiştir çok ıslanmışsın İT gibi de titriyorsun" demiş.
Dünyanın en zeki insanı olarak bilinen William James, aslen bir Rus Yahudisidir. İlkokulu yaklaşık 9 ayda bitirmiş, 11 yaşında Harvard Üniversitesi'ne girmiştir. Hatta öldüğünde öğrenilebilen bütün dilleri konuşabiliyordu.
Rus Yahudisi muhacir bir ailenin çocuğu olarak 1 Nisan 1898'da dünyaya gelen William James Sidis, gelmiş geçmis en zeki insan. Babası Borris Sidis, Harvard Üniversitesi'nde psikoloji akademisyeniydi. Annesi Sarah Sidis'se doktordu.
William’ın ilginç ve bir o kadar da trajik olan hikayesi henüz 6 aylık iken alfabeyi çözmesi ile başlıyor. 18 aylık olduğunda New York Times okuru olan William; 3 yaşına geldiğinde ise Latince öğreniyor.
Otlar böcekler gibiydik bozkırda
Acılarda gökyüzü kadardık
Birden geçerdi zamanın karanlığı
Yorgun öküzler kara sabanlarla
Unutulmuş unutulmuş unutulmuş köylerdik
Sonra sen geldin nisanlar geldi
Durdu o içimize akıttığımız kan
Yenilendi gücümüz bembeyaz
Köyler babası halk babası
Bize çalışmaya başladı tarlalar
Komadı karanlığın ağaları
Ülke uyansın ülke çiçeğe dursun
Komadı aydınlıktan korkanlar
Terledin dayattın bizim için
Hep Cilavuzlar Kepirler Hasanoğlanlar