Oğlum bana sordu:
"Baba siz daha önce nasıl yaşadınız"?
"Nasıl yani" dedim
Teknolojiye erişim yok,
Uçak yok,
İnternet yok,
Bilgisayar yok,
Gösteri yok,
TV yok,
Klima yok,
Araba yok,
Cep telefonu yok”
Bak oğlum
"Biz, 1960-1980 arasında doğan insanlar Allahın sevgili kullarıyız.
Hayatımız gerçek bir kanıtdır;
Oynarken ve bisiklete binerken, kask takmadık.
Okuldan sonra akşama kadar sokakta oynardık. Hiç televizyon izlemezdik.
Hafta sonu kurs tu bilmem neydi yoktu. Hafta sonumuzu dolu dolu yaşadık çocukça.
Biz kursa falan gitmedik ama yine de doktor olduk mühendis olduk polis olduk kısacası hepimiz birer meslek sahibi olduk.
İnternet arkadaşlarıyla değil gerçek arkadaşlarla oynardık.
Susadığımız zaman, şişelenmiş su değil, musluk suyu içerdik.
Aynı bardağı dört arkadaşla paylaştığımız halde hastalanmazdık.
Anne babamız bizi sağlıklı tutmak için hiçbir zaman ek gıda takviyeleri, vitaminler vermezlerdi.
Çünkü biz sizin gibi mısır gevreğiyle hamburgerle değil tarhana çorbasıyla ev yapımı erişte ile büyüdük.
Bizim zamanımızda meyve suyu yoktu, annemizin yaptığı erik marmeladına su katar doğal meyve suyu yapardık.
Kendi oyuncaklarımızı kendimiz İcat eder ve onlarla oynardık.
Ailemiz zengin değildi. Bize mal mülk değil, sevgi verdiler.
Bir zeytini iki lokmada yerdik tad alırdık siz 10 çeşit peynirin hiçbirisini beğenmezsiniz.
Cep telefonlarımız, DVD'lerimiz, oyun istasyonumuz, XBox'ımız, video oyunlarımız, kişisel bilgisayarlarımız,
internet sohbetimiz olmadı - ama bizim gazoz kapağıyla oynadığımız dikme miz vardı. 5 te devre 10 da biten 3 kornerin bir penaltı olduğu mahalle maçlarımız vardı.
Arkadaşımızın evini davet olmadan istediğimizde ziyaret eder ve onlarla birlikte eğlenerek yemek yerdik.
Senin dünyandan çok farklı olarak bütün akrabalarla iç içe yaşar, aramızda sıkı bağlar olurdu.
Çektiğimiz fotoğraflar siyah beyazdı ama renkli anılarla dolu idi.
Biz kendine has, anlayışlı bir nesiliz, çünkü biz ebeveynlerinin söylediğini dinleyen son nesiliz.
Ayrıca, çocuklarını dinleyen ve dikkate alan ilk nesiliz.
Ve sizler yaşındayken asla var olmayan bir teknolojiyi nasıl kullanacağınız konusunda size yardımcı olabilecek kadar zeki olan da biziz !!!
SINIRLI sayıda üretildik...
Bu yüzden;
Bizden keyf alın,
Bizden öğrenin,
Dünyadan yok olmadan önce,
Her şeyi ve herkesi sevin..,
Sevgiyle kalın.
Alıntı...
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Fillerin ölüm zamanı da çok ibretlidir.
Filler ölmeden önce ölecekleri zamanı hissederler.Ve acı çığlıklar atarak, yakındaki
bir mağaraya doğru yola çıkarlar.
O çığlığı
duyan civardaki filler de mağaranın ağzında
toplanır.
Her biriyle vedâlaşıp, âdeta "helâllik"
alan fil, kendi ailesiyle baş başa kalır. Başlarını
ve kuyruklarını birbirine sürterek, gözlerinden
yaş dökerler.
Sonra arkasına bakmadan ağır
ve vakur adımlarla mağaraya yönelen fili,
ailesinden birisi veya çocukları takip etmek
istediği zaman diğer filler mâni olur. Mağaraya
tek başına giren fil, içeride bir kere daha
feryad ettikten sonra canını verir. Son feryadı
işiten filler kısa sürede bıraktıkları yerden
hayatlarına geri dönerler.
1-Anneannemin patiskaları, dedemin bayramlık mendilleri, annemin hâlâ kullandığı porselen takımı, babamın martı gibi Beykoz köselesi kunduraları… Herkesin, sonraları
Gaffur pijaması diye ayyuka çıkan, çizgili pazen pijaması muhakkak vardı.
2-Memur çocukları, kumaş kokulu Sümerbank mağazalarına ailecek yapılan ziyaretleri iyi bilirler. Çünkü devlet, memurlarına ve devlete bağlı kurumlarda çalışan işçilere yıllık Sümerbank istihkakı verirdi. Gelinlik çeyizlere Sümerbank çeki konurdu.
3-Sümerbank, yatılı öğretmen okulunda okuyan öğrencilere her yıl birer çift ayakkabı yollar, Kredi ve Yurtlar kurumunun çarşaf ve nevresimlerini üretirdi. Hatta maddi durumu olmayan başarılı öğrencilere burslar verip onları yurtdışında eğitime de gönderirdi.
Kadının biri zengin bir evde temizlikçi olarak çalışıyormuş...
Dışarıda da nasıl yağmur yağıyor ama göz gözü görmüyor. Son rötuşları yapıp tam çıkacakken evin beyi gelmiş. Evin hanımı "aman beyim hoş geldin sefa getirdin canın ne istiyor hemen hazırlayım.
Aaa sen ıslanmışsın da hasta olacaksın, çıkar şu üstündekileri ben sana kıyamam" demiş.
Sessiz sessiz hem işini yapıp hem olan biteni izleyen temizlikçi kadın içinden "kadına bak kocasını ne güzel karşıladı. Eve gidince bende kocama aynısını yapayım" demiş.
Neyse işte temizlikçi kadın evine gitmiş yağmur hâlâ devam ediyor...
Kocası girmiş içeri, "ooo hoş geldin hayatım günün nasıl geçti canın ne istiyor söyle hemen yapayım, ya da dur sen şu üstünü değiştir çok ıslanmışsın İT gibi de titriyorsun" demiş.
Dünyanın en zeki insanı olarak bilinen William James, aslen bir Rus Yahudisidir. İlkokulu yaklaşık 9 ayda bitirmiş, 11 yaşında Harvard Üniversitesi'ne girmiştir. Hatta öldüğünde öğrenilebilen bütün dilleri konuşabiliyordu.
Rus Yahudisi muhacir bir ailenin çocuğu olarak 1 Nisan 1898'da dünyaya gelen William James Sidis, gelmiş geçmis en zeki insan. Babası Borris Sidis, Harvard Üniversitesi'nde psikoloji akademisyeniydi. Annesi Sarah Sidis'se doktordu.
William’ın ilginç ve bir o kadar da trajik olan hikayesi henüz 6 aylık iken alfabeyi çözmesi ile başlıyor. 18 aylık olduğunda New York Times okuru olan William; 3 yaşına geldiğinde ise Latince öğreniyor.
Otlar böcekler gibiydik bozkırda
Acılarda gökyüzü kadardık
Birden geçerdi zamanın karanlığı
Yorgun öküzler kara sabanlarla
Unutulmuş unutulmuş unutulmuş köylerdik
Sonra sen geldin nisanlar geldi
Durdu o içimize akıttığımız kan
Yenilendi gücümüz bembeyaz
Köyler babası halk babası
Bize çalışmaya başladı tarlalar
Komadı karanlığın ağaları
Ülke uyansın ülke çiçeğe dursun
Komadı aydınlıktan korkanlar
Terledin dayattın bizim için
Hep Cilavuzlar Kepirler Hasanoğlanlar