..Ah , teyzeciğim annem kaplıcada üç gün sonra dönecekler Suzan ablam götürdü.
Bir hafta sonra komşusuna gitti.
. . Güle güle otur Mualla iyi ki geldin canım.
.. Sağol canım senin sayende evimdeyim artık.
Güzel bir kızım daha oldu.
.. Hadi artık gene beraberiz ağlama üzülme tansiyonun çıkar kız.
.. Neriman bize de kendine de birer kahve yap kızım.
. Peki Mualla anne .
.. İşte bu kadar ufaklık nerde?
. .Okula bıraktı annesi o da çok tatlı.
Odasında ders yapıyor, kitap okuyor, oyun oynuyor, bana cici anane diyor. Sadece yemeğe iniyor. Okula giderken elimi öpmeden çıkmıyor .
Onlara da kızlar bir televizyon aldılar.
Ah, komşum ,benim dualarım sana yeter Allah bin kere razı olsun senden .
.. Senden de komşum sen de anneme durmadan çorbalar taşımıştın rahmetli hastayken senin çorbaları sayıklardı.
. . Ne günlerdi yaaa.. Nurlar da yatsın..
Bahçelerimiz bizim her şeyimizmiş. Kızlarda kalırken anladım bunu.
Çok katlı evler hapishane gibi .
Gelir gelmez fırıncı Halil efendi koştu geldi bahçeye bakacak bir adam bulmuş .
O da çok iyi bir insandır.
..Mahallemizde kötü bir insan yoktu ki zaten.
..Çok iyi ettin dönmekle, derken ikimiz de ağladık .
Az mı ekmeğini ,ramazan pidesini yedik .
O da çok yaşlanmış.
..Yaa baklava börek tepsileri taşırdık fırına.
Ne güzel günlerdi.
..Annem iki yaprak koyardı üzerine tepsiler karışmasın diye.
..Hiç unutmam babam kıymalı bol soğanlı böreği çok severdi.
Annem bir gün ıspanaklı börek yapmıştı .
Ramazanda top atılırken ben böreği almaya gitmiştim.
Rahmetli ablam gelip tepsiyi o almıştı.
Sofraya oturunca tepsiyi ortaya koyup tam başlarken annem çığlık atmıştı.
..Bu börek bizim değil ellemeyin,kimse dokunmasın.
Zavallı babacığım önce duraksamış sonra da
..Bu kiminse bizim ki de ondadır hanım ezan okundu çok acıktım başlayalım ,demişti.
Hepimiz bol soğanlı kıymalı böreğe saldırmıştık annem yememişti.
Babam o gün yediği böreğin tadını hiç unutmamıştı.
Ertesi günü babam fırıncıya gidip olayı anlatınca böreğin sahibini de öğrenmişti
Boşnak Rıza amcanın annesi böreğin sahibiymiş..
Rahmetli babam anneme para verip tepsiyi yollayınca Meryem teyze parayı almamıştı.
Onlar da bizim ıspanaklı peynirli böreği çok sevmişler.
..O günler ne güzeldi.Komşuluk çok güzeldi.
Ertesi gün güzel bir genç kız kucağında bir siyam kedisi ile cama çıktı.
. . Günaydın teyze nasılsıniz? Kedileriniz çok güzeller hele biri kartopu gibi.
. Sen kimsin kızım.?
.. Ben bu evin geliniyim Amerika' dan döndük. Eşimin görevi bitti.
Bu evde kalıcaz . Biz satın aldık bu evi. Bahçesi çok güzel tam benim minnoşuma göre.
Esma hanım gülümsedi.
.. Hoşgeldiniz yavrum. İyi günlerde oturun.
Bahçedeki çimler büyümüştü. Kediler gidip onlardan yiyordu.
.. Teyze teyzeee..
Buyur kızım.
.. O bitkinin adı ne bende ekeyim bahçeye.
. .Sabır otu kızım ben öyle diyorum. Çim cinsinden.
.. Biraz istesem benim Minnoşa
.. Tabii yavrum al bu saksıyı koy
bahçeye.
. .Ayyy ne kadar iyisiniz sağolun ben sizi çok sevdim. Minnoşun iki arkadaşı da oldu.
.. Annen yok mu?
.. O biz geleli yataktan kalkamadı hasta oldu. Tansiyonu düşmüyor. Eşim sevinçten diyor. Ani sürpriz yapınca oldu galiba. Bir de evi alınca iki sevinç birden ağır geldi kadına.
. . Yaa geçmiş olsun selam söyle bir çok.
Evet çok ağır gelmiş...
Zeynep Karaaslan Eman
Öykü yazarı şair
Denizli
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Fillerin ölüm zamanı da çok ibretlidir.
Filler ölmeden önce ölecekleri zamanı hissederler.Ve acı çığlıklar atarak, yakındaki
bir mağaraya doğru yola çıkarlar.
O çığlığı
duyan civardaki filler de mağaranın ağzında
toplanır.
Her biriyle vedâlaşıp, âdeta "helâllik"
alan fil, kendi ailesiyle baş başa kalır. Başlarını
ve kuyruklarını birbirine sürterek, gözlerinden
yaş dökerler.
Sonra arkasına bakmadan ağır
ve vakur adımlarla mağaraya yönelen fili,
ailesinden birisi veya çocukları takip etmek
istediği zaman diğer filler mâni olur. Mağaraya
tek başına giren fil, içeride bir kere daha
feryad ettikten sonra canını verir. Son feryadı
işiten filler kısa sürede bıraktıkları yerden
hayatlarına geri dönerler.
1-Anneannemin patiskaları, dedemin bayramlık mendilleri, annemin hâlâ kullandığı porselen takımı, babamın martı gibi Beykoz köselesi kunduraları… Herkesin, sonraları
Gaffur pijaması diye ayyuka çıkan, çizgili pazen pijaması muhakkak vardı.
2-Memur çocukları, kumaş kokulu Sümerbank mağazalarına ailecek yapılan ziyaretleri iyi bilirler. Çünkü devlet, memurlarına ve devlete bağlı kurumlarda çalışan işçilere yıllık Sümerbank istihkakı verirdi. Gelinlik çeyizlere Sümerbank çeki konurdu.
3-Sümerbank, yatılı öğretmen okulunda okuyan öğrencilere her yıl birer çift ayakkabı yollar, Kredi ve Yurtlar kurumunun çarşaf ve nevresimlerini üretirdi. Hatta maddi durumu olmayan başarılı öğrencilere burslar verip onları yurtdışında eğitime de gönderirdi.
Kadının biri zengin bir evde temizlikçi olarak çalışıyormuş...
Dışarıda da nasıl yağmur yağıyor ama göz gözü görmüyor. Son rötuşları yapıp tam çıkacakken evin beyi gelmiş. Evin hanımı "aman beyim hoş geldin sefa getirdin canın ne istiyor hemen hazırlayım.
Aaa sen ıslanmışsın da hasta olacaksın, çıkar şu üstündekileri ben sana kıyamam" demiş.
Sessiz sessiz hem işini yapıp hem olan biteni izleyen temizlikçi kadın içinden "kadına bak kocasını ne güzel karşıladı. Eve gidince bende kocama aynısını yapayım" demiş.
Neyse işte temizlikçi kadın evine gitmiş yağmur hâlâ devam ediyor...
Kocası girmiş içeri, "ooo hoş geldin hayatım günün nasıl geçti canın ne istiyor söyle hemen yapayım, ya da dur sen şu üstünü değiştir çok ıslanmışsın İT gibi de titriyorsun" demiş.
Dünyanın en zeki insanı olarak bilinen William James, aslen bir Rus Yahudisidir. İlkokulu yaklaşık 9 ayda bitirmiş, 11 yaşında Harvard Üniversitesi'ne girmiştir. Hatta öldüğünde öğrenilebilen bütün dilleri konuşabiliyordu.
Rus Yahudisi muhacir bir ailenin çocuğu olarak 1 Nisan 1898'da dünyaya gelen William James Sidis, gelmiş geçmis en zeki insan. Babası Borris Sidis, Harvard Üniversitesi'nde psikoloji akademisyeniydi. Annesi Sarah Sidis'se doktordu.
William’ın ilginç ve bir o kadar da trajik olan hikayesi henüz 6 aylık iken alfabeyi çözmesi ile başlıyor. 18 aylık olduğunda New York Times okuru olan William; 3 yaşına geldiğinde ise Latince öğreniyor.
Otlar böcekler gibiydik bozkırda
Acılarda gökyüzü kadardık
Birden geçerdi zamanın karanlığı
Yorgun öküzler kara sabanlarla
Unutulmuş unutulmuş unutulmuş köylerdik
Sonra sen geldin nisanlar geldi
Durdu o içimize akıttığımız kan
Yenilendi gücümüz bembeyaz
Köyler babası halk babası
Bize çalışmaya başladı tarlalar
Komadı karanlığın ağaları
Ülke uyansın ülke çiçeğe dursun
Komadı aydınlıktan korkanlar
Terledin dayattın bizim için
Hep Cilavuzlar Kepirler Hasanoğlanlar