Bir hikaye anlatmak istiyorum. Başından kestiremiyorum belki uzun olacak. Şu imtihan dünyasında sıkıntılarla başa çıkmak zorunda kalan pek çok insanın hikayesi gibi belki. Kimine bakınca şükür sebebi, kimine bakınca acı ve hüzün...
Olayın nedenini, niçinini yazmayacağım. Kimler yapmış, neden yapmış, nasıl olmuş... Daha önce de bahsetmiştim, bilmek istediklerim, bildiklerimden çok. Bekliyorum...
16 Temmuz 2016. Saat 03.30. Tekrar tekrar Sait'i arıyorum. Sonunda dönüyor bana. "Saitciğim ne yaptın, evdesin değil mi" diyorum.
"Merak etme hayatım, iki polis, albay arkadaşım ve ben gidiyoruz. Halkın da desteğiyle sabaha bu işi bitiririz" diyor.
Nereye gidiyorsun diyemiyorum. Görevli olduğu Kolordu'ya gidiyordur diye geçiriyorum içimden." Hadi hayatım merak etme, öpüyorum hepinizi" diyor... Kapatıyoruz telefonu...
Saatler geçmek bilmiyor. Şimdi meşguldur aramayım diyorum. Sait bir kriz masasında toplantıda gibi birşey tahayyül ediyorum. Evin içinde dört dönüyorum. Sabah gün doğmadan balkondaki koltukta ufka bakarken içim geçiyor, oturduğum yerde uyuyakalıyorum.
Bu uyku hali yarım saat kadar sürüyor. Sonra sabahın erken saatinde telefonlar başlıyor. Sait'in annesi, amcası, dayım. Sait'ten haber var mı diye soruyorlar. Onları sakinleştiriyorum. Merak etmeyin mesaidedir diyorum.
Sonra ben başlıyorum aramaya. Bir, iki, üç... Yok. Açmıyor. Telefon kapalı. Kendimi rahatlatmaya çalışıyorum. "Elbette kapalı olacak. Şimdi toplantıdadır, kapatmıştır. Ya da şarjı bitmiştir. Bu telefon ömrünü tamamladı artık, şarj dayanmıyor."
Saat öğlene yaklaşıyor.Annem ve çocuklar da merak içinde. Onları rahatlatıyorum. "Yavrum babanız kimbilir ne kadar yoğundur şimdi. Bizi arayacak fırsatı yoktur" Bu arada diğer odalara gidip arkadaşlarımızı arıyorum. "Sait'i arıyorum ama açmıyor.
Sizler ulaşırsınız ne olur haber verin" diyorum. Karşımdaki sesler donuk, sorularımı, isteklerimi geçiştiriyorlar. Bir şey var ama ne? Yakıştıramıyorum...
Saat kaç hatırlamıyorum. Ha bu arada sabah Gen.Kur. Bşk'nın açıklamasını görüyorum.
"Dört silah arkadaşımız şehit" Dört silah arkadaşı, onlarca, yüzlerce insan. Üzülüyorum. Kahroluyorum...
Dediğim gibi saat kaç emin degilim. Belki on iki, belki bir. Elimde telefon, annemin salonunda oturmuş endişeyle TV izliyorum. Çocuklarım da orada.
Kapı çalıyor... Annem kapıyı açıyor. Ağlama seslerini duyuyorum. Ablam, eniştem, bir albay bana doğru yürüyorlar. Asker eşiyim ben. O albayın orada bulunmasının ne demek olduğunu biliyorum. "Hayır" diyorum "hayır". "Söylemeyin". Büyük kızım feryat ediyor.
Küçük kızım şokta. Hangisine ne diyeceğim, ne yapacağım bilmiyorum. Gelen sağlık personelinden bir hemşire büyük kızıma sakinleştirici yapmaya çalışıyor. Engel oluyorum. "Bırakın haykırsın. Bırakın" diyorum.
Sonra başlıyorum evin içinde dolanmaya. Aynı sözleri tekrar ediyorum: " Ama o Sait. Olmaz ki. O akıllıdır. O babayiğittir. Olmaz ki.. Allahım iyi ki Müslümanım, ne olur isyan etmeyeyim. Ama o Sait, nasıl olur..."
Telefonla arayanlara da böyle diyor muşum."Bana dua edin olur mu isyan etmeyeyim. Şehit oldu o. Çok şükür. İsyan etmeyeyim..." Dilim öyle söylüyor ama kalbim isyanlarda... Öldüm ben diyorum. Öldüm... Her şey bitti...
Ev kalabalıklaşıyor. Konu komşu yemek getirmişler sağolsunlar. Yiyin, yola gideceksiniz diye ısrar ediyorlar. Kızlara zorla yedirmeye çalışıyorlar. Küçük kızım hala şokta. Ağzına verdikleri yemeğe itiraz etmiyor. Ama çiğnemiyor da.
Akçay'dan İstanbul'a yola çıkacağız. İzmir'den Sait'in en yakın arkadaşları gelecek onları bekliyoruz. Albay şaşkın, ağlıyor...Sağlık personeli de. Komşular bize ısrar ediyorlar. Ben Albay'a, sağlık personeline."Lütfen bir şeyler yiyin. Kahve için lütfen"
Evin içinde tanıdığım, tanımadığım pek çok insan. Kalkıyorum, duşa giriyorum. Ablam kapının önünde tedirgin.İşte orada ağlamaya başlıyorum. Sonra çıkıp hazırlanıyor, arkadaşlarımızı beklemeye devam ediyorum.Anneciğimin dizine başımı koyduğumu hatırlıyorum.
"Anne ben ne yapacağım? Çocuklarım... Sait'in annesi... Allah'ım ne yapacağım..." Annem başımı okşuyor. Şaşkın, üzgün, ağlıyor. Ne diyeceğini bilemeden başımı okşuyor.
Arada gidip çocuklarıma sarılıyorum. Korkmayın ben varım diyorum. Dediklerime kendim inanıyor muyum...Bilmiyorum...
Sonra arkadaşlarımız geliyor İzmir'den. Hepsiyle sarılıyoruz. Onlar Sait'in kardeşleri... Sait'e sarılır gibi tekrar sarılıyorum. Bırakmıyorum
Bir tanesi gece Sait'le yaptığı telefon konuşmalarını anlatıyor. Gitme dedim diyor. Aldığı cevap o kadar Saitce ki... Neden izin verdin gitmesine diyorum yinede. Neden engel olmadın.Yüzüme bakıyor... Cevabı bildiğimi o da biliyor.
Ben o gece evde olsaydım, yalvarıp yakarsaydım, kapının önüne yatsaydım yine de engel olamazdım biliyorum. Gerçi yapmazdım da. Bilmez miyim vatan, millet diyince Sait için akan sular durur. Hainlerin yuvalandığı o tugayda emanet üç bin evlat var.
Durur muydu Sait? Bırakır mıydı evlatlarını. Bırakmazdı. Bırakmadı...

Sonra yola çıkıyoruz üç araba. Bizim araba otomatik vites. Benimle gelecek arkadaşım bilmiyor otomatik araç kullanmayı. Daha arabayı çalıştırır çalıştırmaz araba teklemeye başlıyor.
Sen geç diyorum. Allah muhafaza otobanda hızla giderken elin vitese gidiverir ya da yanlış pedala basarsın. Ben kullanırım diyorum. Geçiyorum direksiyona. Arkadaşım yanımda, kızlarım arkada, üç araba yola çıkıyoruz.
Acele ediyorum. Bir an önce Sait'e gitmeliyim. Arkadaşım arada uyarıyor, "Ceylancım biraz yavaş git istersen" Doğru. Arabada kızlarım var, arkadaşım var. Kendimden başka üç can. Olabildiğince dikkat etmeye çalışıyorum. Sonra yine hızlanıyorum.
Velhasıl gece 3 gibi İstanbul'a varıyoruz. Akrabalarımız,eşimiz dostumuz bizden önce gelmişler. İnsanların içinde Sait'in annesini görüyorum. Oturuyor lojman gazinosunun bahçesinde. Bilmiyorum ne söylenir... Kardeşi geliyor sonra... Allah'ım...
Sonra.. Adli tıp macerası, Ankara Kocatepe'de ki cenaze namazı,şehitlikte Sait'imizi son yolculuğuna uğurlama ve ardından gelen bitmek bilmeyen günler geceler var.Tümünü yazabilirim sandım ama sanırım yaşananları yazmaya ne satırlar yeter ne benim enerjim..
Kızgınlık, öfke, acı, sabır hepsi birarada yaşanıyor. Uzaktan bakınca, yani yaşamayınca gerçekten insana hikaye gibi geliyor. Şehit olsun olmasın, bir yakınını, sevdiğini, canının parçasını kaybetmek herkes için çok zor, çok ağır.
Ancak konu şehit olmak olunca, geride kalanlar için, içinde ağır travmalar barındıran bir durum oluyor. İşte o zaman vatanı milleti, bayrağı için canından geçenlerin geride bıraktıkları biraz saygıyı hakediyor. Adım kadar iyi biliyorum, yukarıda yazdıklarım+
O acı haberin gittiği her evde yaşanıyor. Ben o haberi her duyduğumda o şehidin ailesini kendi ailem yerine koyuyorum. İşte öyle acıyor canım. O kahramanların adlarını ağzına bile almaması gerekenler var. Evet onların ki "şehit edebiyatı" oluyor.
Bu bizleri de çok rahatsız ediyor. Ama gerçekten içinde, derininde hisseden, bu ülke için gerçekten, iyi niyetle, cesaretle çalışan, emek sarfeden, düzgün ahlaklı insanların söylemleri edebiyat değil bizler için onur oluyor.
Yorumlarınız için her birinize teşekkür ediyor, güzel dilek ve dualarınıza amin diyorum. Sağ olunuz.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Ceylan Ertürk

Ceylan Ertürk Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @CeyerturkErturk

12 Jul 20
P.Kur. Alb Sait Ertürk saat 22.30 gibi kalkışmayı tv'da gördü. Önce Harekat Yardımcı Bşk'lığı görevini sürdürdüğü 3. Kolordu'ya gitmek istedi. Ancak lojman önünde bekleyen polisler lojmandan çıkışına izin vermediler.
Tekrar eve dönüp olayları telefon ve televizyon vasıtasıyla takip etti. Bu arada evden telefonla bu işe kalkışan hainlere müdahale etmek, durdurmak istedi. Elbette hain asker müsveddeleri Sait Albayın telefonlarına yanıt vermediler.
İstanbul Esenler'de bulunan 66. Mknz.P.Tugayı'nın da bu işin içinde olduğunu görünce oraya müdahale etmek gerektiğine karar verdi. 2012-2014 yıllarında Tug. Kom. Yrdc'lığı yaptıgı tugayı avcunun içi gibi biliyordu.
Read 27 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!