Anadolu'nun son İskitler (Selçuklular) tarafından fethini hep Selçuklu kaynaklarından okuduk, bu kitapta ise dönemi yaşayıp tanık olan (Gürcü,Ermeni,Romalı/Bizanslı tarihçilerin) gözünden okuyup, öğreneceksiniz. Hiç bitmesin istediğim bir kitap oldu. TEŞEKKÜRLER @ProfDrTellioglu Image
1-"Ermeni Tarihi" isimli eserinde Selçuklular için İskit tabirini kullanan Ermeni tarihçi Genceli Kiragos idi. ...
NOT: anlayan anlamayana anlatsın bunu...
2-Bizans İmp. Komnenos'un damadı asker-tarihçi Nikephoros Bryennios; TARİHİN ÖZÜ adlı eserinde, Alparslan ile Diogenes'in yaptığı anlaşmaya Bizans'ın uymaması ve Diogenes'in öldürülmesi üzerine Alparslan, Anadolu'yu fethedin talimatı verdi der, YANİ; Anadolu İşgali Hukukidir der.
3-Nikephoros'un eşi Anna Komnena'da, Selçuklular Anadolu'da ilerlerken PEÇENEK ve NORMANLARIN BALKANLARDAKİ faaliyetlerini de ayrıntılı olarak aktarıp, Romalıların nasıl iki ateş arasında kaldığını anlatır.
1081'deki Dragos Anlaşması'nın hangi şartlar altında oluştuğunu da yazar.
4-Babasının tahta oturduktan sonra ülkeye düzen verdiğini de anlatan Anna, bunlar olurken barbar olarak andığı Selçukluların babasına nasıl yardım ettiğini de yazmaktan geri durmaz. Yine; Babasına duyduğu hayranlığı ve yaptığı işleri yazarken Türklerin yardımıyla kargaşalara son+
5-++ verdiğini yazarken, Selçukluların, Malazgirt Zaferi'nin hemen ertesinde Trabzon'u fethettiği gibi başka hiç bir kaynakta geçmeyen kayıtlar, Anna'nın ne kadar mahrem bilgilere ulaştığını ve onun sayesinde pek çok gerçeğin karanlıkta kalmaktan kurtulduğunu gösterir.
6-Romalı tarihçilerden TARİHLERİN ÖZETİ eserini yazan ZONARAS ile, Türklerin Anadolu'ya tekrar ve güçlü bir şekilde geri dönüşünü anlatırken hiç bir kaynakta geçmeyen bilgileri veren SKYLİTZES'den bir çok konu aydınlanmaktadır.
Tuğrul Beyin 1054 seferiyle Pasinler Savaşı hak.+++
7-en geniş bilgiyi vermesi onu da önemli kılar.
Tuğrul Bey'in amcasının oğlu Hasan'ın ZAP SUYU civarında Roma ordusu tarafından pusuya düşürülerek öldürülmesini ve ertesi yıl gerçekleşen PASİNLER SAVAŞI arasındaki ilişkiyi kurabilen tek tarihçidir. (Aynı zamanda üst bürokrattır)
8-Anadolu'nun yeniden fethine ait Hıristiyan kaynakları içerisinde meselelere en soğukkanlı yaklaşan tarihçiler Süryanilerdir. Çünkü onlar Selçuklularla Romalılar arasındaki mücadelede taraf olmamışlardır.
Meseleyi ele alırken Türk korkusuyla veya Roma sempatisiyle yazmazlar.
9-Bu açıdan emsalleri içerisinde en objektif duruş Süryani tarihçilerdir demek mümkündür.

Süryani Mihail, Anadolu'nun fethine tanıklık yapan en önemli şahitlerden biridir. Türkleri çok iyi tanıyan Mihail, Göç Destanını bile farklı bir versiyonla kitabında yayınlamıştır.
10- Mihail, Selçukluların Anadolu'daki faaliyetlerini 1050'de Malatya'yı kuşatmalarıyla başlatır.
Geç dönem Süryani kaynakları içerisinde yer alan Ebu'l Faraç Tarihi, Anadolu'nun fethini en iyi tasvir eden eserlerin arasında yer alır.
11- 1243'te Antakya'da Hıristiyanlığı benimseyen Gregory Ebu'l Farac, Malatyalı bir Yahudi olup 1226'da doğmuştur.
22 yıl Hülagû'nun yanında kalması Ebu'l Farac'ın şöhret bulmasında büyük rol oynamıştır. Arap ve Fars kaynaklarından yararlanması ise diğer Hıristiyan kay. yoktur.
12-Ebu'l Faraç tarihinde, Ermeni ve Romalı tarihçiler gibi dini abartma ve tepeden bakma yoktur.
Anadolu'nun fethini kronolojik bütünlük içinde en iyi takip edilecek eserlerden biridir.
13-Ebu'l Faraç Tarihi,
Çağrı Bey'in Anadolu keşfi ve dönüşte Tuğrul Bey'e söylediği sözler vesilesiyle Doğu Anadolu'nun siyasi ve askeri konumu hakkında başka kaynaklarda geçmeyen önemli değerlendirmeler yapar.
14-1037'de Yabguluların Doğu Anadolu'daki faaliyetleriyle Türklerin bölgeye yeniden geldiğini bildiren Ebu'l Farac, 1043'ten itibaren Selçukluların bölgede faaliyete başladığını yazar, Tuğrul Bey'in D. Anadolu seferini etraflıca aktarır.
15-Ve yine; 1058'de Malatya'nın ele geçirilmesi gibi başka tarihçilerin üzerinde fazla durmadığı olaylara dikkat çeker. Abartıdan kaçınıp yalın gerçekleri aktarması, dönemi objektif yansıtması tarih açısından fevkalade iyidir.
16-Yine; Selçukluların Kafkaslardan ilerleyişini en iyi Gürcü kaynakları aktarır. Daha Büyük Selçuklular ortaya çıkmadan önce Türkmenlerin, Kafkasya ve Anadolu'daki faaliyetlerini Anonim K'art'lis Chovreba (Kartli Hayatı) efraflıca aktarır.
17-Özellikle Malazgirt Zaferinden sonra bölgede kurulan Türk Beyliklerine ayrıntılı yer verir.

Anonim K'art'lis Chovreba dışında Kral David (1089-1125) dönemindeki,
"Kralların Kralı David'in Tarihi" adlı eser de, Anadolu'nun fethi sırasında Kafkasya'daki durumu anlamaya yarar.
18-Eser özellikle Kıpçakların faaliyetleri dönemin tanıklarıyla anlatılırken, 786 'dan itibaren Melikşah'ın Gürcü seferine kadar olan dönemi de anlatır.
Bu eserden Selçukluların Gürcüler üzerindeki faaliyetleri izlenebilir.
19-Çağrı Bey'in keşif seferleri Anadolu'nun fethine ilk adımdır.
Bu seferin gerçekleşmesindeki temel sebep, Gaznelilerle Karahanlılar arasında sıkışıp kalan Oğuzların Kınık Boyuna mensup Türkmenlere yurt bulmaktır.
20-Samanoğullarıyla ittifak yaparak bu arzularına kavuşan Kınıklar, Samanoğullarının yıkılmasından sonra onları ortadan kaldıran Karahanlılar ve Gazneliler tarafından baskı altına alınmıştı. İşte bu baskıdan kurtulma ve boyuna yurt bulabilmek amacıyla Çağrı Bey sefere çıkmıştı..
21-1016 da başlayıp 1021'de biten bu seferden sonra Selçuklular Anadolu'nun kendilerine yurt olabileceğini anlamışlardı.
Çağrı Bey'in seferi hakkında en ayrıntılı bilgiyi Süryani tarihçi Ebu'l Farac veriyor...
22-Devam ediyor/2. Bölüm

Ermeni ve Roma kaynaklarına göre, Doğu Anadolu'da Selçuklu/İskitli/Türkmen/Yabgulular tehlikesi belirince Ermeni kralı Senekerim kederlenir ve Roma imparatorundan daha güvenli yer isteyip topraklarını takas etmek isteğini bildirir. Bu talep kabul görür.
23-İmparator, Fırat boylarından Sivas'a kadar olan yerleri ona bırakacağını bildirmiştir. İki taraf arasında yapılan anlaşma icabınca Senekerim, 1022 yılında 10 şehir, 72 kale ve 4.000 köyü boşaltarak maiyetindeki 14.000 kişiyle birlikte iç Anadolu'ya doğru göçmüştür.
24-Bölge 1023'ten itibaren Nikephoros Komnenos komutasındaki Roma kuvvetleri tarafından korunmaya başlanmıştır. Böylece Çağrı Bey'in akınından önce Van bölgesinde bulunan Ermeniler İç Anadolu'ya göç etmek suretiyle bölge tarihinden çekilmişlerdir.
25-Sultan Mesut zamanında Gazneliler ile yapılan savaşlarda güçlenen Selçuklular,
nihayetinde 1040'da yapılan "Dandanakan Savaşı" sonrası kurdukları "Büyük Selçuklu Devleti", Doğu Anadolu'dan Ermenilerin çekilmesi üzerine Roma imparatorluğuyla karşı karşıya gelmiştir.
26-1045'te Gence önlerindeki ilk karşılaşmayla Romalılar (Bizans) ile Selçukluların Kafkasya ve Doğu Anadolu için hakimiyet mücadelesi başlamış oldu.
Esasen bu mücadele çok uzun zamandan beri devam etmekteydi. Sadece şimdi aktörler değişmişti.
(Daha önce Medler, Sasanî, +++
27-+++Müslüman Araplarla Helenler ve Romalılar arasında geçen iktidar çekişmesinin tarafı değişmiş, doğuda rakip olarak Selçuklular ortaya çıkmıştı.)
Selçuklara karşı direnecek gücü olmayan bölge halkları da (Gürcü, Ermeni) Roma İmp. ile işbirliği yapmak yoluna gitmişlerdi...
28-Gürcü, Süryani, Roma ve Ermeni tarihçilerin naklettiğine göre Ermeniler prensleri sürekli bölgenin güçlü aktörleriyle işbirliği yapmışlar ama kendi içlerinde de hiç bir zaman birlik kuramadılar. Ermeni derebeyleri rakip güçlerle işbirliği yaparak kendilerini korumayı umdular.
29-Bu politika Ermeniler arasında Roma, Abbasi ya da İran yanlısı grupların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
NOT: en az bin yıl öncesinden bahsediyoruz ama bölgede bir Kürt varlığının esamesi bile okunmuyor. Roma, Süryani, Gürcü, Ermeni kaynakların hiç birinde geçmiyorlar.
30-Roma imp Ermenileri iç bölgelere alınca, oralara atadığı komutanlar yardımıyla Gürcülere sefer düzenleyip Trabzona kadar olan bölgeyi, Oltu ve çevresini de Roma imp katmıştır.
Konstantinos Monomakhos'un bu politikayı devam ettirmesi sonucu 1045'te Ani'nin ele geçirilmesiyle++
31+++Doğu Anadolu'daki Ermeni prenslikleri Romalılar tarafından ortadan kaldırıldı.
O yüzden Türkler Anadolu'ya girdiğinde karşılarındaki muhatap Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) idi.
32-Çağrı Bey'in keşif seferi sırasında (1016-1021) karşılaştığı Ermeni prenslikleri artık yoktu.
Bir yandan bağımsızlıklarını kaybetmeleri, diğer yandan yurt değiştirmeleri, bölgedeki Ermeni halkının da kimyasını bozmuştu.
Ermeni tarihçilere göre Roma imp anlaşıp Sivas ve +++
33-+++ havalisine gidip yerleşmeleri Doğu Anadolu bölgesini savunmasız bırakmış, Roma da, bölgeye atadığı Hadım edilmiş komutanlar ve korkak paralı askerlerle bölgeyi yeterince iyi savunamamıştır. Bu yüzden Romalılara da kızgınlıkları olduğu Ermeni kaynaklarına yansımıştır.
34-Ve yine; Romalıların MONOFİZİT ERMENİ ve GÜRCÜLERİ, DİYOFİZİT İSTANBUL KİLİSESİNE bağlama çabası da büyük tepkiye sebep olmaktaydı.
Romalılar, Ermeniler, Gürcüler iç kavgalarıyla boğuşurken bölgeye Selçukluların gelmesiyle kerhen de olsa bir ittifak yapmak zorunda kaldılar.
35-Zira Selçukluları, Hıristiyanlığı ortadan kaldıracak bir düşman olarak kabul ettikleri gibi Çağrı Bey'in keşfi sırasında çok güçlü olduklarını da görmüşlerdi.
36-Haliyle bütün bu olumsuzluklara , tüm yaptıklarına rağmen Romalıların yanında yer alarak Hıristiyanlık temelinde işbirliği yapmayı en doğru yol olarak gördüler. Ermeni, Süryani ve Gürcü tarihçilerinin bu olanlardan etkilenmemesi de imkansızdı...
Abartılarının sebebi buydu.
37-1045'te Gence önünde Romalılarla Selçuklular karşılaştığında Ermeni ve Gürcüler de müttefiklerinin yanında yer almıştır.
İmparator Konstantinos Monomakhos, Şeddadilerin hakimiyetindeki Dovin şehrine Gürcü Prensi Liparit komutasında bir ordu yollamıştı. Tuğrul bey Romalıların,
38-+++bu hamlesine karşı amcası Arslan Yabgu'nun oğlu Şihâbu'd-Devle Kut'almış önderliğünde bir orduyu bölgeye yollayarak Kafkasya ve Anadolu'ya yönelik hassasiyetini göstermişti.
39-Kut'almış o sırada Diyarbakır-Musul havalisinde faaliyet gösteren Yabgulu Oğuzlarını da yanına alarak bölgeye doğru harekete geçmiştir. Gence surları önüne geldiğinde Gürcü ve Ermenilerle takviye edilmiş Roma ordusuyla karşılaşmış ve onları büyük bir bozguna uğratmıştır.
40-Selçuklular ile Romalılar arasındaki bu ilk çatışma Kafkasya'nın ve Anadolu'nun fethi açısından büyük önem taşımaktaydı.
1045'te Türkistan'dan çok sayıda askerin ülkelerine geldiğini yazan Aristakes, onların "arslan gibi hızlı ve güçlü, yaylarının gergin, oklarının sivri +++
41-olduğunu, atlarının da bir kartal sürüsüne benzediğini" ifade ederek duyduğu korkuyu eserinden anlamak mümkündür.
Selçuklulardan daha önce bölgede varlıklarını hisssettiren ve Ermenileri bir kaç kez ezen Türkmenler için de Ermeni tarihçinin tasfirleri aynıdır.
42-1045'te Roma imp Konstantinos'un Ermenilerce kutsal sayılan Ani şehrini almasına öfkeli Ermeniler, Gence'de Roma ordusuna komutanlık eden Ermenileri yazarken, Rum/Roma ordusunun büyük bir bozguna uğradığını da çekinmeden ve etraflıca yazmıştır.
43-Savaşta Başkomutan Wahram Pahlawuni ile oğlu Grigor'un hayatını kaydettiğini de Aristakes yazar. Bu savaştaki yenilgi üzerinde de Roma imp 'na ağza alınmayacak en büyük hakaretleri eder. Bunda hem yenilginin hemde Ani şehrinin Ermenilerden alınmasında yatan derin öfke vardır.
44-Ve yine; Rum ordusu şehri almayı başaramışken babası GAGİK'le yapılan anlaşma gereği onun ölümünden sonra şehri Romalılara bırakma sözünü yerine getiren oğlu bir daha kente geri dönmeyince, ahali de Ani'yi Romalı General Baragamanos'a teslim etmiştir.
45-Teslimden önce halk, eski krallarının mezarlarında gözyaşı dökerek, BAGRATLI Hanedanı için ağlamış, kendilerine ihanet eden yöneticilerine lanetler yağdırmış, daha sonra da çaresiz vaziyette Roma kumandanına mektup yazarak şehri teslim ettiklerini bildirmişlerdi.
46-Buradan anlaşılmaktadır ki; Ermenilerce büyük öneme sahip olan Ani şehrinin Bağratlılar tarafından Rumlara/Romalılara bırakılması hiç bir şekilde kabul görmemiştir.
47-ANADOLU'DAKİ İLK BÜYÜK ZAFER: PASİNLER SAVAŞI

Anadolu'nun fethinde dönüm noktası olaylardan birisi, İbrahim Yınal'ın 1048'deki Pasinler'de (Erzurum) Rum ordusuna karşı kazandığı zaferdir.
48-Bu savaş hakkında en ayrıntılı bilgi dönemin önemli Romalı tarihçilerinden SKYLİTZES'in kayıtlarında yer alır.
Romalı tarihçi, 1047'de Zap suyu civarında Selçuklu ordusunun yenilmesi ve tuzağa düşen Hasan Bey'in ölmesinin Tuğrul Bey'i çok üzdüğünü yazar.
Bunun üzerine,
49-Türklerden ve Deylemlilerden oluşan 100.000 kişilik büyük bir ordu hazırlatır ve üvey kardeşi İbrahim Yınal'ı bu ordunun başına geçirerek Romalılar üzerine yollar. Bu ordu büyük bir başarı gösterip, Rum ordusunun ittifakı olan güçlü İber birlikleri komutanı Liparit'i esir alır
50-Komutan Liparit'i geri almak için Roma imp büyük para ganimet vb şeyler teklif eder. Ama Tuğrul bey biz alacağımızı aldık sizde dersinizi diyerek Liparit'i bedelsiz ve büyük paralar da verip harçlıklayıp geri gönderip azat eder.
51-Roma imp da yanına ulaşan Liparit'e makamlar ve armağanlar vererek onurlandırır.
Bu olaydan sonra Romalılar ve Selçuklular arasında elçiler gönderilerek diplomatik ilişkiler kurulduğunu ATTALİATES'in eserinden öğreniyoruz.
52-Attaleiates, bazı Oğuz gruplarının Rum ülkesine akınlar yapmayı sürdürdüğünü, Sultanın da bu unsurların kendine bağlı olmadığını beyanla yapılanları tasvip etmediğini söyleyerek kendisini haklı çıkarmaya çalıştığını da yazar. Bunlar muhtemelen YABGULULAR olmalıdır ki +++
53-+++ onların Tuğrul Bey'e bağlı olmadığı doğrudur.

ZONARAS, Selçuklu ordusunun 100.000 gibi kalabalık bir sayıya ulaştığını yazarken hem de ilk olarak NİKEPHOROS BRYENNİOS'un yazdığı savaşın sebebinden bahseder.
Zonaras'a göre İbrahim Yınal, bir yıl önce Anadolu'da +++
54-+++fetihler yapmakla görevlendirilen ancak Romalılar tarafından pusuya düşürülerek öldürülen Tuğrul Bey'in amcazadesi olan Hasan'ın intikamını almak üzere HASANKALE'ye gelmişti...

Bu bilgiler Ermeni ve İslam kaynaklarınca da doğrulanmaktadır.
55-ÇÖKÜŞÜN BAŞLANGICI: ERZEN ŞEHRİNİN KAYBEDİLİŞİ
(Erzen=Siirt/Kurtalan)

Erzen'in kaybedilmesi ve tahrip edilmesi Ermeniler için bir milattı, "Ermenistan'ın mahvolmasının başlangıcıydı. Bundan sonra şark milleti seneden seneye devamlı bir suretle mahvedildi" der URFALI MATEOS.
56-Xlll. Yy da yaşamış bir diğer Ermeni tarihçisi, eserinde Erzen'in kaybedilmesini anlatırken, öncüleri gibi Selçukluların kentte büyük yıkım yaptıklarını, şehirdeki yedi yüz kiliseyi tahrip ettiklerini ve büyük zenginlik elde ettiklerini yazar.

Çarpıcı bir örnek vererek;
57-Selçuklular, sadece Korepiskopos Davit'in evinden 40 deve ve 80 öküz tatafından ancak taşınabilen bir hazine götürmüşlerdi der.
(NOT: demek ki din adamları her dönem Karun gibi zenginmiş, dinin adı da hiç mühim değilmiş.)
58-Ermeni tarihçi ÇEMİÇYAN,
Erzen için verdiği bilgi de, Erzen'in nüfusunun 300 bin ve 800 kilisesi olduğunu yazar.
O da, Erzen'in kaybedilişinin Ermenileri moral olarak çökertmiştir der.
59-Çemiçyan'a göre 300 bin kişilik Erzenin 140 binini Selçuklular yok etmiştir. O da, şehri ve Ermenileri koruyamayan Roma imp öfke kusar.
Eserinde, Roma imparatorunun bölgeye yeterince önem vermediğinin altını çizer.
60-Ve Yine;
Süryani tarihçi MİHAİL,
1050 yılındaki, 3.000 kişilik bir Türkmen grubu o senenin kışında ciddi bir direnişle karşılaşmadan MALATYA'yı teslim alıp yağmaladıklarını yazar.
61-Ancak ganimeti götürürken Batman/SASON civarında kar fırtınasına yakalandıklarını ve bunların büyük bir kısmı soğuktan ve açlıktan kırılmış, kalanlar da etraflarını kuşatan Sasonlular tarafından öldürülmüştür der.
62-MİHAİL'in verdiği önemli bir başka bilgi de,
1056'da, Roma imp MİKHAEL zamanında Türkmen akınları dolayısıyla Doğu Karadeniz ahalisi daha güvenli yerlere göç ettirilmiş olduğunu öğreniyoruz. İmp'un yolladığı at ve arabalarla Hıristiyanlar denizin öbür kıyısına nakledilirken++
63-+++ onların boşalttığı yerler de Türklerin eline geçmekteydi der.
64-Devam edecek.
65-Tuğrul Bey, Doğu Anadolu seferiyle ilk kez Anadolu'yu tanıma ve keşfetme şansına sahip olmuştu. Çevre illeri aldıktan sonra 8 günlük kuşatmayla Erciş'i de teslim almış, şehri teslim eden Ercişliler Sultana, Malazgirt'i zapt ederse tüm Ermenilerin kendisine tabi olacağını+++
66-söylediğini ve bunun üzerine Tuğrul Bey'in de Malazgirt Kalesini kuşattığını ama almadığını yazan Aristakes, bunun sebebini de, Selçuklu araç gereçlerini etkisiz hale getiren şehrin Romalı komutanı, Surlarda gedik açan büyük mancılıkları da bir sıvı ile yakarak kullanılmaz +++
67-+++hale getirdiği için başarısızlık kaçınılmaz olur ve Tuğrul bey çok üzülür İran'a geri döner. Ermenilerin de bu duruma çok sevindiklerini yazar Ermeni tarihçiler.
68-Ermeni tarihçilerin Türkmen ve Selçuklu fetihleriyle ilgili yaklaşımı da ilginçtir.
Bir kısmı Romalıları yukarıda anlatılan gerekçelerle suçlarken, bir kısmı da Ermenilerin dinden uzaklaşıp sapıttıkları için Tanrı Ermenileri cezalandırmak için Türkleri gönderdiğini yazarlar.
69-1057'de Malatya'da,
1059'da Sivas'ta yaşananlardan sonra Ermeni tarihçi Mateos'un ilk önce Romalılardan umudunu kestiğini aşağıdaki satırlardan anlıyoruz.
70-Şöyle der Mateos;
''Ermeni milletinin, Türk askerlerinin öksüzlüğün, yalancı hamilerin ve korkak Grek milleti yüzünden çektiği ızdırapları kim birer birer tasvir edebilecektir? Çünkü onlar (yani Grekler), Ermeni milletinin kumandanlarını kendi ev ve eyaletlerinden çıkarıp+++
71-+++götürmüşler ve Ermenistan'ın krallık tahtını devirmekle askerin ve kumandanların desteği olan suru kendi elleriyle yıkmışlardı.
Kaçmayı kendileri için bir zafer ve kahramanlık addeden bu Grekler, kurdu görür görmez kaçmaya başlayan kötü çobanlara benzediler...
72-Grekler, Ermenistan kalesini tamamen yıkmak işinde büyük gayretle çalıştılar ve İranlılar tekrar taarruz ettikleri vakit kazanılan zaferleri kendilerine mal ettiler! onlar utanmaksızın hadım kumandanlar ve harem ağası askerlerle Ermenistan'ı müdafaa etmeye çalıştırlar...
73-Urfalı Mateos'un fazla bir yorum gerektirmeyen bu satırlarda, Rumlara karşı beslenen umutların nasıl yok olduğu, Selçuklular karşısındaki çaresizlik çok açık ve edebi bir üslupla dile getirilmekteydi.
74-Urfalı Mateos'un bu satırları, aynı zamanda, Ermeni prenslerinin Türklere karşı savaşmaktan korkup yurtlarını Roma imp ile takas edip boşaltmasının ve Roma/Bizans imp güvenmenin bedelini acı bir şekilde ödeyeceklerinin de, pişmanlığı ve acı bir itirafıdır.
75- Özetle, Tuğrul Bey döneminde Anadolu'nun fethine yönelik çok önemli faaliyetler yürütülmüştü. 1048 de kazanılan PASİNLER ZAFERİ ve ardından yapılan akınlar Romalıların Doğu Anadolu'daki savunma hattına önemli darbeler vurmuştu ama Anadolu'daki siyasi hakimiyet Alparslan ile++
76_++Alp Arslan döneminde gelişen olaylarla hız kazanacaktır. ..
77-Tuğrul Bey'in ölümünden sonra Selçuklu tahtını ele geçirmek üzere Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış, Çağrı Bey'in oğlu Alp Arslan ve Tuğrul Bey'in halefi olarak başa geçen Çağrı Bey'in diğer oğlu Süleyman arasında bir mücadele oldu. Bu mücadeleyi kazanan Alp Arslan oldu ve +++
78-+++ ikinci Selçuklu hükümdarı olarak iktidara geldi.
O, tahta oturduktan kısa bir süre sonra Kafkasya seferine çıktı. 1064 Şubat ayında Tiflis'ten batıya doğru ilerlemeye başlayan Selçuklu hükümdarı ciddi bir direnişle karşılaşmadan Nahcivan'a kadar olan bölgeyi ele geçirdi.
79-Alp Arslan buradan Ermeniler için çok önemli bir şehir olan Ani'ye yöneldi. 16 Ağustos 1064'te Ani şehrini de fetheden Alp Arslan, Ermenileri de moralman tamamen çöketmiştir.
80- Erzen'den sonra Ani'nin de kaybedilmesi hem Romalıları ürkütmüş hem de Ermenilerin Romalılara karşı güvensizliğini açığa vurmuştur.
81- Ani'nin kaybedilmesiyle ilgili olarak Xl. yüzyılın tarihçileri Aristakes ve Mateos'tan geç dönem Ermeni kaynaklarına kadar ayrıntılı bilgi bulmak mümkündür.
Aristakes, 1045'te Kral Gagik'i, ölümünden sonra Ani'yi kendilerine bırakmaya ikna eden Roma imparatorunu hain olarak,
82-++ nitelemekte ve şehrin Ermenilerin elinden çıkmasını hiç unutmadıklarını yazmaktaydı.
1064'te ise onbinlerce askerini toplayan Selçuklu hükümdarının Ani'yi kuşattığını, uzun süren çarpışmalardan sonra büyük kayıplar veren Ermenilerin daha fazla dayanamadığını, +++
83-+++şehri savunanların iç kaleye çekilirken kargaşa oluştuğunu ve kentin düştüğünü yazar.
84-Urfalı Mateos, Ani'de Alp Arslan'ın katliam yaptığını yazarken, Anili Samuel 1064'te şehrin Alp Arslan'ın eline geçtiğini, kadın ve çocukların esir alındığını yazar katliamdan bahsetmez.
Çamiçyan da Samuel gibi Ani şehrinin kaybedilişini anlatırken diğer kaynaklardan daha+++
85-+++yalın bir dil kullanır.
onun tasvirinde en öne çıkan, kenti idare edenleri sayıp Sulçukluların, şehri Rum yöneticilerden aldığını aktarır.
86-Dük ünvanlı Bagarat ve yardımcısı Gürcü Gregory,
Alp Arslan şehri kuşattığında Ani'yi idare etmekteydi. Yerli soylular büyük bir gayretle şehri savunmakta iken bu ikisinin yanlış idaresi yüzünden kargaşa çıkmış ve Selçuklular bu yüzden kente girebildi der Çemiçyan.
87- Mikhael Attaleties ve Skylitzes Ani'nin kaybedilişi ile Roma imparatorluğunun Doğu Anadolu'daki askeri gücünün büyük darbe aldığının altını çizerler.
Burada tarihe çok ilginç bir olay da geçer...
88-Mateos ve onu takip eden pek çok Ermeni kaynağı, Ani şehrinin düşmesinden sonra Selçuklu kuvvetlerinin Kars'a yöneldiğini, ancak bölgedeki Ermeni Prensi Gagik'in büyük bir oyun yaparak şehrin idaresini eline aldığını yazarlar. Gagik'in bu ilginç oyununu Simbat şöyle aktarır.
89-Alp Arslan Gagik'e elçi göndererek teslim olmasını istemişti. Elçi huzura vardığında, Gagik'i yas elbiseleri giymiş vaziyette bulur.
Böyle giyinmesinin sebebini sorduğunda, Gagik, Sultan Tuğrul öldüğünden beri matem tuttuğunu ifade etmiştir. Haber, Alp Arslan'a ulaştığında...
90-Alp Arslan şehre gelerek Gagik ile görüşür ve onun Kars'ı idare etmesine izin verir.
Böylece Selçuklu Devleti içerisinde Ermeniler de idareci olarak görev yapmaya başlamıştır.
91-Çok müstahkem bir mevkide bulunan Ani'nin düşmesinden sonra Selçuklular G. D. Anadolu'ya seferlerini artırmış, Romalılarla çeşitli kereler savaşmışlar, Urfa ve Antakya'nın fetih planları içerisinde olduğunu ortaya koymuşlardı. Bu seferlerde Ermeniler Romalıları suçlarlar yine.
92- Mayıs 1067'de İmparator Konstantin Dukas'ın ölümünden sonra Anadolu büyük bir Selçuklu akınına maruz kaldı. Maaşları düzenli ödenmeyen Roma ordusu Selçuklular karşısında hiç bir varlık gösteremeyince de...

(Romanos Diogenes'in (1068-1071) Doğu Seferiyle Devam Edeceğim)
93-Şimdiye kadar okuduğumuz Malazgirt Zaferinin nasıl kazandığına dair bilgiler varken öncesine ve sonrasına dair hemen hiç bir bilgi okumamıştık. İşte bu kitap bu eksik olan bilgileri veriyor hem de Fethedilenlerin tarihinden.
94-Özetle; Doğu Roma İmp. Konstantinos Dukas'ın ölümü üzerine, Andronikos Dukas'ın onun yerine geçmesi beklenirken İmparatoriçe Evdoksiya (Eudokia) ile evlenerek Romanos Diogenes İmp. olmuştu. (Bunun ağır sonuçları Malazgirtte yaşanacaktı...)
95-Anadolu seferi hazırlıkları yapıp Selçuklulara ağır bir ders vermek isteyen Diogenes'in, Anadolu ordularına başkomutan olarak atadığı Manuel Komnenos,
Alp Arslan'ın azılı muhalifi Emir Erbasan'a Sivas dolaylarında yenilip esir düştü...
96- Lakin Komnenos, Erbasan'ı Alp Arslan'a karşı işbirliği yapmaya ikna edip, esaretten kurtulup Emir Erbasan'ı da yanına alıp İstanbul'a götürdü.
Erbasan, Romalılara sığınıp işbirliğine girmişti. Amacı Alp Arslan'ı Romalılarla bir olup yenip, Selçuklu tahtını ele geçirmekti...
97-İstanbul'dan çıktıktan sonra kaldığı çadırın direklerinin kırılması, atlarının yanması gibi bir sürü olumsuz olayla karşılaşan Diogenes, Sivas'a gelene kadar kendisinin ve ordusunun morali bozuktu. Sivastan Erzurum'a yönelen Diogenes, ordusunun yarısını da Ahlat'a gönderir...
98-Bryennios komutasındaki bu ordu Selçuklulara yenilip esir düşer. Haber Roma ordusunun moralini iyice bozar...
26 Ağustos 1071 de Selçuklu ordusundan toptan intikam almak için Alp aarslan'ın karargahının bulunduğu Malazgirt'e yönelen Diogenes burada da büyük bir ihanete uğrar.
99-Ordusundaki Hıristiyan Türk askerleri, Uzların, Peçeneklerin karşı tarafa geçmesiyle ilk sarsıntıyı yaşayan imparatora en büyük ihaneti ise tahtında gözü olan rakibi, ihtiyat kuvvetleri komutanı Andronikos Dukas yapar...
100-Andronikos Dukas, darbe yiyen ordunun sol tarafını toparlayıp destek vermek yerine, geri çekilip, Diogenes'in yenildiği şayasını da yayınca ordu dağıldı, sağ tarafı toparlamak için dalan Diogenes ise Selçuklulara esir düştü...
101-Alp Arslan, Diogenes'e yine bir İmp. gibi davrandı, onunla yemek yedi ve sonra da şartsız teslim edip yanına kuvvet de katıp İstanbul'a geri yolladı. Lakin, Diogenes, yolda öğrendi ki İstanbul'da darbe olmuş, kendisine ihanet eden rakibi
Andronikos Dukas imparator olmuştu...
102-A. Dukas, İstanbul'a dönmek için Amasya'da yolda olan Diogenes'in üzerine kuvvet yolladı. Diogenes bu kuvvetlerden korunmak için Adana'ya kaçsa da, orada da yanına ulaşan imp elçilerine manastıra kapanacağına dair söz vererek anlaşma yapıp teslim olmuştur...
103- Teslim olan Diogenes, İstanbul'a götürülürken Kütahya civarında kör edilmiş daha sonra da hayatını kaybetmiştir.
Diogenes'e yapılan bu muamele en çok Alp Arslan'ı üzmüş ve Anadolu'yu Romalılardan alma yemini etmiştir... Anna Komnena'nın bahsettiği olay budur.
104-Burada ilginç bir kaç kent ismi detayı vereyim;
Romalılardan asırlarca önce Sakaların bir kolu olan Hattilerin Hattuşaşlıların kenti olan Çorum, Tokat, Niksar gibi şehirlere Romalılar Yunan isimleri vermişlerdi. Örneğin; Niksar'a Neokaisareia, yine Maraş'a Germanikeia, +++
105-Malatya'ya Meliténe, İskenderun'a Alexandros,
Yine tarihi Saka/İskit kenti Denizli/Honaz bölgesine de Khones ismini vermişler. O dönem Roma hakimiyetine geçen Anadolu'nun eski yer isimlerini Romalılar Yunanca'ya çevrilmiştir.
106-Eski çağlar saklı kalmak kaydıyla...son bin yıldır Anadolu'nun kesintisiz ve tek hakimi olan Türkler de bu Yunanca isimleri ancak Cumhuriyetin kuruluşunda Türkçe isimlerle değiştirmeyi akıl edebilmişti! O da Başbuğ Atatürk sayesinde tabi.
107-Cumhuriyet idaresi bu Ermenice ve Yunanca isimleri Türkçeleriyle değiştirince sorun olmamıştı ta ki son 15 yıla kadar! Ama Atatürk'ün yaptığı tüm devrimlerden eahatsız olan kripto yöneticilerimiz bundan da rahatsız oldular!!!
108-Hatırlarsanız, Güroymak olan Türkçe ismini, Norşin ismiyle değiştirmek için! Ankara'dan Bitlis/Güroymak'a gidip kendi elleriyle Norşin ismini çakan "AB-Dullah Gül" adında bir  Cumhurbaşkanımız bile olmuştur! ...
Üstüne yorum yapmayayım lafın tamamı deliye denirmiş çünkü...
109-Roma tarihçileri (Nikephoros, Anna, Zoranas, Skylizes, Attaliatesi, Psellos), Gürcü (Kartlis'i),
Süryani (Mihail ve Gregory Ebul Farac Tarihi) Ermeni Kiragos, Çemiçyan, Urfalı Mateos gibi dönemin tarihçilerinden Anadolu'nun Fethini okudunuz
@ProfDrTellioglu hocamıza tşk ler

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı)

Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı) Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @Saka_larr

Jul 11
1501 yılından itibaren, Anadolu’dan giden Türkmenler, İran’da Safevi Devleti’ni kurdular.
Bu devleti daha 15 yaşında kuran Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla şiirler yazıp deyişler söylüyordu. O, bugün bile Anadolu Alevileri için çok kutsal bir kişiliktir. Cem törenlerinde Hatayi’nin üç nefesi okunmazsa tören yürütülemez.

Şah İsmail, İran’daki devleti, Anadolu’da bulunan şu Türkmen boylarının yardımı ile kurmuştur: Ustaclu, Şamlu, Bayat, Afşar, Beğdili, Döğer, Yüreğir, Kınık, Bayındır, Salur, Eymir, Halep Türkmenleri, Rumlu, Çepni, Musullu, Tekelü, Bayburdlu, Karadağlu, Çapanlı, Turgutlu, Karamanlı, Dulkadırlı, İspirli, Hınıslı, Tokaçlı, Varsaklar…

Bu aşiretlerin büyük bölümü Alevi idi.
➡️➡️➡️(Bu konudaki ayrıntılar için Bakın: Prof. Faruk Sümer; Safevi Devleti’nin Kuruluşunda Anadolu Türklerinin Rolü, TTK Yayını).

1514 yılında Çaldıran Ovası’nda Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim ile İran’daki Türk Safevi Devleti’nin sultanı Şah İsmail kapıştılar. Savaşı; Osmanlı kesimi kazandı.
Bu çatışmada Anadolu’daki göçebe Türkmenler (Alevi Türkmenler), Şah İsmail’in yanında yer almışlardı.

Kürt aşiretleri ise Osmanlı Devleti’nin tarafında kılıç sallamışlardı. Kürtlerin bu yardımı yüzünden Yavuz Sultan Selim, İdrisi Bitlisiyi Diyarbakır Kadıaskeri yaparak (1517-1520) Doğu ve Güney Doğu Anadolu’yu aşiret reislerine taksim etti. Yavuz ve İdrisi Bitlisi, İran'dan sünnileşmek şartıyla getirttiği Kürt aşiretlerine büyük imtiyazlar verdi.
Akkoyunlu Türkmenlerin topraklarına el koyuldu, sünnileşmek şartıyla İrandan getirilen Kürtler, Araplar ve Acemlere verildi. Gelen Kürt beyleri artık bulundukları şehrin hâkimi olacaklar; bu mülkiyet hakkı babadan oğula kalacak ve dışarıdan kimse onlara karışamayacaktı .

Fakat Yavuz Sultan Selim’in bir isteği vardı: Kürt aşiretleri Şah İsmail adlı Kızılbaş’a (Şii Türkmenlere Kızılbaş diyorlardı) yardım eden bu Türk aşiretlerin hakkından gelecekler; onlara aman vermeyeceklerdi .

Bugün Alevi Kürt denilen aşiretlerin büyük bölümünü işte bu Osmanlı Devleti ile Kürt aşiretlerinin ezdiği Alevi Türk aşiretleri oluşturmaktadır .
Örneğin, Prof Yusuf Halaçoğlu'na göre Türkiye'nin 1/7 si olan Afşarların Doğu’da kalan bir kolu zaman içinde Kürtleşmiştir. Hatta bir kısmı da Ermenileşti. Çünkü onların da askerlik ve vergi imtiyazı vardı.
Afşarlar Türk, Fars ve Arap kaynaklarında geçen ve padişah çıkartan çok büyük bir Türk boyudur. Afşarların bu özelliğini öğrenmek isteyenler
➡️➡️➡️Prof. Faruk Sümer’in
“OĞUZLAR (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanlar” isimli kitaba bakabilirler.

Hülya Avşar, ailesi Afşar boyundan ise, kesinlikle Türk’tür. Ailesinde Kürtçe konuşuluyor olması, sözünü ettiğimiz bu tarihsel değişimin ürünüdür.

Diğer bir örnek de Beğdili (Beydili: Badıllı) aşiretidir. Alevi olan bu aşiret de Oğuz boylarından birisidir. Bu aşiretin Balaban Kolu tarihsel kayıtlarda 100 aile olarak yer almaktadır. İşte bu Balabanlı kolundan olan ve DTP’den milletvekili seçilen Sabahat Tuncel de bugün kendisini Kürt sanmaktadır. Kürt Alevisi denilen bu insanlar aslında Türk Alevisidir.

Bugün Doğu Anadolu’daki kolları Kürtleşmiş olan Iğdır, Bayat, Eyva (Yıva) gibi boylar da hakiki Türk topluluklarıdır .

Bugün Kürt sayılan Şikak aşireti, Kürt tarihi Şerefnâme’de, Türk aşireti gösterilmiştir. Bu aşiretin sol kolunu oluşturan ve Hakkâri yöresinde bulunan Ertuşîler de Türk’tür. Ertuşlu demek olan bu isim; İrtişli anlamına gelir. İrtiş, Türklerin anayurdundaki ırmaklardan birisidir.

Günümüzde Tunceli yöresinde yaşayan Aleviler ise Türkler’in Hun kolundandır. Tunceli halkı ile Bitlisli İdrisinin getirttiği Kürtler arasında ne dil, ne kültür ne tarih bağı vardır.

Ünlü Türkmen boylarından Karakeçili aşiretinin Batı’daki kolu Türkçe konuşurken Urfa bölgesindekiler Kürtçe konuşmaktadırlar.

Küresinliler Samsun bölgesinden Van civarına yerleştirilmiş Türkler olmalarına karşın zamanla dillerini yitirmişlerdir.
Kürt kökenliler ile sonradan Kürtleşenler arasında bir statü farkı bile oluşmuş idi. (1)

(Devamını da oku)Image
(2)- +++Van çevresindeki Kürt aşiret reislerinden Kinyas Kartal, Kürtleşmiş Türkler ile ilişki kurmadıklarını, onlara kız vermediklerini dile getirmiştir. ➡️➡️➡️(Bakınız: Macit Gürbüz; Kürtleşen Türkler, s. 149).

Örneğin, Türkan adı Türkler anlamına gelen aşiret bile Kürtleşmiş bulunuyor. Kürdili oymağının da Barak Türkmenlerine bağlı olduğu biliniyor. Öz Türk boyu olduğu adından bile anlaşılan Döğer aşireti de Urfa bölgesinde Kürtleşmiştir.

Ayrıca Gaziantep ve Kilis dolaylarında Musabeyli, İlbeyli, Okçu İzzeddin boyları; Şanlıurfa’da Torunlar; Sincar Dağı çevresindeki Saçlılar; Sekiz Büklüler, Amik Ovası’ndaki Kırıklar ve hatta Akkoyunlu, Karakoyunlu gibi büyük Türk boyları bugün Kürtleşmiş durumdadır.

Sivas yöresinde Koçgiri diye bilinen büyük aşiret de bâzılarınca Kürt sayılıyor. Gel gör ki dünya çapında bir otorite olan Türkiyatçı İrene Melikoff bu bölgede yaptığı araştırmada bunların Türk kimliğini net biçimde tespit etmiştir.

Ermeni halkı, milâttan öncesinden beri Kuzeydoğu Anadolu ile Kafkas hattında yaşamaktadır. En eski Hristiyanlardan biri Ermeni halkıdır ve bunlar dinlerini asla terk etmemişlerdir. Türkler bölgeyi ele geçirdikten sonra Ermenilerle dost olarak yaşamaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti, Türkmenleri topluca katlederken; Ermenileri “Millet-i Sâdıka (Sâdık Millet)” ilan etmiş, devletin yönetim katında bunlara her türlü olanağı tanımıştır. Meşhur 1915 sürgünü; Ermenilerin devlet içinde olay çıkarmaması için yapılmıştır. Zaten İstanbul'da sefa süren 100 binin üzerindeki Ermeni tehcirden muaf tutulmuştur ve hatta Anadolu'da bulunan akrabasını da İstanbul'a getirmişlerdi.

Doğu'da çok az sayıda Ermeni ise Kürt ve Alevi aşiretler içinde saklanmıştır. Bunların sayısı da 40 bin kadar olduğunu Kürtleşen Ermeniler kitabından öğreniyoruz.
Yani tehcirden kaçanlar, kendilerini gizleyenler, oldukça sınırlı sayıdadır. Kalan Ermeniler, devletin ve halkın bilgisi dâhilinde kalan ailelerdir. Bunları Alevilerin içine gizlenmiş olarak göstermek tarihi çarpıtmaktır.

Kürtler ise tarihte, adı çok az geçen Turani bir kavimdir.
M.Ö. Dönemdeki tarihçiler Kürtlere için Turanidir demişlerdi, Mısırlılar Turani bir ırk demişlerdi, Herodot, Turani bir ırk demişti. Ve yine Anabiritanica Ansiklopedisi 1916 yılına kadar "Kürtler Turanidir" diye yazmıştır. Bu tarihten sonra aniden kaldırdılar!
Günümüzde dünya çapında tarihçiler, arkeologlar, dil bilimciler, nümismatikçiler de Kürtler Turanidir diyorlar. İngiliz Rawlinson'dan FRANSIZ Oppert'e kadar hepsi Kürtler Turanidir diyorlar.
➡️➡️➡️konuya dair Prof dr Mehmet Bayrakdar/ Yeditepe Ünv Öğr üyesi / Medler ve Türkler kitabında geniş referanslı analizi bulacaksınız.

Tarihi realitenin ışığında günümüzde Kafkasya coğrafyasında ve ön Asya'da yüzbinlerce Kürt yaşamakta ve ağırlıkla kurmanc lehçesi ile ülkenin hakim dilini birlikte kullanmaktadırlar.

M.Ö 1000 yıllarında Ukrayna'nın Batı'sında Dinyester Irmağının kuzeyinde Ternopil şehrinde bir Kürt beyliğinin yaşadığını Ukraynalı araştırmacı E. Albay Valeri Stesyuk ortaya koymuştu. ➡️➡️➡️(Prof Anıl Çeçen hocanın Türkiye'nin B PLANI kitabında geniş analizi var)

Ve yine: bugün Azerbaycan'dan Rusya'ya, Ukrayna'dan Kazakistan'a, Tacikistan'dan Kırgızistana, Türkmenistan'a kadar her ülkede onbinlerce Kürt yaşamaktadır. Azerbaycan'a gidenler bilir, Kelceber, Kubatlı, Laçin, Gence şehirlerinde azda olsa Kürtler var , yine Kazakistan'ın Çimkent bölgesinden, Tacikistan'ın Dangara eyaleti ve Klobi gibi şehirlerinde de Kürtler halen yaşamaktadır.
Hala ülkemizde kız alıp verme ile çok büyük ölçekte bir akrabalık bağı kurulmuştur.
Tüm bunlardan kültürel farklılaşma olsa da Kürtlerin de bir Türk boyu olduğu ortaya çıkıyor.
Nitekim Macar Prof Németh Gyula'ya göre; Macaristan'ın kuruluşunda yer alan 7 Türk boyundan birinin adı Kürttür. Bunlar Mezopotamya'dan değil Ortaasya'dan Türkistan'dan Orta Avrupa'ya gitmişlerdi.
Bu boyların isimleri ise şunlardır:
"Kabar, Kürt, Gyarmat, Taryan, Yene, Ker ve Keszi" +++Image
(3)-+++ bu 7 Turanı boy Macaristan'ı oluşturmuşlar.
➡️➡️➡️(Kaynak, Gyula Németh/Atilla ve Hunlar kitabı ve yine , Büyük tarihçi Zeki Velidi Togan'ın /Umumi Türk Tarihine Giriş, İş Bankası yayınları, sayfa, 218)

Anadolu'ya ise Sakalar/İskitlerden sonra ve Sakaların sayesinde Kafkasya'dan ve bir kolu da Hindistan'dan ve İran'dan gelen Kürtler Doğu Anadolu’nun dağlık kesiminde yaşayan göçebelerdi zamanla şehirleştiler ➡️➡️➡️(Prof Dr Mehmet Bayraktar/Medler ve Türkler) Devlet kuramadılar ama 1520'den sonra aşiret reisleri bölgesel güç kazanmışlardır.

Ve yine; Kürtler inanç olarak İslâm’ın Şâfii kolundandır. Tarikat olarak da büyük ölçüde Nakşibendîliği seçmişlerdir. Bu yönüyle de Aleviler ile Kürtler arasında derin uçurum bulunmaktadır.

Özetle;
Osmanlı'da 1517-1520 Bitlisli İdris fermanlarıyla Anadolu'ya getirilip çeşitli imtiyazlar verilen Kürtler ile bölgede çok daha önceden beri yerleşen Türkmen-Oğuz aşiretlerinin bir kısmı, son 300 yıllık süreç içerisinde çeşitli etkileşimlerle ve siyasi sebeplerle benzeşmiştir.

➡️➡️➡️Ali Rıza Özdemir'in Kayıp Türkler/Kürtleşen Türkmenler kitabına göre, Horosan üzerinden asırlar boyu Anadolu'ya taşınan 1500 kadar Türkmen/Oğuz aşiretinin 1/5 i dil farklılaşması yaşayarak "kürtleşmiştir".
1924 yılından sonra ise;
Türk-Kürt evlilikleri 3.7 milyonu aşmıştır. Bunlar iki çocuk yapsa minimum 10-12 kişilik bir akraba, çekirdek aile oluşmuştur.
3.7 milyon ile çarparsak da 40 milyon akraba oluşmuştur. Dünya'nın en büyük Kürt nüfusu ise İstanbul'da yaşamaktadır.
Hdp/pkk gibi etnik bölücü projelerinin tutmaması da bu akrabalık ve kaynaşma yüzünden olduğu açıktır. Çünkü bu akrabalık, ilişkisi halen devam etmektedir. Türk-Kürt evliliği devam etmektedir. Herhangi bir dükkana girerken bunun sahibi Türk mü, Kürt mü diye kimse sormamaktadır. Ticari ilişkiler ve komşuluk ilişkileri de devam etmektedir.

Olay tam da Prof Dr Mustafa Aksoy'un dediği gibidir. Hoca tivitinde şöyle demiştir:
"Ben Avşar boyunun Torun oymagından yani aşiretindenim. Bizim aşirette Kürtçe, Zazaca ve Türkçe konuşanlar var. Aşiretimin bazıları Sünni bazıları Alevi. Bu durumda benim aşiretim ne oluyor? Bu soruya sağlıklı cevap verilirse Türkiye'deki kimlik sorunu çözülür."
⏬⏬⏬


ANADOLU ALEVİLİĞİ

Anadolu’daki Alevilik özü itibarıyla Türk kimliklidir. Bu topraklardaki Aleviliğin kendisini anlatma aracı, “bağlama”dır. Bu saz Türk’e özgüdür. Aleviler, bağlamayı kutsamış; ona “Telli Kur’ân” denilmiştir. Kürtlerde bağlama olmadığı gibi onun kutsanması da yoktur.

Anadolu Alevilerinin ibâdeti olan Cem töreni de Türkçe ibâdet biçimidir. Bu topraklarda asla Kürtçe Cem yapılmamıştır. Bugün Kürt Alevisi diye bilinen veya kendilerini öyle sananlar bile cemlerini Türkçe yapmaktadırlar. Sâdece bu olgu bile Kürt Alevisi olmadığını bunların Türk Alevisi olduğunu göstermeye yeter.
➡️(Bakınız Boyasını Kazıyınca/İbrahim Okur)

Yine Anadolu Aleviliğinin “Yedi Ulular” diye kutsadığı ozanların tümü Türk’tür.
Seyyit Nesimi, Hatayi (Şah İsmail), Yemini, Virani, Pir Sultan Abdal, Fuzuli, Kul Himmet Türkçe yazan ozanlardır.
Günümüzde bile Kürt kökenli bir Alevi ozanı yoktur. Anadolu Alevilerinin kutsal kişileri arasında Kürt kökenli kimse bulunmamaktadır.

Kürtlerde kadının durumu ile Alevilerde kadının durumu birbirine hiç benzememektedir . Ayrıca sivil yaşam modeli de birbirine taban tabana zıttır.

Bu yüzden Anadolu’da dikkat çekecek bir kitle olarak Kürt Alevisi veya Alevi Kürt olmamıştır. Bu terimler, son yirmi-otuz yılda ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Osmanlı zihniyetindeki resmi tarihçiler; bir taraftan, Alevileri de Kürt göstermeye çabalayan Hdp/pkk vb ideolojik projeleri Alevi Kürt terimini icat etmişler aklınca Alevileri de etnik bölücü projelerinde kullanmayı amaçlamaktadırlar. Lakin aklıselim kürtlerde, aleviler de bu tuzağın farkındadırlar. +++Image
Read 4 tweets
Jun 29
TUNUS
1- Halkı % 100 müslümandır.
2- Cumhurbaşkanını halk, başbakanı parlamento seçiyor.
3- Nüfusu 9 milyon. Ülkede 35 üniversite, 80 kolej var. Her branşta eğitim veriyorlar. İlkokul'dan doktoraya kadar tüm eğitim ücretsiz.
4-Aile planlaması yasası, 1956'da hazırlanmış. Bu yasa gereğince her aile 3'ten fazla çocuk yapamıyor.
5- Resmi nikah, tek geçerli aile sistemi. İmam nikâhlı ikinci eş yasalarla yasaklanmış.
6- Ülke, çevre değerlerini kabul ettiğinden her yer tertemiz. Çünkü çevreyi kirletenler hapis cezası ile cezalandırılıyor.
7- 800 gr ekmeğin fiyatı 30 kuruş, Bir kg dana bifteği 13 TL.
8- Bu ziraat ülkesinin ihracat malları zeytinyağı, tahıllar, portakal, limon, ton balığı.
9- İthalat çok yüksek vergilere tabi.
10- Türban, resmi daireler ve eğitim kurumlarında yasak, ancak sosyal yaşamda serbest.
11- Yılda bir kez ağaç festivali düzenleniyor. Festival sırasında herkes bir ağaç dikiyor.
12- Yılda bir kez dağa tırmanma festivali düzenleniyor. Her ülkeden bu ülkedeki boynuz dağına tırmanmak için turistler akın ediyor.
13- Ülkede 60 milyon zeytin, 3.5 milyon portakal ve 800 bin adet limon ağacı var.
14- Din ve devlet işleri tamamen birbirinden ayrı. Tam bir laiklik abidesi.
15- Başkentin ana caddesinde, kocaman bir posterde, bir kadın polisin, 3 çocuklu bir hanımı trafikte yönlendirişi resmedilmiş.
16- Bu posterin altında şöyle yazıyor: ''Ülkemizdeki iş kadınları, sokak düzenimizi sağlamakta baş etkendir."
17- Her öğrencinin birinci lisanı Arapça, ikinci lisanı Fransızca. Bunun haricinde, isteyenlere 5 yıl İngilizce eğitimi veriliyor.
18- Ülkenin dış borç gibi bir derdi yok.
19- Her taraf çiçek, çimen ve ağaçlarla süslenmiş. Bunları koparan, yolan, sertifikasız ağaç kesen herkese hapis cezası veriliyor.
20-Kedi, köpek çok sevilir, sahiplenme çok yüksektir.
21- Bir şoförün aylığı 400 dolar. Bunun dörtte ya da beşte birini kiraya veriyor. Kalanı ile kimseye muhtaç olmadan yaşayabiliyor ve para biriktirebiliyor.
22- Emeklilik yaşı 60 olarak belirlenmiş. Her vatandaş vergisini vermekle gurur duyuyor.
23- 50-60 bin kişilik üstü kapalı futbol stadyumları var.
24-Devlette yolsuzluk bilinmez, halk eğitimli ve dürüsttür.
25- İthalattan çok, yerli üretime önem veriliyor.
26- Kentlerdeki duvarlarda, sanatçıların yaptığı, bizde bazı çevrelerin ''müstehcen'' bulma ihtimali olan kadın resimleri yer alıyor.
27- Art deko tarzı süslü mimariyi yansıtan eski binalar çok iyi korunmuş durumda.
28- Halk sürekli çalışıyor ve üretiyor. Lüks ve ihtiras peşinde olan yok. Kazanç ''eşitlikçi'' bir biçimde paylaşılıyor. Bu, yaşamlarından belli oluyor.
29- Bu ülkede ezan okunurken mutlaka durup dinlersiniz. Zira hiçbir minarede sonuna kadar açılmış, yarısı da patlak hoparlörler yoktur. Müezzin şerefeye kadar zahmet edip çıkar ve oradan okur. Ve gerçekten çok güzel okur, herkes de onu dinler.
30-Kadınlar yasalar önünde gerçekten birinci sınıf vatandaştır. Mirasta kız çocukları daha önde tutulur. Kadın istemediği sürece boşanmak çok zordur. Veee en çarpıcı fark da şudur:
Bir kadına arabanızla çarpıp yaralarsanız, alacağınız ceza, erkeği yaraladığınız zaman alacağınız cezadan yaklaşık
%50 daha fazladır.
31-Çöldeki bedevi bile ana dili gibi bir yabancı dil konuşur.
32-Kanun ve kurallara uyulur. Çölde LandRover'la turistleri safariye götüren şoför, dümdüz ve kaymak gibi bir asfalt yolda günlerce, saatte 60 km. hızın üstüne çıkmayarak beni deli etmişti.
33- Ne tarihi dokuları, ne de cennet gibi bir doğaları var. Aslında, yılan, akrep ve çölden başka hiçbir şeyleri yok. Ama Şubat'ta da Mayıs'ta da, Eylül'de de, Kasım'da da, her taraf turistle doludur.
34-Zeytin ağacı ve zeytin üretimi neredeyse bizim kadardır.

Hani Müslüman ülkelerden örnek aranıyor ya?
Türkiye, Mısır falan deniyor ya?
Neden kimsenin aklına "TUNUS" gelmiyor.
O Tunus'un efsanevi kurucu lideri Burgiba tam bir ATATÜRK hayranı ve ülkeyi şekillendirirken, birebir ATATÜRK’ÜN fikirlerini esas aldığını defalarca beyan ettiğini biliyor muydunuz?

+++
indyturk.com/node/474506/t%…
serbestiyet.com/gunun-yazilari…Image
Bizimkiler, Mısır'ı (İhvanı, yobaz Müslüman kardeşleri örnek alacaklarına) Maliki mezhebinden ve tamamen seküler Tunus'u örnek alsınlar.
İlk fırsatta gidip göreceğim ülkelerden biri.


Image
Image
Image
Image
Tunus'tan anılacak çok önemli dersler var. Özellikle yarı başkanlık sistemine geçmek için yapılan yeni anayasa referandumundan sonrası oluşan hukuksuz diktatörluk sistemi dünyaya da acı bir ders niteliğinde....
serbestiyet.com/gunun-yazilari…
Read 6 tweets
Jun 25
"Bu topraklarda binlerce yıldır Kürtler yaşıyor, Türkler Orta Asya'dan gelen işgalciler, Med Devleti Kürtlerin atasıdır" diyen Kürtçülere okutunuz...
Kitabın adı; ALEXIAD.
Alexiad, Anadolu tarihini öğrenmek isteyen her bireyin sahip olup okuması gereken bir kitaptır ve Anadolu tarihi açısından son derece önemli bir eserdir.
Alexiad, Bizans İmparatoru Alexios Komnenos un kızı Anna Komnena tarafından yazılmış, 11 ve 12. Yüzyıllardaki Anadolu Tarihini konu alan bir eserdir.
Lakin, eserde kendilerini Anadolu'nun gerçek sahibi olduklarını zanneden Kürtlerden, Kürt halkından hiç bahsetmez.
Bakınız bu çok önemli bir husus. Zira Alexiad'da Bizanslılardan, Araplardan, Türklerden, Farslardan, Gürcülerden, Ermenilerden bahsedilir.
Hatta Peçenekler, Uzlar, Kumanlar'dan bahsedilir. (yani Türkler ayrıntılı olarak aktarılır).
Galatlı Keltler'den dahi bahsedilir.
Ama Kürtlerden bahsedilmez
Yoksa Anadolu'da Kürtler yok muydu? Hani 5000 yıllık Kürt Tarihi(!) nerede? Medlerin, Asurluların akrabası ve ardılı(!) olan Kürtler, döneminin en muteber tarihçisi Anna Komnena'nın hiç dikkatini çekmemiş nedense?
Yoksa tarihçi prenses Anna Komnena bir faşist(!) miydi?
Ya da Kurtler zaten Türk ırkının bir kolu muydu?
Bunun başka bir izahı olamaz(!).
Atilla DemircioğluImage
Atilla bey haklıdır zira Med yazıtlarını okuyup, bu yazıt Macarca Fince dil grubundan sondan eklemeli Sakaca iskitçe Türkçe'dir diyen Fransız dilbilimci J. Oppert idi.
CIA projelerinden başımızı kaldırabilirsek göreceğimiz manzara budur.
Read 4 tweets
Jun 23
EKONOMİ BAKANI MEHMET ŞİMŞEK HANGİ DEVLET ADINA ÇALIŞIYOR??

İngiliz Exeter(1) Üniversitesi'nde yüksek lisans yapan, 1993-1997 yılları arasında ABD Ankara Büyükelçiliği'nde CIA ajanı personele danışmanlık görevinde bulunan, 2000-2007 yılları arasında yönettiği para çantası değeri 1,6 trilyon Dolar olan Merrill Lynch(2) şirketinin Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika Bölge Sorumlusu iken 2001 krizinin çıkması için 10 Milyar Dolar sıcak paranın Türkiye'yi bir gecede terk etmesi işlemini yürüten, İngiliz(3) ve maalesef Türk yurttaşı da olan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ivedilikle istifa etmeli, Türk yurttaşlığından çıkarılmalı ve sınır dışı edilmelidir.+++

E. Binbaşı merhum Erol Bilbilik'in 14 yıl önceki programının tamamı linkte
1- 🚩Değerli Dostlarımız,🚩

Sayın Zahide Ertaş'ın gönderdiği, rahmetli dostum *Erol Bilbilik'in* Mehmet Şimşek'in kimliği ve geçmişte ülkemizin Londra bankerleri tarafından soyulması konusundaki hizmetlerini açıkladığı, müthiş bilgi dolu yazısı en geniş şekilde yayılmalıdır.

İletmeniz için teşekkür ediyorum.

Saygılarımla,
Haluk Dural
Milli Merkez Genel Sekreteri

MEHMET ŞİMŞEK İSTİFA ETMELİ, SINIRDIŞI EDİLMELİ...

NEDEN Mİ..?

OKUYUNUZ..!

*14.4.2008 - Mehmet Şimşek Sınırdışı Edilmelidir!*

İngiliz Exeter(1) Üniversitesi'nde yüksek lisans yapan, 1993-1997 yılları arasında ABD Ankara Büyükelçiliği'nde CIA ajanı personele danışmanlık görevinde bulunan, 2000-2007 yılları arasında yönettiği para çantası değeri 1,6 trilyon Dolar olan Merrill Lynch(2) şirketinin Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika Bölge Sorumlusu iken 2001 krizinin çıkması için 10 Milyar Dolar sıcak paranın Türkiye'yi bir gecede terk etmesi işlemini yürüten, İngiliz(3) ve maalesef Türk yurttaşı olan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ivedilikle istifa etmeli, Türk yurttaşlığından çıkarılmalı ve sınır dışı edilmelidir.

Türk halkının tarifsiz acılar çekmesine, yüzbinlerce yurttaşın bir gecede işsiz kalmasına, bir gecede yarı yarıya yoksullaşmamıza neden olan bu kişi, sınır dışı edilene kadar savaşımı sürdürmek Türk gençliğinin birinci görevidir.
Erol Bilbilik'in durumu tüm açıklığıyla gözler önüne seren yazısı okunmalı, Bu yazı Bilgisayar’a aktarılmalı, e-posta zincirleriyle herkes bilgilendirilmeli,

İmza kampanyaları yapılmalı,

Yürüyüş ve eylemler yapılmalı,

Türk halkından bu ihaneti bilmeyen kalmamalı,

Mehmet Şimşek yurttaşlıktan çıkarılıp sınırdışı edilene dek eyleme devam edilmelidir.
Tekrar ediyorum, bu görev Türk Gençliği'nin sadece öncelikli değil, birinci görevidir.

(1) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bu okulda yüksek lisans yapmıştır. Okul gelişmekte olan ülkelere ılımlı muhafazakâr yöneticiler yetiştirmesi ve İngiliz Haber alma Teşkilatı tarafından kontrol edilmesiyle tanınır.

(2) adresinde kendi kaleminden doğrulanabilir.

(3) İngiliz yurttaşı olmak için Kraliçe'ye sadakatle bağlı kalınacağına yemin etmek gerekmektedir.

***

*Mehmet Şimşek’in Bakanlığı Kabul Edilemez*

Mehmet Şimşek; 1 Ocak 1967’de, Batman iline bağlı Ercüş İlçesi’nin Arıca Köyü’nde doğdu. Ercüş Lisesi mezunu. 20 Ocak 1990’da, ABD uyruklu Annalise Granwald ile evlendi. Granwald, 1971’de ABD Wisconsin Eyaleti’nde doğmuş. Finans eğitimi almış. Şikago’da bir buçuk yıl kadar finansal analistlik yapmış.

Şimşek, lisans eğitimini Ankara Üniversitesi SBF’de yaptı, İktisat Bölümü’nü 1983’te en yüksek ikinci ortalamayla bitirdi. Etibank bursuyla gittiği İngiltere’deki Exeter Üniversitesi’nde Finans ve Ekonomi dallarında yüksek lisans (mastır) yaptı.

1993’te Türkiye’ye döndü ve Etibank’ta işe başladı. Kısa süre sonra ABD Büyükelçiliği’nde Türkiye ekonomisi üzerine analizler yapılan bölümde ekonomi danışmanlığına başladı. Bu göreve binlerce kişi arasından seçilerek geldi ve 1997 yılına kadar 4 yıl süreyle çalıştı. Nisan 1997’de ABD’den oturma izni alarak New York’a yerleşti. UBS Bank’ın Hisse Senetleri Analiz Kısmında çalıştı.

Bu işten ayrılan Şimşek, 1998 başında İstanbul’a döndü ve Bender ve Deutsche Menkul Değerler Şirketi’nde 2 yıl kadar çalıştı. 2000 yılı başında Merrill Lynch’ten gelen teklifi kabul ederek Londra’ya yerleşti. Sorumluluk alanları Türkiye, Yunanistan, Mısır ve İsrail’i kapsayan Akdeniz bölgesi ve 2001 yılı ortasından itibaren eklenen Rusya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti olmak üzere, uluslararası Merrill Lynch yatırım şirketinin makro analizler yapan bölümünde çalışmaya başladı. 2005’te Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgeleri Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Bölümü Başkanlığı’na getirildi. +++mehmetsimsek.gen.tr
2- Mehmet Şimşek, AKP’nin kurulduğu günden itibaren kendisi gibi Exeter Üniversitesi’nde mastır yapmış olan Abdullah Gül ve onun aracılığıyla da Ali Babacan, Nazım Ekren ve Şaban Dişli ile yakınlık sağladı. Şimşek, Recep Tayyip Erdoğan ile ilk defa 2005’te Londra’daki bir Avrupa Birliği zirvesinde karşılaştı. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce Gül, Babacan, Ekren ve Dişli Şimşek’i milletvekili adayı olarak R.T. Erdoğan’a teklif etti. Gaziantep listesinden 1. sırada aday gösterilen Şimşek 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Milletvekili seçildi. 29 Ağustos 2007’de Başbakan R.T. Erdoğan tarafından açıklanan 60. Hükümet’te Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirildi.

*
Mehmet Şimşek, 9 Ağustos 2006 tarihinde onaylanan Bakanlar Kurulu kararında “403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 2383 sayılı kanunla değişik 22. maddesi uyarınca İçişleri Bakanlığı’nın 26.7.2006 gün ve 2422 sayılı kararıyla Türk Vatandaşlığı’nı korumasına izin verilmiş olup aynı zamanda Birleşik Krallık vatandaşıdır.” şeklinde ifade edilmiştir.

Şimşek’in eşi Annalise Şimşek (Granwald), 2 Temmuz 2007 tarihinde onaylanan Bakanlar Kurulu kararında “403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 2383 sayılı kanunla değişik 22. maddesi uyarınca İçişleri Bakanlığı’nın 26.6.2007 gün ve 9985 sayılı kararıyla Türk Vatandaşlığı’nı korumasına izin verilmiş olup aynı zamanda Birleşik Krallık vatandaşıdır.” şeklinde ifade edilmiştir.

Böylece Annalise Şimşek, eşinden 1 yıl sonra ve 22 Temmuz 2007 seçimlerinden 20 gün önce Türk Vatandaşı yapıldı ve Amerikan, İngiliz ve Türk olmak üzere 3 ülke vatandaşlığına sahip oldu. +++
Read 10 tweets
Jun 14
Truva Atı Bahçeli / Zahide UÇAR

Bahçeli’nin tutumuna hala şaşıranlara çok şaşırıyorum. Nedenlerine gelince;

Kendisini “Arka Bahçeli” olarak tanımladığım bu şahsın karnesine bir bakalım:

1.  Cumhurbaşkanı seçiminde Erdoğan Gül’ü aday yapmayacak, o günün koşullarında daha kabul edilebilir bir aday gösterecekti. Bahçeli sahneye çıktı. Erdoğan’ı Gül’ü aday yapmaya mecbur bıraktı. Partilileri de; “-Gül seçilirse, Erdoğan-Gül çatışması çıkar. Parti bölünür. O nedenle Gül’ün adaylığını destekliyoruz” diye kandırdı.

2.  F-CİA kumpaslarını meşrulaştırarak, Ergenekon-Balyoz- Casusluk ve türevi kumpasları;

“Yargıya saygılıyız” korosuna katılarak destekledi. Partililerin kumpasla esir alınanlara destek vermesini engelledi. AKP bile kumpası itiraf etti. Bahçeli utanmadan; “darbeciler temizlensin” demeye devam etti. Kendi partisinin vekili olan Engin Alan ve ailesi bu ihanete isyan etti.

3.  Erdoğan hastalandı. Bahçeli geçmiş olsun demenin çok ötesinde; “Erdoğan’a bir şey olursa ülkede kaos çıkar” dedi. Biz bir muhalefet liderinin, iktidar partisi liderine bir şey olursa bu ülkeyi yönetemeyiz açıklamasını Cumhuriyet tarihinde ilk defa duyduk. O açıklama aslında Bahçeli’nin siyaseten görevli olduğunun açık itirafıydı.

4.  Bahçeli Cumhuriyet düşmanı, İngiliz istihbaratı okulundan mezun olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanlığına aday gösterdi.

5.  Bahçeli, seçimlerin sonucu alınır alınmaz; “yeniden seçim” diyerek AKP’ye yol gösterdi. AKP’nin tek başına iktidar olmasını sağladı.

6.  Meclis başkanlığı seçiminde, bir Cumhuriyet düşmanının meclis başkanı olmasını sağladı. CHP’nin tekliflerine kapıyı kapadı. MHP’nin adayını destekleyelim teklifini bile reddetti. AKP’nin elini rahatlattı.

7.  AKP’ye karda zincir, yağmurda şemsiye, fırtınada paravan oldu. İktidara talip olmayarak muhafazakar seçmeni çaresiz bıraktı. Daha doğrusu, seçmeni AKP’nin kucağına iteledi.

Oysa AKP’nin tek alternatifi MHP idi. Muhafazakar seçmen CHP’ye oy vermez. Bu bilinen bir durumdur. AKP siyasetinden bıkan seçmenin tek gideceği adres MHP’dir. MHP gerçek bir muhalefet olsaydı birinci parti olma şansı bile vardı. Bahçeli MHP’yi bitirme görevini almış olmalı ki, kimsenin yapamayacağı bir yöntemle, MHP’yi bitiriyor.

Yeni misyonu da AKP ile birlik olup, adı kalan Türkiye Cumhuriyeti Devletini, “İmam darbesiyle” Ortadoğu karanlığına gömmektir.

Soğuk savaş döneminde Amerikan milliyetçiliği desteklendi. MHP Türkçülükten Türk İslam sentezine evrildi. Türklük bir ırk bilincidir. Din ise sadece bir millete ait olmayıp, evrensel niteliği olan bir inanç sistemidir. İkisini bir araya getirmek Türk milletine yapılan büyük bir Amerikan oyunudur. İnanan insanların din üzerinden tuzağa düşürülmesidir. Dinin karşısına veya yanına başka simgeleri koyarsanız, o simgenin silinmesi kaçınılmazdır. O nedenle de din ile Türklük aynı torbaya atılarak, Türklük şuurunun eritilmesi hedeflenmiştir. Eritemediklerini eritme görevini de ARKA Bahçeli üstlenmiştir. Türk İslam sentezi ,“ılımlı İslam’ın” bir başka versiyonudur. Bütün Türklerin ortak simgesi olan bozkurt yerini üç hilal aldı. “Tanrı dağı kadar Türk” sözünün yerini; Hizbullah, El Kaide, Milli Görüşçüler ve şimdilerde İŞİD terör örgütünün bile kullandığı bir slogan aldı. Neydi o slogan?

“Kanım aksa da zafer İslam’ın”…

Yalnız her üretimin defolu ürünleri de vardır. MHP ABD milliyetçiliğine, ılımlı İslam’a evrilirken, milli refleksleri yüksek olan, Türklük şuuruna sahip bir kesimin doğmasına da engel olamadı. Bu kesim Türk Devletleri ile ilişkiye geçiyor, ekonomik, kültürel alanda bir birlikteliği savunuyordu.

Küreselleşme Baronları, ulusalcılık ve milliyetçiliği hedef alırken, mikro milliyetçiliği kaşıyarak, ulus devletleri hedef alıyordu. Türkiye’de Türk Milliyetçiliği ve ulusalcılığın hedef alınmasının nedeni, devleti din ve mikro milliyetçilik üzerinden parçalarken, direniş merkezlerini de yok etmektir. Bahçeli küresel çetenin hedefi olan Türk milliyetçiliğini tasfiye etmekle görevli bir Truva atıdır. (1)Image
2-+++ Gerçek milliyetçiler, Türklük şuuruna sahip olanlar, bu alçak oyunu bozmakla yükümlüdür.

Sizlere 21.09.2006 yılında yazdığım bir yazıyı sunuyorum. Bahçeli daha o günlerde parti simgelerini AKP’ye teslim etmişti. İşte o yazım:
guncelmeydan.com/pano/truva-ati…
Image
3- 1969 seçimlerinde MHP %3 oy alıp bir milletvekilini (Türkeş) Adana'dan çıkartabilmişti.
1969'da Konya'dan Bağımsız milletvekili seçilen Erbakan ise 17 arkadaşıyla Milli Nizam Partisini kurmuştu.
İki kurucu lider de ilk defa 1969'da
ilk seçimine giriyor ve ancak kendilerini seçtirebiliyorlar o da zar zor...
Bunlardan biri zaman içinde büyüyor ve türev partilerle %50'lere kadar oyunu arttırıyor. Diğeri ise onun getir götür işlerini yapan sarayın taşeron partisi pozisyonuna düşürülüyor...
Bu işte bir gariplik yok mu?...
_____________
--------------
MHP, 30 yıl sonra 1999 seçimlerinde %18 oy alıp DSP'nin arkasından 2. Parti olup Ecevit ile koalisyonu kurmuştu.
Bugün Türk Milliyetçilerinin oy potansiyeli %30'u aştı ancak bölünmeler yüzünden etkisi azaldı. Bu da bizim ayıbımızdır.
Zira bugün mecliste 47 milletvekili bulunduran 7 Parti'nin toplam oy oranı sadece 2.48 'dir. Yani MHP kadar vekil çıkarttılar İYİ Parti'den fazla vekil çıkarttılar ve hepsi %2.5 bile değil. ...
______________
---------------
Günümüz Türkiye'sinde kendisini Atatürkçüyüm, Türk Milliyetçisiyim diye tarif eden kitle %65'tir (Area araştırma).

2022 rakamlarına göre partiler bazında kendisine Atatürkçüyüm, Türk Milliyetçisiyim diyen AKP seçmeni %40,
MHP seçmeni %94,
İYİ Parti seçmeni %80,
CHP seçmeni ise %70'dir.

Açıkça görülüyor ki, büyümek isteyen parti, kendisine Atatürkçüyüm ve Türk Milliyetçisiyim diyen havuzdan oy alabilir (Diğer %35'de ise kısmi azınlıklar, kürdistancılar ile Tarikatçılar var).

Hem %35 lik, hemde %65 lik havuzdan oy alınamayacağı ortadadır. Bazı partilerde ki kırılmalar, oy kaymaları her iki havuza birden saldırmaları yüzündendir (Örnegin İYİ Parti; Hem Atatürk'ün yolunda hem Hz Ömer'in, Saidi Nursi'nin yolunda olunamayacağını %17 lere çıkan oylarını önce %8 sonra %4'e düşürerek acı bir şekilde tecrübe ettiler).

Gelinen bu noktada gerçek Atatürkçüler ve Türk Milliyetçileri samimi ve sapasağlam fikirleriyle hangi siyasi ve kültürel kuruluşta olurlarsa olsunlar birlik olmalıdır. Hatta bu birlik zorunluluktur düşüncesindeyim.

Atatürkçülük ve Türk Milliyetçiliği iddiasında bulunan siyasi partiler ve liderleri, fikirlerinde "SAMİMİ" olup aralarındaki parti rekabetini,
"benim dediğim olacak düşüncesini", "dediğim dedik tavırları" bir kenara bırakarak bir araya gelip,
"MİLLİ BİRLİK MUTABAKATI" hazırlamalı ve yeni Anayasa Projesini reddetmelidir.
Bu mutabakata, başta MHP, Zafer Partisi, İyi Parti ve CHP olmak üzere bütün Atatürkçü, Ulusalcı, Türk Milliyetçisi partiler, gruplar ve oluşumlar destek vermelidir ve özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir çatı kurulmalı, Atatürkçü ve Türk Milliyetçisi birini Cumhurbaşkanı seçmelidir (Örneğin Mansur Yavaş, Ümit Özdağ).

Aksi halde,
Umutsuz, bölünmüş, parçalanmış Atatürkçüler ve Türk Milliyetçileri slogan atarak, "Irmağın akışına ölürüm Türkiyem" ile "İzmir Marşı" söyleyerek yok olup gideceğiz.!Image
Read 4 tweets
Jun 14
GİRİŞ:
İngiliz-Arap işbirliğiyle, 1. Dünya Savaşı'nın tam ortasında Arapların Osmanlı ordusunu türlü çeşitli hilelerle, işkencelerle çölde yok etmesi, hatta Hastanelerdeki yaralı Türk askerlerinin bile diri-diri karnının yarılması sonrası yaşanan büyük vahşetten kahrolan bütün Osmanlı subayları Araplardan nefret etmiştir. İşte bu yüzden "ne Şam'ın şekeri ne Arabın yüzü" denilmiştir.
İşte bu yüzden,
"Türk çocuğu artık Arap çölleri için kanını dökmeyecektir." demişti Kut'lu Bilge, Mustafa Kemal Atatürk
________________________________
ÖZET:
Tarih ders kitaplarımız
Anadolu'daki binlerce yıldır varolan, Kuganlarıyla, Taş Babalarıyla, Balballarıyla, Kaya Resim ve Yazıtlarıyla, Tümülüsleriyle var olan, Ön Türkleri anlatılmadığı gibi... Emevilerin, özellikle Kuteybe Bin Müslim'in Türk katliamlarını da anlatılmaz.. .
Özellikle 670 ile 740 arasındaki Türk-Arap savaşları sansürlüdür! ...
Ama Mengü Han'ın emriyle Hülagü Han'ın ordusu 1258 yılında Bağdat'ı ve Abbasileri ezmesi Halife el-Müstasım'ı atlara çiğnetip öldürtmesi hep anlatılır. ...

"Sözde din kardeşlerimiz Araplar" tarafından 670-740 yılları arasındaki 70 yılda yapılan Türk katliamları "Türkistan Fetihleri" diye sunulmaktadır! Maalesef bizim yazarlarda Araplardan aynen alarak, "Emevilerin Türkistan Fetihleri" diye konuyu pazarlamaktadır! (Örneğin: İslam Ansiklopedisi).

O dönem kendi içinde iç kavga yaşayan Türk Kağanlıkları,
Türkişler, Uygurlar ve Kırgızlar, Araplara karşı birlik olmak yerine Arapların işini kolaylastırdıkları için (detay ekte), o dönem Araplar tarafından:

1. 100.000'in üstünde Türk katledilmiştir.

2. 50.000'in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.

3. Şehirler yağmalanmış, "ganimet" diye halkın her şeyi talan edilmiştir.

4. Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yağmalanmış, çalınmıştır.

5. Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan Talkan Katliamı'nda 40.000 Türk'ün kafası kesilerek 24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.

6. Aynı şekilde Curcan Katliamı'nda da en az 40.000 Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkırmızı olup cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.

7. Teslim olan Oğuzların tamamı bağırsakları deşilerek katledilmiş, sağ kalan az sayıda insan köle edilmiş, çocuklar da zorla din değiştirilmiştir.

8. Kütüphaneler yağmalanmış ve mezalim "Cihannüma" dahi görülmemiştir.

9. Bu katliam ve zulümlerle ilgili tek bir cümle ne ders kitaplarında ne de genel tarih ansiklopedilerinde bahsedilmemektedir, lakin faşist dini baskıya rağmen korkmadan yazabilenler, bağımsız Arap ve İran kaynaklarında bu konuya çok geniş yer verildiğini göreceklerdir.

751 yılındaki Talas Savaşı'ndan sonra kısmen Müslüman olan Türkler ile Şaman ve Hırıstiyan Türkler arasında süren iç savaşın adı kafitlik savaşıydı! Müslüman olan Türkler olmayanları kafirlikle suçlayıp yine savaşıyorlardı. Çok uzun ve yıkıcı olan bu savaşları bitirmek için önce Satuk Buğra han sonra 963 yılında toplanan büyük Türk kurultayı ile güneye inen Türklerden 200 bin çadır toplamı islsma geçmiş kendi aralarındaki kafitlik iç savaşını bitirme kararı almışlardır. (Detay için bakınız Türk Tarih Tezine).

Konuya dair daha geniş araştırma yapmak isteyen arkadaşlar İran ve Arap kaynaklarını ekteki bilgiselden alabilirler.

GELİŞME VE SONUÇ
EKTEKİ
"TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLUŞU" ADLI BİLGİ SELİNDE.
Bu bilgisel 2018 yılında Bahtiyar Aydın tarafından Arif Cengiz Erman'ın Şamanizm ve sonra da Göktanrı kitabından alınmıştır.Image
Anlaması hiç zor değil aslında.
#dolu dolu #banamüsade
Read 7 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(