Ayetler muhtemelen Kur'an'ı tebliğ eden resulün karşılaştığı tepkilere canının sıkılmasından bahsediyor ama Kur'an ilimlerinin derinliğini ve kendi yüzeyselliğimi her idrak edip canımın sıkılışında bu ayetler ister istemez aklıma geliyor.
"'Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?', etim ne budum ne? Yol uzun, ben yalın ayak' diye hayıflanıyorum.
Sonra Hayko reis alıyor sazı: "yol gözümü dağlıyor"
Derken aklıma geliyor bu ayetler istemsizce...
"Güçlük çekeyim diye inmedi, derdi veren dermanı da verir" diyorum sonra aklıma geliyor:
Diziler çıkmadan aylar evvelinden her haberini takip etmiş, çıkış tarihlerini aylar evvelinden not almış birisi olarak ama hiçbirisinin de fanı, gurusu olmayan birisi olarak, sadece evreni ...
... ve hikayelerini beğenen ve bunlara saygı duyan, az çok edebiyattan anlayan; fantastik evrenlerden hoşlanan, biraz da iyi film -dizi izlemek isteyen birisi olarak konuşuyorum.
Güç Yüzükleri için evvelen ekteki gibi düşünüyordum ve beklentiyi düşürüp ...
... fırsat verilmesi gerektiğini savunuyordum.
Sonrasında Güç Yüzükleri'nin sorununun karakter derinliğinin kurulamıyor oluşu olduğunu düşündüm. Şuan ise Güç Yüzükleri'nin sorununun ne olduğunu halen bilmiyor olsam da diziye zerre miktar devam etme isteğimin olmadığını ...
Âyetlerde geçen ibareler sıfatlaştırılarak ayetler mekânsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bu mekânsızlaştırma girişimi dilsel düzeyde başarılı olsa bile asla başarılamayacak olan şey ayetlerin zamansızlaştırılmasıdır. Zira her fiil bir zamanda vuku bulur.
Evet her fiilin vuku bulması için mekana ihtiyacı olduğu muhakkaktır ama zaten kastım ve düşüncem bu mekansızlaştırmanın ancak dilsel ve hatta sathi düzeyde yapılabileceğidir. Mekânsızlaştırma başarılı olsa dahi zamansızlaştırma imkânsız olduğundan son tahlilde varılan yer ...
... gene aynı yer olacak; metin, metin içi unsurlardan ibaret kalamayacaktır.
Kur’an’ı anlama yolunda metin ile sınırlı kaldığını ve kalınması gerektiğini iddia eden “kaba Kur’ancılık’ın” bazı mümessilleri tarafından metin içinde metin dışına atıf yapan bir takım mekân ve ...
Cemre hadisesinden çıkaracağımız derslerden birisi bence şu olmalı: Günahı sıradanlaştırmamamız gerek.
Bizde erdemlerin meleke haline gelmesi gerek, ahlaksızlığın değil. Eğer içeriden (nefsimizden / vicdanımızdan) ve dışarıdan (eş, dost) ...
... günahlarımıza, kusurlarımıza dair gelen uyarılar varsa bu uyarıları nimet bilip ayağımızı denk almalıyız. Uyarılara kulak tıkayıp günahı "ne yapayım, bu da benim kusurum" şeklindeki söylemlerle sıradanlaştırmak nihayetinde kişiyi saptırıyor.
Mümin günahsız adam değildir, mümin günahından dönmeye çalışan adamdır. Hiçbirimiz günahsız değiliz. Bu olay vesilesiyle düşünelim: "benim sıradanlaştırdığım günahlarım neler?"
Ülkeyi cehalet ve aymazlığıyla yaşanmaz hâle getiren mürekkep gördüğünde irin sanan, kitap görse tuğla yerine koyacak, laftan ve halden anlamaz, kendinden başkasına yaşam alanı bırakmayıp esasen aldığı nefesin dahi ziyan ve israf olduğu yamyam sürüsü versin, verebilirse.
Madem durumları kendilerinde değil de sonuçlarına göre değerlendirip, faydanıza çıkacaksa he deyip zararınıza çıkacaksa istemezük diyorsunuz; ülkeyi dar ettiğiniz, merkep niyetine sırtına bindiğiniz, verdiğinizi vehmettiğiniz üç kuruşla haysiyetini, ...
... ömrünü, hayatını satın aldığınızı zannettiğiniz adamların size olası bir siktir çekişlerinde başınıza gelecekleri düşünüp ona göre davranın.
"Adam olun, başınızı yakarız" şeklinde ucuz bir savunma yapmıyorum. Sadece sizin seviyenize inip anlayacağınızı ...
Gerek dışarıda gerek burada gözlemlediğim bir şey var. Ahalinin felsefeyle ilgisi din felsefesiyle, din felsefesiyle ilgisiyse Tanrının varlığı ve yokluğuna yönelik argümanlarla sınırlı.
Twitterda ve dışarıda felsefeyle ilgili kimi gördüysem (birkaç istisna dışında) ...
... gerçekten sadece Tanrının varlığına dair konuşuyor. Evet Tanrı evrenin en önemli konusu olabilir ama tek konusu değil ki be birader. Tanrıyı ispatladıysan az beri gel de biraz dil, ahlak felsefesi ...
... neyim yaz belki vahyin otantik anlamını bulur da oradan ahlaki bir zemin inşa edersin.