Kararsızlar neden muhalefete oy verecek?
CHP seçmeninin ne kadarı merkezdedir?
CHP seçmeninin ikinci tercihi HDP midir yoksa İYİ PARTİ midir?
AKP oyları yüzde 27 'ye neden indi?
Cumhur ittifakı toplamı yüzde 40'ın altından tekrar çıkar, yükselir mi?
İlginç saha sonuçları (1)
En ilginç saha sonuçları da
HDP ile İYİ PARTİ'den geliyor. (2)
AKP ve MHP ne kadar oy kaybetti?
Ya da bu kadar ciddi oyu neden kaybediyorlar? (3)
AKP oyu ilk kez %27 ye indi ve anketçiye göre sürekli düşüyor ve yakın zamanda % 25'in altına inecek.
Görünen şu ki,
Suriyelilerin yarattığı ekonomik krizin faturası iktidara kesilmiş artık. Geçmiş olsun!
Kararsızların oyu %20 ve yaş ortalaması düşük yani genç ve orta yaşlı muhalif grup... tey tey tey !
İYİ PARTİ seçmeninin %47'si
2.partim CHP diyor.

Kendilerini Atatürkçü tanımlayanların oranı %46.5,
Milliyetçi tanımlayanlar %35.9
Sosyal Demokratım diyenler %8
Muhafazakarım diyenler %10
YANİ TAM BİR MERKEZ PARTİSİ.
MERKEZE DUYURULUR
@TCAytunCiray @korayaydintr @musavat35
Bir saat vakti olan için you tube lingini ekledim. (7) SON.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı)

Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı) Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @Saka_larr

Jun 14
Truva Atı Bahçeli / Zahide UÇAR

Bahçeli’nin tutumuna hala şaşıranlara çok şaşırıyorum. Nedenlerine gelince;

Kendisini “Arka Bahçeli” olarak tanımladığım bu şahsın karnesine bir bakalım:

1.  Cumhurbaşkanı seçiminde Erdoğan Gül’ü aday yapmayacak, o günün koşullarında daha kabul edilebilir bir aday gösterecekti. Bahçeli sahneye çıktı. Erdoğan’ı Gül’ü aday yapmaya mecbur bıraktı. Partilileri de; “-Gül seçilirse, Erdoğan-Gül çatışması çıkar. Parti bölünür. O nedenle Gül’ün adaylığını destekliyoruz” diye kandırdı.

2.  F-CİA kumpaslarını meşrulaştırarak, Ergenekon-Balyoz- Casusluk ve türevi kumpasları;

“Yargıya saygılıyız” korosuna katılarak destekledi. Partililerin kumpasla esir alınanlara destek vermesini engelledi. AKP bile kumpası itiraf etti. Bahçeli utanmadan; “darbeciler temizlensin” demeye devam etti. Kendi partisinin vekili olan Engin Alan ve ailesi bu ihanete isyan etti.

3.  Erdoğan hastalandı. Bahçeli geçmiş olsun demenin çok ötesinde; “Erdoğan’a bir şey olursa ülkede kaos çıkar” dedi. Biz bir muhalefet liderinin, iktidar partisi liderine bir şey olursa bu ülkeyi yönetemeyiz açıklamasını Cumhuriyet tarihinde ilk defa duyduk. O açıklama aslında Bahçeli’nin siyaseten görevli olduğunun açık itirafıydı.

4.  Bahçeli Cumhuriyet düşmanı, İngiliz istihbaratı okulundan mezun olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanlığına aday gösterdi.

5.  Bahçeli, seçimlerin sonucu alınır alınmaz; “yeniden seçim” diyerek AKP’ye yol gösterdi. AKP’nin tek başına iktidar olmasını sağladı.

6.  Meclis başkanlığı seçiminde, bir Cumhuriyet düşmanının meclis başkanı olmasını sağladı. CHP’nin tekliflerine kapıyı kapadı. MHP’nin adayını destekleyelim teklifini bile reddetti. AKP’nin elini rahatlattı.

7.  AKP’ye karda zincir, yağmurda şemsiye, fırtınada paravan oldu. İktidara talip olmayarak muhafazakar seçmeni çaresiz bıraktı. Daha doğrusu, seçmeni AKP’nin kucağına iteledi.

Oysa AKP’nin tek alternatifi MHP idi. Muhafazakar seçmen CHP’ye oy vermez. Bu bilinen bir durumdur. AKP siyasetinden bıkan seçmenin tek gideceği adres MHP’dir. MHP gerçek bir muhalefet olsaydı birinci parti olma şansı bile vardı. Bahçeli MHP’yi bitirme görevini almış olmalı ki, kimsenin yapamayacağı bir yöntemle, MHP’yi bitiriyor.

Yeni misyonu da AKP ile birlik olup, adı kalan Türkiye Cumhuriyeti Devletini, “İmam darbesiyle” Ortadoğu karanlığına gömmektir.

Soğuk savaş döneminde Amerikan milliyetçiliği desteklendi. MHP Türkçülükten Türk İslam sentezine evrildi. Türklük bir ırk bilincidir. Din ise sadece bir millete ait olmayıp, evrensel niteliği olan bir inanç sistemidir. İkisini bir araya getirmek Türk milletine yapılan büyük bir Amerikan oyunudur. İnanan insanların din üzerinden tuzağa düşürülmesidir. Dinin karşısına veya yanına başka simgeleri koyarsanız, o simgenin silinmesi kaçınılmazdır. O nedenle de din ile Türklük aynı torbaya atılarak, Türklük şuurunun eritilmesi hedeflenmiştir. Eritemediklerini eritme görevini de ARKA Bahçeli üstlenmiştir. Türk İslam sentezi ,“ılımlı İslam’ın” bir başka versiyonudur. Bütün Türklerin ortak simgesi olan bozkurt yerini üç hilal aldı. “Tanrı dağı kadar Türk” sözünün yerini; Hizbullah, El Kaide, Milli Görüşçüler ve şimdilerde İŞİD terör örgütünün bile kullandığı bir slogan aldı. Neydi o slogan?

“Kanım aksa da zafer İslam’ın”…

Yalnız her üretimin defolu ürünleri de vardır. MHP ABD milliyetçiliğine, ılımlı İslam’a evrilirken, milli refleksleri yüksek olan, Türklük şuuruna sahip bir kesimin doğmasına da engel olamadı. Bu kesim Türk Devletleri ile ilişkiye geçiyor, ekonomik, kültürel alanda bir birlikteliği savunuyordu.

Küreselleşme Baronları, ulusalcılık ve milliyetçiliği hedef alırken, mikro milliyetçiliği kaşıyarak, ulus devletleri hedef alıyordu. Türkiye’de Türk Milliyetçiliği ve ulusalcılığın hedef alınmasının nedeni, devleti din ve mikro milliyetçilik üzerinden parçalarken, direniş merkezlerini de yok etmektir. Bahçeli küresel çetenin hedefi olan Türk milliyetçiliğini tasfiye etmekle görevli bir Truva atıdır. (1)Image
2-+++ Gerçek milliyetçiler, Türklük şuuruna sahip olanlar, bu alçak oyunu bozmakla yükümlüdür.

Sizlere 21.09.2006 yılında yazdığım bir yazıyı sunuyorum. Bahçeli daha o günlerde parti simgelerini AKP’ye teslim etmişti. İşte o yazım:
guncelmeydan.com/pano/truva-ati…
Image
3- 1969 seçimlerinde MHP %3 oy alıp bir milletvekilini (Türkeş) Adana'dan çıkartabilmişti.
1969'da Konya'dan Bağımsız milletvekili seçilen Erbakan ise 17 arkadaşıyla Milli Nizam Partisini kurmuştu.
İki kurucu lider de ilk defa 1969'da
ilk seçimine giriyor ve ancak kendilerini seçtirebiliyorlar o da zar zor...
Bunlardan biri zaman içinde büyüyor ve türev partilerle %50'lere kadar oyunu arttırıyor. Diğeri ise onun getir götür işlerini yapan sarayın taşeron partisi pozisyonuna düşürülüyor...
Bu işte bir gariplik yok mu?...
_____________
--------------
MHP, 30 yıl sonra 1999 seçimlerinde %18 oy alıp DSP'nin arkasından 2. Parti olup Ecevit ile koalisyonu kurmuştu.
Bugün Türk Milliyetçilerinin oy potansiyeli %30'u aştı ancak bölünmeler yüzünden etkisi azaldı. Bu da bizim ayıbımızdır.
Zira bugün mecliste 47 milletvekili bulunduran 7 Parti'nin toplam oy oranı sadece 2.48 'dir. Yani MHP kadar vekil çıkarttılar İYİ Parti'den fazla vekil çıkarttılar ve hepsi %2.5 bile değil. ...
______________
---------------
Günümüz Türkiye'sinde kendisini Atatürkçüyüm, Türk Milliyetçisiyim diye tarif eden kitle %65'tir (Area araştırma).

2022 rakamlarına göre partiler bazında kendisine Atatürkçüyüm, Türk Milliyetçisiyim diyen AKP seçmeni %40,
MHP seçmeni %94,
İYİ Parti seçmeni %80,
CHP seçmeni ise %70'dir.

Açıkça görülüyor ki, büyümek isteyen parti, kendisine Atatürkçüyüm ve Türk Milliyetçisiyim diyen havuzdan oy alabilir (Diğer %35'de ise kısmi azınlıklar, kürdistancılar ile Tarikatçılar var).

Hem %35 lik, hemde %65 lik havuzdan oy alınamayacağı ortadadır. Bazı partilerde ki kırılmalar, oy kaymaları her iki havuza birden saldırmaları yüzündendir (Örnegin İYİ Parti; Hem Atatürk'ün yolunda hem Hz Ömer'in, Saidi Nursi'nin yolunda olunamayacağını %17 lere çıkan oylarını önce %8 sonra %4'e düşürerek acı bir şekilde tecrübe ettiler).

Gelinen bu noktada gerçek Atatürkçüler ve Türk Milliyetçileri samimi ve sapasağlam fikirleriyle hangi siyasi ve kültürel kuruluşta olurlarsa olsunlar birlik olmalıdır. Hatta bu birlik zorunluluktur düşüncesindeyim.

Atatürkçülük ve Türk Milliyetçiliği iddiasında bulunan siyasi partiler ve liderleri, fikirlerinde "SAMİMİ" olup aralarındaki parti rekabetini,
"benim dediğim olacak düşüncesini", "dediğim dedik tavırları" bir kenara bırakarak bir araya gelip,
"MİLLİ BİRLİK MUTABAKATI" hazırlamalı ve yeni Anayasa Projesini reddetmelidir.
Bu mutabakata, başta MHP, Zafer Partisi, İyi Parti ve CHP olmak üzere bütün Atatürkçü, Ulusalcı, Türk Milliyetçisi partiler, gruplar ve oluşumlar destek vermelidir ve özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir çatı kurulmalı, Atatürkçü ve Türk Milliyetçisi birini Cumhurbaşkanı seçmelidir (Örneğin Mansur Yavaş, Ümit Özdağ).

Aksi halde,
Umutsuz, bölünmüş, parçalanmış Atatürkçüler ve Türk Milliyetçileri slogan atarak, "Irmağın akışına ölürüm Türkiyem" ile "İzmir Marşı" söyleyerek yok olup gideceğiz.!Image
Read 4 tweets
Jun 14
GİRİŞ:
İngiliz-Arap işbirliğiyle, 1. Dünya Savaşı'nın tam ortasında Arapların Osmanlı ordusunu türlü çeşitli hilelerle, işkencelerle çölde yok etmesi, hatta Hastanelerdeki yaralı Türk askerlerinin bile diri-diri karnının yarılması sonrası yaşanan büyük vahşetten kahrolan bütün Osmanlı subayları Araplardan nefret etmiştir. İşte bu yüzden "ne Şam'ın şekeri ne Arabın yüzü" denilmiştir.
İşte bu yüzden,
"Türk çocuğu artık Arap çölleri için kanını dökmeyecektir." demişti Kut'lu Bilge, Mustafa Kemal Atatürk
________________________________
ÖZET:
Tarih ders kitaplarımız
Anadolu'daki binlerce yıldır varolan, Kuganlarıyla, Taş Babalarıyla, Balballarıyla, Kaya Resim ve Yazıtlarıyla, Tümülüsleriyle var olan, Ön Türkleri anlatılmadığı gibi... Emevilerin, özellikle Kuteybe Bin Müslim'in Türk katliamlarını da anlatılmaz.. .
Özellikle 670 ile 740 arasındaki Türk-Arap savaşları sansürlüdür! ...
Ama Mengü Han'ın emriyle Hülagü Han'ın ordusu 1258 yılında Bağdat'ı ve Abbasileri ezmesi Halife el-Müstasım'ı atlara çiğnetip öldürtmesi hep anlatılır. ...

"Sözde din kardeşlerimiz Araplar" tarafından 670-740 yılları arasındaki 70 yılda yapılan Türk katliamları "Türkistan Fetihleri" diye sunulmaktadır! Maalesef bizim yazarlarda Araplardan aynen alarak, "Emevilerin Türkistan Fetihleri" diye konuyu pazarlamaktadır! (Örneğin: İslam Ansiklopedisi).

O dönem kendi içinde iç kavga yaşayan Türk Kağanlıkları,
Türkişler, Uygurlar ve Kırgızlar, Araplara karşı birlik olmak yerine Arapların işini kolaylastırdıkları için (detay ekte), o dönem Araplar tarafından:

1. 100.000'in üstünde Türk katledilmiştir.

2. 50.000'in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.

3. Şehirler yağmalanmış, "ganimet" diye halkın her şeyi talan edilmiştir.

4. Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yağmalanmış, çalınmıştır.

5. Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan Talkan Katliamı'nda 40.000 Türk'ün kafası kesilerek 24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.

6. Aynı şekilde Curcan Katliamı'nda da en az 40.000 Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkırmızı olup cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.

7. Teslim olan Oğuzların tamamı bağırsakları deşilerek katledilmiş, sağ kalan az sayıda insan köle edilmiş, çocuklar da zorla din değiştirilmiştir.

8. Kütüphaneler yağmalanmış ve mezalim "Cihannüma" dahi görülmemiştir.

9. Bu katliam ve zulümlerle ilgili tek bir cümle ne ders kitaplarında ne de genel tarih ansiklopedilerinde bahsedilmemektedir, lakin faşist dini baskıya rağmen korkmadan yazabilenler, bağımsız Arap ve İran kaynaklarında bu konuya çok geniş yer verildiğini göreceklerdir.

751 yılındaki Talas Savaşı'ndan sonra kısmen Müslüman olan Türkler ile Şaman ve Hırıstiyan Türkler arasında süren iç savaşın adı kafitlik savaşıydı! Müslüman olan Türkler olmayanları kafirlikle suçlayıp yine savaşıyorlardı. Çok uzun ve yıkıcı olan bu savaşları bitirmek için önce Satuk Buğra han sonra 963 yılında toplanan büyük Türk kurultayı ile güneye inen Türklerden 200 bin çadır toplamı islsma geçmiş kendi aralarındaki kafitlik iç savaşını bitirme kararı almışlardır. (Detay için bakınız Türk Tarih Tezine).

Konuya dair daha geniş araştırma yapmak isteyen arkadaşlar İran ve Arap kaynaklarını ekteki bilgiselden alabilirler.

GELİŞME VE SONUÇ
EKTEKİ
"TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLUŞU" ADLI BİLGİ SELİNDE.
Bu bilgisel 2018 yılında Bahtiyar Aydın tarafından Arif Cengiz Erman'ın Şamanizm ve sonra da Göktanrı kitabından alınmıştır.Image
Anlaması hiç zor değil aslında.
#dolu dolu #banamüsade
Read 7 tweets
Jun 12
AKP'NİN YENİ ANAYASASI KİME HİZMET EDECEK?

Türkiye’yi eyaletlere ayırarak bölme ve böylece daha kolay yönetme stratejisi ABD tarafından 1896 yılında kabul edilerek meclisler tarafından onaylanmıştır.

ABD Kongresi'nin 100 yıl önce aldığı gizli Türkiye kararı!

Emekli amiral İlker Güven’in Maya dergisinde yayınlanan “Dostumuz Amerika ve Avrupa” başlıklı bir makalesini okudum. Konuyu Yeniçağ televizyonunda da anlatan Güven, İtalya’daki NATO kolejinde ortaya çıkarılan ve Türkiye’yi bölünmüş gösteren harita ile ilgili olarak şöyle diyor:
“Söz konusu haritayı, kıymetli arkadaşım Emekli Hava Orgeneral Cumhur Asparuk, 1975 yılında İncirlik Hava Üssü subay kafeteryasında bizzat gördüğünü söylemiştir.”

* * *
Güven bir tarihi gerçeği daha açıklıyor:
“Bilindiği üzere, ABD Senato ve Temsilciler Meclisi gizli kararları 100 yıl geçmeden açıklanmamaktadır. 1996 yılında 100’üncü yılını dolduran ve ancak bugünlerde elimize geçen 31 Ocak 1896 tarihli 54. Kongre gizli kararı inanılmaz gerçeği karşımıza çıkarmaktadır. Özet olarak Türkçesi şöyledir:
KARAR: ABD’nin belirleyeceği bir temsilci ile her hristiyan ülkeden bir temsilcinin Osmanlı İmparatorluğu adındaki kabul edilemez ve inatla devam eden devletin şeytani hareketlerinin düzene sokulması. Bu karara göre; ABD temsilcisi mutlaka ABD vatandaşı olacaktır. Temsilci, Hıristiyan ülke yöneticileriyle işbirliği yaparak aşağıdaki görevleri yerine getirecektir;
a) Tüm Hıristiyan ülkelerden ABD temsilcisi ile beraber çalışacak, benzer özelliklerde birer hükümet temsilcilerinin atanması sağlanacaktır.
b) Uluslararası Hıristiyan Komitesinin uygun bir bölgede organizasyon çalışmalarına başlaması sağlanacaktır.
c) Uluslararası Hıristiyan Komitesince din, mezhep ve milliyetçi özelliklere bakılmaksızın geçici bir Hıristiyan yöneticiye Türkiye’nin başkanı olarak seçilmesini mütakip, Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut bölgelerinin sınırlarla ayrılması, bu bölgelerin Hıristiyan eyaletleri kabul edilip, Hıristiyan gücünün Türkiye Birleşik Devletleri adında toplanması, Utah Eyaleti yönetimi örnek alınarak ve çok eşlilik, kılıçla fethetme gibi dini vaazların ve hareketlerin yasaklanması sağlanacaktır.
d) Geçici hükümet Türkiye Birleşik Devletlerinin sınırlarının içerisindeki etnik özelliklerine uygun olarak oluşacak Ermeni devleti müttefikimize tüm Hıristiyan devletlerinin askeri destek sağlamaları istenecektir.
e) Daha önce bahsi geçen geçici hükümetin süresini tamamlamasından sonra müttefik güçler tarafından kısa zaman içinde Türkiye Birleşik Devletleri’nin Uluslararası Hıristiyan Komisyonu tarafından tanınması sağlanacaktır. Türkiyedeki ülke yönetiminin hiçbirzaman Sultan, Halife veya Peygamber Muhammed’in dini (şeriat) yöneticileri tarzında olmaması ancak ılımlı dini fikirleri olan ve insanlara olumlu yaklaşan yönetimlerin kurulmasına özen gösterilecektir.

* * *
Görüldüğü gibi, Türkiye’yi eyaletlere ayırarak bölme ve böylece daha kolay yönetme stratejisi ABD tarafından 1896 yılında kabul edilerek meclisler tarafından onaylanmıştır.
Bush yönetimi terörist olarak ilan ettiği PKK terör örgütünü illegal yollardan besliyor, himaye ediyor ve maalesef siyasal olarak da destekliyor! PKK terörü de başta ABD desteği sayesinde Türkiye’de masum insanların canlarını almaya devam ediyor. Yine Bush yönetimi, kuzey Irak’ta barınan PKK terör örgütüne karşı operasyon yapmak isteyen Türk Silahlı Kuvvetlerinin karşısına dikiliyor ve hatta tehdit ediyor.”
Demek ki ABD’nin, Süleyman Demirel’e, Turgut Özal’a ve Tayyip Erdoğan’a eyalet sistemini dayatmasının ardında 100 yıl önce Kongre’nin aldığı bir karar vardır. Erdoğan’ın “Türkiye kimliği” lafları da işte bu 100 yıllık Amerikan projesinin psikolojik hazırlığıdır!

Yazının kaynağı:
Arslan Bulut /27 Eylül 2007 Yeniçağ


Ekteki bu harita,
ABD Başkanı Wilson'un hazırlattığı ve Sykes-Picot Anlaşmasının 100. Yıldönümünde (2006) Amerikan Medyası tarafından arşivden çıkarılan Osmanlı Devleti'nin bölünmüş haritasıdır.
Dikkatli bakınca anlaşılıyor zatenyenicaggazetesi.com.tr/abd-kongresini…Image
1-ABD'li emekli subayın çizdiği ve Türkiye'yi bölen harita NATO brifinginde dinleyicilere gösterildi.
Star Ana Haber'in haberine göre, Roma'da yaşanan gergin dakikalar, ABD'li Albay'ın verdiği brifingde Türkiye'yi bölünmüş olarak gösteren ve bir Kürdistan devletine yer veren haritayı kullanmak istemesiyle yaşandı. Geçtiğimiz aylarda da krize neden olan yarı resmi Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde (Armed Forces Journal) yayınlanan haritayı kullanmak isteyen ABD'li subay, Türk subaylarının tepkisiyle karşılaştı.

Aynı haritanın Roma'daki toplantıda Türk subayların önüne konması yeni bir krize neden oldu. ABD'li subayın bölünmüş Türkiye haritası üzerine konuşma yapmasına fırsat vermeyen Türk subaylar, salonu hemen terk ederek durumu komutanlarına bildirdiler. Ankara'ya gelen bu bilgi Genelkurmay'ı alarma geçirdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, ABD Genelkurmay Başkanı Org. Peter Pace'i arayarak olayı sert bir dille kınadı. Genelkurmay İkinci Başkanı, kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanları da muhattaplarını arayarak olayı protesto etti. Türk komuta kademesinin bu girişimleri karşısında Amerikalı yetkililer 'yanlışlık oldu' diyerek özür diledi.28.09.2006Image
2-KARBON VERGİSİ VE BÜYÜK İSRAİL!
Arslan Bulut
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Dünya gazetesinin düzenlediği “İklim Ekonomisi Sürdürülebilirlik Finansmanı Zirvesi”inde, iklim değişikliğinin artık tartışılmadığını ve hangi yönden bakılırsa bakılsın önceden yapılan öngörülenlerden çok daha hızlı ilerleyen bir gerçeklik olduğunu iddia etti.
Bu doğru değil... Bir defa düzenlenen “zirve”nin adı iyi anlaşılmalıdır! Kimin, neyin zirvesi?
Dünyada bir iklim ekonomisi kurgulanıyor ve bunun da pilot bölge olarak Türkiye’de para karşılığında uygulanması söz konusu!
***
Haziran ortasında hava sıcaklıklarının yüksek seyretmesi, medya yoluyla abartılıyor. Oysa bu yılki Mayıs ayı, kış gibi geçti. Ardından sıcak hava dalgasının gelmesi normal... Dünyada iklim değişikliği iddialarının artık tartışılmadığı iddiası ise “tartışılmasın” anlamına geliyor.
Şimşek, iklim değişikliği ile mücadele için yoğun finansal kaynak gerektiğini belirterek Türkiye’nin bu ihtiyacını yurt dışından karşılayabileceğini ve bu çerçevede önümüzdeki 3 yıllık süreçte muhtemelen 60 milyar dolarlık bir kaynak söz konusu olduğunu da söyledi.
Aslında bu da bir itiraftır!
İklim projelerinin uygulanması için “çok taraflı bankalar” ve Dünya Bankası, Türkiye’ye 60 milyar dolar verecek! Anlaşılan o ki Türkiye’yi Türklerden fazla düşünüyorlar!
Öyle ki Türkiye’nin Avrupa’dan iki kat fazla karbon ürettiğini iddia eden bile var! Yalan tabii...
***
Şimşek, “Bütün ülkelerin mevzuat düzenlemesine gitmesi gerekiyor. Ortaya koydukları vaatler, hedeflere varmak için gerçekten bağlayıcı mevzuata ihtiyaç var. Bu alana ciddi bir şekilde bir AR-GE yatırımı, harcaması gerekiyor. Fosil yakıt sübvansiyonlarının azaltılması ve tamamen kaldırılması gerekiyor. Bu bahsettiğim bütün dünya için geçerli olan hususlar. Karbon salımının, ayak izinin vergilendirilmesi gerekiyor.” diyerek asıl hedefin ne olduğunu açıklamış oldu.
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, “Bakınız, dünyada birileri karbon salınımından ve iklim değişikliğinden sorumluysa bu başta ABD, gelişmiş batı ve Çin’dir. 250 yıldır birikimli karbon salınımları hangi ülkelere aittir, bu bellidir. Önce bu ülkeler sanayileşmenin ve zenginleşmenin vergisini ödesin. Biz Zafer Partisi olarak bu konuda AKP’nin küresel talepler doğrultusunda yapacağı bütün girişimlerin karşısındayız” dedi.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı eski müdürü Bartu Soral ise “Karbon ayak izi vergisi küresel elitlerin dünyayı kontrol altına almak için ortaya attığı bir zırvadır. 250 yıllık sanayileşme süreciyle karbon salınımının esas sorumlusu ABD ve gelişmiş batıdır. Bu süreçte kişi başı gelirleri 6-7 bin dolardan 60-70 bin dolara ulaşmış ve kalkınmışlardır. Bugün sanayileşme çabasına giren veya girecek olan ülkelerde bu konunun konuşulması bile abesle iştigaldir. Sn. Şimşek o kadar meraklı ise bu vergiyi, hem de geçmiş sorumlulukları ile birlikte önce ABD, İngiltere ve AB’den tahsil etmeyi düşünmelidir.” diye mesaj yayınladı.
Eski AKP milletvekili Metin Külünk de Bartu Soral’ın bu mesajını paylaştı...
***
Metin Külünk’ün de karbon vergisini zırva olarak kabul etmesi, AKP iktidarının küresel güçlerin dayatmalarını kabul ederek iklim kanunu hazırlamasını ve “karbon kredisi” uygulaması başlatarak halktan “karbon vergisi” almak istediği gerçeğini kapatmıyor...
Zaten AKP iktidarı bir taraftan Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanlığını sürdürüyor diğer taraftan da Gazze’de soykırım yapan İsrail’e karşı laf üretiyor!
Oysa Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesi için bu ülkeye terörist geçişine izin veren AKP iktidarıdır. Suriye’yi parçalayan BOP projesini uygulayan AKP iktidarıdır.
BOP demek Büyük İsrail demektir. Suriye’yi parçalayıp Türkiye’yi milyonlarca göçmenle istikrarsızlaştıran AKP iktidarı, böylece Büyük İsrail projesine hizmet ederken, +++Image
Read 9 tweets
Jun 9
Uçak veya gemi yapılamaz denilen yıllarda, TÜRKİYE hem uçağını hem gemisini yapıyor hem de Osmanlı borçlarını ödüyordu.
Teğmen olarak mezun olup mühendislik stajını Hollanda'da yapan, Türkiye Gemi İnşa Enstitüsü kurucularından Büyük Başkan
Ord. Prof Dr Ata Nutku'ya saygılarımla
1920'lerde Kurtuluş Savaşı yapıp, 1926'larda Uçak fabrikası kurup, 1935'lerde uçak ihraç eden bir ülke kurmuştu, O büyük Bilge, Önder, Mustafa Kemal Atatürk. Image
Atatürk'ün yerli yolcu uçağımıza binişi.
Atatürk'ün ve ürettiğimiz gerçek uçağın resimlerini bile ancak 90 yıl sonra görebiliyoruz.
İlk uçağın resimleri böyleyken, şimdi sanki önceden hiç bir şey yoktu diye konuşmalar çok saçma gelmiyor mu?.. Image
Read 5 tweets
Jun 8
Ankara'ya Saray yaparlar açılışını Vatikan'dan gelen Papa yapar.
Sümela'dan Akdamar'a onlarca kilise restore edip Bartalameos'a ayın yaptırırlar.
O Bartalameos'un ihanet kilisesi 1821 yılında ihanet eden Patriğinin yasını tutar, kilisesinde KİN KAPISI yapar,
O Bartalameos'un kilisesi Yunan işgalini destekler, Bizans hayalini açıkça bildiri yapar, Anadolu'daki Hırıstiyan Türkleri fikren zehirleyip, iç barışı bozup, Türkleri mübadele ile Yunanistan'a göndertir.
Bu kilise istedi diye 2005 yılında Vakıf İhanet yasası çıkartıp, Lozan'daki mütekabiliyeti tek taraflı olarak bozup azınlık kiliselerini mala mülke boğarak ihya eder, Fenerin Katolik ve Ermeni kiliseleri devlet eliyle zenginlesip her ilçeye kurdukları apartman kiliseleriyle müslümanları Hırıstiyan yapar.
Şimdi de sözüm ona Müslüman Milli Eğitim Bakanı (sözde milli/adı Müslüman) Yusuf Tekin Heybeliada Ruhban okulunu açıp Papaz yetiştirmek ister. Daha sayayım mı ihanetlerini...
Talimat kimden geliyorsa bunlar emir telakki ediyorlar. Yaptıklarını görmesek Müslüman olduklarına da inanacağız...
Fener Rum Patrikhanesindeki kin kapısı 200 yıldır neden kapalı?
hakikat.com/takvim-yapragi…
Read 6 tweets
Jun 2
1935 yılında tüm Mason localarını kapattığı için önce tehdit edilip sonra zehirlenen Mustafa Kemal Atatürk, Talat Paşa ve diğer İttihat Terakki üyeleri gibi bir dönem
ll. Abdülhamid'in istibdat ve casusluk zulmünden kaçmak için Mason olmuştu.
ll. Abdülhamid dönemi ve tahttan indirilmesi bu zincirin konusudur.

Altıncı Kısım

Mustafa Kemal, 3. Ordu'ya tayin edilmişti. Görevleri kısmen Selanik'te kalmasını kısmen de demiryolu boyunca denetlemeler yaparak seyahat etmesini gerektiriyordu.

Selanik'teyken annesi ve kız kardeşiyle birlikte yasıyordu. Zübeyde Hanım şimdi iyi durumdaydı; ikinci kocası şehrin merkezinde bulunan büyükçe, derme çatma bir ev ve biraz para bırakarak vefat etmişti.

Mustafa Kemal, askeri birliğinde Harp Okulu'ndan tanıdığı pek çok subayla karşılaştı ve onlarla Vatan'ın yeni bir kolunu kurabilmek için çabaladı ancak gelişme sağlayamadı. Mustafa ile tartışma ve zıtlaşma olmaksızın dinliyor ve Mustafa'ya şüpheyle yaklaşıyorlardı.
Bazen grup olarak konuşurken, Mustafa Kemal yanlarına geldiğinde bir ajan ya da casusmuş gibi aniden susuyorlardı. Bir şey peşinde olduklarından emindi fakat onu dışlıyorlardı.

Sonunda grup içinden biri kapalı kapılar ardında, gizli kalması suretiyle dile gelmişti. Selanik'te "İttihat ve Terakki" adında büyük bir devrimci örgüt zaten mevcuttu. Şehirde pek çok Yahudi bulunuyordu; bunların çoğu İtalyan uyruklu ve İtalyan Mason localarının üyeleriydi.
İtalyan tebaası olarak, verilen kapitülasyonlar ve yapılan anlaşmalar sayesinde padişah tarafından tevkif (tutuklanma) edilmekten korunuyor, evleri polis tarafından aranamıyor ve yalnızca kendi konsolosluk mahkemelerince yargılanabiliyorlardı.

Aralarında Makedonyalı Fethi'nin de bulunduğu ve Mustafa Kemal'in pek çoğunu tanıdığı bir grup subay Mason olmuştu. Mason localarına ait tüm imtiyazları ve sağladığı güvenliği kullanarak "İttihat ve Terakki 'yi" kurmuşlardı. Bu sayede Yahudi veya Mason evlerinde güvenli bir şekilde buluşup plan hazırlayabiliyorlardı. Fazla fazla yetecek bağış topluyorlar, padişahın (ll. Abdülhamid) sürgün ettiği ve başka ülkelerde yaşayan önemli siyasi muhaliflerle iletişimde kalabiliyorlardı.

İttihat ve Terakki yetkilileri, Mustafa Kemal'i bir süredir izleyip sınıyordu, şimdiyse aralarına katılması için davet etmişlerdi.

Mustafa Kemal, Vedata Locasında kardeşliğin bir üyesi olarak kabul edildi. Kendisini hoşlanmadığı bir ortamın içinde bulmuştu zira Loca, uluslararası nihilist bir örgütün parçasıydı ve Yahudilerin ezildiği Rusya'nın kötülüklerinden ve Yahudilerin para kazanmasına müsaade edilen Viyana'dan memnuniyetle bahseden ulusal kimliği olmayan kişilerle doluydu.
Cemiyettekiler sinsi, zararlı, sırlarla dolu ve şifreli konuşmaları olan adamlardı.
Mustafa Kemal, uluslararası finans tarafından desteklenen yıkıcı yeraltı örgütlerinin ağına yakalandığının bilincindeydi; ancak bunların tam olarak ne olduğunu anlayamamıştı.

Mustafa Kemal, Yahudilerin uluslararası amaçları ve sorunlarıyla hiç ilgilenmedi. Masonların ritüellerini önemsemiyor, bu ritüeller hakkında hakir bir edayla konuşuyordu. O bir Türk'tü, Türk olmaktan gurur duyuyor, yalnızca Anadolu'yu padişahın yetersizliğinden, zorba yönetiminden ve yabancı milletlerinin doyumsuz elinden kurtarmakla ilgileniyordu.

Kaldı ki locaya çok sonradan katılan biriydi. İttihat ve Terakki'yi kontrol eden kişiler kendilerini Masonların karmaşık ritüel perdelerinin arkasına gizlemislerdi. O ise kardeşliğin sadece yeni ve küçük bir üyesiydi ve ondan beklenen emirleri yerine getirmesini, oysa doğası gereği ya olayları kontrol eden kişi olmalıydı ya da hiç bir rolü olmayacaktı.
(Devamı edecek)
1-Şimdiye kadar sakince emirlere uymaktan ziyade hep acımasız bir biçimde eleştireldi.
Eleştirileri sert ve saygısızcaydı, bunlara karşı çıkan olursa da acımasızlaşıyordu.
İttihat ve Terakki örgütlenmesinin üstünkörü yapılmış ve yetersiz olduğu kanaatindeydi, konuştukları kadar eyleme geçmiyorlardı.
İstanbul'da bulunan Harp Okulu'ndaki kızgın bir demir gibi olan hevesli öğrenciden çelik bir silaha dönüşüyordu. Teorileri değil, gerçekleri istiyordu; titizlikle planlanmış eylemleri istiyordu. İttihat ve Terakki'de ona uymayan, iyice düşünülmemiş, özümsenmemiş çok fazla düşünce vardı.

İttihat Terakki'nin liderlerine saygı duymuyor, hepsiyle tartışıyordu. Enver lakayt bir adam; Cemal kambur duruşlu, esmer ve çarpık düşünceleri olan bir doğulu; Cavit, Selanik Yahudisiyken Müslüman olmuş bir dönme, Niyazi Garibaldi'nin vahşi ve dengesiz hali gibi bir Arnavut; Talat ise posta kâtibi ve hantal bir yağmacıydı. İşte cemiyetin liderleri bunlardı.

Mustafa Kemal hepsine küçümseyici bir tavırla yaklaştı. Sanki o öğretmen, liderler de onun öğrencisiymişcesine konuşuyordu.
Bir keresinde, Kafe Gnogno'da oturmuş Cemal'in bir vatansever olduğundan söz ediyorlardı. Mustafa Kemal onların konuşmasını alaycı tavır ile keserek gerçek azamet hakkında uzunca bir nutuk çekti. Ertesi sabah, işe gitmek üzereyken trende Cemal'e rastladığında onu popülerlik peşinde koşan biri olarak gördüğünü söylemiş ve tatsız kelimelerle doldurduğu o azamet hakkındaki konuşmasını usandırana kadar tekrarlamıştı.

İttihat ve Terakki uyesi-subay arkadaşları Mustafa Kemal'i kendini beğenmiş ve alaycı olarak gördüklerinden ondan hoşlanmıyorlardı.
Eleştirilerini her zaman iğneleyici ve sertliği yumuşatacak bir mizah anlayışından yoksun buluyorlardı. Yahudiler ise ona hiç güvenmiyordu. Mason kardeşliğinde hiç bir zaman yüksek rütbeli bir üye olamamıştı bu yüzden hep heyetin merkezindeki grubun dışında tutuldu.

Evde de durumlar aynı derecede zorlayıcıydı; eleştirilerini kabul edebileceği tek kişi Zübeyde Hanımdı ama o bile gururuna dokunacak şeyler söylediğinde, kaskatı kesiliyor ve içe kapanık biri haline geliyordu.

Hiç kimsenin, hatta Zübeyde Hanım'ın bile, eylemlerine müdahale etmesine izin vermezdi. Bir keresinde örgüt arkadaşlarından birkaçını eve getirdiğinde hizmetliler konuşmalarına kulak misafiri olmuş ve Zübeyde Hanım'a haber vermişlerdi. Bunun üzerine sessizce Mustafa'nın odasına yaklaşarak anahtar deliğinden onları dinlemişti.

Arkadaşları gittiğinde oğluna şiddetle karşı çıktı. Mustafa Kemal onu kabullenmesi için ikna etmeye çalışsa da bir türlü anlaşamadılar. Zübeyde Hanım, kesin inançları ve sarsılmaz sadakati bulunan eski kuşağa ait bir kadındı; Mustafa ise çok az şeye inanç besleyen ve hiçbir şeye saygı duymayan yeni nesle aitti. İkisi de sinirlenmişti. En sonunda Zübeyde Hanım oğluna yardım etmeye razı oldu. Sonuçta evin reisiydi, dünyanın nasıl bir yer olduğunu biliyordu ve belki de düşüncelerinin haklılık payı vardı. Gerçekte ise Mustafa'nın hata yaptığından emindi ancak evi terk etmesinden korkuyordu. Kendi düşüncelerine ters düşmesine rağmen Mustafa'ya yardım etti fakat tam kadının yapacağı gibi sürekli şikayet edip Sultan'a ve inançlara karşı kumpas kurmanın çılgınlık olduğu konusunda oğlunu uyarıyordu.

Annesiyle yaşadığı bu anlaşmazlık Mustafa Kemal'in kadar vermesini sağladı. Ev hayatının kısıtlamaları onu kızdırıyordu; ailevi bağlar, akrabaların gevezelikleri, kadınların bitmek bilmeyen meraklı ve askıntı halleri ve kaçınılmaz baskılar sinirine dokunuyordu.
Karşılıklı fedakarlık yapmayı ve uzlaşmayı gerekli bulmuyordu; istediğine ulaşmalı ancak karşılığında bir şey vermesi gerekiyordu. Hürriyetine yönelik en ufak bir kısıtlamaya müsamaha gösterecek biri değildi, ne pahasına olursa olsun kendi kendisinin efendisi olmalıydı. Mustafa Kemal, bir oda kiralayarak evden ayrıldı. Bu süreçte annesini sık sık ziyaret ediyordu, şimdi sürekli dip dibe olmadıklarından annesini dinlemeye daha yatkındı.Image
2-Gündüzleri askeri görevinde olağanüstü bir enerjiyle çalışarak geçirirken akşamlarının çoğunu yemek yediği kafelerde, örgütten arkadaşlarıyla görüştüğü Kafe Gnogno'nun arka odalarında ya da polis ile hafiyelerinin gözetlemelerine karşı kapıları kilitli, panjurlari kapatılmış gizli evlerde geçiriyordu.
Bu mekânlarda, bir mum ya da gaz lambasının ışığında içki ve sigara içerek gecenin ilerleyen saatlerine kadar oturup konuşuyor ve yaklaşan devrimin planını yapıyorlardı.

Mustafa Kemal toplantılara katılmaya ve örgütün içinde kalmaya devam etti fakat zaman geçtikçe yavaş yavaş daha az etkin rol almaya başladı. Liderler hala yakın çevrelerine girmesine izin vermiyorlardı. Bir ast gibi onların emrinde olan biri olamazdı. Her zamankinden daha yalnız ve suskun biri haline geldi ...

Yedinci Kısım

Uğruna çalıştıkları devrim, ansızın ve herhangi bir haber vermeksizin gün yüzüne çıkmıştı. Her zamanki gibi tez canlı ve vahşi olan Niyazi, öncesinde hazırlanmış planları olmaksızın bir kaç adamını toplayarak Resne'den Güney Makedonya dağlarına doğru yürüdü ve hükümete meydan okudu. Enver bey ise hemen bir devrim beyannamesi yayınlayarak aynısını Doğu Makedonya için de yapmıştı.
Henüz hiç bir şey hazırlanmamış ve organize edilmemişti. İttihat ve Terakki'nin fakat üye sayısı üç yüze ulaşmıyor, askerlerin ise bu konudaki tavrı bilinmiyordu.

Mustafa Kemal, sûkûnet içinde askerlik görevine devam ederek bekledi. Böylesine çılgın ve hazırlıksız bir maceraya atılacak kadar ahmak bir kumarbaz değildi. Harekete geçecekse bu hayli makul bir başarı şansı taşıyan, dikkatlice düşünülmüş bir plan ile
olmalıydı.

Ne var ki bu "çılgın macera" başarılı olmuştu. Sonraki bir kaç ayın tarihi kayıtları hayli karmaşıktı ve fantastik bir hayali andırıyordu. Dağların tepelerinde bir kaç yüz isyancı bulunuyordu ve bu isyancılarla mücadele etmesi için gönderilen askeri birlikler yıllarca ihmal edilip aylıkları ödenmediği için asilere katılmıştı.
Subayları tarafından yönetilen pek çok alay ardı ardına harekete geçmeyi reddediyordu. Dahiliye Nazırlığından gönderilen özel birlikler de aynı eylemi tekrarladı.
İttihat ve Terakki ve diğer herkesin hayretleri içerisinde padişahın kudreti, rüzgara yakalanan yapraklar gibi uçup gitmişti.

İstanbul'daki yaşlı kurnaz aldığı hızlı bir kararla geri adım attı; anayasal bir hükümet ilan etti ve danışmanlarını geçmişteki tüm yanlış yönetimlerden sorumlu tuttu, casusluğu ortadan kaldırarak devrimcileri kucakladı. Niyazi ve Enver bunun üzerine zaferle Selanik'e geri döndüler. Selanik'te onları bin yıllık refah döneminin geldiğine inanan coşkulu Hıristiyan ve Türklerin kalabalığı karşıladı.

Mustafa Kemal ve onun gibi bu harekatta aktif rol almamış diğer İttihat ve Terakki üyeleri de kalabalığın içinde onları karşıladı.
Yeni Anayasa, Enver Bey tarafından Selanik'in ana meydanında Olympus Palas Otel'in balkonunda duyurulmuştu. Enver Bey'in arkasında bulunan subay grubu içinde cemiyetin önemsiz ve silik bir kaç üyesi dışında kimsenin tanımadığı ve fark etmediği Mustafa Kemal ayakta duruyordu.

Abdülhamid'in 20 yıl önce sürgüne gönderdiği politikacılar, şehzadeler, eski sadrazamlar, her kademeden nazırlar pek çok yabancı ülkeden bir anda hızlıca geri dönmeye başladı.
Genç subayları öteleyerek İttihat ve Terakki'nin yönetimini ele geçirdiler; iktidar için mücadele etmek ve entrikalar çevirmek üzere ivedilikle İstanbul'a geldiler.
Niyazi, Arnavutluk'a geri dönmüş ve orada öldürülmüştü. Enver, Berlin'e askeri ateşe olarak atanırken Mustafa Kemal ise Trablusgarp'taki askeri birlikler hakkında rapor hazırlamak üzere Kuzey Afrika'ya gönderilmişti.

Yaşanan kargaşa artmaktaydı, her şey ters gitmeye başlamıştı. Avusturya, Bosna-Hersek'i ilhak etmiş, Yunanistan Girit'i ele geçirmiş, Rusya tarafından desteklenen Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmişti. Kalan topraklar içinde tepkiler gelmeye başlamıştı. Arnavutluk ve Arabistan'da ayaklanma baş göstermiş, Hırıstiyanlar ile Müslümanlar birbirine girmişti.Image
Read 8 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(