Dolmabahçe Sarayı'nda bayramlaşma başta olmak üzere tüm devlet törenlerinin gerçekleştirildiği, görkemli Muayede Salonu. Muayede de bayramlaşmak demek zaten.
Bu salonda ısıtma sistemi oldukça ilginç, kalorifere geçmeden önce “hypocauste” sistemiyle ısıtılıyormuş. @millisaraylar
“Hypocauste”, sıcak havayla ısıtma sistemi anlamına geliyor. Hamamların da ısıtma sistemi bu şekildedir. Döşeme altı ve/veya duvar yüzeylerinden, sıcak kuru hava verilerek mekan ısıtılır. İs ve duman ise dolaştırılmaz, başka bacalarla yapıdan uzaklaştırılır.
Kaynak: Lemi Merey
Muayede Salonu’nda, sütun kaidesi altlarında, iç mekana sıcak hava verilen kanallar. Muayede Salonu’nun altındaki bodrum katta bulunan altı ocaktan iç mekana verilen sıcak hava ile ortam sıcaklığı + 20 C oluyormuş.
Fotoğraf: Matthew Reames, flickr
Lemi Merey Hoca, hem mimar hem arkeolog idi. Dolmabahçe Sarayı’nın restorasyonunda uzun yıllar baş mimar olarak görevliydi. Makalesinde okuyacağınız üzere, Muayene Salonu’nun “hypocaust” ısıtma sistemini bir makina mühendisi gibi incelemiş ve yazmış. drive.google.com/file/d/19lKnSB…
Muayede Salonu içerisinde, eski ve yeni ısıtma sistemi bir arada. Meander bezemeli dekupe saçtan sıcak hava kapağı ve radyatör.
Sultan V. Mehmed Reşad dönemi’nde, 1910’da kalorifer tesisatı saraya döşenince, “hypocaust” sistemi tahrip olmuş ve kullanılamaz hale gelmiş.
Dolmabahçe Sarayı’nda kalorifer tesisatının kurulması, sultanın bahçesinin içinde bir baca yapılmasını gerektirmiş. Mimar Vedad Tek tarafından, 30 m yüksekliğinde bu betonarme baca tasarlanmış. Statik tasarımı da Hennebique şirketinin mühendisi A. George tarafından yapılmış.
Mimar Vedad Tek tarafından anıtsal bir sütun gibi tasarlanan betonarme kalorifer bacası inşa edilirken, 10 metrelik ahşap kazıklar çakılmış ve betonarme bir zemin üzerine inşa edilmiş. Bacanın inşası Arhimidis şirketi tarafından yürütülmüş.
*F: wowturkey.com, Mehmet DK
Okuldan Beşiktaş’a doğru yürürken bu sütun ve üstündeki tel kafesi merak ederdim. Vedad Tek, bacanın içine kuş girmemesi için böyle bir önlem almış olmalı. *Bacaya dair bilgiler, Batılılaşan İstanbul'un Rum Mimarları adlı kitapta, İstanbul’daki ilk betonarme denemeler bölümünden
Muayede Salonu’nda son bayramlaşma töreni 1919’da olmuş. Hypocaust sistemiyle ilgili bir detay daha vereyim, duvarlar çok bezemeli olduğu için sistemde duvarlardan ısıtma verilmemiş. Milli Saraylar’ın internet sitesi gayet güzel, oradan bir link ekliyorum. millisaraylar.gov.tr/blog/ruhu-dold…
Dolmabahçe Sarayı’nın aydınlatılması ve yakıt ihtiyacının karşılanması için 1856 yılında ülkenin ilk Havagazı Fabrikası açılır. Burada havagazından başka, yan ürün olarak kok kömürü elde edilir. Dumanı ve isi olmayan bu yakıtın varlığı, hypocaust sistemi seçiminde etkin olabilir.
Dolmabahçe Gazhanesi çok verimli çalışınca, buradan temin edilen gaz vasıtasıyla da Istiklal Caddesi aydınlatılmıştır. Bir Gazhane’nin çalışma sistemi çok yakında Hasanpaşa Gazhanesi gezilerek öğrenilebilecek. Muayede-bayramlaşmadan başlayarak buraya geldik, tekrar iyi bayramlar.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Osmanlı Arşivi'nde, mimari çizimleri incelemek için çok zaman geçiririm. Genelde plan ve kroki olarak adları geçer. Bu arşivdeki mimari çizimlerden bir kısmı seçilerek bir kitap yapılmıştı. Kitabın PDF linkini buldum, paylaşıyorum.
"Osmanlı Mi̇mari̇si̇nde Plan ve Projeler" adlı kitapta çeşitli yapı gruplarına dair örnekler paylaşılmış.
Kitapta, gerçekleşmiş ve gerçekleşmemiş projelere dair Osmanlı Arşivi'nde rastlanan çizimler yer alıyor.
Haydarpaşa Garı
Osmanlı Arşivi ilginçtir. 200 yıl önce inşa edilmiş bir köşkün, 500 yıl önce inşa edilmiş bir caminin inşaat keşif defterlerine ulaşır, harcanan her kuruşu görebilirsiniz.
Haydarpaşa Garı'nın güncel projesini kurumlar paylaşmaz ama arşivden ulaşabilirsiniz.
Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Antakya Koruma İmar Planı'nı hazırlamış, 1987'de onaylanmış
Plana göre, "Asi Nehri'nin her iki yanında 50 şer metre yapılaşma yasağı" getirilmiş. Sonra 1988'de Antakya Belediyesi bu notun çıkarılmasını istemiş. Kurul da onaylamış
Hocam Ataman Demir'in "Çağlar Boyu Antakya" kitabında Antakya'nın tüm tarihi yanında, bu süreç de detaylarıyla anlatılıyor.
Doğal Sit Alanları ile ilgili hükümlerde; "Asi Nehri koruma bantı içinde 50 m.'lik hat yapı yaklaşma sınırıdır." cümlesi gereksiz bulunmuş ve çıkarılmış.
Asi Nehri'nin her iki yanı,Doğal Sit olduğu için, 50 şer metre yapılaşmaya kapalı olsa ne olurdu, her iki yanındaki yapılar ne kadar zarar gördü? Bunlar artık şehir plancılarının incelemesi gereken durumlar. Geçmişe de göz atılması ve sürecin tetkikinde de fayda var
1924'te ülkenin tam kalbindeki Ankara Başkent olarak ilan edildi, ülkenin dört bir yanında fabrikalar açıldı
1970'lerde ise fabrikatörlerin nakliyeyi ucuza getirebilmeleri için sanayi Marmara'ya toplandı. Bu fabrikalara işçi bulabilmek için Anadolu'dan İstanbul'a göç özendirildi
Cumhuriyet'in ilk yıllarında tüm ülkede, fabrikada işçi evleri ve sosyal alanları planlanırken, 1970'lerdeki Anadolu'dan İstanbul'a göç edenler, kendi barınma sorunlarını kendileri çözdüler.Aslında ilk inşa edilen gecekondular, Anadolu'da bırakılan geleneksel evleri anımsatıyordu
Fakat gecekondu sahiplerinin aileleri büyüdükçe, çocukları evlendikçe kat çıktılar, elimizde yüzbinlerce ruhsatsız yapı stoğu oluştu. İş imkanları Büyükşehirlerde olduğu için bu yapılaşma, bir modele dönüştü. Anadolu'daki binlerce yılın birikimi sivil mimari miras da terk edildi.
Malatya'da, sıkıştırılmış toprak yapı. Depremden sonraki fotoğraflarında görüldüğü üzere tek bir çiziği yok. Evet bu çağdaş toprak yapı tek katlı, ancak bakımsız kerpiç yapıların hafızada yarattığı etkileri silecek güçte arkiv.com.tr/proje/malatya-…
Malatya Merkez'de yine arkadaşımız Mimar Nurettin Ekinci'nin @NKNCARCHITECTS projelendirip uyguladığı bu çağdaş toprak yapıda da tek bir çizik yok.
Üstelik doğal yapı olduğu için, doğal iklimlendirmesi var, doğalgaz olmadığı, yapı ısıtılmadığı halde iç mekanı sıcak, korunaklı
Elazığ depremini yine tek bir çizik almadan atlatan çağdaş toprak yapıyı da arkadaşımız @Ozgul_Ozturk_ tasarlayıp uygulamıştı
Bu yapıların ısıtma-soğutma maliyeti yok, doğayı tahrip etmeden inşa ediliyorlar, doğal malzemeden oldukları için beden sağlığını koruyor ve güvenilirler
Ülkemizdeki birçok geleneksel mimarlık ürünü gibi benzersiz Diyarbakır evleri.
Dünyada, sıcak iklime sahip geniş bir alanda, Diyarbakır evlerinde olduğu gibi avlulu, eyvanlı mimari görülmektedir. Ancak Karacadağ bazaltı ve mimari ayrıntıları, Diyarbakır evlerini eşsiz kılmaktadır
Diyarbakır evinde, siyah bazaltın rengini dengelemek için, fırınlarda yakılıp öğütülmüş alçı taşı, "cas" ile süslemeler uygulanır. Siirt'te cas, evlere adını verir, çok daha yoğun kullanılır.
Diyarbakır evlerinde ise pencereler ve taş yüzeylerinde bezeme olarak kullanılır.
Diyarbakır Suriçi'nde de, sıcak iklime sahip diğer yerleşimlerde olduğu gibi, güneşten korunmak için, yüksek duvarlarla sınırlanan dar sokaklar (küçe) oluşturulmuştur.
Bu dar sokaklar, bir insan ve yanında yük hayvanının yürüyebileceği genişlikteydi.
Bornova'daki Seyir Köşkü'nün yavaş yavaş süslemeleri kopmuş, çatı sistemi de bozulmuştu. Zamanla ahşap kat yıkıldı, hatta burada böyle bir köşk olduğu dahi unutuldu.
Bu güzel köşk tekrar Bornova ve İzmir'in bir parçası oldu, mutluyuz. @SemaOzenToth
Bornova'daki bu köşkün zemin katı Bornova'ya has, taş-tuğla almaşıktı. Üst katı ise ahşap ve taş taklidiydi.
İzmir'deki sivil mimarlık örneği köşklerin hemen hepsinde kendine özel detaylar var. Farklı kökenlere sahip ustalar ve ev sahiplerinin, farklı tekniklerini görüyoruz.
Köşkün zemin katı hasarlıydı, ahşap üst katın döşeme izleri kısmen duruyordu. Bina eski eser olarak tescilli değildi, o büyük bahçede kaybolmuştu
İlk fotoğrafı çekerken bir köşkün bakiyesi olduğunu bilmiyordum. 1900'lerden bugüne çekilmiş her fotoğrafta başka bir detay yakaladık