Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin ilk büyük itiraf Özel Harp Dairesi Başkanlığı da yapmış olan Sabri Yirmibeşoğlu’ndan gelmiştir. Yirmibeşoğlu, 1955’de Menderes hükümeti zamanında yer alan 6-7 Eylül olayları döneminde Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalanmasını
“ÖHD’nin düzenlediği mükemmel bir operasyon” olarak nitelemiştir.
Kontrgerilla harekatı veya gayrinizami harp, Soğuk Savaş döneminde ABD tarafından komünizm tehlikesine karşı uygulanan stratejide çok önemli bir pozisyona sahipti
Başlangıç noktası Soğuk Savaş döneminde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü olan NATO'ya üye ülkelerde oluşturulan, aynı zamanda CIA tarafından yönetilen ve finanse edilen istihbarat ve silahlı operasyon örgütlerine dayanır.
Bir çok kaynakta, Türkiye’de ilk Gladyo (Kontrgerilla) şubesinin NATO üyeliğiyle eşzamanlı olarak 4 Nisan 1952’de açıldığı ve Alparslan Türkeş’in de katkılarıyla gizli ordunun kurulduğu belirtilmektedir.
Derin devleti ülkemizde ilk dillendiren devlet adamı olarak bilinen Bülent Ecevit, 1974‘ün Eylül ayında konu hakkında yaptığı bir konuşmada ‘’12 Mart sonrası dönemde adı sanı ortaya çıkan ve tedbirlerin ve hatta soruşturmaların hukukiliğine ve insaniliğine gölge düşüren
Kontrgerilla adlı örgütün, bu resmi görüntülü fakat gayri resmi örgütün niteliği ve amacı üzerindeki örtü kaldırılamamıştır’’ ifadelerini kullanmıştır.
1952’de Türkiye’de 320’si Dışişleri Bakanlığında, 144’ü Güvenlik Teşkilatında, 42’si Ticaret bakanlığında
507 Amerikalı çalışmaktadır.
1953’de kurulan ve Ankara Bahçeli Jussmatt (Amerikan askeri yardım heyeti) binasında faaliyet gösteren kontrgerilla karargahının adı Seferberlik Tetkik Kuruluydu ve kuruluş amacı, düşman kuvvetlerinin saldırısı ve
yurdun bazı bölümlerini ele geçirmeleri halinde düşman kuvvetlerine karşı gayri nizami savaşa girecek mukavemet grupları örgütlemekti.
Sistemi tehdit edenler ve özellikle sosyalistler ve komünistler baş düşmandı. Sözü edilen birliklerin eğitilmesi için
Amerika’dan hocalar getirildi ve ABD’ye de subaylar yollandı.
1965’de yeniden yapılandırıldı ve adı Özel Harp Dairesi olarak değişti.
1990’larda ise örgüt karşımıza Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) olarak çıktı.
Doğrudan NATO’ya bağlıdırlar. Sadece savaşta değil barışta da komünistlere ve “sol” tehdide karşı iç politikada da kullanılmışlardır.
Örgütte sivil unsurlar da yer almaktadır. Türkiye gladyosunun 1960-80 döneminde ağırlıklı olarak ülkücü ya da bozkurtlar denilen
gruplardan oluştuğu ve mafya gruplarından da destek aldığı bilinmektedir.
Uğur Mumcu “Eşkiyanın Kökü dışarıdadır“ başlıklı yazısında ‘Bu silahlı örgüt çalışma alanı olarak seçtiği ülkelerde adlarının başına ‘milliyetçi’ sözcüğü eklenen sağcı saldırgan gençlik örgütleriyle
işbirliği yapar’ demiştir.
Gladyo’nun ya da bizdeki yaygın adıyla “Kontrgerilla”nın Türkiye’de açıkça ortaya çıktığı dönem 12 Mart dönemidir. Kontrgerilla teorisyenlerinin önerileri ve yöntemleri ilk defa bu dönemde geniş ölçüde uygulandı.
Bu faaliyetler bizzat dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç tarafından yönetildi ve yönlendirildi.
Halka karşı terör, tertip ve kışkırtmalar “teoriye” uygun bir biçimde uygulanmıştır.
Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde Amerikan yanlısı bir darbe için kendi taraftarlarını bu dönemde örgütlemeye başladılar. Darbenin hazırlanmasında Özel Harp Dairesi ve MİT’in önemli rolü oldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin plan, strateji ve örgütlenmesi tümüyle NATO konseptine göre şekillendirildi. Buna diğer NATO ülkelerinde yaratılan Gladio benzeri örgütlenmeler de dahildi.
Genelkurmay’da bir dönem ‘Plan Harekat Dairesi’nde görev yapmış olan emekli topçu kurmay Yarbay Talat Turhan, bir röportajında maruz kaldıklarından da yola çıkarak ordudaki değişimi şu cümlelerle tanımlıyordu:
"Bizim ordu talimnameleri Amerikan talimnamelerinin tercümesidir.
Bu talimnameye göre, gayri nizami harp unsurları iki gruptan oluşur. Bir yeraltı grubu, bir de yerüstü grubu. Yeraltı grubu işte bu bahsedilen ve tüm NATO ülkelerinde ortaya çıkarılmaya başlanan örgütün kendisidir. Baktığımız zaman bu örgütün içinde ne var?
Köye kadar inmiş bir örgütlenme bu. İstihbarat birimleri, sabotaj birimleri, cinayet birimleri var. Resmi talimnameden okuyorum; ‘Adam öldürme, bombalama, silahlı soygunculuk, işkence, kötürüm haline getirme, adam kaçırma suretiyle tedhiş ve olayları tahrik,
misilleme ve rehinelerin alıkonması, kundakçılık, sabotaj ve yalan haber yayma zorbalık ve şantaj’. Ve yine talimnameden okuyorum: Bir gayri nizami kuvvetin yeraltı unsurları kaide olarak kanuna sahip değillerdir."
Resmen 1952’de kurulmuş olsa da hazırlıkları 1948 yılına kadar uzanıyordu. 1948’de ABD’ye ‘özel harp’ kurumları ve ‘stay behind’ olarak adlandırılan strateji eğitimi için gönderilen 16 subay, Özel Kuvvetler’in çekirdeğini oluşturdu.
Bu subaylar arasında Turgut Sunalp ve Alparslan Türkeş de vardı.
Türkeş’in ordu ile ilişkisi kesildikten sonra, özellikle 1970’li yılların ortalarında tüm ilerici güçlerin üzerine salınacak olan paramiliter faşist güçleri bünyesinde eğitip örgütleyen Milliyetçi Hareket Partisi’ni
(MHP) kurması ve Sunalp’in 12 Eylül darbesi sonrasında bizzat Kenan Evren’in desteğiyle kurulan Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin (MDP) liderliğini üstlenmesi tesadüf değildi.
Susurluk sonrası devlet -siyaset- mafya üçgeni diye tabir edilen bu karanlık ağın içinden yıllardır
işlenen, üzeri hep örtülen kanlı cinayet ve katliamlar çıktı.
1970’li yılların sonlarında meydana gelen Çorum, Sivas, Malatya ve Kahramanmaraş katliamlarında da belirleyici rol oynamıştı. Tüm bu cinayet ve katliamları gerçekleştirirken de devletten destek görmüşlerdi.
1990’lı yılların başından itibaren Kürtlere karşı etkin bir biçimde kullanıldılar.
Kıbrıs harekatı öncesi dönemin Gnkur. Başkanı Semih Sancar Başbakan Ecevit ile görüşerek örtülü ödenekten para ister.
Örtülü de olsa harcamaları belgeleyen Ecevit'in
parayı ne için istediği sorusuna Sancar "Özel Harp Dairesi" cevabını verir. Ecevit araştırır ancak ne bütçede ne de başka bir yerde bu dairenin adı geçmez ve sorar: "Şimdiye kadar örgüt nereden para alıyordu?"
Ecevit'e verilen cevap CIA'dır...
1799 , Fransız General Napolyon Bonaparte, Osmanlı yönetimindeki Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması fikrini ortaya attı.
Birinci Siyonizm Kongresi İsviçre'nin Basel şehrinde toplandı. 1896'da gazeteci Theodor Herzl, ''Der Judenstaat'' yani Yahudi Devleti adlı
bir kitap yayınlamıştı ve kongrede bu kitaptaki fikirler tartışıldı.
Kongrenin sonunda, Basel Programı yayınlandı. Bu belgede, Filistin'de bir Yahudi vatanının kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyordu
1903'e kadar, göçmen sayısı 25 bine ulaştı. Çoğu Doğu Avrupa'dan gelmişti.
O zamanlar Filistin, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçasıydı.
1904 ila 1914 arasında 40 bin kişilik bir ikinci göçmen dalgası geldi.
Ünlü yönetmen Steven Spielberg'in filmine ilham verdi.
1942’de İran’da doğdu. 1973 yılında Bradford Üniversitesinden kabul aldı ve 3 yıl boyunca İngiltere’de yaşadıktan ve okul bittikten sonra ülkesi İran’a geri döndü.
Mehran Karimi Nasseri, hayatı , 2004 yılında Steven Spielberg’in yapımcısı olduğu ve Tom Hanks’in başrolünü oynadığı “Terminal” filmine konu oldu.
O zamanlar İran’da Şah’a karşı başlatılan isyanda Nasseri de yer almıştı.
Annesinin İngiliz olması sebebiyle 1986 yılında İngiltere'ye yerleşme kararı alan Nasseri, yolculuk esnasında evrak çantasının çalınması sonrası yine de Londra uçağına bindi.
Belirli bir bölgeye yeni doğmuş bir tavşan çifti (bir dişi, bir erkek) konuluyor. Her tavşan çifti ikinci aydan itibaren yetişkin hale geliyor ve her ay yeni bir tavşan çifti (bir dişi, bir erkek) doğuruyor.
Tavşanların hiç ölmediği varsayılırsa bu bölgede bir yıl sonra kaç çift tavşan olur?
Bu problem İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci’nin 1202 yılında yazdığı Liber Abaci (Hesap Kitabı) adlı kitabında yer alır.
Problemin cevabı Fibonacci dizisidir ve {1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, …} şeklinde devam eden sonsuz sayılardan oluşur.
Fibonacci dizisinin özelliği kendinden önceki iki ardışık sayının toplamının kendisinden sonraki sayıya eşit olmasıdır.
Büyük Taarruz zaferi ile Anadolu’daki Yunan işgali sona erip, 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Anlaşması imzalandığında artık ülkenin tek siyasi gücü fiilen TBMM Hükümeti olmuştu.
İtilaf Devletleri, İsviçre’nin Lozan kentinde toplanacak olan barış konferansına yine ikilik çıkarmak için TBMM’nin yanı sıra İstanbul Hükümeti’ni de davet etti.
İstanbul Hükümeti de Ankara’ya barış konferansına birlikte katılmayı teklif etti. Fakat Mustafa Kemal; ““Barış konferansında Türkiye Devleti yalnız ve ancak TBMM Hükümeti tarafından temsil olunur.” diyerek bu durumu reddetti.
Osmanlı’da 1848’den beri Galatalı İngiliz bankerlerin Sırbistan, Dalmaçya ve Karadağ’dan getirdiği taş ustası işçilerle gerçekleştirilen kömür üretimi ve İngiltere’den ithal edilen kömür, ihtiyacı karşılamadığı için 24 Nisan 1867’de Dilaver Paşa tarafından
“Ereğli Kömür Maden-ü Hümayunu” adıyla bir nizamname yayınlandı.
100 maddelik nizamname Ereğli Sancağı’nın Bartın, Eskipazar, Akçaşehir ve Karasu, Safranbolu, Perşembe, Ulus, Amasra, Gökçebey, Ereğli, Horcanaz, Yenice, Devrek, Karabük ve Eflani gibi 14 kazasını kapsıyordu.
Mükellefiyet yasası 13-50 yaş arasındaki erkeklerin sağlam olanlarının ocakta kazmacı, küfeci ve direkçi olarak çalışmasını zorunlu kılıyordu.
Madende çalışacakları ise muhtar belirleyecekti.
9000 yıldan daha uzun bir süre önce inşa edilmiş olan bu şehir şimdiye kadar keşfedilen en büyük Neolitik yerleşim yerlerinden biridir.
İngiliz kaşif James Mellaart tarafından 1958 yılında keşfedildi.
Konya’nın 52 kilometre güneydoğusunda, Çumra ilçesinin sınırları içinde yer alan tarihöncesi yerleşim alanı Çatalhöyük Batı ve Doğu olarak iki höyükten oluşuyor.
Doğudaki Neolitik, batıdaki ise Kalkolitik döneme tarihleniyor.
MÖ. 7.400 ve MÖ. 6.200 yılları arasında tarihlenen 18 adet neolitik yerleşim katmanı bulunuyor.
Neolitik yerleşimler, göçebe yaşamdan yerleşik yaşama, başka bir deyişle tarım yaşamına geçişi işaret eder.