Mimar Sinan’ın tasarladığı bu türbenin kubbesi çift cidarlıdır, yani bu kubbenin üstünde bir boşluk vardır onun üstünde bir kubbe daha vardır. İçeriden bakanlar başka kubbe, dışarıdan bakanlar başka bir kubbe görür. İki kubbe arasını görebilen şanslı insanlardanım.
II. Selim Türbesi’nin iki kubbe arasına dair bu fotoğrafta; solda dış kubbe, sağda ziyaretçilerin gördüğü, iç kubbe görünüyor. Kırık dışlık pencerelerinden sadece kuşların girebildiği çok huzurlu bir mekandı.
II. Selim Türbesi’nin dış kubbesi yerden ~ 19 mt yükseklikte. İç kubbe ise iç mekandan ~ 16 mt yükseklikte. Dışarıdan görkemli tek bir kubbe iç mekanda istenmeyen bir görüntü yaratabilirdi (kırmızı), iç mekanda istenen kottaki kubbe kenarlara eriştiğinde basık olabilirdi -yeşil-
Mimar Sinan; II. Selim türbesinde (1576/77) ortada sandukalar, çevresinde ziyaret alanı tasarlarken; sandukaların bitiminde sütunlara taşıtılan ilk kubbeyi, ziyaret alanının bitiminde duvarlara taşıtılan ikinci kubbeyi oturtmuş. Alıştığımız kubbe formu ve görkeme böyle ulaşmış.
Mimar Sinan’ın hiçbir zaman kendini tekrar etmediğini, tekniğini hep geliştirdiğini biliyoruz. Kanuni Türbesi’nde (~1566) ziyaret alanı kurgusu ve dış kubbe eğriliği/formu farklı iken, sanırım II. Selim Türbesi’nde (1576/77) istediği forma, kesite ve tasarıma ulaşmış.
Kanuni Türbesi’nde iki kubbe arası. II. Selim Türbesi’ne göre daha sivri bir üst kubbe olduğu fotoğraftan dahi anlaşılıyor. Bu türbenin en ilginç taraflarından biri ise Mimar Sinan’ın giriş saçağında, İznik Konsili kararlarını ters çevirerek kullanması/koruması
Ali Zeyrek Arşivi
1166 tarihli Sinod zabıtları fetih sonrası kaldırılmamış, 1453-1567 arası da Ayasofya’da asılı kalmış. Kanuni Türbesi inşa edilirken, Mimar Sinan tarafından türbe giriş saçağında kullanılmış. 1959’da Hocam tarafından keşfedilip alçıya kopyalanmış,özgün levhalar saçakta bırakılmış
Osmanlı Dönemi türbelerinde çift cidar; iç mekanda insan ölçeği, dış mekanda anıtsal etki için Mimar Sinan tarafından Kanuni ve Hürrem Sultan, II.Selim, Şehzadeler Türbesi’nde uygulanmıştır. Sinan sonrasında Sultan III.Murad ve III.Mehmed Türbeleri de çift cidarlı inşa edilmiştir
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Osmanlı Arşivi'nde, mimari çizimleri incelemek için çok zaman geçiririm. Genelde plan ve kroki olarak adları geçer. Bu arşivdeki mimari çizimlerden bir kısmı seçilerek bir kitap yapılmıştı. Kitabın PDF linkini buldum, paylaşıyorum.
"Osmanlı Mi̇mari̇si̇nde Plan ve Projeler" adlı kitapta çeşitli yapı gruplarına dair örnekler paylaşılmış.
Kitapta, gerçekleşmiş ve gerçekleşmemiş projelere dair Osmanlı Arşivi'nde rastlanan çizimler yer alıyor.
Haydarpaşa Garı
Osmanlı Arşivi ilginçtir. 200 yıl önce inşa edilmiş bir köşkün, 500 yıl önce inşa edilmiş bir caminin inşaat keşif defterlerine ulaşır, harcanan her kuruşu görebilirsiniz.
Haydarpaşa Garı'nın güncel projesini kurumlar paylaşmaz ama arşivden ulaşabilirsiniz.
Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Antakya Koruma İmar Planı'nı hazırlamış, 1987'de onaylanmış
Plana göre, "Asi Nehri'nin her iki yanında 50 şer metre yapılaşma yasağı" getirilmiş. Sonra 1988'de Antakya Belediyesi bu notun çıkarılmasını istemiş. Kurul da onaylamış
Hocam Ataman Demir'in "Çağlar Boyu Antakya" kitabında Antakya'nın tüm tarihi yanında, bu süreç de detaylarıyla anlatılıyor.
Doğal Sit Alanları ile ilgili hükümlerde; "Asi Nehri koruma bantı içinde 50 m.'lik hat yapı yaklaşma sınırıdır." cümlesi gereksiz bulunmuş ve çıkarılmış.
Asi Nehri'nin her iki yanı,Doğal Sit olduğu için, 50 şer metre yapılaşmaya kapalı olsa ne olurdu, her iki yanındaki yapılar ne kadar zarar gördü? Bunlar artık şehir plancılarının incelemesi gereken durumlar. Geçmişe de göz atılması ve sürecin tetkikinde de fayda var
1924'te ülkenin tam kalbindeki Ankara Başkent olarak ilan edildi, ülkenin dört bir yanında fabrikalar açıldı
1970'lerde ise fabrikatörlerin nakliyeyi ucuza getirebilmeleri için sanayi Marmara'ya toplandı. Bu fabrikalara işçi bulabilmek için Anadolu'dan İstanbul'a göç özendirildi
Cumhuriyet'in ilk yıllarında tüm ülkede, fabrikada işçi evleri ve sosyal alanları planlanırken, 1970'lerdeki Anadolu'dan İstanbul'a göç edenler, kendi barınma sorunlarını kendileri çözdüler.Aslında ilk inşa edilen gecekondular, Anadolu'da bırakılan geleneksel evleri anımsatıyordu
Fakat gecekondu sahiplerinin aileleri büyüdükçe, çocukları evlendikçe kat çıktılar, elimizde yüzbinlerce ruhsatsız yapı stoğu oluştu. İş imkanları Büyükşehirlerde olduğu için bu yapılaşma, bir modele dönüştü. Anadolu'daki binlerce yılın birikimi sivil mimari miras da terk edildi.
Malatya'da, sıkıştırılmış toprak yapı. Depremden sonraki fotoğraflarında görüldüğü üzere tek bir çiziği yok. Evet bu çağdaş toprak yapı tek katlı, ancak bakımsız kerpiç yapıların hafızada yarattığı etkileri silecek güçte arkiv.com.tr/proje/malatya-…
Malatya Merkez'de yine arkadaşımız Mimar Nurettin Ekinci'nin @NKNCARCHITECTS projelendirip uyguladığı bu çağdaş toprak yapıda da tek bir çizik yok.
Üstelik doğal yapı olduğu için, doğal iklimlendirmesi var, doğalgaz olmadığı, yapı ısıtılmadığı halde iç mekanı sıcak, korunaklı
Elazığ depremini yine tek bir çizik almadan atlatan çağdaş toprak yapıyı da arkadaşımız @Ozgul_Ozturk_ tasarlayıp uygulamıştı
Bu yapıların ısıtma-soğutma maliyeti yok, doğayı tahrip etmeden inşa ediliyorlar, doğal malzemeden oldukları için beden sağlığını koruyor ve güvenilirler
Ülkemizdeki birçok geleneksel mimarlık ürünü gibi benzersiz Diyarbakır evleri.
Dünyada, sıcak iklime sahip geniş bir alanda, Diyarbakır evlerinde olduğu gibi avlulu, eyvanlı mimari görülmektedir. Ancak Karacadağ bazaltı ve mimari ayrıntıları, Diyarbakır evlerini eşsiz kılmaktadır
Diyarbakır evinde, siyah bazaltın rengini dengelemek için, fırınlarda yakılıp öğütülmüş alçı taşı, "cas" ile süslemeler uygulanır. Siirt'te cas, evlere adını verir, çok daha yoğun kullanılır.
Diyarbakır evlerinde ise pencereler ve taş yüzeylerinde bezeme olarak kullanılır.
Diyarbakır Suriçi'nde de, sıcak iklime sahip diğer yerleşimlerde olduğu gibi, güneşten korunmak için, yüksek duvarlarla sınırlanan dar sokaklar (küçe) oluşturulmuştur.
Bu dar sokaklar, bir insan ve yanında yük hayvanının yürüyebileceği genişlikteydi.
Bornova'daki Seyir Köşkü'nün yavaş yavaş süslemeleri kopmuş, çatı sistemi de bozulmuştu. Zamanla ahşap kat yıkıldı, hatta burada böyle bir köşk olduğu dahi unutuldu.
Bu güzel köşk tekrar Bornova ve İzmir'in bir parçası oldu, mutluyuz. @SemaOzenToth
Bornova'daki bu köşkün zemin katı Bornova'ya has, taş-tuğla almaşıktı. Üst katı ise ahşap ve taş taklidiydi.
İzmir'deki sivil mimarlık örneği köşklerin hemen hepsinde kendine özel detaylar var. Farklı kökenlere sahip ustalar ve ev sahiplerinin, farklı tekniklerini görüyoruz.
Köşkün zemin katı hasarlıydı, ahşap üst katın döşeme izleri kısmen duruyordu. Bina eski eser olarak tescilli değildi, o büyük bahçede kaybolmuştu
İlk fotoğrafı çekerken bir köşkün bakiyesi olduğunu bilmiyordum. 1900'lerden bugüne çekilmiş her fotoğrafta başka bir detay yakaladık