Hacı Arslan Efendi oğlu Sadıkzade Ruşen Efendi tarafından Mimar Giulio Mongeri’ye inşa ettirilen ve 1925 yılında tamamlanan yapı;
Şişli’de “Mongeri Binası”
Şişli Mongeri Binası’nın tarihçesini anlatmaya başlamadan önce, yapıda geçen hafta açılan; “Fahrelnissa Zeid, Fırtınaya Doğru” sergisinden haberdar etmek isterim. Sergi, yapıyı gezmek için de güzel bir fırsat olabilir.
Ülkemizde önemli eserleri bulunan mimar Giulio Mongeri’nin babası Dr. Luigi Mongeri, 1865 kolera salgınında İstanbul’a gelmiş, salgının yayılmasını önlemeye çalışmış, İstanbul’da vaka görülen yerleşimlerin işaretlendiği bu haritayı oluşturmuştu. arkitera.com/gorus/19-yuzyi…
1865 kolera salgını ile Dr. Luigi Mongeri ailesiyle İstanbul’a yerleşmiş, mimar Giulio Mongeri de 1873 yılında İstanbul’da doğmuştur. Eğitimini İtalya’da tamamlamış ve çalışma hayatına İstanbul’da devam etmiştir.
*Damla Çinici: jag.journalagent.com/jas/pdfs/JAS_3…
Mimar Giulio Mongeri’nin tasarlayıp inşa ettiği yapılarda proje ve uygulama yaptım. İçlerinden en etkileyicisi; Mongeri ile 1900 yılında ofis açtığı Saint Pierre Han’da karşılaşmaktı. 1904 yılında Edoardo de Nari de Han’a taşınmış ve Mimar Mongeri ile ortaklık yapmıştı.
Mimar Mongeri’nin adı en üst sırada, No:6 da idi, Saint Pierre Han’dan taşınınca adını sildirmişti. Edoardo de Nari (ingénieur-mühendis) ile bu binada başlayan ortaklığı 1908’de Generali Sigorta Şirketi binasına taşınarak Osmanlı İnşaat Anonim Şirketi’ni kurmalarıyla devam eder.
Mimar Mongeri’nin ortağı
Edoardo de Nari, İtalyan asıllı idi, ancak o dönem İtalyan bir kalfa olarak anılmak yerine Fransız bir mimar olarak tanınmak için, “Denari” olan soyadını “De Nari”şeklinde yazmayı seçmişti.
Mimar Mongeri ve ortağı Edoardo de Nari;
*Saint Antuan Kilisesi (1906-13), *İtalyan İşçi ve Yardımlaşma Derneği - Garibaldi Binası restorasyonu (1908-10),
*L’Union Sigorta Hanı (1911) gibi birçok önemli eserin proje ve uygulamasını yaparlar. Bu ortaklık 1920’ye kadar sürer.
Mimar Giulio Mongeri, Edoardo de Nari ile ortaklığını bitirdiğinde 1920 yılında tekrar Saint Pierre Han’a döner. 1926 yılına kadar Han’da kalır. Karaköy Palas (1920), Maçka Palas (1922), Ankara Ziraat Bankası (1926-29)bu yıllardaki eserlerinden
Fotoğraflar Özlem İnay Ertem Arşivi
Şişli Mongeri Evi, 1925 yılında; Mongeri’nin Saint Pierre Han’da ikinci defa ofis açtığı tarihte (1920-1926) Sadıkoğlu ailesi için inşa edilmiş. Yapı; kubbeli kulesi, çini panoları, sivri kemerleriyle I. Ulusal Mimarlık Akımı’nın karakteristik özelliklerini taşıyor.
Mongeri Evi’nin giriş holünde, sivri kemerli alçı pano içinde; 1917 devriminden kaçarak İstanbul’a gelen Beyaz Rus’lardan Lev Kar’a ait iki duvar resmi var. Barbizon Okulu etkilerini taşıyan orman resimlerinin birinde, geyik ve kuş figürü de yer alıyor.
Bilgi: Özlem İnay Ertem
Mongeri Evi’nde kullanılan doğal taşları da, bu konudaki eşsiz bilgisinden her zaman istifade ettiğimiz @ANGISerkan Hoca’ya sordum. Mermer mukarnas başlıklı pilaster (duvara yapışık sütun) gövdesi; “Belçika Rouge Royal”
taşından uygulanmış.
Mongeri Evi’nin giriş holü yer döşemelerinde de, renkli “İtalyan Rosso di Verona”, ve “Belçika Rouge Royal” taşları, beyaz renkli “İtalyan Carrara Mermeri” ile almaşık kullanılmış. Mimarın tercihi “Rosso di Verona” taşı birazdan bize çok başka bir bağlantı sağlayacak @ANGISerkan
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Osmanlı Arşivi'nde, mimari çizimleri incelemek için çok zaman geçiririm. Genelde plan ve kroki olarak adları geçer. Bu arşivdeki mimari çizimlerden bir kısmı seçilerek bir kitap yapılmıştı. Kitabın PDF linkini buldum, paylaşıyorum.
"Osmanlı Mi̇mari̇si̇nde Plan ve Projeler" adlı kitapta çeşitli yapı gruplarına dair örnekler paylaşılmış.
Kitapta, gerçekleşmiş ve gerçekleşmemiş projelere dair Osmanlı Arşivi'nde rastlanan çizimler yer alıyor.
Haydarpaşa Garı
Osmanlı Arşivi ilginçtir. 200 yıl önce inşa edilmiş bir köşkün, 500 yıl önce inşa edilmiş bir caminin inşaat keşif defterlerine ulaşır, harcanan her kuruşu görebilirsiniz.
Haydarpaşa Garı'nın güncel projesini kurumlar paylaşmaz ama arşivden ulaşabilirsiniz.
Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Antakya Koruma İmar Planı'nı hazırlamış, 1987'de onaylanmış
Plana göre, "Asi Nehri'nin her iki yanında 50 şer metre yapılaşma yasağı" getirilmiş. Sonra 1988'de Antakya Belediyesi bu notun çıkarılmasını istemiş. Kurul da onaylamış
Hocam Ataman Demir'in "Çağlar Boyu Antakya" kitabında Antakya'nın tüm tarihi yanında, bu süreç de detaylarıyla anlatılıyor.
Doğal Sit Alanları ile ilgili hükümlerde; "Asi Nehri koruma bantı içinde 50 m.'lik hat yapı yaklaşma sınırıdır." cümlesi gereksiz bulunmuş ve çıkarılmış.
Asi Nehri'nin her iki yanı,Doğal Sit olduğu için, 50 şer metre yapılaşmaya kapalı olsa ne olurdu, her iki yanındaki yapılar ne kadar zarar gördü? Bunlar artık şehir plancılarının incelemesi gereken durumlar. Geçmişe de göz atılması ve sürecin tetkikinde de fayda var
1924'te ülkenin tam kalbindeki Ankara Başkent olarak ilan edildi, ülkenin dört bir yanında fabrikalar açıldı
1970'lerde ise fabrikatörlerin nakliyeyi ucuza getirebilmeleri için sanayi Marmara'ya toplandı. Bu fabrikalara işçi bulabilmek için Anadolu'dan İstanbul'a göç özendirildi
Cumhuriyet'in ilk yıllarında tüm ülkede, fabrikada işçi evleri ve sosyal alanları planlanırken, 1970'lerdeki Anadolu'dan İstanbul'a göç edenler, kendi barınma sorunlarını kendileri çözdüler.Aslında ilk inşa edilen gecekondular, Anadolu'da bırakılan geleneksel evleri anımsatıyordu
Fakat gecekondu sahiplerinin aileleri büyüdükçe, çocukları evlendikçe kat çıktılar, elimizde yüzbinlerce ruhsatsız yapı stoğu oluştu. İş imkanları Büyükşehirlerde olduğu için bu yapılaşma, bir modele dönüştü. Anadolu'daki binlerce yılın birikimi sivil mimari miras da terk edildi.
Malatya'da, sıkıştırılmış toprak yapı. Depremden sonraki fotoğraflarında görüldüğü üzere tek bir çiziği yok. Evet bu çağdaş toprak yapı tek katlı, ancak bakımsız kerpiç yapıların hafızada yarattığı etkileri silecek güçte arkiv.com.tr/proje/malatya-…
Malatya Merkez'de yine arkadaşımız Mimar Nurettin Ekinci'nin @NKNCARCHITECTS projelendirip uyguladığı bu çağdaş toprak yapıda da tek bir çizik yok.
Üstelik doğal yapı olduğu için, doğal iklimlendirmesi var, doğalgaz olmadığı, yapı ısıtılmadığı halde iç mekanı sıcak, korunaklı
Elazığ depremini yine tek bir çizik almadan atlatan çağdaş toprak yapıyı da arkadaşımız @Ozgul_Ozturk_ tasarlayıp uygulamıştı
Bu yapıların ısıtma-soğutma maliyeti yok, doğayı tahrip etmeden inşa ediliyorlar, doğal malzemeden oldukları için beden sağlığını koruyor ve güvenilirler
Ülkemizdeki birçok geleneksel mimarlık ürünü gibi benzersiz Diyarbakır evleri.
Dünyada, sıcak iklime sahip geniş bir alanda, Diyarbakır evlerinde olduğu gibi avlulu, eyvanlı mimari görülmektedir. Ancak Karacadağ bazaltı ve mimari ayrıntıları, Diyarbakır evlerini eşsiz kılmaktadır
Diyarbakır evinde, siyah bazaltın rengini dengelemek için, fırınlarda yakılıp öğütülmüş alçı taşı, "cas" ile süslemeler uygulanır. Siirt'te cas, evlere adını verir, çok daha yoğun kullanılır.
Diyarbakır evlerinde ise pencereler ve taş yüzeylerinde bezeme olarak kullanılır.
Diyarbakır Suriçi'nde de, sıcak iklime sahip diğer yerleşimlerde olduğu gibi, güneşten korunmak için, yüksek duvarlarla sınırlanan dar sokaklar (küçe) oluşturulmuştur.
Bu dar sokaklar, bir insan ve yanında yük hayvanının yürüyebileceği genişlikteydi.
Bornova'daki Seyir Köşkü'nün yavaş yavaş süslemeleri kopmuş, çatı sistemi de bozulmuştu. Zamanla ahşap kat yıkıldı, hatta burada böyle bir köşk olduğu dahi unutuldu.
Bu güzel köşk tekrar Bornova ve İzmir'in bir parçası oldu, mutluyuz. @SemaOzenToth
Bornova'daki bu köşkün zemin katı Bornova'ya has, taş-tuğla almaşıktı. Üst katı ise ahşap ve taş taklidiydi.
İzmir'deki sivil mimarlık örneği köşklerin hemen hepsinde kendine özel detaylar var. Farklı kökenlere sahip ustalar ve ev sahiplerinin, farklı tekniklerini görüyoruz.
Köşkün zemin katı hasarlıydı, ahşap üst katın döşeme izleri kısmen duruyordu. Bina eski eser olarak tescilli değildi, o büyük bahçede kaybolmuştu
İlk fotoğrafı çekerken bir köşkün bakiyesi olduğunu bilmiyordum. 1900'lerden bugüne çekilmiş her fotoğrafta başka bir detay yakaladık