Yakın çağın en büyük, en kanlı ve en acımasız katliamı olan Kızılderili Soykırımında 100 milyondan fazla insan öldü.
Hayatları ve toprakları bitmeyen bir ihtirasla yağmalandı.
Dünya tarihinin gördüğü en büyük vahşetti bu...+
''Beyaz adamlar bize çok söz verdiler. Hem de hatırlayamayacağım kadar çok söz verdiler. Bir teki dışında tutmadılar sözlerini: Topraklarımızı alacaklarını söylediler ve aldılar." Kızılderililerin büyük şeflerinden Kırmızı Bulut'un bu sözlerle anlattığı bir soykırım bu.
Silahla ve bulaşıcı hastalıklarla kırılan Kızılderili nüfusuna uygulanan bir diğer canilik ise kültürel soykırımdı. Öksüz, yetim kalan yerli çocukları yatılı okullarda ‘’dönüşüme’’ tabi tutuldu. Yok olan diller, yok olan halklar…
Kızılderililerle yapılan her anlaşmayı önce ABD bozdu. Her defasında bu saf ve sade yaşayıp düşünen insanları kandırdı. Atom bombasından, Vietnam'dan, Irak'tan önce gerçekleşen bu soykırım, ABD'nin ilk vahşeti ve ilk insanlık suçunda Yahudi Soykırımı'nın 20 katı insan öldü!
Kızılderili Soykırımı'nın en acı iki başlığını Çiçek Hastalığı Virüsü ve Bufalo Katliamı oluşturuyor. Avrupa'daki hastanelerin bulaşıcı hastalıklar bölümünde ve gemilerde kullanılan çiçek virüslü battaniyeleri yerlilere hediye(!) ettiler. Korkunç bir ölüm tufanı yaşandı...
Kendi topraklarında avcı-göçebe yaşayan Kızılderililerin en büyük ve temel besin kaynağı bizonlardı. 'Bizonları öldürüp, yok edersek Kızılderilileri açlık ve sefalete mahkûm ederiz, çaresiz kalıp istediklerimizi yapmak zorunda kalırlar' diye düşündü beyaz adam ve işte bunu yaptı:
Kanlı ve bitip tükenmek bilmeyen bir bizon katliamı başladı. Bizon türü neredeyse tamamen yok olma noktasına geldi. Böylece Kızılderililer gerçekten açlık ve yokluktan kırılmaya başladılar. Çaresizce beyaz adamın kendilerine biçtiği sefil hayata boyun eğdirildiler.
ABD'nin Ova Kızılderililerinin tek geçim kaynağı olan Amerika bizonunun sistematik öldürülmesi soykırımla ilişkilendirilir. William Frederick Cody 1867–1868 yıllarında 18 ay içinde 4.280 bizonu avlayarak Buffalo Bill lâkabını kazanmıştı. Ölü bizon = Ölü Kızılderili demekti.
ABD Bizon nüfusu:
Kızılderili dönemi 60.000.000 baş
1800 yılı 40.000.000 baş
1850 20.000.000 baş
1865 15.000.000 baş
1870 14.000.000 baş
1875 1.000.000 baş
1880 395.000 baş
1885 20.000 baş
1889 1.091 baş
1895 1.000'den az
1902 1.940 baş
1983 50.000 baş
(Wikipedia)
''A war of extermination will continue to be waged between the two races until the Indian race becomes extinct''
(Kızılderili ırkı yok olana kadar bu iki ırk arasında yürütülen imha savaşı devam edecektir)
Kaliforniya Valisi Peter Hardeman Burnett, Ocak 1851
Bizon kalmayınca açlık ve buluşan çiçek hastalığı ile ölmeyenler de ''Restriction Area'' denilen kontrol altındaki bölgelerde yaşamaya mecbur bırakıldı. Bu bölgeler de ne av yapmanın ne de tarımın mümkün olduğu kurak, çorak bölgelerdi. Yıldırıp, çaresiz bırakma politikasıydı bu.
Vatanlarını, topraklarını, hayatlarını aldıkları insanları ''Western'' filmleri ile şeytanlaştırırken, kendilerini ise melek gibi gösteren organize bir vahşet modern dünyaya sesini duyuramadı. Bugün dünyaya nizam veren, demokrasi, insan hakları diyenlerin insanlık suçu bu.
Eski dünyanın hastalıklarına karşı bağışıklığı bulunmayan yerliler, kendilerine bulaştırılan çiçek hastalığı ile milyonlarca bireyini kaybetti.
Bugünün koşullarıyla bir düşünün: Yeni bir kıta ve oranın gerçek sahibi olan insanlarla karşılaşıyorsunuz ama hain planlarınız var!
Bilerek, planlayarak, isteyerek bu insanlara hastanelerin Covid servislerindeki örtüleri, battaniyeleri ve enfekte olmuş yardım paketlerini veriyorsunuz gülümseyerek(!) ve on milyonlarca insanı öldürüyorsunuz.
Çünkü ''En iyi Kızılderili ölü Kızılderilidir.'' Buna inanıyorsunuz!
Bu söz, ABD Ordusu'nda 1883'te general olan Philip Henry Sheridan'a ait. Dönemin bir diğer yaygın sözü de ''Her ölü bizon, ölü bir Kızılderili demek''ti. Avrupalıların bağışık olduğu hastalıklara bağışıklığı bulunmayan Kızılderililerin çiçekten enfekte oluşu Kolomb'a dayanır.
Avrupalılarla ilk temasın ardından Amerika'daki yerli nüfusun %95 kadarı Eski Dünya'dan getirilen hastalıklar sonucu öldü. Gücünü adaletten değil; zorbalıktan alan bir düzenin temeliydi bu vahşet. İnsanlık ise halen bu kanlı temelin üzerine inşa edilen binanın sakil gölgesinde.
16. ve 17. yüzyıllardaki Avrupalı - Kızılderili temaslarında yerlilere geçen bulaşıcı hastalıkların aktarımında kasıt olduğu düşünülmüyor. Ancak Teksas-Kızılderili savaşları sırasında Teksas askerleri çiçek hastalığı ile enfekte battaniyeleri Lenape Kızılderilileri'ne vermişti.
Meksika'daki Aztek İmparatorluğunu İspanyol kâşif ve asker Hernán Cortés 1519 Şubat ayında işgal etmişti. Bu işgalde Aztek askerlerine en büyük darbeyi İspanyolların farkında olmadan getirdikleri çiçek hastalığı virüsü vurmuştu. Güçlü Aztek ordusu hastalıkla erimişti...
İspanyol misyoner Toribio de Benavente Azteklerdeki bu çiçek salgınını şöyle tasvir eder: ''Hastalığın çaresini bilmeyen Kızılderililer tahtakuruları gibi yığınlar hâlinde öldüler. Birçok yerde halkın hepsi öldü ve ölü sayısının çokluğundan gömülemediler. Evleri mezarları oldu.''
Eski Dünya'dan Yeni Dünya'ya taşınan bulaşıcı hastalıklar kısa sürede tüm kıtaya yayıldı. Karayipler, Meksika, Şili, Peru, Arjantin, Brezilya Kızılderililerinin kimi yerde %25'i, kimi yerde %90'ı sadece çiçek hastalığı nedeniyle öldü. Nasıl tedavi olunacağını bilmeden, çaresizce!
Şili - Arjantin arasında Araukanya bölgesinde yerli Mapuçe Kızılderilileriyle İspanyol işgalciler arasındaki Arauco Savaşı'nda onları yenmenin mümkün olmadığını gören yeni vali Francisco de Villagra çiçek hastalığı salgını için ''Tanrının sihirli bir girişimiydi'' der...
Kuzey Amerika'daki çiçek hastalığı salgınlarında yaşanan can kayıpları da korkunç rakamlara ulaştı. 1633 yılında Kuzeydoğu ABD'de Plymouth, Massachusetts'te çiçek hastalığı virüsü Kızılderililere bulaşmış ve diğer çoğu yerde olduğu gibi burada da yerli nüfus tamamen yok oldu.
1634 yılında Mohawklara ulaşan çiçek hastalığı 1636'da Ontario Gölü'ne ve 1679'da da İrokuaların topraklarına ulaştı ve yüz yıl içinde ABD'nin Batı yakasındaki Kızılderililerin % 30 kadarı çiçek hastalığı salgınında öldü.
Owa Kızılderilileri, Mississippi'deki Yılan Kızılderilileri, Siyular, Apaçiler, Kriler, Anişinabeler, Ojibvalar, Boston, Colarado, Connecticut, California, Nevada, Arizona ve Massachusetts Kızılderileri ve Kanada, Québec yerlileri... Hem hastalıkla hem de silahla yok edildiler.
Kaliforniya'da 1846 Kaliforniya Altına Hücumu sırasında yerli dağ kabilelerinin kadınları madenciler tarafından cariye, erkekleri köle ya da silah talim hedefi (shooting targets for sport) olarak kullanıldı. Dönem gazeteleri öldürülen Kızılderili görselleri ile çıktı uzun süre.
İkinci zincirde devam edeceğim nasipse.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Prof.Muzaffer Şerif Nasıl "Muzafer Sherif"e Dönüştü?
Film gibi bir hayat. Sosyal psikolojinin kurucularından, literatüre adıyla giren deneyi olan, Harvard, Yale, Princeton, Oklahoma, Pennsylvania ve Columbia üniversitelerinde bulunan bir bilim insanını nasıl küstürüp kaçırdık?+
1906 yılında İzmir, Ödemiş'te zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
1919 yılında, 13 yaşındayken İzmir'i işgal eden Yunan ordusundan bir asker yanındaki kişiyi öldürdükten sonra süngüsünü ona doğrultur.
Fakat muhtemelen yaşı küçük olduğu için öldürmekten vazgeçer.
Ölümler, işgal, savaşlar, esaret, kurtuluşla geçen ilginç bir çocukluğu olur.
Muzaffer Şerif belki de insanların toplu halde sergiledikleri uç davranışları ileride incelemesi için gerekli olan deneyimin en büyüğünü farkında olmadan bu yıllarda edinir.
En özel yiyeceklerden biridir bal. 2009 yılından bu yana bal koleksiyonu yapıyorum. Gittiğim tüm ülkelerden oraya ait yerel ve özel ballardan hem tattım hem de aldım. Dünya ve Türkiye balları üzerine epey araştırma ve okuma yaptım. İşte bal dünyası++
Bal kutsal metinlerde de geçer: ‘’Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: "Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü çiçekten, meyveden, ürünlerden ye ve Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut!"
Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki, onda insanlara şifa vardır.’’ (Nahl Suresi, 68-69) Gerçekten de onlarca değişik türde bal vardır. Aromaları ve lezzetleri dışında temel olarak çiçek balları ve salgı balları olarak iki ana grupta ele alabiliriz balı.
İslam tarihine bakıldığında birçok önemli hadisenin Ramazan ayında gerçekleştiği görülür.
Kuşkusuz bu gelişmeler İslam tarihinin dönüm noktaları olarak ciddi bir hafızayı da ifade ediyor.
Örneğin Endülüs'ün fethi Ramazan ayında olmuştu.++
"En uzak batı" demek olan Magrib-i Aksa adıyla da bilinen Endülüs’ün, yani bugün İspanya ve Portekiz’in bulunduğu İber Yarımadası’nın Müslümanlarca fethi sadece İslam tarihi için değil, aynı zamanda dünya tarihi için de oldukça önemli gelişmelerden biri oldu.
Miladi 711 yılı, 19 Temmuz günü İslam ordusunun komutanı Tarık bin Ziyad ile Vizigotların komutanı Rodrik’in idaresinde yaşanan savaşı kesin zaferle kazanan Müslümanlar hızla İber Yarımadası’na yayıldı. Endülüs fethinin unutulmaması gereken bir diğer ismi de Tarif bin Malik oldu.
Arkasında onu kovalayıp ele geçirdikleri anda öldürmek isteyen bir ordu, önünde ise bilinmeyenlerle ve tehlikelerle dolu bir coğrafya vardı.
Eşine az rastlanan, insan üstü bir mücadele verdi ve Endülüs Emevi Devleti'ni kurdu.++
Emeviler iktidara geldikleri andan itibaren fetihlere giriştiler ve büyük askeri başarılar elde ettiler.
Afganistan'dan Hindistan'a, İran'dan Kuzey Afrika ve Endülüs'e uzanan inanılmaz büyüklükte bir coğrafyanın hakimi oldular. Kıbrıs'ı, Girit'i, Kafkasya'yı fethettiler.
Ancak fethettikleri coğrafyada son derece otoriter bir yönetim kurdular. Özellikle de devlet idaresi hususunda, İslamiyet öncesinden itibaren rekabet halinde oldukları Haşimoğulları'nı çok sıkı kontrol altında tutuyorlardı. Haşimoğulları'nın her hareketi izleniyordu.
1989 yılında Mekke’de ender görülen, istisnai bir arkeolojik kazı gerçekleştirildi.
Kazının arkasında dönemin güçlü isimlerinden, 1973 petrol ambargosu ile Avrupa’yı dize getiren, S.Arabistan Petrol Bakanı, Mekke doğumlu Zeki el-Yemani vardı.++
Bu kazı çok değerliydi. Çünkü Mekke döneminde vahyin önemli bir bölümü bu evin çatısı altında gelmişti. Hz.Muhammed'inﷺ küçük bir mescidinin de olduğu bu evde Hatice(ra); Kasım, Abdullah, Rukiyye, Zeynep, Ümmü Gülsüm ve Fatıma'yı doğurmuştu.
Yapılan kazı, Hz.Muhammed’inﷺ eşi Hz.Hatice’nin evini açığa çıkarmıştı.
Olabildiğince hızlı, adeta bir kurtarma kazısı gibi gerçekleştirilip tamamlanan çalışmanın ardından, bir kazı raporu niteliğinde de olan “The House of Khadijah bint Huwaylid" adlı kitap yayınlandı.
Kadınlar Pazarı, İstanbul Fatih’te ağırlıklı olarak Siirtlilerin, genel olarak da Diyarbakır, Mardin, Bitlis ve Vanlıların yöresel ürünlerinin ve damak tatlarına hitap eden lezzetlerin bulunduğu, sevilen bir gastronomi mekânı++
Kadınlar Pazarı’ndaki ürünleri ve lezzetleri mevsimsel ve kalıcı olarak ikiye ayırarak değerlendirmek lazım.
Mesela ışkın ve bu diğer yabani otlar ancak Nisan ve Mayıs ortasına kadar bulunabilir.
Işkın soyularak çiğ yenir. Diğerleri aynı ıspanak gibi pişirilir.
Mart, Nisan ve Mayıs aylarında Kadınlar Pazarı’nda Diyarbakır ve Siirt’ten gelen koyun yoğurdu bulunur. Biraz pahalıdır ama o kokusu, kaymağı ve lezzeti bambaşkadır koyun yoğurdunun. İçine nane ve biraz acı biber suyu katıp yapılan ayranını da çok severiz.