Dünya'daki birçok icat,savaş öncesi hazırlık veya savaş dönemlerinde geliştirilmiş.İcatların itici gücü, rekabettir. Günümüzde cebimize giren telefon, ve telefonlara giren fotoğraf makinaları bile ABD ve Rusya arasındaki uzay yarışının eseridir. Tosbağalar da nazizmin eseriydi
⬇️
Halkın aracı, milli otomobil konsepti ile popülist bir trend yakalayan Nazi ideolojisi, Volkswagen'i üretmişti. Manası, "Halkın Aracı" idi. Hitler'in içinde ilk sürüşünü yaptığı bu araçtan önce de almanlar araç üretiyordu ancak pahalıydı. Buysa en ucuz ve ulaşılabilir olandı.
⬇️
Alman işçi cephesi tarafından üretilen VolksWagen, başarılı oldu. O ana dek 50 almandan birinin otomobili varken, daha sonraları bu oran birkaç kat arttı. Almanların bu başarısı, Nazizm'in de güçlenmesini sağladı. Halk, refahı arttıkça faşizmi destekledi.
⬇️
Bir dönemler amblemlerinde nazi sembolü olan fabrika, 2. Dünya savaşından sonra amblemini değiştirdi. Savaş o kadar kesin bir etki bırakmıştı ki, birçok Alman fabrikası, cezalandırılarak silah veya uçak yapmalarına yasak getirilmişti. Kimi fabrikalar da kapanmıştı.
⬇️
Örneğin Messerchmitt uçakları ki bunlar dünyanın gördüğü ilk JET uçakları idi, askeri araç üretme yasağı ile birlikte ayakta kalabilmek için otomobil üretmek istedi. Ancak savaş sonrası Almanya'da kimsenin parası yoktu ve ufak, maliyeti az 3 tekerli araçlar üretildi.
⬇️
O dönem öyle bir furya vardı. Ne millette para vardı ne de yeterli çelik üretimi ucuzdu. Plastik ise o dönemlerde keşfedilecekti. Çünkü bakır, demir, çelik çok pahalıydı. Savaşırken dünyanın metalini tüketen devletler, savaş sonrasında çeliği inşa için harcayacaktı artık.
⬇️
Cezalandırılan birçok fabrika,bu araçlardan üretmek zorunda kaldı ama cezalandırılmayanlar da savaş sonrası ekonomik şartların ağırlığı ile bu araçlara geçmek zorunda kaldı.Bu dönem bubblecar yani balon arabalar dönemi yürüdü. Tabii ki sınırlı bütçeye sınırlı olanaklar sunuldu
⬇️
Messerschmitt jetleri de bunu üretti. Bunlar, normal bir araç çarpmasında tost gibi olsalar da kendi boyutlarında bir araç çarpınca çok etkilenmiyorlardı. Ama işte dediğim gibi plastiğin çağı o dönem başlayacaktı. Günümüzdeki plastik çılgınlığını 2. Dünya savaşına borçluyuz.
⬇️
Önceleri sadece filmlerde kullanılan selüloit, daha sonraları gözlükler, saç tokaları tarak gibi şeylerde yaygınlaştı. Plastik, araçlarda neredeyse hiç kullanılmıyorken sonraları tampon ve iç konsolun ve direksiyonun da ana maddesi haline geldi. Sonrası daha da devam etti.
⬇️
Millet için bir araç üretildiğinde o aracın maliyetine bakılır. Milletin alım gücü düşükse araç da düşük fiyatlı malzemeden olmalıdır. Yok düşük alım gücüne sahip millete yüksek fiyatlı bir araç üretiliyorsa onun milletle çok bir alakası olmazdı.Dönem araçları millete göreydi.
⬇️
Bu furya, 1960'lara dek sürdü. Çünkü o tarihlere dek geçecek 15 senede millet savaşın yaralarını ancak sarıp, fabrikalarını ve üretim bandını ve refahı ancak oluşturabildi. 1960'lardan sonra ise Erkek nüfusunu hayli kaybetmiş ülkeler, işçi alımları ile yabancı işgücü aldılar.
⬇️
Savaş, felakettir. Savaş bir milleti savaşı sürdürdüğü sürenin yanına sıfır katın, o kadar geriye atar. Çocuğunu kaybeden bir baba bizde; "Allah razı olsun beni şehit babası yaptınız" lafını diyebiliyor ama Almanya'da Allah belasını versin bu pis savaşı çıkartanın derlerdi.
⬇️
Günümüzde Almanya ve Japonya'ya hala "Ordu büyütme kotası" uygulanır. Japon silahlı kuvvetlerinin adı hala "Ordu" değildir. Öz savunma gücüdür ve kanunen bir silahlı dövüş kulübü örgütlenmesinin devamı gibidir. ABD, japonları teslim alırken, orduyu yasaklamıştır. Gayrıresmidir
⬇️
Ülkede ABD'nin tam 50 bin askeri, 23 üsse dağılmış vaziyettedir.Eskiden Japonların ABD üslerinde bulunan asker sayısından fazla askeri olamazdı ama bu daha sonra esnetildi. Çin'in artan gücüne karşın ABD kısmen bunu gevşetti. İşte bir ABD üssünün Japon şehri Okinawa'daki alanı
⬇️
Almanya'nın ise bir ordusu vardır. 1950'lerde Ruslara karşı kuruldu.Bizim Ege Ordusundan sayıca hem ufaktır. Ülkedeki Amerikan askeri 35-40 bin kadardır. Buna ek olarak İngiliz ve Fransız işgal kuvvetleri hala Almanya'da bulunur. Bunu değiştirmeyi teklif bile etme hakkı yoktur
⬇️
1990'larda veya 2000'lerin başında eğer Frankfurt'a gitse idiniz, 70'lik amcalar (çoğu savaşı görmüş) size Alman askerleri için "Onları vakti geldiğinde yataklarında boğacağız" derlerdi ancak şimdi bunu diyebilecek benliğe sahip hiçbir Alman görmüyoruz. Artık nesil değişmiştir
⬇️
Yaşadıkları aşağılanma, bizim bir zamanlar Vahdettin döneminde gördüğümüz cinstendi. Ev ev tecavüzler, sokakta dövülmeler vb. İstanbul'da da Senegalli askerlerin yapmadığı rezillik kalmamış. Yazılıdır bunlar. İşte burası Berlin'deki müttefik kontrol noktası. Arkası Rus bölgesi
⬇️
Yaşadığınız şehrin en önemli meydanı,askerlerinizin geçit yaptığı yer. bölünmüş sahaya dönüyor. Brandenburg kapısı,Almanya'nın birleşmesine dek neredeyse doğru dürüst tamir bile edilememişti. Günümüzde iyi durumdadır ancak etrafında yıkılarak boşalan yerlerde tarih kalmamıştır
⬇️
Artık restore edilmiş ve iyi durumda olsa da üzerindeki yamalarda savaşın izlerini görebilirsiniz. Bu izler, taş üzerinde kalan kısmı. Halk üzerinde kalan kısmı ise daha ibretlik. Mavi kısım 1980'lerde erkekleri gösterir. Savaş çağındakileri pembe ile kıyaslayın. Yıkım fecidir
⬇️
Size nüfus piramidi okumasını öğreteyim. Alt çizgi, üzerine denk düşen renkli kısmın ülke nüfusunun yüzde kaçını oluşturduğu ile alakalıdır. Sol çizgi ise yaş aralıklarını verir. İşte 1980. Bu yılda 55-59 yaş arasındakiler(savaşta 20 yaş olanlar) ve yaşlılar resmen budanmıştır
⬇️
Budur işte Almanya'nın İŞÇİ GÖÇÜ için biz gibi ülkelere başvurması.Savaş görmeyen ülkelerden nüfus istemişlerdir işçi olarak.Burada tam anlamazsınız ancak renkleri sağ kısım ile karşılaştırın.Soldaki bir birime karşın sağ kısım kaç kat uzundur bakın. Erkek/kadın dengesi(zliği)
⬇️
Rusya'da halen oturmamıştır Erkek-Kadın dengesi. Kazanmışlardır savaşı ama ne bahasına? 2020 grafiğine bakın. 2020-1945=75 yaş öyleyse 75 yıl önceki savaşta 15-20 yaşında olan 90'lık gruba bakın anlarsınız. Resmen budanmıştır. Almanlardan daha harap durumdadır ülke nüfusu.
⬇️
Her savaş, gençleri tüketir. Tohum dökmemiş gençler toprağa düşer. Onların içerisinde yüksek zekalı ve bu zekasını bir sonraki gene miras bırakacak olanlar da vardır, birçok icadı, buluşu, eseri meydana getirecek yetenekler de. Siz o dalı dal budak vermeden öldürmüş olursunuz.
⬇️
Eskiden gençler, 16-19 yaşlarında evleniyordu. Bir çoğunun savaşta iken geride bıraktığı bir ya da iki çocuğu vardı. Ancak günümüzde evlenme yaşı ilerlemiştir. Kaybettiğimiz gençler ise dünyaya bir tohum bırakmadan göçüp gidiyor. Bir savaşta bu olursa ne yaparız düşündünüz mü?
⬇️
Tutup da Anadolu buğdayı, Anadolu arpası, nohutu, fasülyesi depolar gibi bir tohum bankası kuralım demiyorum ancak olayın boyutlarını bilelim diyorum. Operasyon bölgesine gönderilenlerde "geride çocuğunun olması" en azından tercih unsuru olmalıdır. Aksi halde nüfus yenilenemez
⬇️
Askere eğer çocuğu olanı cepheye göndereceğiz derseniz çocuğu ya yapmayan ya da nüfusa kaydettirmeyen veya erkek kardeşi üzerine kayıt ettiren fırsatçılar da çıkacaktır. Bu durumda profesyonel askerlerde çocuk sahibi olması karşılığı kadro gibi özendirici şartlar konulabilir.
⬇️
Bugün Avrupa ülkelerinin savaşa isteksizliklerinin bir sebebi de "NÜFUSU YERİNE KOYMA SÜRESİNİN" çok uzun olmasıdır. 350, 450 yıl gibi sürelerdir zira nüfus artış oranı düşüktür. Bu, maalesef bizde de düştü. Türkiye'de yüksek görünse de batı bölgelerimizde çok daha düşüktür.
⬇️
Her savaş, halkı cahilleştirir, geriye atar, şehirleri köyleştirir,köyden kente insan çeker. Savaşlarda insan deponuz köyler,kırsal değil, şehirlerdir.Adresi belli olan adam şehirlerdedir. Bu sebepten milli mücadelede Anadolu'da %60'lık kaçak oranları vardı. Şehirleşme düşüktü
⬇️
Adama celb gönderdin herif yaylada yaşıyor. Çıkmış dağa.Nerede bulacaksın? Ama aynı sene GS lisesinin tüm mezunları Çanakkale'de şehit düşüyor. Yüzlerce okuma yazma bilen can gitti. Bu,daha az öğretmen, daha az tabip,daha az eğitimli nüfus demekti. Bu sebepten mübadele yapıldı
⬇️
1924 yılında Türkiye'ye getirilen 400 bine yakın nüfusun çoğu, taze kan hükmündeydi. Ülkedeki birçok atılımı bunların yapması, aralarından çok sayıda ünlü sima çıkması biraz da bu sebeptendir. Savaşta şehirlerden boşalan her sektöre, köylerden akın olur ve şehirler köylüleşir
⬇️
Savaş görmeyen veya bir süre boyunca savaş görmeyen nüfuslar, kendini hem madden hem kültürel olarak toparlar. 1800'lerden beridir savaşamamış Anadolu köylüsü harap haldeydi. Oğlunu okutmayı bırak savaş aralarında durumunu geliştirip çocuğunu doyurması aile kurması mucize idi.
⬇️
Türkiye bu sebepten, Rumeli nüfusuna muhtaçtı. Öğretmen, tabip, mühendisi geçtim okuma yazma bilenler orada da aman aman değildi ama Anadolu'ya göre yine de fazlaydı. Anadolu'da %2-4 okuma yazma oranına karşın oradakilerde %7-12 arasıydı ki göreceli olarak yüksekti denebilir.
⬇️
Ama bu tür göçlerin en ciddi faydası üretimin aksamamasıdır. Tarım ve hayvancılık ile geçinen ülkede sabun, zeytinyağı yapmayı bilen, ayçiçeği ve gülyağı üretimini bilenler yanında taş ustası, debbağ, nalbant, aktar, czacı,saat ustası vb.lazımdı ve bunlar daha çok oradan geldi
⬇️
Yediğimiz en kötü gol, İmparatorluğun en şehirleşmiş ve en yatırım görmüş bölgelerini kaybetmek oldu ve oraların en az 6 yüzyıl boyunca şehirleşmiş ŞEHİR NÜFUSU ve sektörlerini orada bırakmak açığını kapatamıyorduk. Taş ustaları ermeni, esnafın yarısı da rumdu. Bu değişmeliydi
⬇️
Bazılarının deyimi ile "Mustafa Kemal Paşa'nın kendisine destekçi aramak için hemşehrilerini getirmesi" gibi bir saçmalık söz konusu değildi. Gelenlerin yarısı Giritli, Patriyot, Arnavut, Pomak gibi Türkçe bilmeyen Müslümanlardı. Ama bunlar sönmekte olan sektörlere can oldular
⬇️
1950'lerde bizim 6-7 Eylül olayları ile Yugoslavya'daki Türklerin aslında serbest,gerçekte ise "teşvik edilen" göçü, enteresandır. ABD'nin bölgeleri homojenleştirmek için uyguladığı ve Menderes'in ve Rankoviç'in alet olduğu bir dönemde yapılmış bir iştir.
Faydalı mıdır? Hayır.
⬇️
Akademisyenin defterinde "iyi" ve "kötü" yoktur. Menderes için de iyi veya kötü kelimelerini kullanmak bizi aşar. Ancak bir gerçek vardır ki, Rumları İstanbul'dan göndererek bizim de pazarlık şansımızı mahvetmiştir. Bugün Batı Trakya'da ne karar alırlarsa sadece seyrediyoruz.
⬇️
Yunan bize şunu dese "haklıdır".
"Nerede benim İstanbul'da olması gereken 100 bin Rumum?" Bak senin 120 bin Batı Trakyalı duruyor. Eğri oturalım doğru konuşalım. O hata, Menderes'e yaptırıldı ve İstanbul'da boşalan sektörler ve meslekleri de Yugoslavya muhacirleri ile kapadık.
⬇️
Şu anda Batı Trakya Türkleri hakları için bir pazarlık gücümüz yoktur. Yunanın şimarıklığına bir sebebi de biz ellerimizle verdik. Sen benim müftü işlerine karışır, Türk kelimesini yasak edersen bak ben de bunu yaparım diyemiyoruz. Kimseye zararı yoktu o 100 bin kişinin.
⬇️
Eski Türk filmlerini izlerseniz "Kriton İliadis" vb. gibi çok sayıda azınlık mensubunun adını görürsünüz. 1970'lerde sonuncu kalan grubu göndererek Rum azınlığı deporte ettik ve Lozan'a 2. darbe vuruldu. Bu hatalar yapılmadı beyler, yaptırıldı. Bunlar huzuru bozan işlerdir
⬇️
Huzur sürekli bozulacaktı ki BATI, her iki tarafa da silah satsın, borçlandırsın, bakım, onarım ve yedek parça masrafı ile parsayı götürsün. Ne Yunan ne de biz, olgun ve basiretli bir son 70 yıl geçirdik. Yarın da ne olacağını Allah biliyor ama dostluğa yatırım hep cılız kaldı
⬇️
Şahsen Türk/Yunan dostluğuna inanmıyorum. Bizler, dost değil barış halinde olsak yeterlidir. Dost değil doğru dürüst komşu olalım yeterli. Dostluk için din farkı, dil farkı, acı geçmiş vs. Kopan kuyruğun yarası ikimizde de varken dostluk, çiçek böcek edebiyatı olmuyor.
⬇️
Kişiler elbet dost olabilir. Bireysel dostluk Yunan, Türk, İsrailli, Filistinli farkı tanımaz. Ama devletler arası dostluk için ortak çıkar lazımdır. Devletlerin de dostu olmaz, çıkarları olur. Yunanla ortak çıkarımız örtüşmüyor. Çakışıyor. Bu da değişecek bir şey değildir.
⬇️
Zengin yataklara sahip olan bu bölge ne Yunan'da kalacak, ne de bizde. Yazın bunu bir yere. İkimizi de öyle bir yoracaklar ki, o sahayı %10'dan fazla pay vermeyerek kazanan ülkeye çerez parası halinde bölecekler. Bölünmeye karşın tek çözüm birinin diğerinin içinden geçmesidir.
⬇️
2-İşgücü (Bunu doğu Avrupa ve Latin Amerika'dan getirebilme şansları var)
3-Sermaye birikimi (Bunun için de istikrarsız ülkelerin yatırdığı hesaplar yeter)
⬇️
Eskiden en yiğit adam, pehlivan ve dövüşçü adamdı. Şimdilerde ise en yiğit adam, ailesini doyuran ve kimseye muhtaç etmeyen adamdır. Bunu makro ölçüde düşünür iseniz savaşlardan uzak duran, ülkesini kalkındıran, sınırını koruyan milletler en yiğit milletlerdir. Gerisi yalandır
⬇️
Siyasi coğrafyada devletlerin yaşam süreleri, bağımsız adaleti, bağımsız kurumları ve ekonomileri ile kaimdir. Güçlü ordun olsa ne yazar? Hepsi pahalı oyuncaklardır. Bir uçağın bir senelik bakımı, uçak uçmasa da değişecek parçalarını yazsam bu flood bitmez.
⬇️
Ekonomi olacak, bağımsız adalet ve şeffaf medya da olacak ki bir problem fark edilsin, müdahale edilsin. Aksi halde beden-beyin arası bağ kopar ve felçli adama döner. Felçli adamı ise değil Yunan, bir çocuk bile döver. Bizler geçen yüzyıl, hasta adamdık. Bir daha hastalanmayalım.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1⃣Birazdan okuyacaklarınız sizi şaşırtabilir. Belgeleri ile koyuyorum ki yalan söyleyip makam işgal edenler bir nebze utanırlar, onlar utanmaz iseler onları o mevkilere taşıyanlar “biz doğru mu yaptık?” desinler diye. Burada özellikle @fahrettinaltun beyi etiketliyorum zira kendi personelinden birinin dezenformasyonu sebebiyle hakkımda olmadık ithamlar ve haberler yapılmıştır. Bu personelin twitine dair de hukuki haklarımı ülkede geriye kalan hukukta ne kadar takip edebilirsek edeceğim. Başlıyoruz. Sn. Fahrettin Altun, aşağıdaki kişi benim hakkımda fetö ile irtibat ve iltisakım olmadığını söyleyen savcılık kararına karşın gerçeğe aykırı haber yayarak kurumunuzu töhmet altında bırakıyor. Bu kişinin verdiği bilgi gerçeğe aykırı olup tutuklanma sebebimle de ilgisi yoktur. Evime, Suriyeliler ve mülteciler hakkında yazdığım twitler sebebiyle 16 ekim 2023 tarihinde gece vakti denilmeyecek zaman diliminde girilmiş olup, gecikmesinde sakınca bulunan bir hal durumu olmadan yasalara aykırı olarak yapılan aramada dahi suç unsuru bulunmamış olmasına rağmen, tutuklanma sebebim ise okuyanlara garip gelebilir ama Azerbaycan'ın Karabağ operasyonu öncesinde ihtiyaç duyduğu top mermilerini Bosna'dan temin etmek gibi imkan dairesinde olmayan bir suçlamadır. Buradan beni seven sevmeyen, az da olsa tanıyan tüm Türk halkına gerçekleri ve meseleleri nasıl çarpıtıp bu noktaya getirdiklerini BELGELERİYLE açıklayacağım. Devletin belgeleriyle. İlk belge, Edirne Cumhuriyet savcısının hakkımdaki FETÖ iltisakı olmadığına dair kararıdır.⬇️
2⃣16 Ekim’de evime gelen polisler avukatımı aramama bile önce müsaade etmeyip, hiçbir arama izinleri olmadan, yasal olarak hiçbir kaçma ihtimalim olmadığı halde ve çağırdıklarında geleceğimi bildikleri halde, evime gelmeleri yasal olarak mümkün olmayan bir usulde gelmişlerdir. Teslim aldıkları telefon ve bilgisayarımın şifresini hiçbir şeyden çekinmediğim gibi verdiğim halde, beni o akşam İstanbul emniyet müdürlüğüne götürdüler. Gece birkaç saat nezarethanede kaldıktan sonra ise Ankara’dan sırf benim için gelen bir ekip ile Ankara’ya emniyet kemeri bağlanmayan adeta karpuz taşımaya bile müsait olmayan bir araçta soğuk havada götürüldüm. Ankara’ya götürülürken benden habersizce yaptıkları diyaloglarda zaten operasyona start verilmesine neden olan kişinin kim olduğunu duymuştum. Gönül isterdi ki bu kişi bir kanun adamı olsun, bir hukukçu olsun. Derken Ankara’ya geldiğimde Ankara emniyetine götürecekleri araçta AYKIRI gazetesi editörü Furkan ve Muhbir editörü Kaan adındaki bir genç ve birkaç da diğer gençle (19 yaşlarında) karşılaştım. Bu gencecik milliyetçi çocuklar, operasyonu Akit gazetesinden Cumhurbaşkanlığı iletişim djital medya koordinatörü olan Aslan Değirmenci’nin @aslandegirmenci yaptığını öğrendiklerini belirttiler. Bunu nasıl öğrendiklerini sormama lüzum yoktu zaten araçta Ankara’ya getirilirken de bu ismi birkaç kez öndeki polislerden duymuştum. Bu insanların hepsi yabancı, mülteci ve kaçak göçmenlere dair twitler sebebiyle içeri alınmıştı. Evime gelen polislere de arama emrinizi gösterin diye her itirazımda bana TCK 216 halkı kin ve nefrete kışkırtmak ve TCK 217b yalan bilgiyi yaymak ile alakalı maddeleri kendi telefonlarındaki karınca duası gibi bir yazıdan gösteriyorlardı. Ortada bir arama emri, bir matbu kâğıt yoktu. Hukuk ya da hukuksuzluk evinize palas pandıras ayakkabılarını bile çıkarmadan giriyor, 11 yaşınızdaki oğlunuzun ve kalp hastası kayınvalideniz ve eşinizin önünde sizi en mutlu günlerinizden birinde götürüyordu.⬇️
3⃣2 gece de Ankara’daki nezarethanede tutuldum. Ne temiz çamaşır ne de bir temiz şiltesi olan, tuvaletleri sabunsuz bir ortamda 2 gece kaldım. Verilen çorbayı limonlu sandım ama ekşimiş ve kokmuştu. Verilen pilavın üzerinde pamuk gibi küfler birikmiş, içerisinde de kıskaçlı bir böcek geziyordu. Nohut yemeği de kokuyordu. Tuvalette sabun olmadığı için kullanmak da mümkün değildi. Ön dişleri olmayan bir polis memuru ise tüm bunların üzerine tuz biber ekti. Tam bulunduğum nezarethanenin önüne gelip “bacınızı s..kti sanki Suriyeliler, otur maaşını al… bela arıyonuz amuğagoyim” deyip önümden gitmesini de ayrıca beynime yazdım ki özgür kaldığım ilk anda duyurabileyim. Şu anda özgür kalalı 11 gün oldu ve geç de olsa duyurabiliyorum. Bu gecikmenin sebebini de anlatacağım⬇️
🇮🇱İsrail'i tek bir millet gibi görseniz de içerisinde birbirinden farklı ana 7 yahudi grup ile ufak 108 ayrı etnik ve kültür grubu mevcuttur. Aralarında tamamen Avrupalı ideolog ve kurucu halk Aşkenazlar olmakla birlikte savaşla alakasız milletler de bulunur. Biraz tanıyalım.
⬇️
Bunlar Aşkenazlardır. Eğitim oranları geriye doğru 5. nesilde bile (100 yıl) yüksektir. Siyonizm'in ilk kurulduğu ve ona ilk sahip çıkan gruptur. Türk, Alman, Macar,Rus ve Yahudi melezi bir topluluktur. Sarışın ve açık tenliler genelde bunlardır. Şu bölgelerde çokturlar.
⬇️
Bunların dedelerinin genelde hiçbiri boş tipler değildir. Ya bir dedesi ülkenin kurucu kadrosundandır ya da bir örgütün lideri, gençlik yapılanmacısı, ilk sinema tv kurucusu, ilk basın, hastane, kurucusu, üniversite hocaları vb. şeklindedir. En asil zümredir ve saygı görürler
⬇️
Enis Doko kötü birisi değil, sufi olduğunu da sanmıyorum ama sosyal meselelere duygusal bakıyor. Zannedersem fizikçi olarak sosyal mevzuları ve toplumların "din benimseme" süreçlerini fazla basit algılıyor. Şimdi size Endonezya gibi ülkelerin nasıl İslamlaştığını açıklayayım.⬇️
Her şeyden önce belirtmem gerekir ki bir dervişin Ortadoğu'dan Çinhindi'ne, oradan da Endonezya'ya ulaşacak ne imkanı ne coğrafya bilgisi vardır. Ama filmi yapılsa güzel olur o ayrı. Peygamber bile Endonezya gibi bir yeri bilmezdi ki ondan asırlar sonra türeyen sufiler bilsin.⬇️
Arkadaşlar bundan daha 100 yıl öncesine dek insanların bir yerden diğer yere gitmek için ihtiyacı olan şey KERVANLARDI. Yol uzadıkça gecelemeler de artardı ve kişi başına o develere veya atlara konacak malzeme yükü de... Kervanla bir yere gidecek kişi için günümüz parasıyla⬇️
Bazı Türk kabilelerini tanıyalım. Nerelisin? Eskişehir! Tatar mısın? Yok Manav. Mesleği sormadım köken nedir? Manav! Türklerde alçak bölgelere yerleşen kimselere denirdi Manav. Tarımla uğraşanlar Manav, hayvanla uğraşan ise Yörüktü. Biri eker, diğeri beslerdi. Burada yaşarlar
⬇️
Benzeri bir durum Almanlarda da vardır. Hochdeutsch yani Yüksek almanca ile Platdeutsch denilen ova almancası konuşulur. Onlar da düze yerleşen ve dağlık bölgelere yerleşenler gibi iki ana yerli milletten oluşurdu. Bu o kadar belirgindir ki haritada yeşil bölge ovalara bakınız ⬇️
Buraya yerleştikleri dönemde tarım topraklarında çalışmak üzere ilk gelen ve ovayı kapanlar bunlar oluyor. Bizans'a sebze ve meyve yetiştiriciliği yapan ve sonrasında Anadolu'daki verimli nehir kenarlarını ilk tutup göçebeliği bırakan toplum bunlar.%60'ında açık tenlilik hakim ⬇️
Zeka seviyesi ve devlete bağlılık arasında farklı ilişkiler söz konusu. Düşük zekada biri devlete sadık olabilirken devlete asi de olabiliyor. Sadakat ve asi olmak arasındaki çizgiyi göremiyorlar. Yani devlete sadık olduğunu düşünürken aslında o devletin altını oyabiliyorlar.⬇️
Birazdan konu ilginç bir yere gidecek. İQ seviyesi yükseldikçe ya da düştükçe bir manevi mefhuma sadakat için kriterlerimiz değişiyor. Bunu devletler için yapmamışlar manevi kavramlara bağlılık ve sadakat için yapılmış kimi çalışmalardan çıkardığım sonuçtur. Başlıyorum.⬇️
140 üzeri İQ seviyesinde iki tutunma noktası mevcut. Birisi amigdala yani beyindeki risk ve tehlikede hayatta kalma kısmının aktivasyonu ile karar değerlendirmesi ama çok uzak görüşlü bir amigdala bu yani adam öldükten sonraki neslinin, çocuğunun esareti ihtimaline bakıyor.
⬇️
Anadolu'daki Yunan bozgununun sebeplerinin analizi için Yunanistan'da 1922'de yüzeysel, 1927'de detaylı, 1932'de ise yabancı uzmanlara ihale ettirilen üç rapor hazırlanmış. Yunan bozgununun sebeplerini özellikle İngilizler incelemiş ve Yunan genel kurmayına sunmuş.⬇️
Bunlarla alakalı 1500 sayfa fotoğraf belge, fotokopi ve arşiv ile rapor var. Sonuç şu: Geldikleri coğrafyayı askeri olarak da olsa tanıyorlar ama tecrübe etmedikleri için büyük zorluklar yaşıyorlar. Buna dair uzun bir çalışma için şu anda vaktim olmadığından bu floodu yazıyorum⏬
Çünkü bu aralar meşgulüm. Kıymetli Selim @HarpCografyasi üstadımızın yaptığı çalışmalara yetişmese de bunu diğer cenahtan doğrulayacak onca enteresan şey yakaladım. Bunlar arasında özellikle Yunan'a saç baş yolduracak tarzda hareketler gözüme çarptı. En basitinden örnekler⏬