Yıl 2016, Bosna'da yanımdaki arkadaşın aracı bozuldu. Sicim gibi de yağmur var ve Travnik'e 20 km mesafede Trenitsa diye bir köyde mahsur kaldık. Daha önce de geçtiğim için köylüleri tanıyordum. Kahve ve yemek ikramını müteakkip zorla beklettiler. Dur bir Türk var gelecek diye
⬇️
Tam 3 saat oyalandık, köy camii önünde bekledik. Türk gelecek ya? En son bir araba geldi park etti. Baktım arka camda S harfi logosu. Yılan gibi bir şey. O logoyu sevmem ve iyi şeyler çağrıştırmaz bana. İçinden bir amish amca çıktı. S.a sofiler... dedi. Ahah dedim bulduk yine.
⬇️
Adamın giriş cümlesinin ardından dediği şey şuydu:
YAAA! Gawsımın bereketi himmeti olmasa beni burada size buldurur mu? Sizi benle kavuşturur mu? (Ben şiştim ama ne şiştim sinirden)
-Yaa dedi tevafuk işte abi (cıvık)
⬇️
Hava çok güzel ve yürümelik (hava fırtına) ABA otelde görüşürüz sofiyle devam et sen dedim ama yüzümdeki vurgu, cehennemin dibine git şerefsiz! diyor tabi.
Bu yok yahu! olmaz! yağıyor deli misin? demekle meşgul. Yağmur da pis bir sağanak halini aldı ve yürümeye başladım.
⬇️
Üzerimdeki şey uyduruk bir mont, içinde bir ince triko ve altta kot eşofman ve zayıflama ayakkabısı denilen şey... İlkin ayakkabının altı çıktı, sonra pis bir rüzgar esti... Allah'ım dedim kararım kesin, pişman değilim o malın aracına bineceğime yürürken zatüreden geberirim.
⬇️
Sonra Novi Travnik'e geldim (yakındı) bir deli Hırvat sarhoş geldi bana aracıma sen mi vurdun? Diyor. Bunun dilinde "Lan de get tehlikeli adamım bana bulaşma defol. Mrş! u P.m!" Söylendi küfretti gitti. Yağmur ne pis yağıyor ama nefes alırken ağzıma bir yudum su giriyor sanki.
⬇️
Taksi bulacağım bir kavşağa geldim. Cepte para diye hiçbir şey yok. Otel odasında bıraktığım pantolonda kalmış para. Üzerimdeki eşofman yağmur yedikçe ağırlaşıp aşağı kayıyor, çekiyorum yine düşüyor. Bir el belde tutarak yürüyorum. Para da otelde sövüyorum kendi kendime o sıra
⬇️
Bir yandan da yürüyorum bir büfeye sordum. Travnik kaç km? 15 dedi. İyi dedim... yürümeye devam. Bir benzin istasyonuna girdim ama tamamen yağmurdan biraz dinlenmek için. Az da kurumak... İçeride Almanya'dan gelmiş bir Türk, tartışıyor güç bela. Bir durum var çözemiyorlar.
⬇️
Sesler yükseldi ve çıktım dışarı orada da huzur yok. Cebimde bozuk para bile yok. Otelde ise pantolon cebinde 400 euro var. Planda da yoktu o köye gidileceği...Yatırımlık bir yer bakıyorduk ve oralardan geçerken her nasılsa Allahın belası aracın klima kayışı gitti motor ısındı
⬇️
Çıkar çıkmaz da önümde hızla bir araç durdu. Önceki gavursofi mi diye baktım yok değil. İçinde en az benim kadar temiz yüzlü (tevazu) bir delikanlı
Boşnakça sordu"nereye gideceksin?"
Travnik'e. Atladım. Araçta Bengü "gezegen" çalıyor (saçma da olsa o günü hatırlatır dinlerim)
⬇️
Türk çıktı bu. Travnik'te okuyormuş okulunun denkliği yokmuş ama okuyor işte. Bak dedim baştan peşin peşin sorayım. Gavs, jaws, fetullah, süleymancı, ismailağa işin yok değil mi? Yok abi bende o şeyler meraklanma sen...dedi. Ohh dedim. Ama çocuk bir anda bana döndü Ya abi dedi
⬇️
Sabah dedi ben seni rüyamda gördüm.
Bismillah!!! hayırdır?
Ya gördüm işte tam da buralardaydı aynı sana benziyordu. Diyordun ki ben biraz önce şeytanın arabasına binmeyi reddettim. Beni aracına al!
Sonra rüyayı unuttum gitti ama sen caddeye bir anda çıkınca frende farkettim.
⬇️
Hani dersiniz ya "sen gerçekten böyle rüya gördün mü? Beni mi yiyorsun?" diye. Yok hiç sorasınız gelmiyor o tür bir anda. Şaşırıp kalıyorsunuz. Sonra çocuğa dedim ki, demin insan görünümlü bir şeytanın aracına binmedim yürümeyi seçtim dedim. Haklısın dedim. Çocuğa da anlattım
⬇️
Şaşırdık tabi anlamadığımız bir olay. Bu muhabbeti yapana dek Travnik yolu da yarılanmış oldu. 7-8 km geçti. Çocuk Novi Travnik'e kız arkadaşını bırakmaya gelmiş. Çocuk ciddiymiş ama kızın ailesi yanaşmıyormuş.Çocuğa bazı tavsiyeler verdim. (Parayla satın alınamayacak cinsten)
⬇️
Bu beni otele bıraktı saat 8 oldu sanırım. E hala borçlu hissediyorum dur bekle dedim kurulandım, giyindim, otele uzak olmayan bir mekanda Hari'de bir şeyler ısmarladım. Çocuk da ne dersem not aldı :)
Anteptedir ve genç geçen sene çocuğu oldu. Arada mailde yazar der ki;
⬇️
Seni görmeseydim inceldiği yere kadar der o günler bitirirdim ama sen bana güzel tavsiyeler verdin hocam...Hayatımda adımı çocuğuna veren ilk kişi odur. Yaptığım fazla bir şey de değildi ama o herifn aracına binmemekle bir ailenin kurulmasına sebep olduysam mutlu eder bu beni.
⬇️
Diğer arkadaşa gelince, yine arkadaşım yine dostum. O paşa gibi geldi otele yattı. Hiç öyle ilkesel takıntıları yoktur. Nereden ne gelirse yer,içer,kim davet ederse kabul eder.Bense çıkacağım Tv kanalı, yazı yazacağım dergiyi bile seçerim. Takıntı mı? Belki ama bu bir duruştur
⬇️
Bu duruş bazen kaybettirir, bazen "hitap edeceğiniz topluluğu ve kitlenizi de daraltır" ama o duruşu değiştiremiyor, bozamıyorsunuz. Kesiminiz, kalıbınız ve hamurunuz böyle. O bünye onun bunun cemaatini kabul etmiyor. Islanmak gibi mantıksız bir şeyi tercih edebiliyorsunuz.
⬇️
Bazen kaybettirir derken maddi kaybı kastediyorum. Ona buna ağız göz eğmez, yanlışı yapan kim olursa olsun makamını şusunu busunu görmeden onu çıplak bir insan olarak tıpkı musalladaki kadar çıplak görerek düz konuşur, doğrunuzu söylersiniz.
Ama biliyor musunuz bu bir onurdur.
⬇️
Maddi tüm getirilerini görmeyerek, götürülerini ve risklerini de görmeyerek kimseye ağız göz eğmeden yaşamak ve hesap etmediğiniz yerden "ister takdir i ilahi ister karma diyin" lutuflarla karşılaşmak da bunun bir getirisi ve morali oluyor. Düşmanlık edenim da maşallah çok...
⬇️
Ama şu da aklınızda olsun ki; bir ömürde elin parmakları kadar dostu ve düşmanı olmayan kimse, yaşamanın hakkını vermemiş kimsedir. Herkesle dost olanın dostu yoktur. Herkesle düşman olanın da aklı.
Kimseye düşman değilim,olmam. Bu yazı yarına dek silinir, okuyanlara selamlar ola
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
📢1915 saldırısında Limni'de yığınak vardı. Çanakkale'ye saldırmadan önce açıktaki Limni'de üslenmişti gemiler. Şimdi karada yığınak var. Dün 5 bin ABD askeri Dedeağaç'a geldi. 120'den fazla da helikopter. Yarın, Edirne'nin muhtemel bir durumda savunma dez/avantajını yazacağız
⬇️
Bölüm-1-
Edirne ve Doğu Trakya'nın yeri ve önemi
Arkadaşlar!
Bu coğrafyanın savunma avantajına dair elde tutulması "KOLAY" coğrafi engelleri tutabilse idik işimiz şimdi çok kolaydı. Ancak bu Allah yapısı fiziki engellerden en önemli üçünü uzun zaman önce hovardaca kaybettik.
⬇️
Bunlardan en önemlisi TUNA engeliydi. Karşılıklı mesafesi yani genişliği bazı yerlerde 1,5 ila 2,5 km'yi bulan Tuna nehri, bizim Sınırlarımızı ve tabi ki İstanbul ve Trakya'yı ciddi şekilde korurdu. Bu hattın tutulamaması, apayrı bir flood konusu. Bilin ki bu en ciddi kayıptı.
⬇️
📢Ülkeden gitmek isteyenlerin okuması için belli başlı hususları maddeliyorum. Bunları okumadan gitmeyin, okuduktan sonra da gideceğim derseniz ağlamam. Yol sizin ağalar. Türk'ü durduran olsa Türkiye'de olmazdık. Gelelim ülkeden gitmenin esaslarına.
⬇️
1-Geçerli bir işiniz yoksa, Avrupa, ABD, Kanada veya Avustralya'da toplumsal sınıfın en alt kesiminden başlayacağınızı unutmayın. Türkiye'de İ.Ü (💖) dahil 4-5 üniversite dışında dünyada bitirdiğiniz okulun denkliği genellikle yok. Bunu bilin.
⬇️
Gitmeden önce yanınızda asgari 6 aylık paranız olsun. Bu paranın ilk aylık kısmı bitene dek iş bulmanız lazımdır ki turist vizesi ile gitti iseniz kimse sizi işe almaz.Bir dil okuluna kayıt yaptırayım part-time çalışayım derseniz de ya daha fazla para ya da önceden kayıt lazım
⬇️
Dün Muammer Zukorliç efendi'nin "Kalp Krizi" ile öldüğünü öğrendik. Hiçbir rahatsızlığı olmayan bir adamın bir anda ortadan kalkmasına "Ortadan kaldırma" yani "Tasfiye" denir. Bu mesele, Bosna Sırplarının "Ordularını kurma" açıklaması ile yakın alakalıdır. Örnekleri de çoktur.
⬇️
Muhsin Yazıcıoğlu, Mnzl ve Fetö maymunlarına gereksiz saygısını saymazsak, Muhafazakar kesimde ciddi ağırlığı olan bozulmamış bir siyasetçiydi. Böyleleri ne Soros ne de ABD ile masaya oturacak tipler değildir. Bir milli meselede halkı arkasında toplayabilir adamlardır.
⬇️
Deyimi yerinde ise parayla satın alınmayacak karizmatik önderlerdir. Bunlar zor zamanlarda belirir ve düşmanlarına göre de tam bu zamanlarda elimine edilmelidir. Lidersiz kalan toplumları da Ramazan Kafirov benzeri bir şekilde yönetir, siyasete istediğiniz şekli verirsiniz.
⬇️
Sene 2004 Arlanda havalimanında pasaport kuyruğundayım. Yandaki bir teyze beni itip Rusça bir ağır küfredip önüme geçti. İsveç polisini çağırdım teyze karnına yumruk yemiş gibi karnını tuttu ve (Rusça) bu adam bana vurdu dedi. Anlamadı polis. Pasaportu gördüm Gürcistan... (?)
⏬
Uçuş saatimizi öğrendi polis ve kenarda soruyor sen ne yaptın? Sen ne yaptın? Uçuşa 1 saatten fazla var. Tercüman geldi. Dedim bekliyordum kaburgama dirsek attı geçti önüme. Teyze bir anda bana Türkçe konuştu meğer biliyor ama Azerbaycanlı gibi biliyor. Adını söylerken anladım
⏬
Nora Margosian. Ah tamam dedim... İki polis daha geldi kamera kaydı falan konuşuyorlar kadın karnını tutuyor konuşurken rahat 100 kg var kendisi. Anlatacaklarımı iyi dinleyin çünkü bu havalimanında polisin zabtına girmiş bir olaydır. Bunlar bizi bir odaya aldı. Olayı gösterdi.
⏬
🇧🇾Bu günlerde çok kritik ve geleceği etkileyecek bir gelişme yaşandı. #Belarus, #Rusya ile birleşiyor. Belarus nasıl bir ülke? Bunu işleyeceğiz. Bu ülkeye dair bildiklerimizi aktaracağız. Sizden, eski kapanan sayfayı takip eden arkadaşlara ulaşmak adına aktif 🔃RT istiyorum.
⬇️
Pek ufak bir ülke değildir Belarus. Türkiye'nin 1/4'ü kadardır. Ancak nüfusu 10 milyonu zor bulur. Belarus denince akla sizin bildiğiniz "Sien verecek 100 dolır ben gelecek" türü kişiler gelmesin. Belarus, Ruslarla karşılaştırıldığında çok daha asil ve özgün bir kültüre sahip
⬇️
Belarus, Rus kültürünün Polonya ile melezleştiği bir bölge. Kendi dilleri var da konuşan pek yok. Çoğu kişi Rusça konuşur. Metroda kapı açılırken Belarusça bir şeyler söyler anons orada duyarsınız işte. Ülke çok sulak. Hiçbir yerde bir akarsu ve gölden 5 km uzak olunamaz.
⬇️
Bugün Kürtlerin haklarından bahsedeceğiz. Hiçbir Kürtçünün "Mertçe bahsetmek istemedikleri" Kürt haklarından. Evlerinden yurtlarından kovulan, kadınlarına tecavüz edilen, hayvanları gasp edilen Ermenistan Kürtlerinin hakları. Başlayalım mı? Burası Karakulak köyü. Şu anda Getap
⬇️
1946'ya kadar adı Karakulak veya Karagala olarak bilinen bu köyde Şafi Kürtler yaşıyordu. Köy, 1828 yılında İran'ın Salmast bölgesinden gelen Ermenilere verildi. 4 Kürt beyi öldürüldü ve 600 hayvana el konuldu. Bölgedeki son kürtler 1938'de buradan Kazakistan'a sürüldüler.
⬇️
Toprakları yeni gelen E*menilere verilen Kürtler,kendi topraklarını alanlara karşı hiçbir girişimde bulunmamış. Sebebi belli değil.Kazakistan'daki Müslüman Kürtler'in Ermenistan'daki mülklerini alma hakları,Ermenistan'da çıkarılan yasalardan dolayı yok.Stalin sürmüş dönemezler
⬇️