Semadirek adası, Türkiye-Yunanistan sınırı hizasında, Enez açıklarında.
Yunanistan’a ait ve ulaşmanın en kolay yolu Dedeağaç üzerinden.
50 km kadar açıkta olduğu için feribot yolculuğu 2 saat civarı sürüyor.
Giderken de dönerken de, yunus ve kılıç balıkları eşlik etmişti bize.
Semadirek Trakya’nın güneyinden net görülür.
Çünkü ada bir dağdır aynı zamanda.
Fengari* zirvesi 1611 m.'dir.
Saros kıyılarından bakıldığında, denize uzanmış bir kadına benzetilir.
Bense boğulup ölmüş bir kız çocuğuna benzetirim.
Evet, karamsar oldu ama ne yapayım :(
*ay demek
Semadirek'in tarihi antik çağlara dayanır.
Samothrace adı, adaya gelip yerleşen Samos (Sisam) adalılardan gelir.
Korunaklı limanı olmadığı için adanın politik önemi olmamış ama çok önemli bir yanı var:
Antik Yunan'ın en önemli dini alanlarından “Büyük Tanrılar Tapınağı” burada.
Dünyaca ünlü Nike zafer tanrıçası heykeli Semadirek'teki bu tapınakta bulunmuştu.
Bugün adadaki müzede replikası duruyor.
Orijinali Paris, Louvre Müzesi'nde.
1863'te adaya gelen Fransa elçi ve amatör arkeolog Champoiseau, Abdülmecit'in izniyle heykeli Paris'e götürmüştü!
15 yıl önce Semadirek Adası'na gittiğimde yukarıda bahsettiğim tapınak kompleksinde analog makine ekteki kareleri çekmiştim.
Antik dönemde kutsal bir hac merkezi olan adadaki tanrılara adanmış bu dini alanın kalıntıları (zamanında yağmalanmış olsa da) halen oldukça etkileyici.
Antik dönemde Semadirek'in Yunan coğrafyasında dini bir merkez olarak önemini anlatmak için örnek:
Truva’daki (Enez ve diğer şehirlerde de) tapınak ve rahip evleri, Semadirek’e doğru, adayı görebilecek şekilde inşa edilmiştir.
Semadirek için, Antik Yunan’ın Mekke’si denebilir!
Truva Semadirek’i görebildiği gibi, Semadirek de Truva’yı
görür doğal olarak. İlyada’da Truva Savaşı’nın anlatıldığı
bölümde geçer Semadirek’in ismi:
Deniz tanrısı Poseidon, savaşı Semadirek’in Fengari zirvesine oturup izler!
Semadirek, özellikle B. İskender'in babası II. Filip'in adayı himayesine almasıyla iyice önem kazandı.
İnsanlar hac için adaya gelir; manevi huzur, uzun ömür ve seçkin ahiret için ibadet ederlerdi.
İbadetler gece yapılırdı ve ilk kez katılanların gözlerini bağlaması zorunluydu.
Antik dönemde Semadirek adasında büyük tapınağı olan dini inanç dönemi için oldukça ilginçtir.
Bu inanca göre dil, ırk, cinsiyet farkı olmaksızın tüm insanlar eşittir.
Hacı olmak adaya gelenler birlikte dans eder.
Aşağıdaki kabartma da Semadirek'de dans eden kadınları gösterir.
Semadirek'in halkı, Hristiyanlığı en son kabul eden Yunan topluluğu.
Adanın karadan izole olması ve antik dine bağlılık etkili olabilir bunda.
Hristiyanlığın kabulünden sonra bile eski inancın etkisi, mesela büyücülük uzun süre devam etmiş.
Semadirek büyücüleriyle ünlüymüş...
Osmanlı adayı 1457'de aldı ve 1912'ye dek elinde tuttu.
Ancak Türk/Müslüman nüfus hemen hiç olmadı.
Ada isminin Türkçeleşmesi de adaptasyon kabiliyetimizin bir örneği:
Deniz ortasında direk gibi semaya yükselen Samothraki'yi gören Türk, sesi bile uydurup "Semadirek" deyivermiş!
1820'lerdeki Yunan Bağımsızlık Savaşı'nda Semadirekli Rum nüfusun önemli kısmı hayatını kaybetti.
Öyle ki, Osmanlı dışarıdan Rum getirdi adaya.
1912 Balkan Savaşı başladığında, Yunanların ünlü Averof zırhlısı, Ege’deki adaların çoğu gibi Semadirek’i de Yunanistan’a kattı.
Gelelim bugüne:
Bugün Semadirek, git gide azalan bir nüfusa sahip. Adadaki 3-5 köyde toplam 2 bin küsür kişi yaşıyor.
Yazın nüfus biraz artıyor, kışın iyice boşalıyor ada.
Turistik bir ada değil pek.
Zaten Yunanistan'ın en ücra köşelerinden biri.
Ama özel bir kitlesi var.
Çocukluğumdan beri gördüğüm o dev hep çekmişti beni kendine. Ve bir gün gittim de.
Adaya indiğiniz liman aynı zamanda bir köy ve diğer yerlere göre daha hareketli.
Adada farklı konaklama imkanları var: Ev kiralanabilir, otelde kalınabilir ama en çok doğada kamp tercih ediliyor.
Semadirek güzel plajlara sahip Yunan tatil adalarından hiç değil.
Dağdan inen şelaleleri, şelalelerin oluşturduğu kaya havuzları ve derelerinin etrafındaki antik ormanları ile
bambaşka bir dünya.
Popüler değil ama bir kesim iyi biliyor ve adaya sık geliyor: Modern hippiler!
Yunanistan’dan olsun, Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinden olsun, bir çok modern hippinin buluşma noktası Semadirek.
Hippiler genelde adadaki dağdan inen derelerin yanlarında, ağaçların altında kamp kuruyorlar.
Adanın dağından dökülen şelalelerin oluşturduğu göllere giriyorlar.
Semadirek Adası'nın atmosferini en iyi aktaran videolardan biri ekte.
Estetik gözü olan birileri çekmiş, ben baya beğendim (begeneni çok) ve kendimi orada gibi hissettim izlerken.
Adada aşağı yukarı karşılaşacağınız her şey var videoda (keçiler hariç).
Flash-back:
Semadirek'te antik dönemin en önemli tapınaklarından biri olduğunu yukarıda yazmıştım.
Makedonya kralı Filip II, işte bu tapınakta rahibe Olympias ile tanışmış ve sonra evlenmişler.
Bu evliliğin meyvesi ise malum, Büyük İskender!
@markusv9 yazınca öğrendim ben de.
Semadirek adasındaki şelale gölleri her zaman tertemiz, duru ve suyu lezzetli ancak orman içinden ve kayalardan yürümek gerekiyor ve yüzmek isteyenler için her daim serin biraz.
Bir de bazıları çırılçıplak takılıyor adada.
Çıplaklık takıntısı olanların dikkatine :)
Semadirek (Samothraki) adasında, her yıl olmasa da ara sıra elektronik müzik festivali düzenleniyor.
O dönem modern hippiler adayı adeta istila ediyor tabi.
Ortam be tarz bir festival için harika bence.
"Goa mı, Semadirek mi?" diye sorsalar, hiç düşünmeden "Semadirek" derim.
Semadirek oldukça kuzeyde bir ada ve baya da dağlık. Bu nedenle kışları sert geçiyor. Bulutu eksik olmadığı gibi rüzgarı da sert.
Trakya’da bile kar yokken, Samothraki’nin zirvesi beyaza çalabiliyor.
Semadirek'in Doğu Trakya kültüründe ilginç bir yeri var:
Kışları, sert lodos estiğinde denizin artasındaki bu dağ-adaya çarpan rüzgarın çıkardığı uğultu, Doğu Trakya içlerindeki köylere kadar ulaşır.
Eskiler bunu duyunca, "Semadirek inleeyi*" der.
Ardından kar gelir.
*İnliyor.
Semadirek adasının müdavimleri modern hippiler olunca ortamlar da ona göre şekillenmiş.
Örneğin hippilerin takıldığı Therma köyü kahvesi dünyanın birçok yerinden ilginç giyimli, bin bir dilde konuşup anlaşan, güzel müzik yapan insanla dolu.
Kahve önündeki tezgahta ot satılıyor!
Semadirek adasının ruhunu çok iyi yansıtan bir müzik klibi.
Baştan sona adada çekilmiş.
Şarkı da güzel, ortamlarda, insanlar da...
Semadirek’e feribot çok keyifli.
Ben Dedeağaç'tan (Alexandroupolis) feribota binip gitmiştim.
Açık denizde yolculuk boyunca yunuslar, kılıç balıkları eşlik ediyor.
2006'da yunusları çekmişim, geçen tekrar izledim ama video kalitesi baya düşükmüş bir şey anlaşılmıyor.
Semadirek adasının ilginçliklerinden biri de keçiler!
Keçiler insandan çok. Her yerdeler ve adanın sahibi gibiler. Zaten özgürce dolaşıyorlar.
Keçiler için tek risk, bir gece sizin tabağınızı tandır olarak ziyaret etmek :)
Bu arada adaya gidip de oğlak yememek ayıp sayılıyor.
Adanın Türkiye’ye, yani Gökçeada’ya bakan tarafında ise eski bir tank var
Zamanında meydan okuma amaçlı konduğu belli ancak meydan okuyacak hali kalmamış artık.
Şu an sadece selfie çekmeye yarıyor.
Biz gittiğimizde bu tankın olduğu yerden Türkiye GSM hatları çekiyordu!
Samothraki’nin modern hippileri doğayla iç içe bir hayat yaşıyor. Bazıları kendi yaptıkları bu tip saz kulübelerde kalıyor.
Adanın geceleri çok güzel. Çok az yerleşimin olduğu için ışık kirliliği yok, gürültü yok, sadece yıldızlar var.
Yıldız fotoğrafçılığı için de mükemmel.
Samothraki (Semadirek) Adası'nda takılan hippiler kendi küçük dünyalarını oluşturmuş (Goa'daki kadar olmasa da).
Minimum bütçe ile maksimum süre yaşayabiliyorlar burada.
Kendi pazarları var, kimi resim, kimi takı satıyor. Kimi müzik yaparak üç beş bişi kazanıyor.
Samothraki (Semadirek) Adası bir dağ ada, yalnızca batı tarafında bir düzlük var, o da bu karede.
Adanın limanı da bu noktada.
Limanın etrafında bir de yeni bir yerleşim var (Kamariotissa).
Diğer yerleşimler -adamın merkezi Chora dahil- dağ köylerinden oluşuyor.
Semadirek (Samothraki) adasının müdavimleri, sanatçı ruhlu insanlar genelde.
Doğaya izlerini de bırakıyor bazen.
Ada, üzeri boyalı taşlar ve ağaçlarla dolu.
Bunlar dere yataklarında, şelalelere giden patikalarda daha çok.
Semadirek Adası'na giden feribotlar genelde Türkiye sınırındaki Dedeağaç (Alexandroupolis) Limanı'ndan kalkıyor.
Ancak K. Ege'de fırtınalar sık ve bu nedenle ulaşım bazen aksıyor. Bu seride paylaştığım ilk karedekine benzer bir hava karesi ekte.
Burası Dedeağaç Limanı.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Gezi üzerinden 11 yıl geçti.
Twitter'de sahte isimle ahkam kesen ergenler o zamanlar altlarına sıçıyordu.
Bu yaşı tutmayanlar veya unutanlar için Gezi'den değil, öncesindeki 1 aydan bahsetmek istiyorum, çünkü Gezi durup dururken çıkmadı, adım adım geldi, daha doğrusu getirildi.
Nisan 2013.
Az sayıda sanatsever, Emek Sineması'nın kapatılıp AVM yapılmasını protüesto etmek istiyor.
Dünyanın her yerinde şehir hafızasını korumak için yapılabilecek basit bir eylem.
Polis'in tepkisi ise sanatsever gruba gaz bombası ve tazyikli su ile müdahale etmek oluyor:
Mayıs, 2013.
Beşiktaş'ın maçı var.
Beşiktaş semtinde taraftarlar yola çıkıp takımları lehine tezahürat yapıyorlar.
Taraftarların arasına giren iki motosikletli polisler, tam ortalarından geçerken silah çekip havaya ateş açıyorlar!
Sözde Osmanlı ailesi düğününde "Osmanlı'yı sürenleri lanetle anıyorum" diyerek Atatürk ve TBMM'ne hakaret eden Şevki Yılmaz, yıllar sonra yine hakaret ve yalanla gündem oldu.
Gençler bilmez, bizim gençliğimiz bunun fitneleriyle geçti.
Hem soyunu sopunu, hem geçmişini anlatalım:
Şevki Yılmaz İzmit doğumlu ama Rizeli. Nedense Rize'den Atatürk düşmanı çok cıkıyor (öyle olmayan çoğunluğu tenzih ediyorum).
Büyükköylü.
Köyünün 1913 öncesi ismi Mervan/Leroz Mavran.
1530 tarihli Osmanlı tahrir defterine göre köyde 46 hane Hristiyan, 4 hane yeni Müslüman varmış.
Şevki Yılmaz'ın köyünün ismi Rumca, bazı kaynaklar Hemşinli/Ermeni köyü olduğunu yazıyor (kaynakları sonda vericem).
Osmanlı kayıtlarında Hristiyan köyü ancak tam kökeni bilmek için detaylı araştırmak gerek.
Şevki Yılmaz'ın babası 1922'de İzmit'e göçmüş, Karamürsel müftüsüymüş.
Somali cumhurbaşkanının oğlunun Türkiye'de çarptığı motokuryenin hayatını kaybetmesi ve katilin kaçması üzerine alevlenen tartışmalar bana 187 yıl önce yaşanan bir olayı hatırlattı:
1836 CHURCHILL VAKASI
Osmanlı'nın ne zamanlar, ne durumda olduğunu gösteren ibretlik bir olay bu.
İstanbul'da yabancılar genelde Beyoğlu ve Avrupa yakasının boğaz köylerinde yaşarlardı 1800'lere kadar.
Ancak 1831'de yaşanan büyük bir yangında pekçoğunun evleri yanında kadıköy, Moda civarına yerleşenler çok oldu.
Kapitülasyonlar nedeniyle aşırı şımarık ve ahaliyi çok rahatsız eden hareketlerde buunuyorlardı.
Kadıköylüler bu yabancılardan illallah dedi (gayrimüslim yerliler değil, yabancılardan bahsediyoruz bu arada).
Yabancılar Kadıköy çevresinde, evlerin arasında tfükleriyle dolaşıyor, tavuklara bile ateş edip kafalarına göre avlanıyorlardı mesela.
1815 yılında İzmir'e yerleşen İngiliz vatandaşı William Churchill daha sonra İstanbul'a taşınmıştı ve yukarıda bahsettiğim nerdenlerden dolayı Kadıköy'e yerleşmişti.
Bir süre, Amerika Birleşik Devletleri Sefâreti'nde kâtiplik yaptı. Olmadı, ticarete girdi. Bir yandan da bazı Avrupa gazetelerine muhabirlik yapıyordu.
Aslında işsiz güçsüzdü. Üstelik alkole de çok düşkündü. Neyse bu İngiliz vatandaşı 1836'da, arkadaşlarıyla içtikten sonra yanına oğlnu da alıp, sarhoş kafayla Kadıköy civarında ava çıktı.
Neredeyse tüm dünyanın desteklediği haklı Filistin mücadelesi, nasıl oldu da bugün neredeyse herkesin kınadığı bir kimliğe dönüştü?
Buyrun okuyun:
Yaşı yetenler İsrail-Filistin çatışmasının önceki dönemini hatırlar:
İsrail gene aynı dinci terörist devlet İsrail idi ama Filistin mücadelesini HAMAS değil FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) veriyordu.
FKÖ, bugünkü İslamcı terörist HAMAS'tan çok farklıydı:
Sokaktaki masum Yahudilere zarar vermez, direkt İsrail devleti ve ordusunu hedef alırdı genelde.
İsrail devletinin terörüne karşı bu duruş, büyük bir ahlaki üstünlük sağlardı FKÖ'ye ve dünya çapında sempati uyandırırdı.
>>
>
Filistin mücadelesinde FKÖ'nün başı çekmesinden rahatsız 3 grup vardı:
- İsrail
- ABD
- Siyasal İslamcılar
Türkiye'deki siyasal İslamcılar mesela o zaman Filistin mücadelesine asla destek vermezdi çünkü FKÖ dinci değildi, sola meylediyordu.
Türkiye'de Filisitn mücadelesinin en büyük destekçisi solculardı mesela (fotoğrafta Cem Karaca İzmir Fuarı'ndaki Filisti standında)
>
>
İsrail ve ABD, mücadelesi ile tüm dünyada sempati toplayan "solcu" FKÖ'yü zayıflatmak için, dünyanın birçok yerinde kullandığı taktiği kullandı:
Karşılarına çıkan bu örgütlü, ideolojisi olan, sınıf mücadelesi de veren karşıtlarını, din ile zayıflatmak...
Bu projenin bir de ismi vardı:
YEŞİL KUŞAK.
ABD ve İsrail, asıl korktukları sol gücü zayıflatmak için, Fas'tan Afganistan'a, Türkiye'den Filistin'e kadar tüm İslam coğrafyasında radikal dinciliği desteklemeye başladı.
Örneğin İsrail, hapisteki Filistinlilere tüm gün Kuran yayını yapıyordu.
Filisten'deki solcu liderleri yok ederken, dinci liderlere serbestlik sağlıyordu vb.
Evet, baklava her yerde yapılır ama hiçbiri Trakya'da (özellikle bayramlarda) yapılan ev baklavasının yerini tutamaz!
Bu iddiama karşı çıkan çok oldu, gene olacak ama dünyanı başka hiçbir yerinde böylesini yemedim. Yemeden yargılamayın.
#TrakyaBalkanLezzetleri
9⃣
TRAKYA SİNİ MANTISI
Bize özgü, farklı bir mantı bu.
İçinde pirinç ve tavuk/hindi/av eti oluyor.
Fırında pişiriliyor.
Kahvaltıda bile yeniyor.
Benim bildiğim yapan restoran yok.
Yapılışı ekte, isteyen evde kendi yapsın :)
https://t.co/0iDzk0REF1trakyagezi.com/trakya-sini-ma…
#TrakyaBalkanLezzetleri
🔟
KAVALA KURABİYESİ
Türkiye'den Yunanistan'a gidenlerin artmasıyla ünlendi oysa Trakya'da Bademli Kurabiye diye yapılırdı.
Yunanistan'da yapanlar da buradan göçenler.
Tatlı konusunda biraz zayıfız ama yok da değiliz!