Sibirya'da Palmiye yetişmeyeceği gibi Filistinde de Çam yetişmez. Buna rağmen 325 yılında toplanan İznik Konsülü 25 Aralık'ta İsa'nın doğumunu kutlama kararı aldı. Oysa İncile göre (Luka 2:1, 20) İsa Sonbahar da doğdu. O halde bunlar Türklerin Nardugan Bayramında neyi kutluyor?
1-Oysa Ön Türklerde Aralık ayının sonu (yılbaşı) çok büyük bayram, çok kutlu bir olarak kabul edilirdi. Bu günde büyük bir kutlama yapılırdı.
Bu bayram Yer-Su inancına bağlıydı. Türklerin 'Tanrıcılık'tan önceki inançlarından kaynaklanıyordu.
2-Eski Türk efsanelerine göre yeryüzünün tam ortasında, yerin göbeği sayılan yerde, bir yüce akçam bitiyor, ucu gökyüzüne kadar gittiğine inanılıyordu. O akçam ağacının Ülgen'in gökteki sarayına kadar gittiğine inanılıyordu. Ülgen hayırlı ruhların başıydı ve gök sarayda yaşıyordu
3-inanışa göre ülgen, sıkı bir kaftan giyinen, uzun sakallı bir tanrıydı.
Santa Klaus'un, yani Noel Baba'nın prototipi gibi değil mi?
Ülgen, gündüzü, geceyi ve güneşi yönetiyordu.
4-21 Aralık'ta gecenin gündüzle savaştığı, uzun bir savaş sonucunda geceyi mağlup ettiği, zafer kazandığı düşünülüyordu. (Astronomik olarak en uzun gece 21 Aralık'ta yaşanır, o günden sonra geceler kısalmaya, gündüzler uzamaya başlar.)
5-Türkler de akçam ağacının altında toplanıyor, Ülgen'e dua etmeye başlıyorlardı. Güneşi geri verdiği için Ülgen'e teşekkür ediyorlar, ağacın etrafında şenlik yapıyorlar, oyunlar oynuyorlardı. Dualarının Ülgen'e ulaşması için de akçam ağacının altına hediyeler koyuyor,
6-budaklarına bantlar bağlıyorlardı, tıpkı bugün Hırıstiyanların yaptığı gibi.
Ülgen her zaman duaları kabul ediyor, istekleri dilekleri gerçekleştiriyordu. O günden başlayarak güneş gökyüzünde eskisinden daha fazla kalıyordu, günler uzamaya başlıyordu.
7-O günlerden bugüne kadar yaşanan inanç gereği "Christmas Bayramı" yani bizim X-mas'ta, yılbaşında tutulan dileğin mutlaka gerçekleşeceğine inanılmaktaydı.
8-Daha sonra bu bayram
"Tanrı'nın gelişi, doğumu" gibi kutlanmaya başlandı.
Hırıstiyanlar da İsa Peygamber'in doğum günü olarak kabul ettiler.
İlginçtir ki eski Türklerin, Aralık ayındaki son günlerindeki yeni yılı, yılbaşı bayramının adı, "Nardugan" dı.
9-Başkırtlarda, Udmurtlarda ve Çuvaşlarda da adı, "Nartuken", "Nartavan", "Nardava", "Nardvan" dı.
"Nar" kelimesi Moğolca "güneş" demek. "Tugan", "Dugan" ise "doğan, doğmuş" anlamına geliyor.
Yani "Nardugan" sözcüğü,
Güneşin doğuşu, güneşin doğumu anlamı taşıyor.
10-Bir "doğum bayramı" ama söz konusu olan İsa Peygamber'in doğumu değil.
X-mas Bayramı, Avrupa'da bugün geçerli olan şekillerde 4-5. Yüzyıllardan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Bu yüzyıllarda hangi önemli olaylar yaşanıyor, tarih sahnesine kimler geliyor, malum HUNLAR.
12-Tarih boyunca güçlü İmp. diğerlerinin kültürünü etkilemiş, çok yerde inançlarını dahi değiştirmiştir.
Açıkça görülmektedir ki,
Hunlar Çağında Türklerin Çam Bayramı da Hırıstiyanlara İsanın doğum bayramı olarak geçmiş ve belki de Hunların Hırıstiyanlaşmasının yolu açılmıştır.
13-Eski Türk inanışına göre Çam Bayramında, Yeraltı Tanrısı Erlik iyi huylu hale geliyormuş.
Erlik, kendilerine has olan kırmızı paltosunu ve çizmelerini giyerek insanlara hediyeler dağıtıyormuş. Diğer insanlarda aynı kıyafetleri giyerek sevdiklerine hediyeler vermeye başlamış.
14-İşte bu bayram Hun Türkleri tarafından Avrupa'ya götürülmüş ve oradaki insanlar da bu günü bir Pagan bayramı olarak, aynı Türkler gibi kutlamaya başlamışlar.
Konuya dair detay
Muazzez İlmiye Çığ'ın
Çam Bayramı (Noel mi Nardugan mı?) kitapçığı ile Uyanın Artık kitabında var.
15-Konuya dair detaylar,
Murat Adji'nin Kıpçaklar (Türklerin ve Büyük Bozkırın Kadim Tarihi) kitabının "Çam Bayramı" bölümünde de var.
16-Çam Bayramımız hakkında aktardığım bilgiler Muazzez İlmiye Çığ tarafından yılbaşı için çıkartılan bu kitapçıktandır.
İsteme adresi ektedir.
İndirimli fiyatı 12 liradır.
Lütfen çocuklarımıza bir tane alıp hediye edelim, tarihimizi doğru öğrensinler. kaynakyayinlari.com/cam-bayrami-p3…
Eski Türklerde büyük bir ağaç sevgisi var, onlar için doğada her şey canlı ve bu canlılara zarar vermek en büyük suç. Ağaç ayrıca kutsal.
18-Eski Türklere göre, yerin dibi ile gökyüzünü birleştiren bir Hayat Ağacı bulunuyor (kutsal).
Ayrıca Geyik Sibirya'da yaşayan Türkler için kutsal olmaz mı?
Ötüken Ormanları, Geyik,
Kutsal Hayat Ağacı, Çam Bayramı ve yeraltından çıkan Erlik; el salla köklü tarihimize madem..
19-Çam Bayramı, Asya Türkleri arasında, Karadenizin Kuzeyindeki Türkler arasında halen değişik şekillerde devam ettiriliyor. Hatta Anadolu'nun bazı yörelerinde de düğünlere çam götürüldüğünü, onun etrafında oynandığını biliyoruz.
20-Yazıya gerek olmadan, geleneklerin, kuşaktan kuşağa bazı değişikliklere uğrayarak binlerce yıl süre gelmiş olduğunu görüyoruz.
Kökenini tarih öncesi devirlerde Sibirya Şananizminden alan Kutsal Hayat-Yaşam Ağacı
Rusya'ya bağlı Çuvaşistan'ın bayrağında da yer almaktadır. ...
21-Hırıstiyan inancında İsa Peygamber evrenin nuru, güneşi olarak algılanıyor.
İmp. Konstantin zamanında (324-337), İznik'te toplanan konsülde, 22 Aralık'ta güneşin doğumu için yapılan bu "pagan bayramı" İsa'nın doğumu olarak 24 Aralık'a alınıyor ve buna Noel Bayramı deniyor.+
22-Batı kilisesi yani Katolikler ise 25 Aralık'ta kutluyorlar.
Çam süsleme ise ilk olarak 1605'te Hunların torunu olarak bilinen/görülen Almanya'da görülüyor ve oradan Fransaya ve diğer Hırıstiyan ülkelere geçiyor.
23-Ne kadar ilginç değil mi? Batı, en büyük bayramını göçebe ve ilkel olarak gördüğü Türklerden yürütmüş!
Batı'ya bizden daha neler geçti neler...Yazının ve Dillerin atasının Türkler olduğununu ilk olarak Alman Baron Bunsen ve Max Müller ortaya koymamış mıydı zaten. İyi uykular!
24- (15. Maddeye ek)
Çam Bayramı veya Nardugan konusuna ek bilgi: Ülgen (Ruslar Ülgen'in adını değiştirip Ded Moroz Yapmışlar), Ded Moroz (Rusça), Türkçesi de Ayaz Ata.
Ekli kitabın sayfalarını çekip gönderen @5Plst arkadaşa teşekkür ediyorum.
25-Bu konuda Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı (RUSEN)
Prof. Dr. Salih Yılmaz hocada, Türklerde Yılbaşı geleneği var demektedir.
26-Osmanlı'da yılbaşı kutlamaları yapılıyor ama kendisine Osmanlıcı süsü veren "avareller" buna Hırıstiyan adeti diyerek karşı çıkıyorlar! ... tibbiyelihikmet.wordpress.com/2015/12/30/osm…
27-Bodrum, Kumbahçe ve Gündoğan'da geleneksel Nardugan şenlikleri yapılıyor. Bu aydın kafalı insanlar yaşadığı müddetçe bu ülkeden asla umudunuzu kesmeyin.
Bu Işık, ülkedeki karanlığı yenecektir...
Nardugan için Unesco'ya da başvuru yapmışlar.
28-Hayat Ağacı bütün kültürlerde meyveliyken Türkler'de meyvesiz oluşu, ağacın Tanrı ile özleştirilmesindendir. Eşinin, benzerinin olmaması gerektiğine olan inançtandır. Genellikle Çiftbaşlı Kartal yada 2 büyük kartalla tasvir edilir. Kartal ağacı, ağaç kartalı korur...
29-Bu da Anadolu'dan,
Ayaz Ata /Şahta Baba veya Kış Han-Nartugan, adına ne derseniz onun Anadolu'daki Kışın Geceleri çocukları sevindirmek için yapılan Khal Gağan/Kağan.. Saya Gezmesi
30-Yozgatlılar da aynı geleneği sürdürüyor, adı Tunceli'de Khal Gağan, Yozgat'ta ise Saya Gezmesi ile adlandırılan bu kültür eski bir Türk kültürüdür. Yoksul çocukları sevindirip, eski yılı uğurlayıp, yeni yılı karşılayan Khal/Saya Gezmesi Türkiye'yi birleştirecek, yeter ki inan!
31-Hıristiyanlıkta çam ağacı, geyik, Noel Baba ve Hediyeler önemli yer tutar. Bu kavram ve sembollerin tamamı eski Türk Kültüründen alınmadır. Avrupa'da Hırıstiyan kültürünün oluşumunda Hunlar'ın etkisi yadsınamaz/yok sayılamaz/inkar edilemez/reddedilemez! altayli.net/hiristiyanligi…
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Osmanlı Hanedanı kurucusu Osman beye Bizanslı çiftçi Zick'in oğlu diyen Osmanlı döneminin ünlü eserleri hatırlayalım. .
Bizans Tarihçisi Kritovulos,
5 ciltten oluşan el yazması kitaplarında Fatih Sultan Mehmet'e hitaben "sen Yunanlaşmış Pers'sin" diyor. Fatih de alıp okuduğu kitaptan çok mutlu oluyor ve
Kritovulos'a doğduğu İmroz adasını hediye ediyor.
Kritovulos eserinde "Osmanlı soyu Perseus ve Achaimenes'in çok eski soyundan gelir" demektedir.
Kitap, Kritovulos'un Fatih Sultan Mehmed'e ithaf ettiği mektupla başlıyor. O'na Bizans varisi ve Pers kökenli olduğunu vurgulamak için Vasileas Ton Vasileon (Şahların Şahı) diyor.
Kitap 1451-1467 yılları Fatih dönemini anlatıyor. Kitabın el yazması nüshaları İstanbul Topkapı Sarayı Müzesindedir.
Bu eseri okuyunca Osmanlı döneminde neden Yunan ve Ermeniler yerine Türklere vize uygulanıp, Başkente sokulmadığı daha iyi anlaşılacaktır.
Neden, Osmanlı'da, Müslüman Türklerin fakir, gayrimüslim azınlıkların zengin olduğunu ve Boğazın iki yakasındaki köşklerde yalılarda onların oturduklarını daha iyi anlayacağız.
Neden Osmanlı'da Müslümanların, Türklerin cahil bırakılıp Yemen'de adeta kıyama uğratıldığı,Yunan, Ermeni ve diğer Hırıstiyan azınlığın köşe başlarını kapıp yükünü tuttuğunu, doktor, eczacı, büyükelçi ve pek çok nazırın Hırıstiyan Azınlıklardan yapıldığını anlayacak ve hala Osmanlı geri gelsin diye sayıklayan Müslüman görünümlü ya da "müslüman kriptolara" + mankurtlara kapak yapacaksınız..
Yeni Osmanlıcılık üzerinden Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan dürzülerin kodlarına bakarken, neden "Osmanlı Hanedanı Türk değil" diyor ünlü tarihçiler, onların eserlerine bakıyoruz.
İş Bankası kültür yayınlarından çıkan bu kitabın, "Kritovoulos Tarihi"nin aslı "tekrar belirtelim" İstanbul Topkapı Sarayında, merak eden inceleyebilir.
İki eser tanıtacağım bu zincirde Osmanlı'nın kurucusu olarak tanıtılan Osman Bey'in babasının Bizanslı bir çiftçi olan Zick'in olduğunu açıktan yazan bu yazarları döneminde Fatih hediyelere boğmuş olduğunu öğreniyoruz. Umarım Osmanlıcılık yapan arkadaşlar piyasada bulunan bu eserleri okuyabilirler. ...
Not: Alt maddelere sayfalarını da ekleyeceğim.
(Alıntı kaynak @Mehmet66725437 )
1-Kritovulos Tarihi 5 kitaptan oluşuyor.
Kritovulos, 1453'te yazmaya başladığı kitabı, 1466'da bitirip Fatih Sultan Mehmed'e takdim ediyor.
Yaşadığı dönemi, Fatih dönemini anlatıyor.
2- Kritovulos'un yazıp Sultan Mehmed'e takdim ettiği bu kitabın tek el yazımı nüshası Topkapı Sarayı müzesinde demiştik. Bunu neden özellikle belirtiyorum çünkü Osmanlıcilik oynayan malum zırtolar yalanlanacak, inkar edecektir!
Bizans saldırıları ve Ermeni isyanları sonucu, Doğu ve Güneydoğu'da güçsüz duruma düşen Abbasilerin yerini Arapların Harbunti kabilesinden gelen Humeydiye aşiretine mensup MERVANİLER alacak ve 90 yılı aşkın hüküm süreceklerdir.
Mervani devletinin kurucusu olan Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz, Emeviler zamanında Arabistan'dan gelerek, Ergani-Maden bölgeye yerleşen Humeydiye aşiretine mensuptur. Kürt değil Araptır. +++
Ercişli (Van) yazar,
Mehmet Fatih Bekirhan'in
Güneydoğu
Türkistan mı?
Kürdistan mı? Syf 56. @mfatihbekirhan
1-Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz'ın Kürt kökenli olduğunu ise Alman Şarkiyatçı Stefan Heidemann'ın yazmış olduğu "Mervani Emirliği" adlı eserde vurgu yapılmıştır.
Kürtçülerin kaynak olarak kullandığı Heidemann'ın kitabı, tarihin ideolojik olarak yorumlanmasından başka bir şey değildir.
Çünkü adında kullandığı "Dostuk"a atfen, Abbasilerin hizmetinde bulunan Türkmen asıllı bir aileden olduğu yönünde görüşler de mevcuttur.
Ancak, Mervanilerin genişleme döneminde, Botan-Hakkari civarından gelen Kürtlerin, Mervani ordusunda çoğalması nedeniyle böyle bir yakıştırmaya gidildiği muhtemeldir.
Çünkü Mervani devletinin resmi dilinin Arapça ve basılan sikkelerin tamamının da Arapça olması, bu devletin Arap olduğunu gösterir.
2-Tarihçilerin çoğuna göre Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz'ın Arap kökenli olduğu ancak, Mervanilerin genişleme döneminde, orduya çok sayıda paralı Kürt askerin katılması ile birlikte, zamanla kürtleşme etkilerinin arttığı görülmektedir. (Bizanslılardaki Türkopol olayı gibidir)
Bazı kaynaklarda da Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz'ın Kürtlerin Buhti aşiretine mensup olduğu ya da Harput civarında yaşayan bir Ermeni iken Müslüman olduğu şeklinde bilgiler de mevcuttur.
Ancak Buhti aşiretinin kökeninin Arap olması, bu iddiaları çürütür.
Bir kısım Mervani komutanlarının Türkmen olmasından dolayı da Mervani devletinin, Arap-Kürt-Türkmen konfederasyonu olabileceği şeklinde görüşler de bulunmaktadır.
Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz'ın asayişin gittikçe bozulmaya başladığı Doğu Anadolu'da, otorite boşluğundan yararlanarak, Abbasi hükümranlık sahası içinde bulunan, fakat mahalli Ermeni beylikleri tarafından idare edilen, "Van Gölü kuzeyindeki Erciş'i ve bölgedeki bazı kaleleri zapt eder(dipce:24).
Daha sonra Diyarbakır, Silvan ve Nusaybin'i de ele geçiren Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz; Hamdanilerin elinde bulunan Musul şehrini de ele geçirmek isterken, yapılan savaşta Hamdaniler tarafından öldürülür.
Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz, öldürülünce Bizanslılar başta Erciş ve Muş tarafları olmak üzere, bir kısım Mervani topraklarını yeniden kontrolüne alırlar. +++
İlk başta Ülkücülük böyleydi.
Sonra Tanrı, Allah oldu.
Bozkurt'un etrafına sarılan hilal daha önemli oldu.
Atsız terk edildi, Ötüken dergisi yasaklandı.
"Tanrı Türkü Korusun" yerine "Kanımız Aksa da zafer İslamın" denilir oldu.
Ahmet Arvasi'nin Türk-İslam sentezi saçmalığı esas alındı ve Türklük kağıt üstünde bırakıldı, sonra o ülkücülerin çoğu menzilci oluverdi! Artık ülkücüler de Türk tarihine birer yabancı-el oldular, tıpkı araplar gibi...bu yüzden sığınmacı arap istilasına gık diyemiyorlar! 50 bin askerin, polisin, öğretmenin, korucunun, kundaktaki bebeklerin katili terör örgütünun liderini Devlet Bahçeli TBMM'ye davet etti!
Sıradanlığın dibi budur!
Oysa İspanyollar ETA'yı,
İngilizler İRA'yı yok sayarak, toplumdan dışlayarak yok etti.
Onların yok etme metodu yerine tam tersi bir metodu niye uyguluyoruz!?
Çünkü İspanya'yı İspanyollar,
İngiltere'ye de İngilizler yönetiyor.
Bizi de yıllardır Vatikan ile Washington'un seçtiği memurları yönetiyor!
Türklerin en büyük hatası kriptoları baş tacı yapan hoşgörüsüdür!
Padişah 2. Mahmut döneminde Sarayı teslim alan Süleymaniye li Halid-i Nakşi tarikatı Alevi Bektaşi dergahlarının malına mülküne çöküp, Hacıbektaş Postunda oturan Hamdullah Çelebi'yi idamla yargılayıp, diğer dedeleri köylerinden sürgün etmiş, dedelerin köylerine geri dönme şartı ise Naksiliği kabul etmek olmuştu.
Benzer bir durumu,
"ben Bizans İmparatoru Muhammed'im" diye madalyon bastıran Fatih Sultan Mehmet yapmıştı!
Dün ne yapıldı ise bugün de aynısı yapılmak isteniyor ve üstelik bunu yapanlar yeniden Osmanlı devrine geri dönelim diyenler.!
1-SAKLI TARİH:
Bahtiyar Aydın ve Dr Çiğdem Bayraktar Ör ile
Osmanlı'dan Günümüze Türkçülük neden Yükseliyor?
Ümit Özdağ özelinde İSTİBDAT DÖNEMİ UYGULAMASI GERİ Mİ GELDİ? VE DAHA PEK ÇOK KONU İÇİN YOUBTUBE LİNKİ EKTE
@BayraktarOr ile
@Saka_larr ⏬
2-Vatikan'ın büyük vergi ve kilise yapım masraflarından kurtulmak isteyen Adriyatik derebeyleri çok daha az vergi ile Osmanlı'ya katılıyor kendilerini güvenceye alıyorlardı. Aynı Osmanlı 400 yılda Yemen'i fethedemedi ve 1 milyonunun çok üstünde Türk genci Yemen'de şehit olmuştur!
Rizeli Şevki Yılmaz, yıllarca Cumhuriyet devrinde Ermeni Manukyan'a kerhane açtılar, Manukyan Müslüman Türk kızlarını satıyor, vergi rekortmeni oluyor diye diye köy kahve dolaşıp Atatürk'ü ve Cumhuriyeti kötüledi. İşin iç yüzünü bilmeyenler de ağladı üzüldü cumhuriyet düşmanı oldu.
Oysa Manukyan'nın dedesine o kerhaneyi Sultan Padişah ll. Mahmut artırmıştı.
Hepsi , MK'tv de SAKLI TARİH programında anlatıldı.
@BayraktarOr ile ⏬
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.
Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.
Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok!
Çünkü ekmeği yapacak UN yok, Buğday yok!
Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.
Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir...
Yıl: 1834
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.
Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi karalaştırılmıştır...
Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.
Yıl: 1853–1856
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır...
Kırım Savaşı sürmektedir...
Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur...
Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip
40 bin tüfek,
2 bin şişhane,
10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.
Yıl: 1855
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.
Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.
Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.
Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir, Patlak büyür.
Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.
İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.
Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.
Yıl: 1891
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazinede para yoktur.
Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.
Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.
Yıl: 1894
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazine tam takırdır.
Borç için yine banker Rorhschild’e başvurulur.
Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.
Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.
Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.
Tarih: 1 Kasım 1922
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,
Tarih: 17 Kasım 1922
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.
Tarih: 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması imzalandı...
Genç Türk devleti, Osmanlı devletinin borçlarını yüklendi.
Bu borçlar arasında banker Rorhschild’den alınmış borçlar da vardı.
Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rorhschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi...
Değerli Dostlar,
Kamu maliyesi uzmanı Dr. Mahfi Eğilmez, Osmanlı’nın borçlarını hesapladı.
2013 yılının kurlarına göre, Osmanlı devletinin toplam borcu 500 MİLYAR DOLAR tutuyordu.
Bu borcu, büyük devrimci Atatürk’ün önderliğinde “Yeniden Doğan” Türk milleti ödedi...
Değerli Dostlar,
Bu yazının kısa özeti şudur:
Yıkılıp giden Osmanlı’nın 500 MİLYAR DOLAR borcunu, Osmanlı’nın aşağıladığı Türk halkı ödedi.
Bu gerçeği, Osmanlı palavralarıyla kandırılmak istenen halkımız, özellikle de gençlerimiz hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar
çünkü bugünde borç beşyüzü aştı, ödeyecek bir Atatürk daha yok, akıllı olun, halı(devlet) altımızdan kayıyor...
1-Osmanlı'dan Devraldığımız Borçlar
Mahfi Eğilmez
1923'de batılı ülkelerin ortalama kişi başına geliri 6000 dolar, Türkiye'nin aynı standartlara göre düzeltilmiş geliri ise 700 dolardı.
Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk yurtdışı borçlanma Padişah Abdülmecid tarafından 1854 yılında Kırım savaşını finanse etmek için alınmıştır. Tutarı 3,3 Osmanlı altın lirasıydı. Bu borçlanmanın ardından peş peşe borçlanan Osmanlı İmparatorluğu borçlarını ödeyemeyecek duruma gelince borç veren batılı ülkeler bu borçları tahsil etmek için, 1881 yılında, kendi temsilcilerinin yönetiminde, Düyunu Umumiye idaresini kurdurmuşlardır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu mali yönetimini başkalarına teslim etmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra bu borçlar Lozan Antlaşmasıyla imparatorluğu oluşturan ülkelere ilgisine göre paylaştırılmıştır.
Lozan Antlaşmasına göre toplam 161.603.833 altın liralık borcun 105.553.623 liralık kısmı yani 1912 öncesi borçların % 62si, 1912 sonrası borçların % 77'si Türkiye'ye kalmıştır. 1928 yılında borçların ödenme takvimini belirlemek üzere Paris'te toplanan borç meclisi toplantıları sonucunda imzalan Paris Sözleşmesiyle Türkiye Cumhuriyetine düşen Osmanlı borçlarının toplamı faizler de dahil olmak üzere 107.528.461 milyon altın lira olarak yeniden belirlenmiş ve ödeme takviminin sonu da 1955 yılı olarak tespit edilmiştir.
Lozan Antlaşması'na öngörülen serbest ticaret zorunluluğunun da 1929 yılında süresinin dolmasıyla birlikte Türkiye ithalat kısıtlamaları ve devletçi ekonomi politikası izlemeye dönmüştür. Bu dönüşü ithal ikamesi politikası, KİT'lerin kuruluşu, sanayi planları (yani planlı ekonomik kalkınma modeli) ve Türk Parasının Kıymetini Koruma mevzuatı izlemiştir.
Türkiye'nin 1929 krizinin yarattığı ortamı da ileri sürerek Osmanlı borçlarının hafifletilmesi, aksi taktirde bu borçların ödenmeyeceği yolundaki başvurusu üzerine borçlar meclisi toplantıları 1930 yılında yeniden başlamış ve borçların miktarı, Türkiye'nin indirim talepleri ve geri ödenme şekli tekrar ele alınmıştır. Üç yıl süren toplantılar sonucunda 1933 yılında imzalanan Paris Sözleşmesiyle Türkiye'nin ödemesi gereken Osmanlı borçları tutarı 8.578.343 altın liraya düşürülmüştür. Böylece Türkiye'nin ödeyeceği Osmanlı borçları yüzde seksen oranında hafifletilmiş oluyordu.
Osmanlı'dan devralınan 107,5 milyon altın lira tutarındaki toplam borcun yüzde sekseninin silinmiş olması büyük bir diplomatik başarı olarak kabul ediliyor.
Bu borçların ödenmesi 1954 yılına kadar sürdü. Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borçlanmayı 1854 yılında yaptığına göre bu borçların tasfiyesi 100 yıl sürmüş oluyor.
Bu şekilde tasfiye edilen borçlar bankaların ve çeşitli kuruluşların ellerindeki tahvillerden doğan alacaklardı dolayısıyla kişilerin ellerindeki tahviller ve tutarları bu anlaşmaların dışında kalıyordu. O nedenle bu tahvillerin ve faizlerinin Osmanlı borcu olarak tek tek ödenmesine 1990'lı yılların sonuna kadar devam edildi.
Kaynak:
Hayri R. Sevimay, Cumhuriyete Girerken Ekonomi, Osmanlı Son Dönem Ekonomisi, 1995.
Ali Yavuz, Başlangıcından Bugüne Türkiye'nin Borçlanma Serüveni, SDÜ Fen Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2009, sayı: 20, ss.203 - 226
Gürbüz Arslan, Osmanlı Devletinin Dış Borçları ve Yeniden Yapılandırma Süreci (1930 - 1933), International Journal of History, Vol. 7, Issue 4, December 2015.
2-TTK E. Başkanı Prof dr Metin Hülagü'ye göre(ki Osmanlıcıdır)
1903 yılında Sultan 2. Abdülhamid dünyanın en zengin 3. Padişahıdır. Ancak Anadolu'daki Türkler de o derece fakir ve sefildir.
Sultan vereceği senetlerle Duyunu Umumiye'yi kurdurmayabilirdi..
İtalyan ve Alman Bilim insanları sonunda Etrüsklerin sırrı çözdüler. Buna göre;
Etrüskler, Genç Neolitik ve Tunç Çağı'nda, yaklaşık MÖ 6000'den MÖ 3500'e kadar Bozkırdan bölgeye göç eden Turanilerdir. Biz deyince ırkçı oluyoruz onlardan okuyun. greekreporter.com/2024/08/16/dna…
Bugün kullandığımız Latin abc'yi ilk bulanlardır ETRUSK'ler, Etrüskler tarih sahnesinde " Ön Türkler " olarak biliniyor. Latin abc runik tamgalardan ( harf ) geliştirilmiştir..
Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde latin abc'ye geçiş sürecinde Başbuğ M. Kemal ATATÜRK'e neden latin abc diye sorulmuş. O da latin abc'nin öz de TÜRK abc'si olduğunu söylemiş, alfabrmizin adına da yeni Türk Alfabesi demiştir.