Sibirya'da Palmiye yetişmeyeceği gibi Filistinde de Çam yetişmez. Buna rağmen 325 yılında toplanan İznik Konsülü 25 Aralık'ta İsa'nın doğumunu kutlama kararı aldı. Oysa İncile göre (Luka 2:1, 20) İsa Sonbahar da doğdu. O halde bunlar Türklerin Nardugan Bayramında neyi kutluyor?
1-Oysa Ön Türklerde Aralık ayının sonu (yılbaşı) çok büyük bayram, çok kutlu bir olarak kabul edilirdi. Bu günde büyük bir kutlama yapılırdı.
Bu bayram Yer-Su inancına bağlıydı. Türklerin 'Tanrıcılık'tan önceki inançlarından kaynaklanıyordu.
2-Eski Türk efsanelerine göre yeryüzünün tam ortasında, yerin göbeği sayılan yerde, bir yüce akçam bitiyor, ucu gökyüzüne kadar gittiğine inanılıyordu. O akçam ağacının Ülgen'in gökteki sarayına kadar gittiğine inanılıyordu. Ülgen hayırlı ruhların başıydı ve gök sarayda yaşıyordu
3-inanışa göre ülgen, sıkı bir kaftan giyinen, uzun sakallı bir tanrıydı.
Santa Klaus'un, yani Noel Baba'nın prototipi gibi değil mi?
Ülgen, gündüzü, geceyi ve güneşi yönetiyordu.
4-21 Aralık'ta gecenin gündüzle savaştığı, uzun bir savaş sonucunda geceyi mağlup ettiği, zafer kazandığı düşünülüyordu. (Astronomik olarak en uzun gece 21 Aralık'ta yaşanır, o günden sonra geceler kısalmaya, gündüzler uzamaya başlar.)
5-Türkler de akçam ağacının altında toplanıyor, Ülgen'e dua etmeye başlıyorlardı. Güneşi geri verdiği için Ülgen'e teşekkür ediyorlar, ağacın etrafında şenlik yapıyorlar, oyunlar oynuyorlardı. Dualarının Ülgen'e ulaşması için de akçam ağacının altına hediyeler koyuyor,
6-budaklarına bantlar bağlıyorlardı, tıpkı bugün Hırıstiyanların yaptığı gibi.
Ülgen her zaman duaları kabul ediyor, istekleri dilekleri gerçekleştiriyordu. O günden başlayarak güneş gökyüzünde eskisinden daha fazla kalıyordu, günler uzamaya başlıyordu.
7-O günlerden bugüne kadar yaşanan inanç gereği "Christmas Bayramı" yani bizim X-mas'ta, yılbaşında tutulan dileğin mutlaka gerçekleşeceğine inanılmaktaydı.
8-Daha sonra bu bayram
"Tanrı'nın gelişi, doğumu" gibi kutlanmaya başlandı.
Hırıstiyanlar da İsa Peygamber'in doğum günü olarak kabul ettiler.
İlginçtir ki eski Türklerin, Aralık ayındaki son günlerindeki yeni yılı, yılbaşı bayramının adı, "Nardugan" dı.
9-Başkırtlarda, Udmurtlarda ve Çuvaşlarda da adı, "Nartuken", "Nartavan", "Nardava", "Nardvan" dı.
"Nar" kelimesi Moğolca "güneş" demek. "Tugan", "Dugan" ise "doğan, doğmuş" anlamına geliyor.
Yani "Nardugan" sözcüğü,
Güneşin doğuşu, güneşin doğumu anlamı taşıyor.
10-Bir "doğum bayramı" ama söz konusu olan İsa Peygamber'in doğumu değil.
X-mas Bayramı, Avrupa'da bugün geçerli olan şekillerde 4-5. Yüzyıllardan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Bu yüzyıllarda hangi önemli olaylar yaşanıyor, tarih sahnesine kimler geliyor, malum HUNLAR.
12-Tarih boyunca güçlü İmp. diğerlerinin kültürünü etkilemiş, çok yerde inançlarını dahi değiştirmiştir.
Açıkça görülmektedir ki,
Hunlar Çağında Türklerin Çam Bayramı da Hırıstiyanlara İsanın doğum bayramı olarak geçmiş ve belki de Hunların Hırıstiyanlaşmasının yolu açılmıştır.
13-Eski Türk inanışına göre Çam Bayramında, Yeraltı Tanrısı Erlik iyi huylu hale geliyormuş.
Erlik, kendilerine has olan kırmızı paltosunu ve çizmelerini giyerek insanlara hediyeler dağıtıyormuş. Diğer insanlarda aynı kıyafetleri giyerek sevdiklerine hediyeler vermeye başlamış.
14-İşte bu bayram Hun Türkleri tarafından Avrupa'ya götürülmüş ve oradaki insanlar da bu günü bir Pagan bayramı olarak, aynı Türkler gibi kutlamaya başlamışlar.
Konuya dair detay
Muazzez İlmiye Çığ'ın
Çam Bayramı (Noel mi Nardugan mı?) kitapçığı ile Uyanın Artık kitabında var.
15-Konuya dair detaylar,
Murat Adji'nin Kıpçaklar (Türklerin ve Büyük Bozkırın Kadim Tarihi) kitabının "Çam Bayramı" bölümünde de var.
16-Çam Bayramımız hakkında aktardığım bilgiler Muazzez İlmiye Çığ tarafından yılbaşı için çıkartılan bu kitapçıktandır.
İsteme adresi ektedir.
İndirimli fiyatı 12 liradır.
Lütfen çocuklarımıza bir tane alıp hediye edelim, tarihimizi doğru öğrensinler. kaynakyayinlari.com/cam-bayrami-p3…
Eski Türklerde büyük bir ağaç sevgisi var, onlar için doğada her şey canlı ve bu canlılara zarar vermek en büyük suç. Ağaç ayrıca kutsal.
18-Eski Türklere göre, yerin dibi ile gökyüzünü birleştiren bir Hayat Ağacı bulunuyor (kutsal).
Ayrıca Geyik Sibirya'da yaşayan Türkler için kutsal olmaz mı?
Ötüken Ormanları, Geyik,
Kutsal Hayat Ağacı, Çam Bayramı ve yeraltından çıkan Erlik; el salla köklü tarihimize madem..
19-Çam Bayramı, Asya Türkleri arasında, Karadenizin Kuzeyindeki Türkler arasında halen değişik şekillerde devam ettiriliyor. Hatta Anadolu'nun bazı yörelerinde de düğünlere çam götürüldüğünü, onun etrafında oynandığını biliyoruz.
20-Yazıya gerek olmadan, geleneklerin, kuşaktan kuşağa bazı değişikliklere uğrayarak binlerce yıl süre gelmiş olduğunu görüyoruz.
Kökenini tarih öncesi devirlerde Sibirya Şananizminden alan Kutsal Hayat-Yaşam Ağacı
Rusya'ya bağlı Çuvaşistan'ın bayrağında da yer almaktadır. ...
21-Hırıstiyan inancında İsa Peygamber evrenin nuru, güneşi olarak algılanıyor.
İmp. Konstantin zamanında (324-337), İznik'te toplanan konsülde, 22 Aralık'ta güneşin doğumu için yapılan bu "pagan bayramı" İsa'nın doğumu olarak 24 Aralık'a alınıyor ve buna Noel Bayramı deniyor.+
22-Batı kilisesi yani Katolikler ise 25 Aralık'ta kutluyorlar.
Çam süsleme ise ilk olarak 1605'te Hunların torunu olarak bilinen/görülen Almanya'da görülüyor ve oradan Fransaya ve diğer Hırıstiyan ülkelere geçiyor.
23-Ne kadar ilginç değil mi? Batı, en büyük bayramını göçebe ve ilkel olarak gördüğü Türklerden yürütmüş!
Batı'ya bizden daha neler geçti neler...Yazının ve Dillerin atasının Türkler olduğununu ilk olarak Alman Baron Bunsen ve Max Müller ortaya koymamış mıydı zaten. İyi uykular!
24- (15. Maddeye ek)
Çam Bayramı veya Nardugan konusuna ek bilgi: Ülgen (Ruslar Ülgen'in adını değiştirip Ded Moroz Yapmışlar), Ded Moroz (Rusça), Türkçesi de Ayaz Ata.
Ekli kitabın sayfalarını çekip gönderen @5Plst arkadaşa teşekkür ediyorum.
25-Bu konuda Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı (RUSEN)
Prof. Dr. Salih Yılmaz hocada, Türklerde Yılbaşı geleneği var demektedir.
26-Osmanlı'da yılbaşı kutlamaları yapılıyor ama kendisine Osmanlıcı süsü veren "avareller" buna Hırıstiyan adeti diyerek karşı çıkıyorlar! ... tibbiyelihikmet.wordpress.com/2015/12/30/osm…
27-Bodrum, Kumbahçe ve Gündoğan'da geleneksel Nardugan şenlikleri yapılıyor. Bu aydın kafalı insanlar yaşadığı müddetçe bu ülkeden asla umudunuzu kesmeyin.
Bu Işık, ülkedeki karanlığı yenecektir...
Nardugan için Unesco'ya da başvuru yapmışlar.
28-Hayat Ağacı bütün kültürlerde meyveliyken Türkler'de meyvesiz oluşu, ağacın Tanrı ile özleştirilmesindendir. Eşinin, benzerinin olmaması gerektiğine olan inançtandır. Genellikle Çiftbaşlı Kartal yada 2 büyük kartalla tasvir edilir. Kartal ağacı, ağaç kartalı korur...
29-Bu da Anadolu'dan,
Ayaz Ata /Şahta Baba veya Kış Han-Nartugan, adına ne derseniz onun Anadolu'daki Kışın Geceleri çocukları sevindirmek için yapılan Khal Gağan/Kağan.. Saya Gezmesi
30-Yozgatlılar da aynı geleneği sürdürüyor, adı Tunceli'de Khal Gağan, Yozgat'ta ise Saya Gezmesi ile adlandırılan bu kültür eski bir Türk kültürüdür. Yoksul çocukları sevindirip, eski yılı uğurlayıp, yeni yılı karşılayan Khal/Saya Gezmesi Türkiye'yi birleştirecek, yeter ki inan!
31-Hıristiyanlıkta çam ağacı, geyik, Noel Baba ve Hediyeler önemli yer tutar. Bu kavram ve sembollerin tamamı eski Türk Kültüründen alınmadır. Avrupa'da Hırıstiyan kültürünün oluşumunda Hunlar'ın etkisi yadsınamaz/yok sayılamaz/inkar edilemez/reddedilemez! altayli.net/hiristiyanligi…
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Selçuklulardan önce Anadolu'da 20-30 Türk beyliği vardı ama bunların içinde bir tane Osmanlı beyliği yoktur!
Selçuklular çöktükten sonra yine beylikler kuruldu yine Osmanlı yok! Peki nereden çıktı bu Osmanlılar? Anlatılan Osmanlı tarihi masaldan ibaret! ⤵️
1-İlk Osmanlı tarihini yazanlardan Aşıkpaşazade, Osman'ı Müslüman ve kendi tarikatına bağlayan bir kuruluş hikayesi yazar ve bunu rüyalarla süsler! Lakin yazdığı tarih hadis rivayetleri gibi, neresini tutsan elinde kalıyor. Şeyh Edebali efsanesi de yalan!
2-Osmanlı hanedanı oluşmadan 80-100 sene önce Horosan Erenleri Anadolu'yu mayaladı, Şamanizm ile İslamı harmanladı.
Bizansta çiftçilik yapan Zich'in oğlu Osmanisken'in (Osman Gazi) kurduğu Osmanlı hanedanı Karamanlar sayesinde yükseldi sonra sapıttı..⤵️
Evet toplandı. Çünkü yabancılar tarafından değiştirildiği devlet tarafından fark edilince ne kadar Kuran-ı Kerim varsa hepsi toplatıldı. Düzeltildi. Mühür vuruldu ve tekrar iade edildi. O dönemki Kuran-ı Kerimlerde hala mühür vardır.
- Ama oğlu İskilipli Hoca gibi hocaları, şapka takmadığı için astı.
Evet asıldı. Ama şapka yüzünden değil. Hoca olduğu için hiç değil. Osmanlı zamanında da 31 Mart'a karıştığı için askeri mahkeme tarafından yargılanan, 'Kudurmuş haydutlar' dediği Kuvayi Milliyecilere karşı Yunanlıları tutmasına hatta bildirileri Yunan uçaklarıyla Anadolu'ya atılmasına rağmen affedildi. Ama ne zaamanki çeşitli şehirlerde çıkan isyanlar sonucunda, hükümet konakları basılıp görevliler öldürülünce ve bu olaylarda onun da etkisi olduğu anlaşılınca idam edildi. O dönem yargılanan Tahirül Mevlevi, Hafız Osman, Ömer Rıza gibi hocalar beraat etti, 'hoca' oldukları halde!
- Ama oğlu camileri ahır yaptı.
Evet camiler ahır da oldu. Sinan Meydan, İtalyan arşiv belgelerinde Yunan ordularının camileri tahrip ederek, Kuran-ı Kerimin ayaklar altında çiğnenmesi gibi maddi-manevi baskılar yapıldığını, Milli Mücadele sonrasında Atatürk'ün emriyle yakılan, yıkılan camiler konusunda bir rapor hazırlandığını ve 1 yıl içinde 126 cami ve mescidin onarıldığını, Atatürk'ün Eskişehir Mihalıççık Camii için cebinden 5000 lira vererek yeniden yaptırdığını, İnönü'nün Ankara Bükteş Sokak' ta bir caminin yapımı için 2500 lira bağışladığını, 1924-1935 arasında yüzlerce tarihi camiyi tamir ettirdiğini yazar.
Yalanlar, yalanlar, yalanlar...
İnsanları böyle kandırdınız. Atatürk düşmanlığı henüz Atatürk'ün sağlığında başlamadı mı zaten?! Ölmesi de etkilemedi.
İşin tuhafı mesela çoğu içkiye bağlı nedenlerden ölen Osmanlı padişahları umrunuzda olmadı. Abdülhamit'in torunu 'Dedem rom içmeyi severdi.' demesine rağmen o 'cennetmekan' oldu, ama Atatürk'ün rakısı battı... Alfabe Osmanlı'da 70 yıl tartışıldı ama
70 yılı konuşmayıp bir gecede değişti yalanını yaydınız ve size inanan safi koyunları bu yalanlarınıza inandırdınız!
Abdülhamit döneminde Türkiye'nin iki katı olan, 1 milyon 592 bin 806 kilometre karelik toprak kaybedilmesine rağmen, bunu hiç sorgulamadınız. Ama Londra ve Uşi anlaşmalarıyla çoktan kaybedilen 12 Adaları,bu adalar 26 ada olarak da söyleniyor .. yıllarca Lozan'da kaybettik yalanını yüzünüz hiç kızarmadan söylediniz. Üstüne atılan birçok iftiraya gözünüz kapalı inandınız. En çok da din üzerinden vurmaya çalıştınız, bağımsız bir ülke hediye etmese dini sanki çok yaşayabilecekmişsiniz gibi...
BİZ OĞLUNUZU ÇOK SEVDİK,
Ve öyle bir evlat yetiştirdiğiniz için, bu yıl 'da' saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz sizi..., Zübeyde Annemizi.
2-Ortaya saçılan yalanların aksine Atatürk döneminde Kur-an’ın evlerde bulundurulması ve gençlere dinin öğretilmesi için tavsiye edildiği ortaya çıktı.
… yenicaggazetesi.com.tr/ataturk-donemi
3-Tarihçi Sinan Meydan:
Atatürk tarihimizi de, dini de vahiy olarak değil ama bilimsel olarak anlatmıştır. İşte kaynak kitaplar.
@SMEYDAN 'a teşekkürler.
ABD Ankara Büyükelçisi Tommy Barrack'ın Osmanlı teklifini gördünüz!
Yeni Osmanlıcılık, Siyonist bir plandır. Osuruktan bir DNA testiyle Osmanlı’yı Türklere, hatta Sibirya İskitlerine bağlayan mankurtlara hitaben...
1- GİRİŞ
Osmanlı Devleti'nin ilk 50-60 yılına ait bilgileri yabancı kaynaklardan öğreniyoruz çünkü Osmanlı kaynaklarında yok veya gizlenmiştir.
Bazıları okumadığı erken Osmanlı kaynaklarını hayali olarak yorumlayıp onları niye küçültmeye çalışıyor?.. Onlar öyle yapınca o kaynaklar yok oluyor mu?
Örneğin: İmrozlu Kritovulos kitabının orijinal el yazması Topkapı sarayındadır.
İş Bankası yayınlarından da çıkan bu kitabın girişine bakınca Tarihçi, Prof dr Erhan Afyoncu hocanın 2001 yılında önsöz yazıp, erken dönem Osmanlı kaynaklarının önemine vurgu yaptığını görmekteyiz.
Bu kitap Osmanlı hanedanının Persleşmiş Yunan olduğunu aktarmaktadır. Kritovulos kitabını Fatih Sultan Muhammed'e veriyor. O da ödül olarak doğduğu İmroz(Gökçeada) adasını kendisine hediye ediyor. ...
2- Bu şunun için önemli, 'Bizans imparatoru Muhammed'im diye madalyon bastıran Fatih, ya durumun farkında, ya da bu durum hoşuna gidiyor ve Bizanslı olmayı içselleştiriyor.
Zaten İstanbul'da yaşayan 14.803 Türk aileyi Balkan köylerine sürgün edip, bu evlere el koyduğunu ve Avrupa'da sürünen Yahudileri getirip bu evlere yerleştirdiğini biliyoruz Osmanlı Tarihçilerinin babası Prof Dr Halil İnalcık ve öğrencisi Prof Dr İlber Ortaylı'nın TRT ve Habertürk TV programlarından biliyoruz, +++
Biz de herşeyi bildiğini sanan aklı evveller, Hunlar Türk değil, hatta Türk diye bir millet yok derken!
Macaristan Bilimler Akademisinde çalışan Macar Dilbilim ve Etnografya Akademisyeni, aynı zamanda Felsefe doktoru da olan Prof Dr Somfai Kara David; 10. ve 11. Yy larda Macarların adı Türk'tür diyor. Macar adı sonradan çıktı diyor.
Moğolların da temelde Türk olduğunu söyleyen Prof Kara David, Macarlar tarihi kayıtlarda Türk olarak geçiyor diyor.
Demek ki neymiş?
Atatürk'ün dediği gibi:
"Ey gafil; Tuna ezelden beri Türk diyarıdır? Türk adı da boy birliğinin adıdır."
Türk Tarih Tezi okullarımızda tekrar okutulsun dememiz bundan. ... Mankurtlaştırmayı bırakmalıyız. ... Türk'ü, Kıpçaklara, Karapapaklara, Brekisefal kafa çapına (yuvarlak kafaya) indirgeyen tarih profesörü de alıp bu bilgiyi bir yerine iliştirsin! ...
#yks2025
2- Almanya Türk Ocağında yapılan söyleşinin devamı linkte
3- Her yıl Ağustos ayında Macaristan'a gidiyoruz şu güzellikleri görmek için.
Umarım bir gün Türkiye'yi de Türkler yönetebilir ve Turan Kurultayları Türkiye'de de yapılır. ...
Balkan Harbi'nin hemen öncesiydi,
Osmanlı'nın Dışişleri Bakanı bir Ermeniydi.
Siyasi tercihlerinin öne çıkarılmasıyla birlikte, ordunun temel disiplini, eğitimi, emir ve komuta hiyerarşisi alt üst edilerek bugünkü gibi bozulmuştu...
Askerler subaylarını, subaylar da komutanlarını tanımamaya başlamışlardı.
1908'den Balkan Harbi başlangıcına kadar, orduya sadece iki sefer tatbikat yaptırılabilmişti...
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Trakya ve Makedonya'daki askeri kuvvetimiz düşmanlarımızın iki katıydı.
Fakat ne oldu?
Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü dercesine, Rumeli'den tam 75.000 askeri birden terhis ettiler!
Ne zaman?
Seferberlik ilanından yaklaşık bir, bir buçuk ay önce!
Gerekçe?
Harp tehlikesinin olmayışı ve hasat zamanının yaklaşmış olması gibi, gafilce sebepler.
Terhisten önce, Osmanlı'nın barış zamanı kuvvetleri 280.000 kişiydi.
Daha önce de, siyasi sebeplerden dolayı, (görüntüde ise orduyu gençleştirmek adına); Rumeli'yi iyi bilen 1000 kadar tecrübeli subay zorla emekli edilmişti.
Bu terhis edilen 75.000 kişi öyle önemliydi ki; seferberliğin ilanından sonra zar zor toplanabilen seferberlik ordusunun 4'te 1'ine tekabül ediyordu!
Ordunun tecrübeli subaylarını emekli, usta askerlerini de terhis ettiler!
Sonuç?
Bütün Balkanları sadece üç ayda kaybettik!
Rumeli'deki beş asırlık Türk varlığı da böylece sona erdi.
Balkanlar mı? Hala daha kaynayan kazan!
Şimdi gelelim günümüze...
15 Temmuz kaotik darbe girişimi'nden sonra, orduda en büyük darbeyi komuta kademesi aldı!
Ordunun komuta yapısı, disiplini ve hiyerarşisi bozuldu! Silah arkadaşlığı ve güven tamamen bitti!
Bu olumsuz ortama dayanamayan birçok tecrübeli subay ve astsubay, emekli olarak ordudan ayrılmayı seçti.
Askeri okullar kapatıldı!
Askeri liseler ve sınıf okulları, bomboş vaziyette çürümeye terk edildi! Şu anda sınıf eğitimlerinin nasıl verildiği ise tam bir muamma!
Akıllara zarar bir karar alınarak, askeri sağlık sistemi kökünden kazındı!
Öyle ki, bugün Türk Ordusu'ndaki atların ve köpeklerin dahi kendi hekimleri (veterinerleri) varken, çarpışan mehmetçiklerin askeri hekimleri yoktur!
Ve Türk Ordusu, dünyada askeri sağlık sistemine sahip olmayan tek ordudur!
Çatışma sahalarından gelen bilgilere göre, ölümlerin önemli bir kısmı ne yazık ki kan kaybından olmaktadır!
Şimdiye kadar, nizami harplerde de önemli görevler üstlenen jandarma, organik olarak Silahlı Kuvvetlerden kopartıldı!
Deniz Kuvvetleri dışındaki kara ve hava ordularımız, çok uzun zamandır nizami bir harbe yönelik, büyük ve müşterek tatbikatlar yapmıyor! En son Vahdettin köşkündekine selam çaktılar hem de 29 Ekim 100. Yılda...
Harp Akademileri kapatıldı. Ordunun stratejisini belirleyen kurmaylık sistemi artık yok! Askerler mağarada metan gazıyla şehit oluyor! Tarihte görülmemiş ihmaller zinciri var!!
Ülkemizin en önemli harp sanayi tesislerinden biri olan Tank Palet Fabrikası yabancılara satıldı!
Hala Tank veya Uçak motoru yapamıyoruz, Mersin Nükleer santralde çalışan Ruslardan 10 bini ülkelerine geri döndü, Ruslar santraldeki hisselerini satılığa çıkarttı..
Irak'ın durumu ortada!
Suriye'deki işler her geçen gün daha kötüye gidiyor dedik dedik inanmadınız sonunda Suriye bölündü, İsrail'in kontrolünde kıytırıktan bir ülke oldu ve PKK/PYD 2. Devletini de Suriye'de kurdu, devlet oldular!
İsrail güneyimize girdi, ABD İsrail Yunanistan'a tüm çevremize iyice yerleşmeye devam ediyor! İran'a neler yaptıklarını gördük!
Bu kadar da değil....
(Devamı Var)
1+++Amerika son birkaç yıldır, Romanya'da ve daha da önemlisi Bulgaristan'da, Türk sınırına yakın bölgelerde askeri yığınak yapıyor!
Balkan Harbinde Rusya'nın oynamış olduğu yıkıcı ve kışkırtıcı rolü dikkate alırsak, Ruslara da çok güvenemeyiz. Eğer zayıf düşersek, Rusya'nın en büyük parçayı kendisi için koparmak isteyeceği kesindir!
Yunanistan? Her zamanki gibi pusuda, Kin kapısı kapalı hala... 300 küsür Pontus derneği kuran Yunan, 19 Mayıs 1919 tarihini soykırım tarihi ilan etti Atatürk'ü de soykırımcı!
Etrafında bu kadar çok düşmanı olan bir devlet, askeri kadrolarını bu kadar çok boşaltır mı? Şeriatçı askeri terfi ettirip, Atatürkçü Tegmenleri ihraç edip, Güneydoğu'da efsane olan komutanlarını Orduevinde yasaklı konuma sokar mı? Örneğin Osman Pamukoğlu..
Hani beka meselesi vardı?
Beka meselesi olan bir devlet, ordusunu bu kadar zayıflatır ve niteliksizleştirir mi?
Askeri sağlık sistemini kökünden kazır mı?
Akıl ve mantık, tabi ki "hayır" diyor.
O zaman ne yapmaya çalışıyorlar?⚔🦅⚓🇹🇷
(Not: Bu zinciri ilk olarak 29 Mayıs 2019'da paylaştım, hala bir şey değişmemesi ne acı!)
Ekli linkten Türk Tarih Kurumu sayfasından İsmet Görgülü'nün yazısını lütfen okuyunuz. ttk.gov.tr/belgelerle-tar…
2-Osmanlı Hariciyesinde Bir Ermeni Nazır:
Gabriyel Noradunkyan Efendi
Özet
19. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin çok uluslu yapısı, imparatorluğun bekası için en önemli sorunlardan birisini teşkil etmekteydi. Osmanlı devlet yönetiminin en üst tabakalarına kadar yükselen ve “Millet-i Sâdıka” olarak nitelenen Ermeniler içinde de devlete karşı isyan hareketleri görüldü.
Yaklaşık yarım asır Osmanlı Devleti’ne bürokrat ve bakan olarak hizmet eden Gabriyel Noradunkyan Efendi, bu hizmetleri neticesinde çok sayıda nişanla taltif edilmişti.
I. Dünya Savaşı öncesinde yurt dışına çıkan ve Fransa’ya yerleşen Noradunkyan Efendi, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını öngören Paris Barış Konferansı ile yeni Türk devletinin bağımsızlığının kabul edildiği Lozan Antlaşması’nda Ermeni heyeti içinde yer alıp, Osmanlı'nın parçalanıp Doğu Anadolu'da Ermenistan'ın kurulmasını savunmuştu.
Daha Ayasofya yokken, oranın HUN TOPRAĞI olduğuna dair VATİKAN BELGELERİNE bakalım:
Ayasofya’nın bulunduğu yer bile bir zamanlar HUN toprağı sayılıyordu. Hunlardan önce de İskit ve Ön Türkler'in. Bunu Vatikan arşivleri söylüyor. Ayasofya ortada yokken, temelinin Türklere ait olduğunu arşiv belgeleri söylemektedir.
1664 basım Papa Clemens imzalı iki cilt kalın kitap var Vatikan Arşivlerinde. Alessandro Sperelli’in gravürlerinde Sultan Ahmet’teki Mısır’dan gelen taş vardır ve ilk Bizans Kilisesi Aya İrini de açıkça görülür Nova Roma İstanbul’un geçiş adıdır ve Costantinapol yazar.
Resimde ayrıca Hun atlıları; 4 savaş atı ve 4 kımız sağılan kısrak vardır. Çadırda Göktürk harfleri vardır. Saptırılmış şekilde yani asıl Aya İrini eski pagan tapınağı üzerine yapılmıştır duvarın hemen yanı Hun otağıdır. Yani Hun toprağıdır.
Bu arşiv belgesi bize neyi anlatıyor; bugünkü Ayasofya temeli, toprağı, Vatikan arşivlerindeki belgelerde de "TurkuHunas" olarak geçmektedir.
Ve burası konsolosluk gibidir. Daha sonraki yıllarda 1. Ayasofya tahtadan yapılıp, yok olmuştur. Bugünkü Ayasofya çok sonra yapılmıştır. Nereye? Türk topraklarının üzerine… O günlerde her medeniyet, başka yapıların üzerine kendi yapılarını yaparlar. +++
1-Bugünkü Ayasofya daha ortada yokken, Ayasofya’nın bulunduğu yer Türk toprağıdır. Bunu da Vatikan arşivlerindeki belgeden öğreniyoruz. Hıristiyanlık açısından Ayasofya önemlidir algısı bilinçlidir. +++
2- Sonuçta #Ayasofya için kılıç hakkı denilebilir. Bu çalışmanın gayesi, bütün dünyaya bu mabedin Hıristiyan dünyasının malı gibi sunulmasını kanıtlarıyla ortadan kaldırıyor.
Bu safsata şimdiye kadar başarılı olmuştu ama artık bu belgelerden sonra bu algıda yıkılacaktır. Çünkü konjonktüre göre Hıristiyanlar bu algıyı da kullanıyorlar. Katolikler Ortodokslar'a karşı Ayasofya’yı cami olarak açın demekten çekinmiyorlar. Yani Katolikler Vatikan Ayasofya'nın Cami olmasını destekledi. Çünkü Ortadoklardan nefret ediyorlar.
Kısacası Ayasofya daha yokken arsası binlerce hektarlık alan Hun Türklerinindi. Dünya'da ahmak mı yok, İstanbul’u hala Konstantinapolis olarak görmek, öyle anılmasını isteyenler var. Bütün bunlar bize bir şey anlatıyor, İstanbul zaman zaman el değiştirse de Türklerle bağı hiçbir zaman kaybolmamıştır, yine eski SAHİBİNE kavuşmuştur. +++