Ali Yağız Baltacı Profile picture
Jan 30, 2022 95 tweets 24 min read Read on X
Türk milliyetçiliği tarihi ihtilallerin, ihtirasların, darağaçlarının, sürgünlerin, tutkulu mücadelenin, dramatik kayboluşların öyküsüdür.

2015-2018 arası yaşananlar ise 150 yılda ilmek ilmek örülen bir ideolojinin son karakter gösterisi ve varlık-yokluk savaşının resmi oldu.
2022 Türkiye’sinin en etkili siyasi partilerinden olan İYİ PARTİ; aslında uzun yolculukların, onurlu bir direnişin, tarla kurultaylarının, mahkeme kapılalarının, darbe soruşturmalarının sonunda kurulmuş bir manifesto hareketidir.
Türkiye’nin en köklü ve geniş tabanlı ideolojilerinden Türk Milliyetçiliği’nin mevcut iktidar partisi tarafından yutulup hazmedilmesine razı gelmeyen insanların isyanının sonucudur.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu ideolojisi ve İstiklal Savaşı’nın düşünsel kaynaklarını oluşturan “Türk Ulusçuluğu”

İttihatçı kadroların Kemalizm karşısında yenilgiye uğraması sonrası, Kemalistlerin çatısı varlığını sürdürmeye çalıştı.
1924, 1926 ve 1930’da İttihatçı kadrolarla yarım kalan hesabı kapatıp bir kısmını darağaçlarına, bir kısmını yalnızlığa yolcu eden Gazi Paşa; buna rağmen devrimlerini gerçekleştirirken bu düşünsel altyapıdan faydalanmaya devam etti.
Gelgelelim, Kemalizm’in 1930’lar ve 40’lar boyunca geçirdiği evrimler “Türk Ulusçularını” ve “Türk Irkçılarını” sürekli yol ayrımlarına sürükledi.
27 Mayıs sonrası şekillenen yeni siyasi konjonktürde hem İslamcı siyaset hem de Türk milliyetçiliği kendilerine yeni siyasi yuvalar edinmiş; Türkiye’de kendi sosyolojilerini aramaya girişmişlerdi.
Türk milliyetçiliği cephesinde büyük yol ayrılığı 1969’da yaşandı.

“Allah’ın Tanrı’yı yendiği” meşhur Adana Kongresi; Milliyetçiliği İslami sos ile sunmak isteyen Türkeş’in; İslamiyet’i Arap Emperyalizmi olarak gören Türk ırkçısı Atsız’a karşı kazandığı büyük zafere sahne oldu.
Bozkurt’ların yerini Üç Hilal’e bıraktığı Adana Kongresi; akıllarda Türkeşçi gençlerin hışmına uğrayan Atsızcı gençlerin “Kurtar Bizi Gök Tanrısı” haykırışları arasında bir Holywood filminin sahnesini andırıyordu.
1969 sonrası İslamiyet’e kucak açan Türk milliyetçiliği; 1993’te ise yeteri kadar İslamcı olmadığı gerekçesiyle ikinci yol ayrılığını yaşadı.

MHP’nin yeteri kadar İslami olmadığını düşünen Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları partiyi terk ederek Büyük Birlik Partisi’ni kurdular.
Üçüncü büyük yol ayrılığı içinse 24 sene geçmesi gerekecekti.

Biz de bilgiselimizin başlangıç tarihini 7 Haziran 2015 olarak belirledik…
7 Haziran 2015 sürecinin kuşkusuz en dikkat çekici partisi HDP’ydi.

HDP’ye destek veren bilumum sosyal demokrat ve sol liberal çevrelere tepki olarak MHP oyları da aynı günlerde yükseldi.
Nitekim, 7 Haziran gecesi %13 oy alan HDP’nin karşısında MHP de %16 gibi oldukça yüksek bir oy aldı.

HDP’nin yükselişine tepki gösteren milliyetçiler yuvalarına dönerek MHP’ye oy vermişti.
7 Haziran gecesi gelen %16’lık başarı, MHP’nin 1999 seçimlerinden sonra tarihinde aldığı en yüksek oy oldu.

Bu sonuç MHP’yi koalisyon sürecinin de kilit partisi haline getirmişti.

Ancak Devlet Bahçeli, pek de oralı değildi…
Koalisyon kapılarını erkenden kapayan ve AK Parti’yi CHP ile ittifak kurmaya yönelten Bahçeli; Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelen “Biz koalisyon kuralım, sen Başbakan ol, HDP de dışarıdan desteklesin” önerisini “koltuk tedarikçiliği yapmayın” diyerek geri çevirdi.
Ak Parti ile CHP’nin koalisyon görüşmeleri sonuç vermedi. AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, son bir hamle olarak tekrar MHP’ye yöneldi.

Bahçeli bu sefer yeşil ışık yaktı ama AK Parti için kabul edilemez şartlar öne sürdü.
Bahçeli’nin dört şartı vardı ama özellikle biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok öfkelendirdi.

Devlet Bahçeli, 17/25 Aralık soruşturmalarının tekrar başlamasını ve Bilal Erdoğan’ın yargılanmasını istedi.

“Bilal’i verin Hilal’i alın” dedi.

Bu istek AK Parti tarafından reddedildi.
Bitmeyen koalisyon görüşmeleri, yeniden patlayan terör, karanlıklarla ve soru işaretleriyle dolu 4 ay 23 günlük sürecin ardından gidilen 1 Kasım 2015 Erken Seçimi’nde AK Parti %49 oy ile yeniden tek başına iktidara geldi.

MHP ise tam iki milyon oy kaybederek %11’lerde kaldı.
Bitmeyen koalisyon görüşmeleri, yeniden patlayan terör, karanlıklarla ve soru işaretleriyle dolu 4 ay 23 günlük sürecin ardından gidilen 1 Kasım 2015 Erken Seçimi’nde AK Parti %49 oy ile yeniden tek başına iktidara geldi.

MHP ise tam iki milyon oy kaybederek %11’lerde kaldı.
Bahçeli’nin açıklaması bununla da sınırlı değildi.

MHP lideri ayrıca; AK Parti’yi koalisyon kurmamak için Türkiye’yi uçurumun kenarına sürüklemekle itham ediyordu.

Bu kuşkusuz çok ağır bir ithamdı. Ancak kamuoyu seçim yoğunluğundan bu demecin üstünde durmadı.
1 Kasım 2015 Seçimleri sonrası Ak Parti yeniden tek başına iktidar olmuş, 5 aylık aranın ardından Türkiye yeniden tek parti iktidarıyla buluşmuştu.

Ancak MHP içinde bu durumu içine sindiremeyenler vardı…
MHP içindeki bu isyan haksız sayılmazdı, parti sadece beş ay içinde iki milyon oy kaybetmiş, %16’dan %11’lere gerilemiş, bu büyük oy kaybının öz eleştirisi de verilmemişti.
MHP eski Iğdır milletvekili Sinan Oğan ve Alparslan Türkeş’in son genel sekreteri; Partinin eski bakanlarından Koray Aydın daha önce Genel Başkan adaylıklarını açıklamıştı.
Ancak kamuoyunda asıl ses getiren açıklama eski içişleri bakanı, TBMM Başkanvekili, MHP eski milletvekili Meral Akşener’den geldi…

Meral Akşener MHP genel Başkan adayı olduğunu açıkladı.
MERAL AKŞENER,

Selanik’ten Kocaeli’ne göç eden Rumeli Türk’ü bir ailenin kızı olan Meral Akşener, üniversitelerde tarih hocalığı yaparken 90’ların başında DYP’den siyasete girmiş, kısa zamanda partide yükselmiş bir isimdi.
DYP’nın Kadın Kolları Başkanı olan Akşener, 1995 Seçimleri sonrası ilk kez milletvekili seçildi.

DYP-REFAH koalisyonunda kabineye girerek Türkiye’nin ilk kadın içişleri bakanı oldu.
2001’de AK Parti’nin kuruluş toplantılarına katılan Akşener; sonraki süreçte AK Parti kurucusu olmayı reddetti ve 3 Kasım 2001 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi’ne katıldı.
Meral Akşener, başta rahmetli ağabeyi Nihat Gürer aracılığı ile olmak üzere MHP camiasına yakın bir insandı.

Gelgelelim, siyasi geçmişi ve hayat görüşü itibariyle tipik bir ülkücüden ziyade daha merkezde bir isimdi.
Meral Akşener’in Devlet Bahçeli ile çatışması aslında 7 Haziran 2015 Seçimleri sonrası başlamıştı.

Akşener’in fazla sivrilmesinden hoşlanmayan Bahçeli; Akşener’i önce TBMM başkanvekililiğinden aldı, sonra da 1 Kasım seçimlerinde milletvekili adayı göstermedi.
“Hanımefendi dinlenecekler” diyen Bahçeli’nin aday göstermeme gerekçesi olarak “gizlidir, uluorta söylenmez” ifadeleri çok ses getirdi.

Zira Akşener’e çok kısa bir zaman önce özel yaşamıyla ilgili bir iftira atılmış, kaseti olduğu iddia edilmişti.
O ana kadar sessizliğini koruyan Meral Akşener; bizzat Bahçeli tarafından kendi şahsiyetinin hedef alınması sonrası isyan bayrağını çekti.

MHP’de genel başkanın değişeceği olağanüstü kurultayın derhal toplanması için çağrı yaptı.
Üç genel Başkan adayı; Koray Aydın, Sinan Oğan ve Meral Akşener buluştular.

Devlet Bahçeli’ye çağrı yaptılar:

“5 ayda iki milyon oy kaybettik. Kurultaya gidelim kararı delegeler versin. MHP’yi mahkeme kapılarında süründürmeyin. Genel başkanımız olarak siz toplayın kurultayı”
Bahçeli’nin kendi üslubuna uygun olan yanıtı ise çok kısa bir zaman sonra geldi:

“Kurultayımızın tarihi 18 Mart 2018’dir. Olağanüstü kurultay ihtimali yoktur. Kimse heveslenmesin.”
Muhalifler için savaşmak dışında başka seçenek kalmamıştı.

Olağanüstü kurultayın toplanması için delegelerin salt çoğunluğunun imzası gerekiyordu.

Üç genel Başkan adayı, güçlerini birleştirerek kısa zamanda imzaları toplayıp genel merkeze götürdüler.
Gelgelelim; Bahçeli Nuh diyor Peygamber demiyordu.

“Ne yaparlarsa yapsınlar, kurultay olmayacak” diye kestirip atmaya devam etti.

Muhalif avukatlar, genel merkezde imzaları teslim edecek muhatap dahi bulamadılar.
Bahçeli ne kadar inatçı ve uzlaşmaz ise muhalif adaylar da o kadar kararlı ve hırslıydı.

Genel Merkez’in teşkilatın sesine kulak tıkamasına misilleme olarak teşkilat ziyaretlerine başladılar.

Özellikle Meral Akşener şehir şehir gezip MHP teşkilatları ile buluştu.
Akşener’in gördüğü ilgi muazzamdı. Gittiği her şehirde MHP teşkilatları tarafından coşkuyla karşılanıyor, büyük bir sevgi görüyordu.

Keza Oğan ve Aydın da kendi bölgelerinde ziyaretler yaptılar.

Genel Merkez’in, muhaliflerin bu saha çıkartmalarına cevabı çok sert oldu.
MHP Genel Merkezi, eşi benzeri görülmemiş bir karara imza atarak muhaliflere imza veren il başkanlıklarının tamamını görevden aldı.

Görevden almakla kalmadı; çok sayıda şehirde teşkilatları kapattığını açıkladı.

MHP resmen kendi kapısına kilit vuruyordu.
Artık kılıçlar çekilmişti.

Genel Merkez’in sırf kurultaya imza verdiler diye teşkilatların kapısına kilit vurması muhaliflerde büyük bir duygusal kırılmaya yol açtı.

O ana kadar Bahçeli’ye karşı daha saygılı ve ılımlı olan muhalifler daha sert bir tutum izlemeye karar verdiler.
Genel Merkez’in uzlaşmaz tutumu sonrası muhaliflerin önünde tek bir yol kaldı.

5 Şubat 2016’da Topladıkları imzaları mahkemeye götürüp; "Kurultay Çağrı Heyeti" oluşturularak partinin olağanüstü kurultaya götürülmesi talebiyle dava açıldı.
Parti mahkemelik olmuştu. Teşkilatların kapısına kilit vurulmuş, delege imzaları yok sayılmıştı.

Devlet Bahçeli tek bir kararıyla partiyi sağ sağlim kurultaya götürebilecekken bir inat uğruna ortalığı yangın yerine dönüştürdü.
Türkiye’nin bir numaralı gündemi MHP oldu. Herkes sabahtan akşama kadar MHP’deki gelişmeleri takip ediyor; kurultay olacak mı olmayacak mı diye birbirlerine soruyorlardı.

MHP ile uzaktan yakından alakası olmayan insanlar dahi merak içindeydi.
Tam da o günlerde iki önemli gelişme yaşandı.

Birincisi Devlet Bahçeli’nin yardımcısı, MHP’nin önemli ismi Ümit Özdağ; teşkilatların kapısına kilit vurulmasını doğru bulmadığını söyleyerek genel Başkan yardımcılığından istifa etti. Muhaliflerin safına katıldı.
Diğer önemli gelişme ise MHP’nin TBMM’deki grup Başkanvekili Oktay Vural da olağanüstü kurultayın gerekli olduğunu belirterek görevinden istifa etti.

Tüm ağır toplar, yavaş yavaş muhalif saflara kayıyor, Bahçeli’nin etrafında sadece katıksız sadakatle bulunanlar kalıyordu.
Özellikle Oktay Vural’ın istifası Bahçeli’yi çok üzdü. Oktay Vural’a güveniyordu.

Ancak bu konuda Akşener, Oktay Vural’ı damardan vurmuştu.

Vural’ın kısa zaman önce kanserden vefat eden eşi Akşener’in çok yakın arkadaşıydı.
Meral Akşener, gözleri dolarak “Tuba hayatta olsa, Oktay’ı kulağından tuttuğu gibi benim yanıma gönderirdi” demişti.

Akşener’in bu duygusal yükselişi ne kadar etkili oldu tartışılır ama Oktay Vural hemen sonrasında istifa edip kurultay çağrısı yaptı.
Yine aynı günlerde artık iyiden iyiye yalnızlaşan Devlet Bahçeli’ye nefes aldıran bir gelişme oldu.

Balgat’a destek Beştepe’den geldi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Mahkemeler partilerin iç işlerine karışmamalı” diyerek yargı sürecine müdahale etti.
İktidarın safını belirlemesi muhalifleri daha çok hırslandırdı.

Özellikle Meral Akşener artık sözünü budaktan sakınmıyordu.

“Eğer Kongre sürecine müdahale olursa 40 bin kişiyle saraya yürürüm” diyerek meydan okudu.

Meral Abla gözünü karartmıştı.
Ve sonunda mahkemeden beklenen haber geldi.

Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi kongrenin olağanüstü toplanmasını kararlaştırdı ve çağrı heyeti atadı.

Bu heyet de 15 Mayıs 2016 günü kongre yapılmasını kararlaştırdı.
Muhalifler büyük bir heyecanla kongre kararını kutlayıp 15 Mayıs hazırlıklarına girişmeye başladılar.

Ancak “Balgat Yönetimi” pes etmedi.

Bu sefer Gemerek ve Tosya mahkemelerinden verilen kararla 15 Mayıs kongresinin yapılamayacağı açıklandı.
Türkiye tarihinde görmediği bir parti içi savaşa tanıklık ediyordu. Mahkemeler kararlarıyla birbiriyle kapışıyor; televizyon kanalları son dakika üstüne son dakika geçiyordu.

Artık herkes meselenin bir siyasi partideki kongre sürecinden ibaret olmadığını farkındaydı…
Dört Genel Başkan adayı mahkemenin son kararının usulsüz olduğunu iddia ederek 15 Mayıs’ta Ankara’da Büyük Anadolu Oteli’nde olacaklarını söylediler.

Tüm ülkücüleri ve delegeleri de kongreye gelin çağrısı yaptılar…
Türk siyasi tarihine “Tarla Kongresi” olarak geçen 15 Mayıs 2016 günü binlerce ülkücü Kuzey Ankara yollarına düştü…

Ancak otel yolu TOMA’lar ve emniyet araçları ile kapatıldı.

Emniyet geçişe izin vermedi.

Ülkücülere biber gazı sıkıldı.
Meral Akşener’in polis barikatı önünde nöbet tuttuğu, Ümit Özdağ’ın barikata tırmandığı, tarihte ilk kez ülkücüler ile polisin karşı karşıya geldiği 15 Mayıs günü bir roman sayfasını andıran gizemli bir melodrama dönüştü.
15 Mayıs’ta kongre yapılamadı ama muhalifler büyük bir kalabalık toplayarak bir kararlılık bildirisi okudular.

“Ülkücü Hareket Engellenemez” sloganı biber gazı ve TOMA’ların arasında duyuldu.

Genel Başkan adayı Koray Aydın, “kongremiz Haziran’da yapılacak” dedi.
Sonunda Yargıtay’dan nihai karar 24 Mayıs’ta geldi.

Yargıtay, “kongre yapılsın” dedi.

Sebebi basitti: “Yeterli delege imzası varsa kongre toplanır”

Yargıtay, bu kadar temel bir kurala rağmen kararı açıklamak için neden üçüncü dünya savaşı çıkmasını beklemişti kimse anlayamadı.
Kesin karar açıklanmış, olağanüstü kongrenin yapılacağı kesinleşmişti.

Ancak muhalifler ve genel merkez yine uzlaşamayacak bir mesele buldu.

Genel Merkez, büyük kongre için 10 Temmuz, muhalifler ise 18 Haziran tarihini açıkladılar.
Muhalifler ilk önce tüzük Kongresi yapılması gerektiğini düşünüyorlardı, tüzük değiştikten sonra genel başkanlık seçimi yapılabilirdi.

Genel merkez ise direkt genel başkanlık seçiminin yapılabileceğini ilan etti.
Neticede muhalifler, 18 Haziran’da yılan hikayesine dönen olağanüstü kongreyi topladılar. Tüzüğü değiştirip 10 Temmuz’da Devlet Bahçeli’nin açıkladığı tarihte genel Başkan seçimi yapılacağını ilan ettiler.

Genel Merkez, 18 Haziran kongresini korsan kongre ilan etti.
Şimdi tüm Türkiye nefesini tutmuş 10 Temmuz tarihini bekliyordu.

Türk siyasi tarihinin en heyecan verici kongrelerinden birisi olacaktı.

5 aday vardı:

Mevcut genel Başkan Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Koray Aydın, Sinan Oğan ve Ümit Özdağ…
Kesin bir tahmin yürütmek zor olsa da
Akşener yarışta şanslı gözüküyordu.

1200 delegenin 450’si Akşener’e destek imzası vermişti.

Koray Aydın ve Sinan Oğan’ın 150-200 kadar imzaları vardı.

Ümit Özdağ’ın ise aday olmak için bile yeterli imzaya sahip olmadığı konuşuluyordu.
Mevcut Genel Başkan Devlet Bahçeli’yi destekleyen delege sayısının ise 18 Haziran’da muhaliflerin topladığı kongreye gitmeyen 350-400 kadar delege olduğunu söylemek mümkün.

Ancak çekindikleri ve hedef haline gelmemek için gitmeyen delegelerin varlığı da kuvvetle muhtemel.
Ancak siyasi iktidar MHP’nin 10 Temmuz Kongresi’ni yaşamasına izin vermedi.

Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, MHP muhaliflerinin 19 Haziran 2016'da düzenlediği olağanüstü genel kurulun iptaline karar verdi.

Alınan kararlar da geçersiz sayıldı.
MHP Genel Başkanı bu kararla derin bir nefes alıp 10 Temmuz 2016 olağanüstü kongresinin iptal edildiğini, MHP’nin olağan kongresinin 18 Mart 2018’de gerçekleşeceğini duyurdu.
Muhalif MHP’liler çok uzun bir yoldan gelmiş, çok büyük mücadele vermişler; hem genel Başkan Devlet Bahçeli’ye hem de iktidardaki Devlet’e karşı savaşmışlardı.

Yine de pes etmediler.

Delegelerden tekrar imza toplayıp tekrar mahkemeye gideceklerlen 15 Temmuz günü geldi…
15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi; Türkiye’de siyasi atmosferi %180 derece değiştirdi.

Artık tek bir gündem vardı: O da Darbeci FETÖ’cüleri bütünüyle temizlemek.

Yenikapı’daki büyük demokrasi mitingine Kılıçdaroğlu ve Bahçeli de katıldı.
15 Temmuz süreci, zaten önleri kesilmiş MHP’li muhalifleri iyice hedef haline getirdi.

FETÖ’nün Akşener’i desteklediği iddiaları sonrası Akşener’e yakın çok sayıda isim gözaltına alındı.

Aralarında FETÖ’ye karşı uzun mücadele etmiş Yavuz Semim Demirağ’a gibi isimler de vardı.
FETÖ’nün elinde Meral Akşener’in kaseti olduğu, Akşener’in bu yüzden FETÖ’ye destek vermek zorunda kaldığı iddia edildi.

Akşener, bu ithamları “iğrenç” kelimesiyle değerlendirdi.

Hapse atılan arkadaşlarına sahip çıktı.
Türkiye, olağanüstü hal koşullarındaydı. FETÖ karşıtlığı çerçevesinde Ak Parti-MHP-Vatan Partisi; aynı düzlemde hareket ediyordu.

CHP’nin ve muhalif MHP’lilerin başını çektiği Muhalefet ise milli birlik ve beraberliğin karşısında olmakla suçlanıyordu.
Akşener ve arkadaşları için zor günler tekrar başladı.

Partisinden atılmış, kongreyi toplayamamış, bir sıfatı makamı olmayan 60 yaşında bir kadındı.

Yine de üstündeki ölü toprağı attı ve MHP içindeki görüşmelere devam etti.
Ekim ayı geldiğinde ise Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başkanlık yolu açıldı.

Devlet Bahçeli, anayasayı değiştirerek başkanlık sisteminin getirilmesine TBMM’de evet oyu vereceklerini söyledi.

Türkiye’nin gündemi bir anda değişmişti.
Daha 1 sene önce Ak Parti’nin ahlaken çürümüş, Türkiye’yi uçuruma sürükleyen bir parti olduğunu ifade eden; Tayyip Erdoğan’a ise ağza alınmayacak hakaretlerde bulunan Bahçeli; Erdoğan’a başkanlık sisteminin yolunu açtı.
16 Nisan’da yapılması kararlaştırılan başkanlık referandumuna; AK Parti, MHP Genel Merkezi, Büyük Birlik Partisi “EVET” diyeceklerini söyledi.

CHP, MHP’li muhalifler, HDP ve Saadet “HAYIR” için çalışacaklarını söyledi.
Olağanüstü hal koşullarında, MHP’nin 9 fire vermesine rağmen Meclis’ten geçen başkanlık sistemi için referandum kampanyası başladı.

En dikkat çekici kampanyalar ise Akşener’in başını çektiği MHP’li muhaliflerin HAYIR kampanyasıydı.
“Türk Milliyetçileri ‘HAYIR’ diyor” platformu kuruldu. Akşener, Aydın, Oğan ve Özdağ il il gezip ülkücülere neden hayır vermeleri gerektiğini anlattı.

Gelgelelim birçok Bahçeli destekçilerinin saldırısına uğradılar. Akşener’in konuştuğu salonun elektrikleri kesildi.
TV kanallarında HAYIR’ı savunan muhalif MHP’liler ve onları programlarına davet eden sunucular tehdit edildi. Fiziki saldırılar meydana geldi.

(Ben de o dönemde Ulusal Kanal’daki programıma MHP’li muhalif milletvekili İsmail Ok’u davet ettiğim için tehdit telefonları aldım.)
Devlet Bahçeli, EVET kampanyasına destek sahaya çok çıkmadı. Basın açıklamaları ve TV programlarıyla EVET’i savundu. Zira sahaya çıksa seçmenine yapacak pek bir açıklaması yoktu.
Buna rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’nin performansından memnundu. Zaten tasarının meclisten geçmesi için Bahçeli’nin yaptığı jest tek başına yeterliydi.

Bahçeli’nin oylarından ziyade MHP tüzel kişiliğinin başkanlığa EVET demesi sembolik olarak çok anlamlıydı.
Ancak 16 Nisan 2017 gecesi geldiğinde Tayyip Erdoğan bile MHP’nin bu kadar etkisiz kalacağını beklemiyordu.

MHP oyları blok olarak HAYIR’a gitmiş; Ülkücüler iki senedir yaptırılmayan kurultaylarını sandıkta yapmıştı.
AK Parti ve MHP’nin toplam oy oranının %70’lerde olduğu şehirlerde bile ya Hayır ya da kılpayı Evet çıktı.

Sonsuza kadar soru işaretleri ile anılacak olan 16 Nisan referandumunda %51 buçuk ile EVET’in kazandığı ilan edildi.
Muhalefet cephesinde tek fire HDP’den gelmiş; EVET çıkarsa Kürtlerin rahat nefes alacağını, özerklik bile verileceğini, Öcalan’ın da başkanlık istediğini söyleyen Barzani’nin etkisiyle HDP oylarında EVET’e kaymalar olmuştu.
Hapisteki Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ kuvvetli bir şekilde HAYIR’ı işaret etse de HDP Genel Merkezi de HAYIR’da karar kıldıysa da HDP’nin güçlü olduğu şehirlerde EVET’e yönelim dikkat çekti.
Neticede olan olmuş; biten bitmiş, Erdoğan’ın tabiriyle atı alan Üsküdar’ı geçmişti.

Muhalefetin haykırışları, isyanları, öfkesi derin dehlizlerde kayboldu.

Gelgelelim 16 Nisan 2017 tarihi asla unutulmayacaktı.
Türkiye’de 17 Nisan sabahı tüm metropollerde, turizm ve sanayi şehirlerinde düşünceli, üzgün ve mahsun insanlar göze çarptı.

Hiç kimse 15 Temmuz 2016 sonrası ne olup bittiğini anlamamış; Türkiye’de bir anda sistem (muhalefete göre rejim) değişmişti.
Muhalefetin tüm itirazlarına kapılar kapanmış, “haydi geçmiş olsun” denmişti.

Geleceğe yönelik umutlu olanların başında ise MHP’li muhalifler gözüküyordu.

Toplumsal tabanlarının ne kadar güçlü olduğu belli olmuştu.

Artık gitme vaktiydi…
2017 yılının ortalarına doğru MHP Genel Merkezi yaptığı il ve ilçe kongrelerinde muhalif delegeleri tasfiye etmeye başladı.

Akşener, Aydın, Oğan ve Özdağ’a yakın tüm il/ilçe yöneticilerinin üstü çizildi.

Bahçeli ve ekibi ayakta kaldı; muhalifler yuvayı terk etti.
25 Ekim 2017 tarihinde Meral Akşener liderliğinde İYİ PARTİ kuruldu.

MHP Genel Başkan adaylarından Sinan Oğan’ın katılmadığı İYİ Parti’ye; Ümit Özdağ kuruluşundan itibaren, Koray Aydın ise bir süre sonra katıldı.
EK NOT 1:)

Bilgisel ne kadar özet geçmeye çalışırsam çalışayım çok uzun olduğu için MHP ve İYİ PARTİ sosyolojisi arasındaki farklara hiç değinmedim.

Ona da kısaca değinmek isterim önemli çünkü.
Meral Akşener’i destekleyen MHP delegelerinin önemli kısmı Batı Anadolu, Trakya, Toroslar, sahiller ve Metropol delegeleriydi.

Koray Aydın Karadeniz, Sinan Oğan ise Doğu Anadolu delegelerinden rağbet gördü.
İYİ Parti’nin kurucu iradesini oluşturan damarı incelediğimizde “büyük oranda” “şehirli-seküler-eğitimli” Türk milliyetçilerinin olduğunu gözlemliyoruz.
İstanbul ve Ankara’daki klasik bir İYİ Partili gencin profili kravat takan, batı tarzı eğitim alan, kız/erkek arkadaşı olan, Atatürk’ü çok seven, vakit namazlarını kılmasa da Cuma’ları kaçırmamaya özen gösteren, arasıra da alkol kullanan bir profil.
Gelgelelim bu sosyolojik farklara rağmen; bir MHP’li ile bir İYİ Partiliye Kürt Meselesi, Ermeni Meselesi, Azınlıklar, göçmenler gibi konularda sorular sorsanız aşağı yukarı aynı yanıtları alırsınız.

Hamur aynı hamur yani.
İYİ Parti’nin kurulum süreci; Cumhuriyet tarihinin en karakterli hikayelerinden birisidir.

O dönemde partilerine ve ilkelerine sahip çıkan çok sayıda ülkücü; ben de dahil olmak üzere bu camialara mesafeli bakan çoğu kişinin takdirini kazanmıştı.
EK NOT 2:

Efendim ben deniz; 2015-2017 arasında Ulusal Kanal’da MHP ile ilgilenen muhabir ve sunucuydum.

Dolayısıyla enaniyet gibi algılamazsanız kaynak isteyenlere kendimi göstermek istiyorum.

O dönemi çok yakından takip eden, her safhasında içinde olan bir gazeteciydim.
EK NOT 3:

Bilgiseldeki tüm görsel ve videolar açık internet platformlarından alınmıştır. Logosu olan kurumlara aittir.

Montajlar için @EmreEsmertas kardeşime teşekkür ederim.

Sabırla sonuna kadar okuyan herkese çok teşekkür ederim.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Ali Yağız Baltacı

Ali Yağız Baltacı Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @aybaltaci

Apr 10
Türkiye Cumhuriyeti’nin iki Mareşal’inden biri olan Fevzi Çakmak Paşa, 74 sene önce bugün vefat etti.

Vefatıyla ülkenin kalan 74 yılına damgasını vuracak bir siyasi kırılmanın fitilini ateşledi. (1)
Image
Image
Çakmak Paşa, asker ve siyaset çevrelerinde hep “Mareşal” olarak anılır.

Zira kendisinin dışındaki tek Mareşal olan Atatürk’e hep “Gazi” dendiği için bu sıfatı ömrünün sonuna kadar en çok kullanan kişi Fevzi Çakmak olmuştur. (2) Image
İmparatorluğun Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanlığı gibi üst düzey görevlerde bulundu.

Milli Mücadele'nin ilk aylarında Kuvai Milliye'ye mesafeli bir tutum sergilese de İstanbul'un işgali sonrası Mustafa Kemal'in liderliğini kabul ederek Anadolu'ya geçti. (3) Image
Read 20 tweets
Feb 5
Umudunu kesen gazeteci, havalimanına gitmeden önce son bir umutla yanındaki sarhoş Fransızlara sordu.

Bir Osmanlı Prensini arıyorum. Burada oturuyormuş. Tanıyor musunuz?

Kafaları güzel Fransızlar, prens kelimesini duyunca "tabii ki, o prens benim" diyerek kahkaha attılar. (1)
Bunca yorgunluğunun sonunda Türkiye'ye eli boş dönecek olan gazeteci bir de üstüne sarhoşların eğlencesi olmuştu. İyice asabı bozuldu.

Hesabı isteyip gitmek istedi. Yapacak bir şey yoktu.

O sırada barın yanına yığılıp kalmış olan pejmürde bir adam gazeteciye yaklaştı. (2)
Ya alkolden ya da pespayelikten pejmürde Fransız'ın söyledikleri tam anlaşılmıyordu.

Gazeteci şu kadarını anlayabildi:

"O prensi biliyorum ben. Zayıf, çelimsiz bir adamdır. Gözleri de görmüyor. Siz onu yanlış yerde arıyorsunuz. Paulliani Pasajı'nda oturuyor." (3)
Read 23 tweets
Nov 12, 2023
1960 senesinin ilk günlerinde, Türkiye'nin Bangkok Büyükelçiliği'nde gün oldukça sıradan başlamıştı.

Yine böyle bir günde Büyükelçilik ofisinin telefonu çaldı.

Arayan Asya ücralarında keşfe çıkmış bir Türk gezgindi ve mutlaka büyükelçi ile görüşmek istediğini söylüyordu. (1)
Sekreter hanım, telefonun o günlerde ismi Burma olan bugünkü Myanmar'dan geldiğini söyledi.

Büyükelçi Necdet Kent, merakla telefonu açtı ve dinlemeye başladı:

"Sayın Büyükelçim, Burma'dan arıyorum. Burada ilgilenmeniz gereken bir şeyler var" (2)
Telefondaki genç Burma'da Türkçe isimlerle dolu mezar taşları bulduğunu söylüyordu.

Mezarlıkların bulunduğu adresi not defretine yazdı Büyükelçi.

Türkiye'nin Burma'da Büyükelçiliği yoktu. Tayland'daki Büyükelçi oraya da akredite konumdaydı. (3)
Read 25 tweets
Nov 3, 2023
2019 İstanbul Tekrar Seçimi sonrası Türkiye'de muhalefet, uzun yıllardır yaşamadığı bir galibiyet coşkusunu iliklerine kadar hissetti.

Dört yıllık zamana yayılacak bu iklim; manipülasyon, dayatma ve sürüklenme kelimeleri ile özetlenebilecek görkemli bir bozgunla neticelenecekti.


Image
Image
Image
Image
23 Haziran 2019 gecesi, Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul'da elde ettiği ikinci galibiyet, uluslararası medya kuruluşları tarafından acil koduyla duyuruldu.

Dünyanın dört bir yanında atılan manşetlerden en çok akılda kalanları ise şunlardı: (1) Image
- Erdoğan, utanç verici bir yenilgi aldı.

- Erdoğan için sonun başlangıcı.

- Erdoğan kendi evinde bir kere daha kaybetti. (2)
Read 63 tweets
Aug 25, 2023
27 Mayıs’ın ihtiraslı subayları, fırtına dinip süngüler düştüğünde, ihtilalin yerini siyaset ve bürokrasi aldığında bir sabah ansızın sürgüne gönderildiler.

Yumruklarını sıkarak Tokyo’nun yolunu tutan Muzaffer Özdağ’ın bu uzak şehirde dünyaya gelecek evladı, gerçekleştiremediği ümitlerinin yansıması olacaktı.
Demokrat Parti’yi devirip iktidarı ele geçiren ihtilalci subayların en gençlerinden olan Muzaffer Özdağ, kısacık ömrüne sığdırdığı büyük maceraların ardından şimdi uzak diyarlarda sürgündeydi.

3 Mart 1961’de doğan oğluna koyduğu Ümit ismi, Muzaffer Bey’in gerçekleştiremediği hayallerinin sembolü oldu. (1)
Bebek Ümit Özdağ iki yaşında döndü ülkesine.

Babasından kaynaklı olarak Türk milliyetçiliğinin içine doğmuştu.

Alparslan Türkeş’lerin, Dündar Taşer’lerin kucağında büyüdü.

Ailesi en iyi eğitimi almasını sağladı. (2) Image
Read 42 tweets
Jul 17, 2023
Dünya futbol tarihinde eşine çok nadir rastlanan olaylardan birisi 2 Mart 2000 tarihinde Almanya’nın Dortmund kentinde Borussia Dortmund- Galatasaray maçında yaşandı.

Sürecin perde arkasında ise futbolun çok ötesine geçen bir hikaye gizliydi.


Image
Image
Image
Image
1960’ların başında başlayan Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün en önemli ayaklarından birisi Almanya’nın Ruhr bölgesi oldu.

Almanya’nın kömür ve çelik üretiminin merkezi olan bu bölgede, İkinci Dünya Savaşı sonrası çok sayıda fabrika açılmıştı. (1)


Image
Image
Image
Image
Fabrikaların insan gücüne ihtiyacı vardı. Dolayısıyla Türkiye’den gelen işçi gücünün yığıldığı noktaların başında Ruhr Bölgesi geliyordu.

Duisburg, Essen, Bochum, Gelsenkirchen ve hikayemizin merkezindeki Dortmund şehirleri Ruhr bölgesinin başlıca merkezleriydi. (2)


Image
Image
Image
Image
Read 23 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(