Ekmek kuyruklarında sürünen Rus halkını görmezlikten gelen Yeltsin, 'radikal reformların' süreceğini duyurdu...
Oysa kendi yardımcısı Rutskoy bile bu reform programını 'ekonomik soykırım' olarak niteliyordu..
1-Yeltsin, Parlamentoyu Topa Tutuyor!
Ekonomi çöküp milyonlarca insan işsiz kalınca, Yeltsin'e karşı siyasi hareket başladı. Parlamentoda iki cephe oluştu. Yeltsin'e karşı olanlar üst üste önergeler vererek Yeltsin'i görevden almaya çalışıyorlardı...
21 Eylül 1993'te Yeltsin, televizyona çıktı, ulusa seslendi.
Parlamentoyu kapattığını duyurdu. Yeni seçimlere kadar ülkeyi, özel yetkilerle kendisi yönetecekti!..
3-ABD'nin övdüğü örnek demokrat Yeltsin, muhalafete dayanamayıp parlamentoyu kapattığını duyurduğu günün hemen ertesinde Rus Parlamentosu toplandı. Yeltsin görevden alındı, yerine yardımcısı atandı. Artık herşey çığırından çıkmıştı...
4-Rusya çok tehlikeli bir siyasi bunalımın içine yuvarlanmıştı.
On binlerce Moskovalı sokaklara döküldü. Meydanlar Yeltsin karşıtı sloganlarla inliyordu. Rus halkı, parlamentosunu savunuyordu.
5-Ordunun ve güvenlik güçlerinin desteğini alan Yeltsin, 4 Ekim 1993 günü, Beyaz Saray adı verilen Rus Parlamentosunu topa tutturdu. Tüm dünya televizyonları, Rus parlamentosunun topçu ateşi altında kalışını anında yayınladı.
6-ABD Başkanı Bill Clinton, Yeltsin'in bu eylemini, demokrasinin savunulması olarak gördüğünü duyuruyor, demokrat (?) Yeltsin'i destekliyordu.
7- Yeltsin, Aralık 1994'de Çeçenistan'a askeri saldırıda bulunup işgal etti. Moskova'nın denetiminde özerk bir cumhuriyet kurmayı denedi.
Ancak Çeçenlerin güçlü direnişi karşısında geri çekilmek zorunda kaldı, iç politikada güç duruma düştü.
İşgal Detayı mepanews.com/11-aralik-1994…
8-YELTSİN'İN
ÖZELLEŞTİRME YAĞMASI
IMF'ye teslim olmuş Rusya'nın 1995'de dış borçları çok artmıştı. Hem bu borçları ödemek hem de Rusya'da yeni türemiş işadamlarının 1996 başkanlık seçimlerinde desteğini alabilmek için, Yeltsin yeni bir özelleştirme yağması başlattı.
9-Rusya'nın en büyük fabrika ve işletmelerinin hisselerini, yeni türemiş Rus bankalarına nakit para karşılığı yok pahasına sattı. Bu hissleri ele geçiren, kendilerine oligark denilen, hemen hemen tamamı Yahudi kökenli olan Rus işadamları ulusal medyanın ve bankaların sahibi oldu
10-İşte şimdi sıra geldi, Boris Yeltsin'in 2. kez devlet başkanlığına seçilişinin öyküsüne.
Alkol bağımlısı olan Yeltsin, 1995'de 2 kez kalp krizi geçirdi.
17 Aralık 1995'de yapılan parlamento seçimlerinde, Yeltsin taraftarları beklenmedik ağır bir yenilgi aldılar.
11-Yeltsin'in dolaylı olarak desteklediği 'Vatanımız Rusya Partisi' oyların sadece % 12,2'sini alırken, Genadi Zuganov'un liderliğindeki 'Rusya Federasyonu Komünist Partisi' oyların % 34,9'unu alarak seçimden birinci parti olarak çıkmıştı.
12-Artık herkes, Haziran 1996'da yapılacak devlet başkanlığı seçimini Komünistlerin lideri Zuganov'un kazanacağına kesin gözüyle bakıyordu.
Şubat 1996'da Boris Yeltsin, Haziran 1996'da yapılacak devlet başkanlığı seçimlerine katılacağını duyurdu.
13-Bir dönem daha başkan olmak istiyordu. Ama Yeltsin'in karşısında iki güçlü aday vardı:
Komünistlerin lideri Genadi Zuganov General Aleksandr Lebed
Yeltsin adaylığını açıkladıktan hemen sonra yapılan kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu görünüm şöyleydi:
(Tanktaki Lebed)
14-Yeltsin adaylığını açıkladıktan hemen sonra yapılan kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu görünüm şöyleydi:
Genadi Zuganov: % 50-55
General Lebed: % 30-35
Başkan Boris Yeltsin: % 2-8
15-Ekonomiyi IMF'ye teslim eden, Rusya'nın yeraltı ve yer üsütü zenginliklerini özelleştirme adı altında yok pahasına yağmalatan, halkın işsiz ve aşsız kalmasına neden olan Yeltsin'i halk artık istemiyordu.
16-Yeltsin'in alkol bağımlısı oluşu, ciddi sağlık sorunlarının bulunuşu ve dengesiz davranışları da gözden iyice düşmesinin nedenleri arasındaydı. Kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu kara tabloyu gören Yeltsin taraftarları paniğe kapıldılar...
17-En çok korkanların başında, özelleştirme yağmasıyla milyarlarca dolar vurgun vuran oligarklar geliyordu. Bu kişiler toplanıp, Yeltsin'e başkanlık seçimlerini iptal etmesi için baskı yaptılar. Açıktan açığa, 'Seçime gerek yok, ülkeyi bir diktatör olarak siz yönetin!' diyorlardı
18-Bunları söyleyenlerin tümü de, ABD tarafından desteklenip övülen Rusya'nın yeni demokrat yıldızlarıydı.
Yeltsin kendisine verilen öğütü dinlemedi. Seçim kampanyasını yürütecek ekibi değiştirdi. Ekibin başına kızı Tatyana ve özelleştirme yağmasının mimarı Çubais'i getirdi.
19-Çubais hemen işe koyuldu. Bankerlerden ve medya patronlarından oluşan bir çekirdek kadro kurdu. Medya patronları sürekli Yeltsin yanlısı propaganda yapacaklar, bankerler de paraları seçim kampanyasına akıtacaktı.
20-Bu hizmetlerine karşlık olarak da Çubais, özelleştirme adı altında Rusya'nın en değerli kurum ve kuruluşlarını bu kişilere peşkeş çekecekti.
21-'Öküz Bokunu Altın Diye Yutturanlar'
Moskova'da Yapılacak başkanlık seçiminde uygulanan kural şuydu: İlk oylamada oyların % 50'sinden fazlasını alan aday seçimi kazanıp başkan oluyordu.
22-Eğer ilk oylamada hiçbir aday oyların % 50'sini alamazsa, bir ay içinde ikinci bir seçim yapılıyor bu kez en çok oy alan aday seçimi kazanıp başkan oluyordu.
23-Rusya devlet başkanlığı seçim tarihi, 16 Haziran 1996 olarak duyuruldu. Seçim kampanyası başladı.Rus medyasının tamamı Yeltsin yanlısı propaganda yapıyor, diğer adaylara televizyonda konuşma fırsatı verilmiyordu.
24-Buna rağmen yapılan kamuoyu yoklamalarında Yeltsin, hala Zuganov ve Lebed'in çok gerisinde kalıyordu.
Yeltsin'in kampanyasını yürüten kızı Tatyana ve ortağı Çubais, çok çabuk bir çare bulmak zorundaydılar. Ve buldular da...
25-Özelleştirme yağmasından milyarlarca dolar vurmuş olan Yahudi kökenli Rus işadamlarının aracılığıyla, ABD'den yardım istediler. Açıkcası, Amerikalıların Rusya'ya gelip başkanlık seçimini kendilerine kazandırmalarını bekliyorlardı !
26-Amerikan yönetimi, çok bilgili ve deneyimli üç siyasi uzman danışmanı Moskova'ya hemen göndermeye hazır olduğunu bildirdi.
Üç Amerikalı siyasi uzman danışman; George Gorton, Dick Dresner ve Joe Shumate acele Moskova'ya geldiler ve hemen işe başladılar. imago-images.com/st/0094838907
27-Bu üç danışman
Seçim kampanyanlarını yönlendirmede uzmandılar. Amerikan ağzıyla söyleyecek olursak, öküz bokunu altın diye yutturabilecek' kertede yetenekliydiler.
Şimdi de Yeltsin'i Rus halkına, 'eşi bulunmaz demokrat bir lider' olarak yutturacaklardı ...
28-Üç Amerikalı uzmanın ilk önerileri şu oldu: Yeltsin'in rakipleri hakkında medya sürekli olarak yalan haberler uyduracak, çamur atacaktı!
29-Ruslar bu öneriye karşı çıktı. Yalan söylenmeyecek, çamur atılmayacak, dürüstlük ilkesine bağlı kalınacaktı.
Amerikalıların yanıtı ise çarpıcıydı:
Seçimi kazanmak istiyorsanız bizim söylediğimiz gibi davranacaksınız, dürüstlükle seçim kazanılmaz!
30-Amerikalı üç siyasi uzman danışman ikinci önerilerini yaptılar:
Yeltsin halkın arasına girecek, onlarla kucaklaşıp öpüşecek, gençler için düzenlenecek eğlence programlarına katılacak, onlarla beraber şarkılar söyleyip dans edecek, kısacası 'çok sevecen, çok tonton' bir kişi..
31-..rolünü oynayacaktı!
Ruslar bu öneriye de sıcak bakmadı.
Yeltsin'in doğal davranmasından yanaydılar, rol yapmasını istemiyorlardı.
32-Yeltsin'in seçim kampanyası neredeyse tam bir çıkmaza girmişti ki, üç Amerikalı uzmanın ABD'den getirilmesinde payı olan Rusya'nın özelleştirme vurguncusu dolar milyarderleri ve medya patronları araya girdiler. Ateşli tartışmalardan sonra danışmanların önerileri kabul edildi.
33-Artık Yeltsin'in seçim kampanyasında ipler danışmanlarda
'Öküz bokunu altın diye yutturabilecek' düzeyde yetenekli
3 Amerikalı uzman; bir yandan Yeltsin'in nerede, neler konuşacağını, kimlerle buluşacağını belirlerken, bir yandan da medyanın kullanacağı sloganları üretiyordu
34-Rus medyası, Yeltsin'in rakipleri hakkında asılsız dedikodular, yalanlar, iftiralar uyduruyor, en aklı başındaların bile kafalarını karıştırıyordu.
Artık maç başlamıştı...
35-Yeltsin'in rakipleri Zuganov ve Lebed bu karalama kampanyası karşısında şaşkın, kendilerini savunacak, seslerini duyuracak değil bir televizyon kanalı, bir gazete bile bulmakta zorlanıyorlardı.
36-İşte bu atmosferde, 16 Haziran 1996'da başkanlık seçimleri yapıldı.
Katılım oranı % 70 olmuş ve şu sonuçlar alınmıştı:
Yeltsin (% 35,3), Zuganov (% 32), Lebed (% 14,5).
Seçimin ilk aşamasında başkan seçilememişti, ancak bu sonuç Yeltsin için çok büyük bir başarıydı.
37-Birkaç ay öncesine kadar kamuoyundaki desteği % 5 dolaylarındayken, sanki sihirli bir el değmiş ve bu oran % 35'e çıkmıştı! Yeltsin'in kampanya ekibi sevinç içindeydi. Üç Amerikalı uzman ise daha soğukkanlı davranıyor, asıl savaşımın yeni başladığını söylüyordu.
38-Seçimin İkinci Aşaması
Üç Amerikalı uzman hemen kolları sıvadılar. Yolun yarısını başarıyla geçmişlerdi, ama asıl öldürücü darbeyi şimdi vurmaları gerekiyordu.
Yeltsin'e acele bir öneri götürdüler:
39-Yeltsin'e acele bir öneri götürdüler: İlk aşamada % 14,5 oy alan Lebed'e, geri çeviremeyeceği kadar parlak bir teklif götürün ve Lebed'in ikinci aşamaya katılmasını önleyin!
40-Seçimin ilk aşamasından iki gün sonra, 18 Haziran 1996'da Başkan Yeltsin, üç Amerikalı uzmanın önerisini yerine getirdi.
Lebed'i, 'Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Sekreteri' ve 'Başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı' olarak atadı.
41-Lebed, ağzı kulaklarında, bu yüksek prestijli atamayı hemen kabul etti ve başkanlık seçiminin ikinci aşamasından çekilmiş olduğunu ilan etti.
42-Lebed'in çekilmesiyle meydan, Yeltsin ve Zuganov'a kalmıştı.
Üç Amerikalı uzman, Zuganov'u yıpratacak kampanyaya hemen başladılar.
43-Tüm medya hemen her gün ve neredeyse günün tamamında şu sloganları tekrar edip durdu:
'Zuganov'a verilecek oylar, Komünistleri tekrar iş başına getirecektir!',
'Bir komünist olan Zuganov eğer seçilecek olursa, Rusya'da iç şavaş çıkacaktır!' ,
'Mal sahibi, mülk sahibi, iş sahibi olmak istiyorsanız oyunuzu demokrat Yeltsin'e verin!',
'ABD'nin ve Avrupa'nın saygı duyduğu Başkan Yeltsin'i seçin!'.
45-Fonlanan Havuz Medyasu bu tek yanlı propagandayı sürdürürken, özelleştirme vurguncusu Rus işadamlarının oluşturduğu havuzdan milyonlarca dolar, üç Amerikalı uzmanın saptadığı bölgelerde, belirlediği gruplara dağıtılıyordu.
46-Tam bu sırada IMF, Rusya'ya 10 milyar dolar kredi verdiğini duyurdu. Yeltsin'in seçim kampanyasını yürütenler sevinç içindeydiler.
Üç uzman, Yeltsin'e bir öneri daha götürdüler:
Neredeyse iki yıla yakın ödenmeyen emekli maaşlarını ve birikmiş işçi ücretlerini hemen ödeyin!
47- Ödemeler derhal yapıldı.
Televizyon kanalları, birikmiş emekli maaşlarını alan yaşlıların ve ücretlerini alan işçilerin Yeltsin'in boynuna sarılarak nasıl ağlaştıklarını, ellerini yüzünü nasıl öptüklerinini tekrar tekrar gösterip durdu.
48-Seçimin ikinci aşamasına bir hafta kala, Yeltsin bir kalp krizi daha geçirdi.
Üç Amerikalı uzmanın yönlendirmesiyle medya bunu halka, Yeltsin aşırı yorgunluktan grip oldu, diye duyurdu.
Yeltsin'in yanına hiç kimse sokulmadı, fotoğrafı çekilmedi, görüntüsü alınmadı.
49-Bu olumsuzluğun ustaca atlatılmasından sonra, 3 Temmuz 1996 günü başkanlık seçiminin ikinci aşaması gerçekleştirildi.
Yüzde 68,9 katılımın sağlandığı seçimde iki aday şu oyları almıştı:
50-ABD'den özel olarak getirilen üç Amerikal uzman, medyanın ve özelleştirme vurguncularının desteğiyle, 'öküz bokunu altın diye' Rus halkına yutturmayı başarmışlardı. Boris Yeltsin, ikinci kez Rusya'nın devlet başkanı olarak seçilmişti.
51-Yeltsin ikinci kez başkan olarak seçildikten sonra, IMF'den 40 milyar dolar borç alındı. Ancak bu para devletin kasasına girmedi! Yeltsin'in kızı Tatyana ve seçimlerde Yeltsin'den yana olan özelleştirme vurguncularının Amerika ve Avrupa'daki banka hesaplarına yatırıldı!
52-Bu gerçek öykü, 2002 yılında Amerika'da çekilen bir filmin senaryosunu oluşturdu.
Fimin adı şuydu: 'Spinning Boris'. Türkçeye şöyle çevirebiliriz: 'Boris Yeltsin'in Rus Halkına Yutturulması!' . imago-images.com/st/0094838907
53-TÜRKİYE FARKLI MI?
Türkiye’de de 2002 seçimlerinde benzer bir senaryoyu yaşadık.
ABD, Irak’ın (ve 60 bin askerle Türkiye’nin) işgaline bir türlü vize alamadığı Ecevit hükümetini devirmek için işe koyuldu.
54-Amerika’nın hükümetteki adamı Kemal Derviş, tam ekonomik krizin ortasında erken seçim lazım diye ilan etti.
Ardından MHP lideri Bahçeli, seçimin 3 Kasım’da yapılması gerektiğini söyledi.
55-Önce Savaş yanlısı faşist senatör John Mc Cain, İstanbul’a gelip MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ve Motorola borçlusu Cem Uzan ile bir yemek yedi.
Cem Uzan Genç Parti’yi kurdu.
Kemal Derviş de DSP’den İsmail Cem’i ikna etti, YTP diye bir parti kurdurdu. aydinlik.com.tr/koseyazisi/joh…
56-ANAP ile DYP zaten perişandı.
3 Kasım seçimlerinde AKP, % 34 oyla 1. parti oldu.
Genç Parti’nin aldığı % 7.5 oyla, DSP, ANAP, DYP ve MHP'yi barajda bıraktı.
AKP, CHP ile birlikte parlamentoya girip ezici bir çoğunluğun da sahibi oldu. 20 yıldır her seçimden aynı sonuç çıktı..
57- 1945'den sonra dünyadaki pek çok sosyal bilimcinin beynini bir soru kemiriyordu:
Kant, Hegel gibi büyük filozofları, Einstein gibi bilimcileri, Goethe gibi büyük yazarları, Wagner gibi büyük bestecileri çıkarmış Almanlar nasıl olur da Hitler gibi bir delinin peşinden gitti?
58-20 milyonun üstünde insanın canına giren Hitler,
"mühendis kafalı" olmalarıyla ünlü Almanlara ne yapmıştı?
Onların mantıklarını nasıl "servis dışı" hale getirmişti?
Sorunun özü şuydu:
Mantıklı insanların/toplumların mantıksız davranmaya başlamasına sebep olan neydi?
59-Uzun süren araştırmalarla cevabın bazı parçaları keşfedildi.
En önemli kavram "R-kompleks" denilen olguydu.
Almanların beyninde *R-Kompleks* denilen beyin bölgesi, baskın hale getirilmişti.
60-Her beyinde bulunur. R-kompleksle yönetmek, kitlelerin beynindeki "ilkel içgüdüleri aktive ederek, mantıklı düşünmeyi baskılamak" demektir.
Peki bu tip liderlerin metodu neydi?
61-Sosyal psikoloji araştırmalarına göre, "bir insanın beyinin R-kompleks seviyesine indirgemenin en iyi yollarından biri onu bir gruba dahil etmekti."
İnsanları "biz ve onlar" diye ayırmaktı...
62-İç bağları sıkı bir grup içindeki kişi "akıl ihalesi"
yoluyla "mantığını kullanmaktan vazgeçebiliyordu."
Bu amaçla kullanılan *ikinci yol*, kitleleri "korku kültüründe" yaşatmaktı.
63-Aynı şekilde "dış düşmanlar" göstererek korkuya dayalı *politik propaganda yapılarak* da kitleler *R-kompleks seviyesine indirilebiliyor.*
Bu *siyasi stratejide 3-D çok önemlidir:* 1. Düşman göster, 2. Dayanışma duygusunu kışkırt, 3. Düşündürme!
64-Sürekli çatışma çıkar ki, taraftarların *düşünemesinler!..*
İnsanların mantığına değil *içgüdülerine hitap et!..*
Peki kitleler bu tip "R kompleksli" liderlerde ne buluyorlar?
En önemli açıklamalardan biri *özdeşlik kurma psikolojisiydi.*
65-Kendi hayatında yenik, ezik, kompleksli kişiler, bu tür gücü ve otoriteyi temsil eden liderler üzerinden, kendilerini ezen kocalarından, patronlarından, üst sınıftan kendilerince intikam alıyorlardı.
66- *R-komplekse hitap eden liderlerin en büyük sırrı,
*kendisini bir "intikam aracı"* olarak sunmalarıydı.
Onlar hep; *Kaybedenlere oynayarak kazanıyorlardı!..*
Kimliklerini bir düşmana göre konumlandırıyorlardı.
67-Mesajları şöyleydi:
Ben de senin gibiyim ama senin olmadığın bir yerdeyim, oyunla bana güç ver, nefret ettiğin herkesin canını okuyayım!
Bu tip liderler kolaylıkla iktidara gelebilirken, *gidişlerinde büyük bedel ödetirler*
Bu tip liderler, toplumlar için bir zeka testidir!
68-Farabi, "Devlet başkanlarının ruh hali toplumun üstüne çöker. Ülkenin sokaklarında gördükleriniz devlet başkanlarının Zihninin bir yansımasıdır'' demişti.
Türkistan'da (870-950) yılları arası yaşamış Farabi; Felsefe, Matematik, Mantık, Siyaset Bilimi Musiki ve Gökbilimciydi.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Türk; Hoca Saadettin Efendi'ye göre, leşti, hilebazdı, aşağılıktı…
Türk; Naima'ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı, cahildi…
Türk; Nef-i'ye göre, Allah'ın irfan pınarını yasakladığıydı…
Türk; Baki'ye göre, kabaydı…
Türk; Hafız Çelebi'ye göre, baban bile olsa öldürülmesi gerekendi…
Türk; Sadrazam Kuyucu Murat'a göre, başı vurulması gerekendi…
Türk; Aksaraylı Kerimettin Mahmut'a göre, hunhar köpekti. Me'lundu…
Türk; Merzifonlu Seyyit Abdurrahman Eşref'e göre, eşsiz bir gaddardı…
Türk; Gelibolulu Mustafa Ali'ye göre, pasaklıydı, çirkindi…
Türk; Taşlıcalı Yahya'ya göre, soyu kuruyasıca idi…
Türk; Büyükelçi Moralı Çuhadır Ahmet'e göre, hayvandan farkı olmayandı…
Türk; Tokatlı Nuri'ye göre, şehir dili bilmez hayvandı…
Türk; Şeyhülislam Mustafa Sabri'ye göre, tiksinti duyulandı…
Türk; Vahdettin'e göre, dini, soyu sopu, yurdu belirsiz, cahiller sürüsüydü…
Siniriniz bozulmasın devam etmeyeyim!
Osmanlı…
– Ermenilere, “Millet-i Sadıka”…
– Araplara, “Kavm-i Necip”..
– Rumlara, “Romalı” anlamına gelen “Romeos” derken Türkler'i böyle aşağıladı.
Peki, Türk kendini nasıl görüyordu?
İşte Türk'ün hali; +++
2-++“İlk ders beni şaşırtmıştı.
Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler...
Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.
‘Biz hangi milletteniz' deyince her kafadan bir ses çıktı:
‘Biz hangi milletteniz' deyince her kafadan bir ses çıktı:
‘Biz Türk değil miyiz' deyince de hemen, ‘Estağfurullah' diye karşılık verdiler.
Türklüğü kabul etmiyorlardı.
Halbuki biz Türk'tük. Bu ordu Türk Ordusu'ydu. Türklük için savaşıyorduk...
Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi.
Fakat ne çare ki bu “biz Türk değil miyiz?” diye sorunca “Estağfurullah” diye cevap verenlerin görünüşe göre Türk demek Kızılbaş demekti.(…)
Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini, devletin merkezini, başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.
Hele iş, vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı…”
Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976), öyküsünü yazdığı “Suyu Arayan Adam” kitabında böyle anlattı Türkleri…
VATANDAŞLIK BAYRAMI
Falih Rıfkı Atay (1894-1971),
“Batış Yılları” adlı eserinde kendi kuşağını Osmanlı'nın son çocukları olarak tanımladı:
“Kendime ilk defa ne zaman ‘Türk' dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda ‘Türk', kaba ve yabani demekti.
İslam ümmetinden ve Osmanlı idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘din ile milliyetin bir olduğunu' öğrenmekti.
‘Vatan' sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal'i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet'te duydum.
Biz padişah kulları idik.
Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa' diye bağırırdık…”
Buraya kadar yazdıklarımın kuşkusuz amacı var:
Mustafa Kemal de, Osmanlı'nın son kuşağındandı. Türk'ün, Osmanlı iktidarı tarafından nasıl aşağılandığını yaşadı.+
Osmanlı münevverlerinin Babıali'de “Türk” sözünü Arap aksanıyla ifade ederek “Terk” diye yazdıklarını unutmadı. (“Terk” sözcüğünün çoğulu Arapçada “Etrâk” demekti; ve Türklere, “İdrâki biidrak” -anlayışsız Türkler- diyorlardı!)
Oysa…
Türk; Atatürk'e göre, yıldırımdı,
Oysa…
Türk; Atatürk'e göre, yıldırımdı, kasırgaydı, dünyayı aydınlatan güneşti. Bu sebeple…
96 yıl önce…
Tarih: 23 Mayıs 1928.
TBMM, 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nu kabul etti. Böylece…
Asırlardır hor görülen Türk, yurttaşlık payesiyle onurlandırıldı.+
Osmanlı ile Cumhuriyet farkı buydu…
Bugünlerde…
“Osmanlıcı” geçinen kimi AKP'liler, Ekrem İmamoğlu'nun “Türk” değil, “Rum” olduğunu ima ederek onu aşağılamaya çalışıyor!
Demek ki artık…
“Türk”, Osmanlı'da olduğu gibi aşağılanan-horlanan değildi.
3-Bu yazıyı yazalı 10 yıldan fazla olmuş. Milyonlarca insan belki de ilk defa Kürtleşen Türkmenleri öğrenmişti. Hala güncelligini koruyor. turkiye.net/yelpaze/konuk/…
--Amerikalı gazeteci:
Niye değiştirdiniz milletin alfabesini diye soruyor Atatürk'e.
--Atatürk'ün cevabı:
Hayır milletin değil, 10 bin kişinin alfabesini değiştirdim. Doğru alfabeyle de millete de okuma yazmayı öğrettim.
1-Tarih boyunca Türkçe'nin kaydedildiği alfabeler 18 tanedir.
(Dilbilimci Prof Dr Ahmet Buran hocadan alınmıştır) @AhmetBURAN4
@AhmetBURAN4 2-Yıllarca aklımızla alay edercesine bir gecede alfabe değişti de dedemizin mezar taşını okuyamıyorum dedi malum zırtolar, kütüphaneye gidipte hiç bir şey okuyamıyorum dedi aynı zırtolar! Peki bunlar Osmanlı'da alfabe tartışmalarını? Bal gibi biliyorlar.. altayli.net/osmanlida-alfa…
MHP Ankara eski il yönetim kurulu üyesi Mehmet Sakarya’nın kaleminden..!!!
BİZ UYUDUK…!?
ABD 2002 yılında ülkemizi işgal ettirdi. Kime mi..!?
T.C. kimliği taşıyan, fakat aslında fanatik Türk düşmanı olan mollalara..!?
Hafızanızla zaman tüneline girin, Yaşadıklarımızı bir film gibi seyredin! Hafızın şiir okuması ve göstermelik kodese aldırılması… Ahmet Özer ...
1- Mağdura bu millet bayılır… ABD yani CIA bizi bizden iyi tanır…
Ben o sırada MHP Ankara İl yönetimindeydim. Bahçeli ani kararla istifa ettirildi, Hükümet yıktırıldı. İstifa haberi geldiğinde, İl yönetimi toplantıdayız, Dedim ki,
“Herkes intihar edebilir, Genel başkanımız da siyaseten intihar etmiştir, yalnız partiyi de peşinden sürüklemiş, onu da öldürmüştür”
2- Başkan Yaşar Yıldırım kireç gibi oldu.
“Abi ipimizi çekiyorsun” dedi…
“Başkan” dedim “benim ipim yok, 1966 yılından beri bu hareketin içindeyim.Her düşündüğümü söylerim… Rahmetli Başbuğumun döneminde de böyleydim”
Dediğim çıktı, Bahçeli’nin İsifasıyla hükümet yıkıldı, seçime gidildi… MHP barajın altında kaldı… Arapçı, daha doğrusu ABD’nin adamları kazandı… ABD, FETÖ, CIA, Yerli işbirlikçileri elele verdi, önce askeriyeyi çökerttiler…
Türkiye'de neden hiç kimse;
Saka Torunuyuz, Hun Torunuyuz, Göktürk torunuyuz
Uygur torununuyuz,
Avar, Hazar, Kıpcak torunuyuz demiyor da
sadece Osmanlı torunuyuz diyor?
Yani mesele Türklük ise Sakalar/İskitler, Partlar, Hunlar'dan başla saymaya.
Yok eğer mesele hükümdarlık ise Uygurlar hükümdarlığın
kralı yaptı...
Herkes neden sadece Fatih'in, Selim'in torunu oluyor..??
Neden hiç kimse, Targıtay'ın, Alper Tunga'nın, Tomris Hanin, Kabaç Han'ın, Teoman Han'ın. Mete Han'ın. Atilla'nın. Kürşat'ın. Gültikin'in Bilge Tekin'in Osman Batur'un. Şeyh Şamil'in torunuyum demiyor...
Osmanlı'dan başka devlet mi bilmiyorlar yoksa..??
2-Bu Osmanlı torunuyum diyenler arasında İlk Turan İmparatorluğunu bilen var mı? Ya da
Kavimler göçü sonrası Avrupa'da kurulan ilk Türk devletini bilen var mı..??
Balamir Kağan'ı tanıyan var mı aranızda eyyy Türkçü geçinen Osmanlıcılar..
Yani mesele tarihe sahip çıkmaksa İskitleri, Asya ile, Avrupa Hunları, Ak Hunları, Doğu Anadolu ve İran'da kurulan ve tam 652 sene hüküm süren KaraHunlar Devletini bilen var mı?
Daha geriye gidersek yine Doğu Anadolu bölgesinde 4 bin yıl önceden var olan Ön Türk Devleti Türki Krallığını bileniniz var mı? Hattileri, Turukkuları,
Veya Samsun'daki İskitleri, yine Doğu Roma-Bizanstan 1500 yıl önceki İstanbul'daki Oy Bil devletini, ön Türkçe adı Astan Bulin (Bolig) şehrini, Atatürk neden Konstantinopolis'ten İstanbul'a çevirdiğini biliyor musunuz? ... Beşiktaş Metro kazılarında ortaya çıkan Kurganlar ve altınların sahipleri Rum Yunan Ermeni değil Ön Türklerdir. Kamlık İnancı'nın Atalar Kültü inancı gereği Altınlar , Elbiseler, Giysiler, Kılıç, At veya Eşleriyle birlikte gömülüyordı ve bu inanç sadece eski Türklerde vardı.
Yani Neden sadece Osmanlı..?? Saltanat ile yönetildiği için mi..??
Avarları, Hazarları tanıyan var mı aranızda.??
Hazar Türk devleti bugünkü Rusya'dan daha büyüktü..
Belki adını bile duymadınız.. Niye ille de Osmanlı..
Harfleri Arapçayı Farsçayi anımsatıyor diye mi..??
3-Sizin Türklükle, Tarihle ilginiz yok..
Sizin, yobazlıkla ilginiz var..
Geri kalmışlıkla, Sizi yönetenleri şatafatlı hayatlarıyla,
Yalakalıkla ilginiz var...
Mesela tarihe sahip çıkmaksa Osmanlı'dan daha büyük devletlerde var tarihimizde...hemde gerçekten Türk'e hizmet eden devletler...
Oğuzlar, Türgişler, Karluklar...
Neden hiç Karahanlı, Kıpçak, Gazne, Selçuklu torunuyuz diyen yok..
Memluk(Kölemen) Türk devletini "Devletü't Türkiyye" adını duyan var mı aranıza..??
Ya İhşidleri, Eyyübileri, Tulunoğlu Türk Devletlerini bilen var mı aranızda? Ya da bunların hikayelerini bilen..??
Siz sadece takke, cübbe, sakal seviyorsunuz..
Bu yüzden Osmanlı torunuyuz diyorsunuz..
Tarihte övünülecek çok daha büyük devletler çok daha büyük kahramanlar varken neden sadece Osmanlı..??
Siz dinciligi seviyorsunuz.. Dine bağlı gericiliği seviyorsunuz.. Pedofili seviyorsunuz! Bu yüzden sadece Osmanlı'yı biliyorsunuz..
İskitlerden, Partlardan, Hattilerden, Subarlardan Ak veya Kara Hunlardan, Avarlardan, Etrüsklerden haberiniz yok..
Bir tek Osmanlı biliyorsun ama onu da yanlış biliyorsun..
Hadi tanışın gerçek Osmanlıyla bari...
1-Osmanlı Türk Devleti ise Neden Türklerin Bundan Haberi Yoktur!?
15 Ekim 2024
Osmanlı Devleti Türk Devleti ise:
1. Neden Osmanlı’da Müslüman Türkler fakir, gayrimüslimler zengindir? Yunan Ord. Prof. Dr. Dimitri Kitsikis: “Batılılar bizi kışkırtana kadar Osmanlı’yı, Ermeniler, biz (Yunanlılar) ve diğer devşirmeler yönetiyordu.” x.com/Saka_larr/stat…
2. Neden Anadolu’daki Türkler İstanbul’a (o zamanki adıyla Konstantinopolis) gitmek için bulunduğu şehrin eşrafından, ağasından, beyinden, borcu olmadığına ve geri döneceğine dair iki kefilli muhtesip vizesi istenirken, bu vize Yunandan, Ermeniden, Yahudiden ve diğer gayrimüslimlerden istenmezdi?
2- 3-Neden Boğaz’ın iki yakasındaki yalılarda, köşklerde, Marmara Denizi’nin çevresindeki yalılarda, köşklerde bir tane Müslüman Türk yaşamıyordu?
4. Neden Osmanlı Bankası dahil 12 bankanın sahipleri Yunan, Ermeni vb. iken Türkler bankada işçi olarak bile çalışamıyordu? Duruma istisnai bir tepki olarak Ziya Paşa Ziraat Bankası‘nı (Memleket Sandıkları) kurmuş, sonra da Ziya Paşa Taif’e (Arabistan’da) sürgün edilip zindanda boğdurulmuştu!
5. Neden Anadolu’da doktor, eczacı, hatta köy bakkalları bile Yunan veya Ermeniydi?
6. Neden Türkler 10 yıl, hatta 15 yıl askerlik yaparken, Osmanlı vatandaşı Yunan ve Ermeniler askerlikten muaf tutulmuştu? Bu durumun ticaret, sanat ve her türlü faaliyetten Türklerin dışlanmasına yol açtığı bilindiği halde sürdürülmüştür!?
7. Neden Osmanlı’da Tanzimat aydınları, “Bu alfabe bizi cahil bıraktı, Latin alfabesine geçelim,” diye İlbasan kongreleri düzenliyorlardı?
Zaten tapu daireleri, telgraf ve saraydaki bazı yazışmalar ve mektuplar Latin alfabesiyle yapılıyor, örneğin 1795 tarihinde Hatice Sultan’ın mimar sevgilisine yazdığı mektup Latin alfabesiyledir. (Resmi ekte)
Durum böyle iken, Anadolu’daki Türkmen-Oğuzlara, Müslüman Türklere neden Arap ve Fars harfli uyduruk Osmanlıca dayatılmıştır?
Jandarma görmesin diye Kuran-ı Kerim’leri tarlalara saklardık...
Atatürk döneminde jandarmalar köy köy gezip kimlerin Kur’an okuduğunu kontrol ediyor ve “Sen misin din dersi veren?” diyerek hocaları alıp götürüyormuş.
Tamamen hayal ürünü olan bu anlatıyı belgelerle çürütelim ve Atatürk döneminde dini kitapların okutulmasından bahsedelim. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyun.
Birazdan belgeleriyle göreceğiniz üzere Atatürk, Kuran-ı Kerim'i ve din kitaplarını yasaklamak bir tarafa, hem askerler için hem köylüler için ayrı ayrı din kitabı hazırlatmıştır. Köylerde her evde mutlaka bir Kur’an-ı Kerim ve din kitabı bulundurulması için resmî adımlar atmıştır. Okullarda din ve Kuran-ı Kerim dersleri okutulmuştur. Başlıyoruz.
1⃣- Askere Din Kitabı
26 Mart 1925’te Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Diyanet İşleri Başkanlığından askerlerin İslam dinini öğrenmeleri için kışlaların uygun yerlerine asılmak maksadıyla ayet-i kerime ve hadis-i şerif yazılı levhalar hazırlanıp gönderilmesini ve askerlere okutulmak üzere bir din kitabı hazırlanmasını istemiştir. Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki tarafından görmüş olduğunuz Askere Din Dersleri kitabı hazırlanmış ve silah altındaki tüm askerlere okutulmaya başlamıştır.
2⃣- Köylü Din Dersleri Kitabı
1928 yılında köylümüzün İslam dinini layıkıyla öğrenmesi için yine Ahmet Hamdi Akseki tarafından Köylüye Din Dersleri adlı bir kitap yazılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu kitabın köylülere ulaştırılmasının sağlanması için müftülüklere talimat verilmiştir.