HAZARLAR, BİR YAHUDİ TÜRK İMPARATORLUĞU
(Albert MİZRAHİ & Kevin Alan BROOK)
Hazarlar Yahudilerle karşılıklı evlilikler yaparak Yahudi ve Türk dünyalarının bir sentezini yaratmışlardı,
1-Mizrahi: Bir Türk Yahudi’si olarak Yahudi Türklerin varlığı bana hep ilginç gelmiştir. O yüzden kitabevinde üst başlığı Bir Türk İmparatorluğu olan, kapağın ortasındaysa kocaman bir magen david yer alan kitap hemen dikkatimi çekti. Hazarlar merak ettiğim bir konuydu.
2-Özellikle de Hazar ve kısmen Yahudiliği kabul etmiş bir başka Türk toplumu olan Avarlar’ın isimlerinin İbranice anlamlarının olmasının bağlantısı olabilir mi diye merak etmiştim. (Hazarlar: geri dönenler, Avarlar: geçenler) Ama kitapta bununla ilgili bilgi bulamadım.
3-Hazar sözcüğünün kökenine ilişkin seçenekler arasında en mantıklısı Türkçe gezer sözcüğüydü. (Başlangıçta göçebe oldukları düşünülürse) Okul kitaplarında bir cümleyle bahsedilen ve Cumhurbaşkanlığı Forsu’ndaki 16 Türk devletinden biri olan Hazarlar daha fazla ilgiyi hak ediyor.
4-Kitabın temel savı, Hazar Devleti yıkıldıktan sonra Yahudi Hazarlar’ın Hıristiyan toplumlar içinde asimile olmadığı, aksine Yahudi kimliklerini koruyarak ve Doğu Avrupa’daki diğer Yahudiler’le karışarak Aşkenaz Yahudileri’nin kökenini oluşturduğudur.
5-Aslında bu tez ilk olarak 70’li yıllarda Arthur Koestlerin 13. Kabile adlı kitabında öne sürülmüş ve büyük yankı uyandırmıştı. Kevin Alan Brook ‘Hazar Yahudileri’ kitabında, Koeller’in yanı sıra başka kaynaklardan da yararlanarak ve yeni kanıtlarla bu tezi daha da ileri götürdü
6-Hatta Yahudiliğe ‘dönmüş’ diğer Türk topluluklarını ve başka milletlerden insanları da inceleyerek günümüz Yahudilerinin bağımsız ve homojen bir ırk sayılamayacağını ileri sürüyor.
7- Aşağıda bu kitaptan ilginç bölümler eşliğinde bu tezin ayrıntılarını öğrenme ve Hazarları tanıma imkânı bulacaksınız.
8-HAZARLARIN KÖKENİ
Yahudi Hazar Kralı Joseph, Endülüslü Hasdai’ye yazdığı mektupta, Hazarlar’ın Yafet’in torunu ve tüm Türkler’in atası kabul edilen Togarma’nın yedinci oğlu Kozar’ın soyundan geldiklerini anlatıyordu. salom.com.tr/arsiv/haber-98…
9-Bazı Yahudi yazarlar Hazarlar’ın soyunun Şim’on ve Yuda yahut Menaşe ve Efraim kabilelerinden geldiğini iddia ederler. Yafet’in oğlu Magog’la da bağ kuranlar mevcuttur. Talmud’a göreyse Magog Ak Hunlar’dır.
10-Beşinci yüzyılda Hun egemenliğinde yaşayan Türki Oghurlar (Ogur, Oğur) Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzeyine yerleştiler. 570’lerde bölgede Batı Göktürkler egemenliginde ilk kez Hazarlar ortaya çıktılar. Hazarlar 630’da bağımsızlığını kazandı.
11-HAZARLAR DA YAŞAM
Hazarlar hakkında arkeolojik kanıtlar üretken, çiftçilik ve hayvancılıkta uzman bir toplum olduklarını göstermektedir. Balıkçılık, avcılık, demircilik ve Ortadoğu Yahudileri’nden öğrendikleri cam işlemeciliği diğer önemli faaliyetleridir.
12-Hazarlar, 19. yüzyılda Aşkenazlar’ın giydiği cübbemsi kaftanları giyiyorlardı. (Kaftan sözcüğü Yidiş diline de geçmişti.) salom.com.tr/arsiv/haber-95…
13-Ticaret gezgin Radhanilerin elindeydi. 7-8 dil konuşup Çin’den İsveç’e mallarını pazarlayan dindar Yahudi Radhaniler Şabatları yol almaz, kervanları birleştirip dua ederlerdi. Almanya ile ticaret gelişmişti, bu sayede Iraklı Radhaniler Batılı Yahudilerle kaynaştı.
14-Hazarlar Yahudi geleneklerini Radhanilerden almış olabilir.
Hazarca: Türkçe’nin Oghur grubuna mensup Hazarca’nın gruptaki diğer diller olan Eski Bulgarca ve halen yaşayan tek örneği olan, iki milyon insanın konuştuğu Çuvaşça’ya benzediği düşünülüyor.
15-Önceleri runik Türk harfleri kullanan Hazarlar Yahudiliği kabul ettikten sonra İbrani alfabesini kullanmaya başladılar. Bulunabilen orijinal Hazar belgeleri İbranice yazılmıştır. (Schechter Mektubu, Kral Joseph’in Cevabı ve Kiev Mektubu)
(Soldaki Alfabede
"Okudum" yazıyor)
16- Kiev Mektubu’nda İbranice yazıların altındaki tek Hazarca sözcük runik harflerle yazılmıştı: ‘Okurüm’ yani okudum. (Sağdan sola yazılan sözcükteki o harfi İbranicedeki alef’e oldukça benzemektedir.)
17- İbranice hem Kırım’da yerleşik eski Yahudiler’den hem de göçlerle yeni gelenlerden öğrenilmişti. Hatta İbranice öğrenen Hıristiyanlar da vardı ve bu sayede ş harfi İbranice’den Rusça’ya geçmişti. (Kiril alfabesindeki Şa harfiyle İbranice’deki Şin benzerdir.)
18-HAZARLAR DA YÖNETİM
Hazarlarda Göktürklerden devralınan ikili yönetim mevcuttu. Asena soyundan geldiğine inanılan Kağan hem devlet başkanı hem de ruhani liderdi ve kutsal bir kişilikti. Sivillerin kralı olan Bek(bey) ise ikinci sırada geliyordu...
19-İsmi bilinen tek Yahudi kağan Hazarlar tarafından seçilmiş İsrail kökenli bir bilge olan ilk Yahudi Kağan Zacharias’tır. Kağanların aksine Yahudi beylerin isimleri iyi bilinmektedir.
20-Yahudi olan ilk Hazar Kralı Bulan, Sabriel ismini almış ve onu İbrani isimli diğer krallar takip etmiştir. Bu krallar Aralıktan Nisana başkentte oturur ve Hanuka’yla Pesah’ı burada kutlarlardı.
21-YAHUDİLİĞE GEÇİŞ
Hazarya’daki hoşgörülü ortam, Doğu ve Batı’da baskılardan kaçan çok sayıda Yahudi’nin göçtüğü güvenli bir sığınak yaratmıştı. Önceleri Kök Tengri (Gök Tanrı) inancına sahip Şamanist Hazarlar, bilgelerokulu.blogspot.com/2017/03/hazar-…
22+komşu devletlerin ve topraklarındaki tek tanrılı dinlere mensup insanların etkisiyle bu dinlere ilgi duymaya başladılar. Hatta bunun için İstanbula elçi gönderip Bizanstan yardım istediler. 861 yılında Kağan’ın sarayında üç tek tanrılı din temsilcisi arasında yarış düzenlendi.
23-Temsilcileri dinleyen Kral Bulan, sonra her temsilciye diğer iki dinden hangisinin üstün olduğunu sordu. Müslüman temsilci Yahudiliğin Hıristiyanlıktan, Hıristiyan temsilci de Yahudiliğin Müslümanlıktan üstün olduğunu söylediler.
24-İki dinin kaynağında da Yahudiliğin bulunduğunu gören Kral Bulan bu dini seçti. Onunla beraber tüm yöneticiler ve soylularla halkın bir kısmı da Yahudiliğe geçti.
Bu olay Toledolu filozof Yehuda Halevi’nin Hazar Kitabı’nda genişçe anlatılır.
25-Önceleri hayali sanılan anlatılar Bizans kaynaklarından doğrulanınca gerçekliği anlaşılmıştı. Hazarlar Yahudiliğe geçerken, Karaizm’i değil Rabinik Yahudiliği benimsemişlerdi. Karaylar’ın (İbranice Karaim:okuyanlar) Hazarlar’dan geldiğini düşünenler vardır.
26-Karaizm 760’ta Anan Ben David tarafından kurulduktan sonra Ortadoğu ve Anadolu’da çok taraftar bulmuş, bir kısmı sonradan Doğu Avrupa’ya göç etmiştir.
27- Brook’a göre tüm Hazarlar’ın sadece yazılı kaynak Tora’yı kabul eden ve Talmud, Mişna gibi sözlü kaynakları reddeden Karay mezhebinden olması imkânsızdır çünkü Kral Ovadya zamanında İsrailli din bilginlerinin ülkeye getirtilip Talmud, Mişna öğrettiklerini,
28-bizzat Kral Joseph mektubunda belirtmiştir. Ayrıca Karaylar Hazarlar’dan farklı olarak Oghurik Türkçe değil Kıpçak Türkçesi konuşuyorlardı.
Hazarya’da Yahudilik gittikçe yaygınlaşmış ve birinci din olmuştu. Bunu sıradan mezarlarda bulunan çok sayıda dini objeden anlıyoruz.
29- Bu devirde sinagoglar ve yeşivalar kurulmuş, Tora ve Talmud uygulamaları yaygınlaşmıştı. Yazışmalar İbranice yapılıyor, çocuklara İbrani adları veriliyordu.
30- Hatta Hazarlar bunu bir adım ileriye götürerek Türkler’in bayramda doğanlara bayramın isminin verilmesi adetini Yahudiliğe uyarlamış ve çocuklarına Hanuka, Pesah gibi isimler vermişlerdi.
(Bizde de Ramazan ve Kurban adları var)
31-HAZARLAR’IN DAĞILIŞI
Bizans ve Halifelikle birlikte dönemin üç büyük gücünden biri kabul edilen Hazarlar Araplarla yaptıkları savaşlarla Araplar’ın Avrupa’yı istilasını engelleyerek dünya tarihini değiştirdiler.
32- Hazarlar o dönemde daha doğuda yaşayan ve sonradan Hıristiyanlaşan Türk boylarından Bulgarlar ve Macarlar’ın bugünkü topraklarına göçmelerinde de etkileri olmuştu. Bunlardan Macarlar 7 Oghur (Ok, boy) ve 3 Kabar (Hazarlar’ın muhalif boyu) klanının Onogur (On kabile) ismiyle,
33-...ismiyle birleşmesinden oluşmuştu ve Batı dillerindeki Hungar buradan geliyordu.
Zaten 10. yüzyıl Bizans kaynaklarında Macaristan’dan Batı Türkiye ve Hazarya’dan Doğu Türkiye diye bahsediliyordu. Hazarya yıkıldıktan sonra çok sayıda Hazar Yahudisi Macaristan’a yerleşmiştir.
34- 10. yüzyılın sonlarında Bizans’ın, Peçenekler’in ve Ruslar’ın saldırılarıyla Hazarya zayıflamıştı. Pagan Ruslar Almanlar’dan Hıristiyanlığı, Bulgarlar’dan İslamiyet’i öğrenmiş fakat benimsememişlerdi. Hazarlar’dan da Yahudiliği öğrenen Rus Prensi bu dinin vatansız ve sürgün,
35-...Hazarlar’dan da Yahudiliği öğrenen Rus Prensi bu dinin vatansız ve sürgün edilmiş bir halka ait olduğunu öğrenince vazgeçti ve sonunda Bizans’tan esinlenerek Ortodoks Hıristiyanlığı benimsedi.
36-Bugünkü Ukrayna’da kurulan Rus Kağanlığı, Hazar şehirlerini ele geçirdi ve 1016’da Hazar topraklarının ilhakı tamamlandı. İlk Ruslar yönetim, hukuk, askeriye ve ticarette pek çok geleneği Hazarlar’dan devralmıştı. Rus prenslerine de Kağan deniliyordu.
37-Dağılan Hazarlar Doğu Avrupa, Türkiye ve Kafkasya topraklarına yerleştiler. Rus topraklarında kalanlar da olmuştu. Bu dönemde Hazar Yahudileri Slavlaşmış ve Kenaanit denilen Slav dilini konuşmaya başlamışlardı.
O dönem bölgede yaşayan İsrail kökenli Yahudilerle karışmış olmaları muhtemeldir. Ukrayna’da Hazar soyundan geldiklerini söyleyen Kazak Yahudileri vardı. Fiziksel olarak da Kafkas halklarına benziyorlardı. Günümüz Kazakları ve Tatarları arasında Hazar soyundan gelenler olabilir.
39-Bugünkü Kazakistan’da yaşayan Sarı Kazaklar ve Gök Közler (Mavi gözler) mavi gözlü, kızıl saçlı ve açık tenlidir ve muhtemelen Hazar soyundandır.
11.yüzyılda Ros nehri civarında yaşamış Karakalpaklardan da Hazar olarak bahsedilir.
40-Praglı Haham Petahya ben Jacob 1180’lerde yazdığı Sivuv Haolam (Dünya Turu) adlı seyahatnamesinde Hazar ülkesinin ötesinde Karaylar’ın yaşadığı Kedar ülkesinden bahseder. Bir görüşe göre bunlar Kuman (Kıpçak) Türkleridir.
41-Bizans döneminden beri bugünkü Türkiye topraklarına yerleşmiş Hazarlar olduğu biliniyordu. Bir Hazar’ın kaleme aldığı Schechter Mektubu İstanbul’da yazılmıştı. Bizans tebası saray muhafızlığı yapan çok sayıda Hazar vardı. Hazarya’dan Yahudi tüccarlar Bizans’a geliyordu.
42-Osmanlı döneminde de Hazarlar İstanbul’da kalmaya devam ettiler. Onların soyundan geldiğini iddia eden Karaylar’ın en büyük cemaatlerinden biri 19. yüzyılda İstanbul’daydı. Hatta Karaköy’ün isminin Karayköy’den geldiği söylenir. burakpehlivan.org/7276/kievden-i…
43-11. yyda çok sayıda Hazar soylusu Endülüs’e göç etmişti. Bu yüzden Endülüslü Yehuda Halevi, Hazar Kitabını yazarken doğrudan orada yaşayan Hazarlardan bilgi almış olabilir.
44- Polonyalı Aşkenazlarda
Bayrak, Balaban, Kagan, Alpert, Alperowitz gibi Türk soyadlarına rastlanmıştır. stringfixer.com/tr/Polish_Jewry
45-AŞKENAZLIK
Aşkenaz sözcüğünün kökeni hakkında çeşitli teoriler bulunmaktadır. Bunlardan biri İskitler’in antik adı olan Ashguazi’den geldiğidir. Frigyalılar’ın diğer adı Aşkaenoi’dir. Ege Adaları’nda Askenos isimli şehirler mevcuttur.
46-Güney Rusya’da yaşayan İskit dönmesi Yahudiler’e de Aşkenos deniyordu. Tora’ya göre Rusya, Ermenistan ve Anadolu bölgelerinin coğrafi adı ve Yafet’in torunlarından birinin adıydı.
47-Brook’a göre Aşkenazik kökeni, Roma döneminde Ortadoğu’dan gelen Kırım Yahudileri, Asya ve Avrupa içlerinden Doğu Avrupa’ya kaçanlar ve Hazar, Alan ve Slav dönmeleri oluşturmuştu. Sonra bu üç köken Yidiş dil ve kültüründe kaynaşmıştı.
1650’lere kadar Doğu Avrupa’da (Polonya-Ukrayna) yoğunlaşan Yahudi nüfusu, sonra Batı’ya kaymıştı. Hazar Yahudileri önce Kenaanik dili konuştukları dönemde Slavlarla kaynaşarak Türki miraslarını yitirmişler sonra da Yidiş çatısı altında diğer Yahudilerle entegrasyon tamamlanmıştı
49-Kaynaklara dayanarak yapılan tahminlere göre Hazar kökenli Yahudiler Ukrayna Yahudileri’nin %60’ını, tüm Aşkenazlar’ın da %25’ini oluşturdu.
Hazarlar’ın tamamen ortadan kaybolmaları mantıklı değildir.
50- Standart Rabinik öğretiyi benimseyen Hazarlar kolaylıkla diğer Doğu Avrupa Yahudileri’yle kaynaşmıştır. Hazar kimliklerini yavaş yavaş kaybederek yalnızca Yahudi kimliklerini korumuşlardır. Kanıtlar hiç bir zaman Hıristiyanlığı benimsemediklerini göstermektedir.
51-Hazarlar Yahudi tarihinin çok önemli bir parçasıdır ve anıları unutturulmamalıdır. Bu mirası sahiplenmek Aşkenaz Yahudileri’nin hem hakkı hem de sorumluluğudur.
52-Karayların kökleri Alta ailesinin Türk gurubuna aittir. Etnik gurup olarak şekillenmeleri Kırım’da olmuştur. Kadim Karayların bir kolu uzantı olarak Hun Türkleri ve Hazar Türkleri kabileleri arasında yer almıştır. Detay linkte. ergenekun.net/karay-turkleri…
53-Ünlü tarihçileri Abraham Polak, 1944’te “Yahudi kökenlerimiz yerine Türk ve Moğol bir soy keşfettiğimizde, niçin bunca sevinç ve gurur duymamız gerektiğini anlamıyorum” diyerek bilimsel bulgulara karşı tepkisini göstermişti!
Osmanlı Hanedanı kurucusu Osman beye Bizanslı çiftçi Zick'in oğlu diyen Osmanlı döneminin ünlü eserleri hatırlayalım. .
Bizans Tarihçisi Kritovulos,
5 ciltten oluşan el yazması kitaplarında Fatih Sultan Mehmet'e hitaben "sen Yunanlaşmış Pers'sin" diyor. Fatih de alıp okuduğu kitaptan çok mutlu oluyor ve
Kritovulos'a doğduğu İmroz adasını hediye ediyor.
Kritovulos eserinde "Osmanlı soyu Perseus ve Achaimenes'in çok eski soyundan gelir" demektedir.
Kitap, Kritovulos'un Fatih Sultan Mehmed'e ithaf ettiği mektupla başlıyor. O'na Bizans varisi ve Pers kökenli olduğunu vurgulamak için Vasileas Ton Vasileon (Şahların Şahı) diyor.
Kitap 1451-1467 yılları Fatih dönemini anlatıyor. Kitabın el yazması nüshaları İstanbul Topkapı Sarayı Müzesindedir.
Bu eseri okuyunca Osmanlı döneminde neden Yunan ve Ermeniler yerine Türklere vize uygulanıp, Başkente sokulmadığı daha iyi anlaşılacaktır.
Neden, Osmanlı'da, Müslüman Türklerin fakir, gayrimüslim azınlıkların zengin olduğunu ve Boğazın iki yakasındaki köşklerde yalılarda onların oturduklarını daha iyi anlayacağız.
Neden Osmanlı'da Müslümanların, Türklerin cahil bırakılıp Yemen'de adeta kıyama uğratıldığı,Yunan, Ermeni ve diğer Hırıstiyan azınlığın köşe başlarını kapıp yükünü tuttuğunu, doktor, eczacı, büyükelçi ve pek çok nazırın Hırıstiyan Azınlıklardan yapıldığını anlayacak ve hala Osmanlı geri gelsin diye sayıklayan Müslüman görünümlü ya da "müslüman kriptolara" + mankurtlara kapak yapacaksınız..
Yeni Osmanlıcılık üzerinden Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan dürzülerin kodlarına bakarken, neden "Osmanlı Hanedanı Türk değil" diyor ünlü tarihçiler, onların eserlerine bakıyoruz.
İş Bankası kültür yayınlarından çıkan bu kitabın, "Kritovoulos Tarihi"nin aslı "tekrar belirtelim" İstanbul Topkapı Sarayında, merak eden inceleyebilir.
İki eser tanıtacağım bu zincirde Osmanlı'nın kurucusu olarak tanıtılan Osman Bey'in babasının Bizanslı bir çiftçi olan Zick'in olduğunu açıktan yazan bu yazarları döneminde Fatih hediyelere boğmuş olduğunu öğreniyoruz. Umarım Osmanlıcılık yapan arkadaşlar piyasada bulunan bu eserleri okuyabilirler. ...
Not: Alt maddelere sayfalarını da ekleyeceğim.
(Alıntı kaynak @Mehmet66725437 )
1-Kritovulos Tarihi 5 kitaptan oluşuyor.
Kritovulos, 1453'te yazmaya başladığı kitabı, 1466'da bitirip Fatih Sultan Mehmed'e takdim ediyor.
Yaşadığı dönemi, Fatih dönemini anlatıyor.
2- Kritovulos'un yazıp Sultan Mehmed'e takdim ettiği bu kitabın tek el yazımı nüshası Topkapı Sarayı müzesinde demiştik. Bunu neden özellikle belirtiyorum çünkü Osmanlıcilik oynayan malum zırtolar yalanlanacak, inkar edecektir!
Bizans saldırıları ve Ermeni isyanları sonucu, Doğu ve Güneydoğu'da güçsüz duruma düşen Abbasilerin yerini Arapların Harbunti kabilesinden gelen Humeydiye aşiretine mensup MERVANİLER alacak ve 90 yılı aşkın hüküm süreceklerdir.
Mervani devletinin kurucusu olan Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz, Emeviler zamanında Arabistan'dan gelerek, Ergani-Maden bölgeye yerleşen Humeydiye aşiretine mensuptur. Kürt değil Araptır. +++
Ercişli (Van) yazar,
Mehmet Fatih Bekirhan'in
Güneydoğu
Türkistan mı?
Kürdistan mı? Syf 56. @mfatihbekirhan
1-Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz'ın Kürt kökenli olduğunu ise Alman Şarkiyatçı Stefan Heidemann'ın yazmış olduğu "Mervani Emirliği" adlı eserde vurgu yapılmıştır.
Kürtçülerin kaynak olarak kullandığı Heidemann'ın kitabı, tarihin ideolojik olarak yorumlanmasından başka bir şey değildir.
Çünkü adında kullandığı "Dostuk"a atfen, Abbasilerin hizmetinde bulunan Türkmen asıllı bir aileden olduğu yönünde görüşler de mevcuttur.
Ancak, Mervanilerin genişleme döneminde, Botan-Hakkari civarından gelen Kürtlerin, Mervani ordusunda çoğalması nedeniyle böyle bir yakıştırmaya gidildiği muhtemeldir.
Çünkü Mervani devletinin resmi dilinin Arapça ve basılan sikkelerin tamamının da Arapça olması, bu devletin Arap olduğunu gösterir.
2-Tarihçilerin çoğuna göre Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz'ın Arap kökenli olduğu ancak, Mervanilerin genişleme döneminde, orduya çok sayıda paralı Kürt askerin katılması ile birlikte, zamanla kürtleşme etkilerinin arttığı görülmektedir. (Bizanslılardaki Türkopol olayı gibidir)
Bazı kaynaklarda da Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz'ın Kürtlerin Buhti aşiretine mensup olduğu ya da Harput civarında yaşayan bir Ermeni iken Müslüman olduğu şeklinde bilgiler de mevcuttur.
Ancak Buhti aşiretinin kökeninin Arap olması, bu iddiaları çürütür.
Bir kısım Mervani komutanlarının Türkmen olmasından dolayı da Mervani devletinin, Arap-Kürt-Türkmen konfederasyonu olabileceği şeklinde görüşler de bulunmaktadır.
Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz'ın asayişin gittikçe bozulmaya başladığı Doğu Anadolu'da, otorite boşluğundan yararlanarak, Abbasi hükümranlık sahası içinde bulunan, fakat mahalli Ermeni beylikleri tarafından idare edilen, "Van Gölü kuzeyindeki Erciş'i ve bölgedeki bazı kaleleri zapt eder(dipce:24).
Daha sonra Diyarbakır, Silvan ve Nusaybin'i de ele geçiren Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz; Hamdanilerin elinde bulunan Musul şehrini de ele geçirmek isterken, yapılan savaşta Hamdaniler tarafından öldürülür.
Abdullah el-Hüseyin bin Dostuk el Baz, öldürülünce Bizanslılar başta Erciş ve Muş tarafları olmak üzere, bir kısım Mervani topraklarını yeniden kontrolüne alırlar. +++
İlk başta Ülkücülük böyleydi.
Sonra Tanrı, Allah oldu.
Bozkurt'un etrafına sarılan hilal daha önemli oldu.
Atsız terk edildi, Ötüken dergisi yasaklandı.
"Tanrı Türkü Korusun" yerine "Kanımız Aksa da zafer İslamın" denilir oldu.
Ahmet Arvasi'nin Türk-İslam sentezi saçmalığı esas alındı ve Türklük kağıt üstünde bırakıldı, sonra o ülkücülerin çoğu menzilci oluverdi! Artık ülkücüler de Türk tarihine birer yabancı-el oldular, tıpkı araplar gibi...bu yüzden sığınmacı arap istilasına gık diyemiyorlar! 50 bin askerin, polisin, öğretmenin, korucunun, kundaktaki bebeklerin katili terör örgütünun liderini Devlet Bahçeli TBMM'ye davet etti!
Sıradanlığın dibi budur!
Oysa İspanyollar ETA'yı,
İngilizler İRA'yı yok sayarak, toplumdan dışlayarak yok etti.
Onların yok etme metodu yerine tam tersi bir metodu niye uyguluyoruz!?
Çünkü İspanya'yı İspanyollar,
İngiltere'ye de İngilizler yönetiyor.
Bizi de yıllardır Vatikan ile Washington'un seçtiği memurları yönetiyor!
Türklerin en büyük hatası kriptoları baş tacı yapan hoşgörüsüdür!
Padişah 2. Mahmut döneminde Sarayı teslim alan Süleymaniye li Halid-i Nakşi tarikatı Alevi Bektaşi dergahlarının malına mülküne çöküp, Hacıbektaş Postunda oturan Hamdullah Çelebi'yi idamla yargılayıp, diğer dedeleri köylerinden sürgün etmiş, dedelerin köylerine geri dönme şartı ise Naksiliği kabul etmek olmuştu.
Benzer bir durumu,
"ben Bizans İmparatoru Muhammed'im" diye madalyon bastıran Fatih Sultan Mehmet yapmıştı!
Dün ne yapıldı ise bugün de aynısı yapılmak isteniyor ve üstelik bunu yapanlar yeniden Osmanlı devrine geri dönelim diyenler.!
1-SAKLI TARİH:
Bahtiyar Aydın ve Dr Çiğdem Bayraktar Ör ile
Osmanlı'dan Günümüze Türkçülük neden Yükseliyor?
Ümit Özdağ özelinde İSTİBDAT DÖNEMİ UYGULAMASI GERİ Mİ GELDİ? VE DAHA PEK ÇOK KONU İÇİN YOUBTUBE LİNKİ EKTE
@BayraktarOr ile
@Saka_larr ⏬
2-Vatikan'ın büyük vergi ve kilise yapım masraflarından kurtulmak isteyen Adriyatik derebeyleri çok daha az vergi ile Osmanlı'ya katılıyor kendilerini güvenceye alıyorlardı. Aynı Osmanlı 400 yılda Yemen'i fethedemedi ve 1 milyonunun çok üstünde Türk genci Yemen'de şehit olmuştur!
Rizeli Şevki Yılmaz, yıllarca Cumhuriyet devrinde Ermeni Manukyan'a kerhane açtılar, Manukyan Müslüman Türk kızlarını satıyor, vergi rekortmeni oluyor diye diye köy kahve dolaşıp Atatürk'ü ve Cumhuriyeti kötüledi. İşin iç yüzünü bilmeyenler de ağladı üzüldü cumhuriyet düşmanı oldu.
Oysa Manukyan'nın dedesine o kerhaneyi Sultan Padişah ll. Mahmut artırmıştı.
Hepsi , MK'tv de SAKLI TARİH programında anlatıldı.
@BayraktarOr ile ⏬
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.
Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.
Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok!
Çünkü ekmeği yapacak UN yok, Buğday yok!
Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.
Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir...
Yıl: 1834
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.
Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi karalaştırılmıştır...
Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.
Yıl: 1853–1856
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır...
Kırım Savaşı sürmektedir...
Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur...
Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip
40 bin tüfek,
2 bin şişhane,
10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.
Yıl: 1855
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.
Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.
Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.
Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir, Patlak büyür.
Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.
İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.
Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.
Yıl: 1891
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazinede para yoktur.
Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.
Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.
Yıl: 1894
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazine tam takırdır.
Borç için yine banker Rorhschild’e başvurulur.
Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.
Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.
Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.
Tarih: 1 Kasım 1922
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,
Tarih: 17 Kasım 1922
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.
Tarih: 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması imzalandı...
Genç Türk devleti, Osmanlı devletinin borçlarını yüklendi.
Bu borçlar arasında banker Rorhschild’den alınmış borçlar da vardı.
Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rorhschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi...
Değerli Dostlar,
Kamu maliyesi uzmanı Dr. Mahfi Eğilmez, Osmanlı’nın borçlarını hesapladı.
2013 yılının kurlarına göre, Osmanlı devletinin toplam borcu 500 MİLYAR DOLAR tutuyordu.
Bu borcu, büyük devrimci Atatürk’ün önderliğinde “Yeniden Doğan” Türk milleti ödedi...
Değerli Dostlar,
Bu yazının kısa özeti şudur:
Yıkılıp giden Osmanlı’nın 500 MİLYAR DOLAR borcunu, Osmanlı’nın aşağıladığı Türk halkı ödedi.
Bu gerçeği, Osmanlı palavralarıyla kandırılmak istenen halkımız, özellikle de gençlerimiz hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar
çünkü bugünde borç beşyüzü aştı, ödeyecek bir Atatürk daha yok, akıllı olun, halı(devlet) altımızdan kayıyor...
1-Osmanlı'dan Devraldığımız Borçlar
Mahfi Eğilmez
1923'de batılı ülkelerin ortalama kişi başına geliri 6000 dolar, Türkiye'nin aynı standartlara göre düzeltilmiş geliri ise 700 dolardı.
Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk yurtdışı borçlanma Padişah Abdülmecid tarafından 1854 yılında Kırım savaşını finanse etmek için alınmıştır. Tutarı 3,3 Osmanlı altın lirasıydı. Bu borçlanmanın ardından peş peşe borçlanan Osmanlı İmparatorluğu borçlarını ödeyemeyecek duruma gelince borç veren batılı ülkeler bu borçları tahsil etmek için, 1881 yılında, kendi temsilcilerinin yönetiminde, Düyunu Umumiye idaresini kurdurmuşlardır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu mali yönetimini başkalarına teslim etmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra bu borçlar Lozan Antlaşmasıyla imparatorluğu oluşturan ülkelere ilgisine göre paylaştırılmıştır.
Lozan Antlaşmasına göre toplam 161.603.833 altın liralık borcun 105.553.623 liralık kısmı yani 1912 öncesi borçların % 62si, 1912 sonrası borçların % 77'si Türkiye'ye kalmıştır. 1928 yılında borçların ödenme takvimini belirlemek üzere Paris'te toplanan borç meclisi toplantıları sonucunda imzalan Paris Sözleşmesiyle Türkiye Cumhuriyetine düşen Osmanlı borçlarının toplamı faizler de dahil olmak üzere 107.528.461 milyon altın lira olarak yeniden belirlenmiş ve ödeme takviminin sonu da 1955 yılı olarak tespit edilmiştir.
Lozan Antlaşması'na öngörülen serbest ticaret zorunluluğunun da 1929 yılında süresinin dolmasıyla birlikte Türkiye ithalat kısıtlamaları ve devletçi ekonomi politikası izlemeye dönmüştür. Bu dönüşü ithal ikamesi politikası, KİT'lerin kuruluşu, sanayi planları (yani planlı ekonomik kalkınma modeli) ve Türk Parasının Kıymetini Koruma mevzuatı izlemiştir.
Türkiye'nin 1929 krizinin yarattığı ortamı da ileri sürerek Osmanlı borçlarının hafifletilmesi, aksi taktirde bu borçların ödenmeyeceği yolundaki başvurusu üzerine borçlar meclisi toplantıları 1930 yılında yeniden başlamış ve borçların miktarı, Türkiye'nin indirim talepleri ve geri ödenme şekli tekrar ele alınmıştır. Üç yıl süren toplantılar sonucunda 1933 yılında imzalanan Paris Sözleşmesiyle Türkiye'nin ödemesi gereken Osmanlı borçları tutarı 8.578.343 altın liraya düşürülmüştür. Böylece Türkiye'nin ödeyeceği Osmanlı borçları yüzde seksen oranında hafifletilmiş oluyordu.
Osmanlı'dan devralınan 107,5 milyon altın lira tutarındaki toplam borcun yüzde sekseninin silinmiş olması büyük bir diplomatik başarı olarak kabul ediliyor.
Bu borçların ödenmesi 1954 yılına kadar sürdü. Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borçlanmayı 1854 yılında yaptığına göre bu borçların tasfiyesi 100 yıl sürmüş oluyor.
Bu şekilde tasfiye edilen borçlar bankaların ve çeşitli kuruluşların ellerindeki tahvillerden doğan alacaklardı dolayısıyla kişilerin ellerindeki tahviller ve tutarları bu anlaşmaların dışında kalıyordu. O nedenle bu tahvillerin ve faizlerinin Osmanlı borcu olarak tek tek ödenmesine 1990'lı yılların sonuna kadar devam edildi.
Kaynak:
Hayri R. Sevimay, Cumhuriyete Girerken Ekonomi, Osmanlı Son Dönem Ekonomisi, 1995.
Ali Yavuz, Başlangıcından Bugüne Türkiye'nin Borçlanma Serüveni, SDÜ Fen Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2009, sayı: 20, ss.203 - 226
Gürbüz Arslan, Osmanlı Devletinin Dış Borçları ve Yeniden Yapılandırma Süreci (1930 - 1933), International Journal of History, Vol. 7, Issue 4, December 2015.
2-TTK E. Başkanı Prof dr Metin Hülagü'ye göre(ki Osmanlıcıdır)
1903 yılında Sultan 2. Abdülhamid dünyanın en zengin 3. Padişahıdır. Ancak Anadolu'daki Türkler de o derece fakir ve sefildir.
Sultan vereceği senetlerle Duyunu Umumiye'yi kurdurmayabilirdi..
İtalyan ve Alman Bilim insanları sonunda Etrüsklerin sırrı çözdüler. Buna göre;
Etrüskler, Genç Neolitik ve Tunç Çağı'nda, yaklaşık MÖ 6000'den MÖ 3500'e kadar Bozkırdan bölgeye göç eden Turanilerdir. Biz deyince ırkçı oluyoruz onlardan okuyun. greekreporter.com/2024/08/16/dna…
Bugün kullandığımız Latin abc'yi ilk bulanlardır ETRUSK'ler, Etrüskler tarih sahnesinde " Ön Türkler " olarak biliniyor. Latin abc runik tamgalardan ( harf ) geliştirilmiştir..
Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde latin abc'ye geçiş sürecinde Başbuğ M. Kemal ATATÜRK'e neden latin abc diye sorulmuş. O da latin abc'nin öz de TÜRK abc'si olduğunu söylemiş, alfabrmizin adına da yeni Türk Alfabesi demiştir.