Ziryab Avrupa müziğinde, yaşam tarzında, modada, saç stillerinde, mobilyalarda ve hatta sofra düzenlerinde devrim yarattı. Yemek yeme, sosyalleşme ve eğlenme şeklini değiştirdi. Müzisyen, astronom, moda tasarımcısı ve bir gastronomi dehasıydı+
Armoni ve kompozisyon öğretimini içeren, zamanla daha da gelişecek olan dünyanın ilk konservatuarını kurdu. Endülüs'te Hicaz usulü devam eden musiki makamlarını Irak makamlarıyla geliştirerek yeni formlar oluşturdu. Bazıları Batlamyus'a ait olan on binden fazla şarkı biliyordu.
Müzik altyapısını tamamen yeniden düzenledi. Ölçü ve ritmik parametrelerde yeni ifade biçimleri oluşturdu. Kontrpuan ve polifoni ilk olarak Ziryab'ın kurduğu Kurtuba konservatuarında geliştirildi.
Kendine özel vokal ve enstrümantal süitlerden oluşan zengin bir repertuar geliştirdi. Musul doğumlu ve aslen Kürt olan Ziryab, ailesinin tek çocuğuydu. Asıl adı Ebu'l-Hasan Ali İbn Nafi'ydi. MS 822'de Kurtuba'daki Endülüs Emevi sarayının en önemli isimlerinden biri oldu.
Giyim ve saç modellerinde, mutfakta ve insanların yemek yeme, sosyalleşme ve eğlenme şekillerinde kalıcı yenilikler icat etti. Tasarlayıp ürettiği mobilyalarla sosyal gelenekleri dönüştürdü. Görgüsüzlük olarak gördüğü altın bardakları cam ve kristal bardaklarla değiştirdi.
Yemek masalarında masa örtüsü kullanımını ve özellikle yazın beyaz elbise giyilmesini yaygınlaştırdı. Ayrıca yeni yemek tarifleri, yeni sofra takımları, yeni terzilik modaları ve hatta satranç ve polo oyunlarını tanıttı. Başarıları sonraki nesillerin de saygısını kazandı.
Tüm Kurtuba ve Endülüs'te onun saç stilleri taklit edildi. Büyük sanatçı Ziryab çok özel, egzotik ve bilinmeyen bir dizi tarifi ile de tanıtan bir gastronomi dehasıydı. Ziryab, yüzyıllarca süren kıyafet modası da başlattı. İspanya'ya kristal bardaklar ve deri mobilyalar getirdi.
Elbiselerin renklerine ve modellerine göre tarihleri tam olarak belirleyerek kışlık ve yazlık elbiseleri tanıttı. Ayrıca ilkbahar ve sonbahar için yarım sezonluk elbiseler de ekledi buna. Onun aracılığıyla Doğu'nun lüksü İspanya'da tanıtıldı. Adıyla halen defileler yapılıyor:
Bugün Fas'ta halen bulunan renkli çizgili ve şeffaf, kat kat ince kumaşlar hep Ziryab'ın MS 822 yılında başlattığı modanın devamı. Ziryab İslam dünyası başta olmak üzere tüm Avrupa'yı da saran bu dönüşümü gerçekleştirirken en büyük destekçisi kuşkusuz halife II.Abdurrahman'dı.
Zarafet konusunda hassastı; rafine ve lüks zevkleri ile halifelerin sarayını süsledi. Doğu'dan getirdiği tuvalet aksesuarları (parfümler, kozmetikler, diş macunu) ile Endülüs'te büyük etki ve hayranlık yarattı. Ziryab astronomi ve coğrafyadaki bilgisi ile de tanınan bir bilgindi.
Erkek ve kadınların sofrada farklı renklerde ve kokulu peçeteler kullanmaları fikri Endülüs'te çok beğenilip yaygınlaşmıştı. Binbir Gece Masalları'nın Avrupalılara tanıtan da yine oydu. İlk uçan insan tasarımını o çizdi.
Bugün de devam eden günde 3 öğün yemek yenmesi, ana yemek öncesi yemeğe çorba ya da hafif bir başlangıç ile başlanması ve sonunda tatlı yenmesi adeti Ziryab ile başladı. Yemek masasında uyulması gereken görgü kuralları belirledi. Bağdat'tan Endülüs'e 10.000 şarkı ile geldi.
Bağdat'ta ünlü bir müzisyen ve Abbasi Halifesi Harun Reşid'in gözdesi olan İshak el-Mavsili'nin öğrencisiydi. Lakabı olan ve Arapça 'Siyah Kuş' anlamına gelen Ziryab'ı, insanlardan yabancılık duymayan ve ötüşü çok melodik olan siyah tüylü bir kuşa benzetildiği için almıştı.
Ziryab, Halife II.Abdurrahman döneminde tamamen Kurtuba'ya yerleşti. Onun gelişi, II. Abdurrahman'ın kültürel yaşama verdiği önemle aynı zamana denk geldi ve birlikte Endülüs'ü açan bir çiçek gibi coşturdular. Ziryab burada benzeri görülmemiş bir şöhrete ulaştı.
Büyük bir refaha kavuştu, sanatı ve yetenekleri herkes tarafından tanınıp takdir kazandı. Birçok ayrıcalığın yanı sıra aylık 200 altın dinar maaşla sarayın eğlencelerinin baş idarecisi oldu. Hiçbir maddi sıkıntısı yoktu ve çok mutluydu.
200 dinar aylık maaş yaklaşık 1 kg altın yapar. Altının gramı 816 TL dersek, Ziryab'ın aylık maaşı 816.000TL civarına denk gelir. Mutlu olmak için yeterince iyi bir rakam:) Bu konfor ona yeteneğinin ve yaratıcılığının her türlü sınırdan kurtulması için harika bir fırsat verdi.
Onun gelişinden sonra, Cordoba'da bir zevk ve lüks yaşam rüzgârı esti. Ziryab'ı şiir ve enfes zevkle dolu bir atmosfer sardı; şarkılarını geceleri ud çalan iki hizmetçi eşliğinde besteledi. Özgürlük ve konfor onu tembelleştirmedi, aksine sürekli üreten biri kıldı.
Ziryab müzikte devrim yaptı. Bununla da kalmadı ve aynı zamanda yaşam tarzı ve modada da bugün de devam eden değişiklikler, yenilikler gerçekleştirdi. Müzik alanında udu İspanya ve Avrupa geneline ilk defa o getirdi. 4 telli uda, gitara ''çok ruhsuz'' dedi ve 5. teli ekledi.
Udun tellerinin sembolik önemini açıklarken sanatına eşi görülmemiş bir değer, neredeyse sihir verdi. İlk 4 telin safrayı, soğukluğu, kanı ve karamsar ruh hallerini temsil ettiğini, beşincisini ise ruh katan bir tel olarak kabul ettiğini ileri sürdü.
Ziryab'ın Kurtuba’da kurduğu konservatuarın benzerleri İşbîliye (Sevilla), Tuleytula (Toledo), Belensiye (Valencia) ve Gırnata (Granada) şehirlerinde de kuruldu ve kendisinden sonra oğulları 300 yıl boyunca bu okullarda müzik eğitim verdi. Flamenko müziğinin kurucularındandı.
Kadın ve erkeklerin başlarının iki yanına doğru uzattıkları saç modeli yerine daha kısa, kâkülü alnı örtecek kadar kısaltan ve yana bırakılan zülüflerin kulağa doğru sarktığı kısa bir saç modeli oluşturdu. Zekâsı ve hafızasının gücü nedeniyle cinlerden yardım almakla suçlandı.
Harun Reşid'in huzurunda kendi uduyla söylediği şarkı halifeyi ona hayran bırakmıştı. Şarkıdaki 'Ey uğurlu kuş gibi uçan hükümdar, sana yetişebilenler ancak yetenekli ve yaratıcı olanlardır' sözleri çok hoşuna gitmişti. Udunun yapımındaki detaylar da çok ilgisini çekmişti.
Ziryab'ın udu normal udlardan üç kat daha hafifti ve telleri yavru aslan bağırsağından özel bir teknikle kurutulup örülerek yapılmıştı. Harun'un Ziryab'a hayranlığı hocasında müthiş bir kıskançlık yarattı ve onu ölümle tehdit edip Bağdat'ı terk etmesini istedi.
Ülkelerin iklimi, denizleri ve gelenekleri hakkında uzmandı. Astronomi ve yıldızlarla ilgilendi. Sıra dışı bir zekâya sahipti. Bağdat'ta başına gelen talihsizlikler ve kaderin cilveleri aslında onu Endülüs'te insanlığa katkılar sunacak bir bilge olmaya hazırlamıştı.
V'esselam🌿
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Prof.Muzaffer Şerif Nasıl "Muzafer Sherif"e Dönüştü?
Film gibi bir hayat. Sosyal psikolojinin kurucularından, literatüre adıyla giren deneyi olan, Harvard, Yale, Princeton, Oklahoma, Pennsylvania ve Columbia üniversitelerinde bulunan bir bilim insanını nasıl küstürüp kaçırdık?+
1906 yılında İzmir, Ödemiş'te zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
1919 yılında, 13 yaşındayken İzmir'i işgal eden Yunan ordusundan bir asker yanındaki kişiyi öldürdükten sonra süngüsünü ona doğrultur.
Fakat muhtemelen yaşı küçük olduğu için öldürmekten vazgeçer.
Ölümler, işgal, savaşlar, esaret, kurtuluşla geçen ilginç bir çocukluğu olur.
Muzaffer Şerif belki de insanların toplu halde sergiledikleri uç davranışları ileride incelemesi için gerekli olan deneyimin en büyüğünü farkında olmadan bu yıllarda edinir.
En özel yiyeceklerden biridir bal. 2009 yılından bu yana bal koleksiyonu yapıyorum. Gittiğim tüm ülkelerden oraya ait yerel ve özel ballardan hem tattım hem de aldım. Dünya ve Türkiye balları üzerine epey araştırma ve okuma yaptım. İşte bal dünyası++
Bal kutsal metinlerde de geçer: ‘’Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: "Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü çiçekten, meyveden, ürünlerden ye ve Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut!"
Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki, onda insanlara şifa vardır.’’ (Nahl Suresi, 68-69) Gerçekten de onlarca değişik türde bal vardır. Aromaları ve lezzetleri dışında temel olarak çiçek balları ve salgı balları olarak iki ana grupta ele alabiliriz balı.
İslam tarihine bakıldığında birçok önemli hadisenin Ramazan ayında gerçekleştiği görülür.
Kuşkusuz bu gelişmeler İslam tarihinin dönüm noktaları olarak ciddi bir hafızayı da ifade ediyor.
Örneğin Endülüs'ün fethi Ramazan ayında olmuştu.++
"En uzak batı" demek olan Magrib-i Aksa adıyla da bilinen Endülüs’ün, yani bugün İspanya ve Portekiz’in bulunduğu İber Yarımadası’nın Müslümanlarca fethi sadece İslam tarihi için değil, aynı zamanda dünya tarihi için de oldukça önemli gelişmelerden biri oldu.
Miladi 711 yılı, 19 Temmuz günü İslam ordusunun komutanı Tarık bin Ziyad ile Vizigotların komutanı Rodrik’in idaresinde yaşanan savaşı kesin zaferle kazanan Müslümanlar hızla İber Yarımadası’na yayıldı. Endülüs fethinin unutulmaması gereken bir diğer ismi de Tarif bin Malik oldu.
Arkasında onu kovalayıp ele geçirdikleri anda öldürmek isteyen bir ordu, önünde ise bilinmeyenlerle ve tehlikelerle dolu bir coğrafya vardı.
Eşine az rastlanan, insan üstü bir mücadele verdi ve Endülüs Emevi Devleti'ni kurdu.++
Emeviler iktidara geldikleri andan itibaren fetihlere giriştiler ve büyük askeri başarılar elde ettiler.
Afganistan'dan Hindistan'a, İran'dan Kuzey Afrika ve Endülüs'e uzanan inanılmaz büyüklükte bir coğrafyanın hakimi oldular. Kıbrıs'ı, Girit'i, Kafkasya'yı fethettiler.
Ancak fethettikleri coğrafyada son derece otoriter bir yönetim kurdular. Özellikle de devlet idaresi hususunda, İslamiyet öncesinden itibaren rekabet halinde oldukları Haşimoğulları'nı çok sıkı kontrol altında tutuyorlardı. Haşimoğulları'nın her hareketi izleniyordu.
1989 yılında Mekke’de ender görülen, istisnai bir arkeolojik kazı gerçekleştirildi.
Kazının arkasında dönemin güçlü isimlerinden, 1973 petrol ambargosu ile Avrupa’yı dize getiren, S.Arabistan Petrol Bakanı, Mekke doğumlu Zeki el-Yemani vardı.++
Bu kazı çok değerliydi. Çünkü Mekke döneminde vahyin önemli bir bölümü bu evin çatısı altında gelmişti. Hz.Muhammed'inﷺ küçük bir mescidinin de olduğu bu evde Hatice(ra); Kasım, Abdullah, Rukiyye, Zeynep, Ümmü Gülsüm ve Fatıma'yı doğurmuştu.
Yapılan kazı, Hz.Muhammed’inﷺ eşi Hz.Hatice’nin evini açığa çıkarmıştı.
Olabildiğince hızlı, adeta bir kurtarma kazısı gibi gerçekleştirilip tamamlanan çalışmanın ardından, bir kazı raporu niteliğinde de olan “The House of Khadijah bint Huwaylid" adlı kitap yayınlandı.