Sakalar/İskitlerde Kadının Konumu #Ukrania kadınları eşlerinin yanında elinde silahla ülkelerini savunduklarını görünce hem sevindim hem düşündüm, bunlar Saka/İskit kanı taşıyor diye düşünüp daha çok sevindim...
1-İskit kadınlarının toplumsal hayatın her alanında yer aldığı Yunan Atalanta örneğinde görülmektedir. Atalanta'nın durumu şöyle aktarılmaktadır:
Yunan bir baba, eşinden erkek çocuk doğurmasını beklerken eşinin kız çocuk doğurması üzerine babası bu kızını bir dağa bırakmıştır.
2-Dağda yetişip büyüyen, avcılık
ve savaşçılıkta ustalaşan Atalanta isimli bu kız,
MÖ VI. yüzyıldan
Roma dönemine kadar Yunan sanatçıların yaptığı fresk ve vazolarında daima İskit kadını formunda tasvir edilmiştir.
3-Yunan mitolojisinde Atalanta karakteri erkeklerle güreş yapan, elinde yayı,
oku, mızrağı, yanında av köpeği, üstünde zikzak çizgili tuniği,
belinde kemeri, İskitlere özgü sivri şapkası ve İskitlere özgü botlarıyla tam bir İskit savaşçı kadını olarak tasvir edilmiştir.
4-Bu durumu Stanford Üniversitesi'nden Adrienne Mayor, Amazonlar adlı
eserinde şöyle açıklamaktadır: "Hiçbir şey eski Yunanları, kadının İskit kültürü içindeki
eşit ve özgür konumu kadar huzursuz etmemiştir."
5-Mayor'a göre eski Yunan kültürü erkek egemen bir kültürdür.
Kadın eve kapanıp çocuk bakmaktan başka işe yaramayan bir
varlık konumundadır. Ancak Atalanta İskit kadınları gibi özgür,
sporcu, avcı, güreşçi, savaşçı olup Yunan kadınlarıyla uyuşmamaktadır.
6-İşte Yunanlar bu sebepten dolayı Atalanta isimli kadın figürünü fresk ve vazolarında Yunan kadınlarına kötü örnek
olmasın diye İskit kadını formunda tasvir etmişlerdir.171
7-Hipokrat, #Ukrania Azak Denizi çevresinde bulunan İskit kadınlarının evlenene kadar ata bindiğini, ok attığını, mızrak savurduğunu ve düşmanlarıyla savaştığını söylemiştir. İskit kadınlarının töre
gereği bir kurban kesilmediği sürece eşi olan erkekle aynı evde
oturmadığını,
8-+++evlendikten sonra da ata binmeyi bıraktığını eklemiştir.172
9-Herodot, İskit erkeklerinden daha fazla İskit kadınlarını övmüştür. Amazon kadınlarının İskit erkekleriyle birleşip evlenerek
kurdukları Sarmat Krallığının, erkeklerin kağanlığından daha
meşhur olduğunu söylemiştir.
10-Orosius, Kızılırmak havalisinden,
Terme civarından (Samsun) Karadeniz'in kuzeyine geçen Amazon
kadınlarının İskit kadınları olduğu görüşünü ortaya koyarak İskender dönemine kadar Asya ve Avrupa'da hâkim olmuş, +++
11-+++Efes ve
Sinop gibi şehirleri kurmuş ve Atina'ya kadar giderek Yunanlarla
savaşmış atlı kadınlardan oluşan bu topluluğa İskit topluluğu demiştir.174
12-Döneme dair bilinen bir başka kadın figürü de Pers kaynaklarında adı çokça geçen sivri başlık giyen (sakatigrakhauda), İskitlerden olan, Sarmatların en bilinen hükümdarı Tomris Hatun'dur.
13-Tomris'in tarihteki ilk kadın hükümdar olması ve zaferleri hakkında Herodot şu bilgileri aktarmaktadır:
"Pers Kralı Kiros'un Kraliçe Tomris'e evlenme teklifi etmesi, fakat Tomris'in bunun bir hile olduğunu düşünüp teklifi reddetmesi üzerine +++
14-+++Kiros, Tomris'in oğlunu bir hileyle
öldürtmüştür. Bunun üzerine üzülen ve intikam andı içen
Tomris, Kiros'la büyük bir savaşa tutuşmuştur. Pers ordusunun büyük bir kısmı olduğu yerde erimiş, Kiros'un 29 yıl süren saltanatı sona ermiştir.
15-Savaşı Tomris kazanmış,
Kiros kaybetmiştir. Tomris ölüler arasında Kiros'u bulmuş, kafasını kestirip kan dolu fıçıya atarak andını yerine getirmiştir. Böylece atası Alp Er Tunga'nın ve oğlunun intikamını almıştır."175
16-Herodot'a göre bir İskit kolu olan Massagetler, Güney Rusya
İskitleri gibi giyinir, yaya veya atla savaşır, daha çok "sagaris" denilen baltayı kullanırdı. "Silahlarını yalnız bakır ve altınla yapar,
kargı, mızrak uçları ve baltalar hep bakırla kaplanır, savaş başlığı,
17-+++kılıç kayışı gibi parçalar da altınla kaplanırdı." Özgür ve savaşçı
Massaget kadınları yalnızca tek erkekle evlenir, kısrak sütü içer,
en büyük tanrı olarak güneşe inanır, en hızlı hayvan olan atı güneş için kurban ederlerdi.176
18-Eski Türklerde başta Tomris ve Buhara Melikesi Kabac Hatun
olmak üzere pek çok kadın hükümdar vardır.
19-Kirman Kutluk Devletinde: 1- Türkân (Terken) Hatun. 2- Padişah Hatun (doğumu 1256).
İran'daki Salgurlu Devletinde (1147)
1-Bibi Türkân, Salgar Türkmenlerinin Başkanıdır (1261). 2- Ebeş Hatun (1263)
İran Hurşidoğulları Devletinde (1195) Devlet Hatun (1316)...
20-+++İran'da İlhanlı Devletinde:
Satı Bey Hatun (1338).
Celayirli/İlkâniyan Devletinde:
Döndü Hatun (1415).
"Hanbike" sıfatlı Tatar Hanlığını yöneten:
Süyüm Bike Hatun
(1554)
21-Kasım Hanlığında:
Sultan Fatma Bike (Begüm) 1679
en çok bilinenleridir.177
Türklerde kadının konumu bu manada başka hiçbir millette görülmemektedir.
22-93 Harbinde Erzurum, Aziziye Tabyası'nın
savunmasında Rus işgaline karşı direnişin simgesi haline gelen
Nene Hatun ve İstiklal Harbi'ndeki Kara Fatma bu geleneğin son
temsilcileri sayılabilir.
23-İskitlerden günümüze kadar gelen eski Türk inancındaki en
önemli dini ritüel, dans ve şiirdir. Bu sebeple kamların iyi birer
şair, ozan, dansçı ve taklitçi olması gerekmektedir.
24-Kamların, üzerindeki özel elbiseleri ve çaldıkları davul sonucu kendilerini transa sokmalarından dolayı Tanrı ve ruhlarla iletişim sağladıklarına,
kozmik âlemde yolculuk yaptıklarına inanılmıştır. Kamların bu
trans esnasında yaptıkları her şey doğaçlamadır.
25-Günümüzde de;
Altay Şamanları, Dolgan, Hakas, Nenet, Tofa, Tuva, Yakut, Buryat, Çukçi, Evenk, Oriçi, Solon, Tunguz, Kalmuk vb. Şamanları, giyecekleri kutsal şaman elbiselerini, Ruh atasının istekleri doğrultusunda hazırlayıp, ruhun onayına sunduktan sonra giyilebiliyorlardı
26-Kamların sosyal statü açısından diğer insanlardan bir farkları yoktur. Kadınlar
için "kadın kam" ifadesi mevcut değildir.
Saadettin Gömeç'e göre
kamların diğer insanlardan üstün tek yanları, trans halinde kozmik âlemdeki ruhlarla kurdukları temastır.
27-Trans hali geçtikten
sonra ise diğer insanlardan bir farkları yoktur.
28-Eski Türklerde kadınların da erkekler gibi kam olabilmeleri Türklerde çağlar boyu
devam ettirilen kadın-erkek eşitliğini gözler önüne sermektedir.178
Eski Türklerde kadının eşitlikçi ve hatta kutsal tarafı Umay Ana
figüründen kaynaklanmış olmalıdır.
29-Servet Somuncuoğlu, 8 bilim insanıyla birlikte Kırgızistan'ın Saymalıtaş Vadisi'ndeki,
resimlerinde yaptıkları incelemeler sonucunda meydana getirdiği
Gökyüzü Atları adlı eserinde Eski Türklerin toplumsal öncelik sıralamasını "hakan-şaman-çoban ve avcı" olarak vermiştir.
29-Daha sonraları bu sıralamaya savaşçılar da katılmıştır; fakat sıralamanın en üst sırasında daima kadın olagelmiştir.
30-Somuncuoğlu, inceledikleri petrogliflerde (kaya resimleri) ilk kutsal şamanın "gökyüzü atlarıyla" gökyüzünden kadın kılığında indiğini gözlemlediği için Türklerde kadının kutsal olduğunu söylemiştir.17
31-Konunun devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.
15 gün olmadan 2. baskısı da tükenmek üzere olan kitabımı;
Yayıncı Kaynak Yayınları, D&R, HepsiBurada, Dost Kitabevi, İdefix dahil pek çok sayfadan alabileceğiniz gibi @ArsivSaka hesabından da isteyebilirsiniz.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
GÖKTÜRKLERİN/TÜRK KAĞANLIĞININ ve TÜRKİSTAN'IN GİZLENEN HIRİSTİYANLAŞMA SÜRECİ (1)
Tarihi kaynaklar, Eftalitler(Ak Hunlar) ve Göktürklerin (Türk Kağanlığ'nın) Güneyinde ciddi bir Hıristiyanlaşma olduğunu gösteriyor.
Başta Süryani kaynakları olmak üzere Bizans ve Arap kaynakları ile arkeolojik buluntular, Moğollar öncesi (13. Yüzyıl öncesi) Orta Asya/Türkistan Hırıstiyanlığı hakkında değerli bilgiler vermektedir.
Moğollar öncesinde Türkistan'da,
Hıristiyanlık ağırlıklı olarak Mezopotamya merkezli Doğu Süryani Hırıstiyanlığı (Doğu Kilisesi, Nesturilik) olarak kendini göstermiştir.
Bunun yanında, az sayıda Antioch'e (Antakya) merkezli Batı Süryani Hıristiyanlığına bağlı Melkitler ve Yakubiler ile Ermeni Hırıstiyanlığı ve
Doğu Roma/Bizans Ortadoks Hırıstiyanlığı da Türkistan'da yer almıştır.
Orta Asya'da/Türkistan'da Hırıstiyanlık, Mezopotamya-İran hattı üzerinden Orta Asya'nın Baktriana Bölgesi'ne 2. Yüzyılın 2. Yarısında Kuşanlılar zamanında yayılmıştır.
Daha sonra muhtemelen Hıristiyanlık, Partlar zamanında 2. Yüzyılın sonu veya 3. Yüzyıl başında Margiana'ya (Merv ve Çevresi), Kidaritler zamanında 5. Yüzyılın ilk yarısında ya da belki 4. Yüzyılın ikinci yarısında Semerkand'ın bulunduğu Sogdiana'ya, Eftalitler zamanında 6. Yüzyılın ilk yarısında Şaş'a (Taşkent) ve Yedisu'ya (Semireçe),
Göktürkler/Türk Kağanlığı zamanında 7. Yüzyılın ikinci yarısında Harezm'e girmiştir.
Orta Asya'da/Türkistan'da özellikle Göktürkler-Türk Kağanlığı zamanında (6-8. Yüzyıl) Hıristiyanlık Yaygınlaşmıştır (Çeşmeli 2012: 196-197).
Türkistan'da (Gignoux 1996: 400-401; Litvinsky 1996b: 421-424), Antik Çağ'dan itibaren yaygınlaşmaya başlayan Hıristiyanlık, Mogollardan önce (13. Yy dan önce) ağırlıklı olarak Süryani Hırıstiyanlığı olarak kendini göstermiştir.
Fırat ve Dicle nehirlerinin arasındaki bölgeyi kapsayan Mezopotamya'da (Irak, Doğu Suriye, Güneydoğu Türkiye) 1. Yüzyılda ortaya çıkan ve Süryanice konuşan Hırıstiyanların meydana getirdiği Süryani Hırıstiyanlığı iki ana geleneğe bağlıdır.
Bunlardan Mezopotamya geleneğindekiler Doğu Süryani Hırıstiyanlığını (Doğu Kilisesi, Nesturilik),
Antioch'ya (Antakya, Güney Türkiye) geleneğindekiler ise Batı Süryani Hırıstiyanlığını oluşturmaktadır.
Moğollar öncesinde Orta Asya'da/Türkistan'da ağırlıklı olarak Doğu Süryani Hırıstiyanlığı (Diofizit Nesturier) görülürken az da olsa Batı Süryani Hırıstiyanlığı'nın kolları olan Melkitler (Doğu Roma/Bizans kilisesine bağlı Ortadoks Süryani Hırıstiyanları) ve muhtemelen Monofizit Yakubiler (Süryani Ortadoks Kilisesi) ile Ermeni Hırıstiyanlığı ve Bizans Ortadoks Hırıstiyanlığı da görülmüştür (Colless 1986: 51; Sims-Williams 1992:530; Moffett 1992: 341).
Orta Asya'da/Türkistan'da Hırıstiyanlık, 13. Yüzyıldan sonra Moğollar zamanında (1206-1370) yayılarak yaşamaya devam etmiş ve Timur (1370-1405) tarafından desteklenmiştir (Barthold 1968: 485-487; Moffett 1992: 400-494).
Doğu Roma/Bizans imparatorluğu (330-1453) içinde, İran ve Orta Asya'yı da ilgilendiren Hıristiyanlık dünyasında önemli bir ayrılma oldu.
Konstantinapolis (İstanbul) Patriği Nestorius'un (386-451) Monofizitlere (İsa'nın insanı ve ilahi niteliklerinin bir olduğunu düşünenler) karşı öne sürdüğü Diofizit fikir ( İsa'nın insanı ve ilahi niteliklerini ayrı tutan düşünce), Efes (431) ve Kalkedon (Kadıköy/451) konsillerinde kabul görmemiş ve Nestorius'un kurduğu Nesturilik doğuya yayılarak, özellikle Sasaniler Devri'nde kabul görmüş ve Doğu Kilisesi 484 ile 497 yıllarındaki kilise meclislerinde, Nesturilik düşüncesini benimsemiştir (Chabot 1902: 308; 310; Asmussen 1983: 944; Litvinsky 1996b: 415-416).
Böylece Nesturilikle birlikte İran ve Orta Asya/Türkistan Hırıstiyanlığında, Diofizit düşünce ağır basmaya başlamıştır.
Nesturilik (Doğu Süryani Hırıstiyanlığı, Doğu Kilisesi), Orta Asya Türkleri tarafından ilgi görmüş ve Hıristiyanlığın Orta Asya'da Türkistan'da yayılmasında ve korunmasında önemli katkıları olmuştur. (1)
2- Orta Asya'da/Türkistan'da özellikle Baktriana, Sogdiana ve Semireçe gibi bölgelerde, 5. Yüzyılın ortalarından 6. Yüzyılın ortalarına kadar hakimiyet kuran Eftalitler (Ak Hunlar/420-567) (Litvinsky1996a: 138, 141) arasında çok sayıda Hırıstiyan bulunuyordu.
Sasani hükümdarı l. Kavad (488-496/498-531), tahttan indirilip tutuklanmasından sonra 498 yılında, İran'dan kaçıp Türklere (Eftalitler) sığınmasında, ona Hırıstiyanlar yardım etmiş ve Kavad'ın tekrar Taht'a çıkmasında Eftalitlerin desteği olmuştur.
Bir Nesturi yazar şöyle kaydetmiştir: "O (Kavad) Hırıstiyanlara karşı iyi düşünceler içindeydi. Çünkü Türklerin (Eftalitler) hükümdarına gitmesinde onlardan bazıları yardım etmiştir." (Graffin-Nau 1991: 128; Mingana 1925: 304; Moffett 1992: 208-209).
Konuyla ilgili olarak, 555 yılında bir Yakubi ( Monofizit Ortadoks Süryani Hırıstiyan) yazar tarafından yazılmış kayda göre, Kavad'ın İran'dan Eftalit topraklarına kaçarken, yanında John ve Thomas isimli Hiristiyanlar yer alıyordu.
Bunlar 30 yıldan fazla zaman içinde Eftalitler arasında yaşamış ve orada evlenip çocuk sahibi olmuşlar ve sonra vatanlarına geri dönmüşlerdir.
Onların yanına daha sonradan misyonerlik amaçlı gelmiş olan Arran'lı Piskopos Karadusat ve 4 rahip de bulunmaktaydı.
Bunlar da orada 7 yıl kalmışlardır. Bu 7 Hırıstiyan her gün ekmek ve suyla beslenmişler, Eftalitlerin bir kısmını Hıristiyanlaştırmışlardır ve kendi dillerinde yazı yazmayı öğretmişlerdi.
Daha sonra aralarına katılan bir Ermeni piskopos Eftalitlere tarımcılığı öğretmişti (Mingana 1925: 304; Moffet 1992: 208).
549 yılında, Eftalitlerin (Ak Hunlar) isteği üzerine Nesturi Patriği l. Aba (Mar Aba), Eftalitler arasındaki Hırıstiyanlar için piskopos göndermiştir: "Eftalitler prensi Hüdai.... Patrike (l.Aba) bir mektup yazarak Eftalit ülkesine bir piskopos istemiştir" (Bedjan 1895: 266-269; Mingana 1925: 305; Barbone 2005: 7).
Eftalitlerden (Ak Hunlar) sonra, 6. Yüzyılın ortasında 8. Yüzyılın başlarına kadar Amu Derya'nın Doğusunda Orta Asya'da/Türkistan'da hakimiyet kuran Türk Kağanlığı zamanında (Göktürkler/553-745) (Sinor-Klyashtorny 1996: 32-342), Türkler arasında Hıristiyanlık yaşamaya ve yayılmaya devam etmiştir.
Bizanslı tarihçilerden Theophylaktos Simokates'in 7. Yüzyıldaki eseri ile Theophanes Confessor'un 9. Yüzyıldaki eserine göre, 581 yılında Sasaniler tarafından tutuklanarak Bizans hükümdarı Maurice'e (582-602) gönderilen Türklerin arasında, siyah haçtan dövme yer alıyordu.
Bizans hükümdarı, bu işaretin ne anlama geldiğini sordunda Türkler, yıllar önce vebanın baş göstermesi üzerine aralarındaki Hıristiyanların tavsiyesiyle yaptıkları bu işaretle, topraklarındaki hastalıktan kurtulduklarını belirtmişlerdir (Theophanes Confessor 1997: 6081, 389; Theophylact Simocatta 1988: 5. 10. 13-15).
644 yılı civarında, Merv'de başpiskoposluk yapan Elias'ın bir çok Türk'ü Hırıstiyanlığa çevirdiği şöyle kaydedilmiştir: "Mevt başpiskoposu Elias çok sayıda Türk'ü çevirmiştir (Hırıstiyanlığa)." (Mingana 1925: 305; Guidi 1955, l: 34-35; Borbone 2005: 7).
Göçebelerde din adamlarına çok önem verilirdi. Bunlar sadece dinsel hayatı düzenleyen sıradan bir din adamı değil aynı zamanda üstün güçleri olduğuna inanılan kişilerdi.
Göçebelerde dinsel konularda karar veren, danışılan, ruhlarla temas ettiğine, geçmişten ve gelecekten haber verdiğine, kötülüklerden koruduğuna ve arındırdığına inandıkları özel güçlere sahip olduklarını düşündükleri kişiler yani bir çeşit din adamı olan Kam'ları (Şaman, Baksı, Bibi, Bübü, Oyun) vardı.
3-Tarihi kaynaklardan T'u-küeler'de/Türklerde ruhlarla temasa geçtiğine, falcılık yaptığına, kötülüklerden koruduğuna ve temizlediğine inandıkları din adamlarının (Şamanlar) olduğu anlaşılmaktadır.
Bu konuda Doğu Roma/Bizans kaynakları önemli bilgiler vermektedir. 7. Yüzyıl tarihçilerinden Theophylaktos Simokates (1988: 7.8.15), Türkler (T'u-küeler) arasında gelecekten haber verdiğine inandıkları din adamlarının olduğunu kaydetmektedir. 6. Yüzyıl tarihçilerinden Menanderos Protektor (Rouckley 2006: 10.3), Türkler arasında ateşle, sert söz ve hareketle, davul ve zille çeşitli ritüeller yaparak insanları kötü ruhlardan koruduklarına ve temizlediklerine inanılan şeytan çıkarıcı denilen bazı kişilerin olduğunu belirtmektedir. Bunlar muhtemelen Şamanlardı. Sui-şu'ya göre (Li Mau-tsai 2011: 64), 6-7. Yüzyıllarda Doğu Türkleri kadın iblislere (wu) ve erkek iblislere (hi) inanırlardı. Ayrıca tanrılara ve ruhlara saygı gösterirlerdi. (Bu konu için Kutsal Şaman Elbiseleri ile Şaman kitabı birlikte okunmalı.)
İlave kaynak tavsiyesi:
Prof Dr İbrahim Çeşmeli: İskitlerde Hunlarda Göktürklerde Din ve Sanat sayfalar; (68-72)
Konuyu daha derinliğine inceleyip anlamak isteyenler, İbrahim Çeşmeli ile birlikte ve eşzamanlı olarak, Bento Del Mundo: Hanif İsevilik ve Kur'an kitabından (85-108) Sayfalarını birlikte okumalılar. ⤵️
Selçuklulardan önce Anadolu'da 20-30 Türk beyliği vardı ama bunların içinde bir tane Osmanlı beyliği yoktur!
Selçuklular çöktükten sonra yine beylikler kuruldu yine Osmanlı yok! Peki nereden çıktı bu Osmanlılar? Anlatılan Osmanlı tarihi masaldan ibaret! ⤵️
1-İlk Osmanlı tarihini yazanlardan Aşıkpaşazade, Osman'ı Müslüman ve kendi tarikatına bağlayan bir kuruluş hikayesi yazar ve bunu rüyalarla süsler! Lakin yazdığı tarih hadis rivayetleri gibi, neresini tutsan elinde kalıyor. Şeyh Edebali efsanesi de yalan!
2-Osmanlı hanedanı oluşmadan 80-100 sene önce Horosan Erenleri Anadolu'yu mayaladı, Şamanizm ile İslamı harmanladı.
Bizansta çiftçilik yapan Zich'in oğlu Osmanisken'in (Osman Gazi) kurduğu Osmanlı hanedanı Karamanlar sayesinde yükseldi sonra sapıttı..⤵️
Evet toplandı. Çünkü yabancılar tarafından değiştirildiği devlet tarafından fark edilince ne kadar Kuran-ı Kerim varsa hepsi toplatıldı. Düzeltildi. Mühür vuruldu ve tekrar iade edildi. O dönemki Kuran-ı Kerimlerde hala mühür vardır.
- Ama oğlu İskilipli Hoca gibi hocaları, şapka takmadığı için astı.
Evet asıldı. Ama şapka yüzünden değil. Hoca olduğu için hiç değil. Osmanlı zamanında da 31 Mart'a karıştığı için askeri mahkeme tarafından yargılanan, 'Kudurmuş haydutlar' dediği Kuvayi Milliyecilere karşı Yunanlıları tutmasına hatta bildirileri Yunan uçaklarıyla Anadolu'ya atılmasına rağmen affedildi. Ama ne zaamanki çeşitli şehirlerde çıkan isyanlar sonucunda, hükümet konakları basılıp görevliler öldürülünce ve bu olaylarda onun da etkisi olduğu anlaşılınca idam edildi. O dönem yargılanan Tahirül Mevlevi, Hafız Osman, Ömer Rıza gibi hocalar beraat etti, 'hoca' oldukları halde!
- Ama oğlu camileri ahır yaptı.
Evet camiler ahır da oldu. Sinan Meydan, İtalyan arşiv belgelerinde Yunan ordularının camileri tahrip ederek, Kuran-ı Kerimin ayaklar altında çiğnenmesi gibi maddi-manevi baskılar yapıldığını, Milli Mücadele sonrasında Atatürk'ün emriyle yakılan, yıkılan camiler konusunda bir rapor hazırlandığını ve 1 yıl içinde 126 cami ve mescidin onarıldığını, Atatürk'ün Eskişehir Mihalıççık Camii için cebinden 5000 lira vererek yeniden yaptırdığını, İnönü'nün Ankara Bükteş Sokak' ta bir caminin yapımı için 2500 lira bağışladığını, 1924-1935 arasında yüzlerce tarihi camiyi tamir ettirdiğini yazar.
Yalanlar, yalanlar, yalanlar...
İnsanları böyle kandırdınız. Atatürk düşmanlığı henüz Atatürk'ün sağlığında başlamadı mı zaten?! Ölmesi de etkilemedi.
İşin tuhafı mesela çoğu içkiye bağlı nedenlerden ölen Osmanlı padişahları umrunuzda olmadı. Abdülhamit'in torunu 'Dedem rom içmeyi severdi.' demesine rağmen o 'cennetmekan' oldu, ama Atatürk'ün rakısı battı... Alfabe Osmanlı'da 70 yıl tartışıldı ama
70 yılı konuşmayıp bir gecede değişti yalanını yaydınız ve size inanan safi koyunları bu yalanlarınıza inandırdınız!
Abdülhamit döneminde Türkiye'nin iki katı olan, 1 milyon 592 bin 806 kilometre karelik toprak kaybedilmesine rağmen, bunu hiç sorgulamadınız. Ama Londra ve Uşi anlaşmalarıyla çoktan kaybedilen 12 Adaları,bu adalar 26 ada olarak da söyleniyor .. yıllarca Lozan'da kaybettik yalanını yüzünüz hiç kızarmadan söylediniz. Üstüne atılan birçok iftiraya gözünüz kapalı inandınız. En çok da din üzerinden vurmaya çalıştınız, bağımsız bir ülke hediye etmese dini sanki çok yaşayabilecekmişsiniz gibi...
BİZ OĞLUNUZU ÇOK SEVDİK,
Ve öyle bir evlat yetiştirdiğiniz için, bu yıl 'da' saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz sizi..., Zübeyde Annemizi.
2-Ortaya saçılan yalanların aksine Atatürk döneminde Kur-an’ın evlerde bulundurulması ve gençlere dinin öğretilmesi için tavsiye edildiği ortaya çıktı.
… yenicaggazetesi.com.tr/ataturk-donemi
3-Tarihçi Sinan Meydan:
Atatürk tarihimizi de, dini de vahiy olarak değil ama bilimsel olarak anlatmıştır. İşte kaynak kitaplar.
@SMEYDAN 'a teşekkürler.
ABD Ankara Büyükelçisi Tommy Barrack'ın Osmanlı teklifini gördünüz!
Yeni Osmanlıcılık, Siyonist bir plandır. Osuruktan bir DNA testiyle Osmanlı’yı Türklere, hatta Sibirya İskitlerine bağlayan mankurtlara hitaben...
1- GİRİŞ
Osmanlı Devleti'nin ilk 50-60 yılına ait bilgileri yabancı kaynaklardan öğreniyoruz çünkü Osmanlı kaynaklarında yok veya gizlenmiştir.
Bazıları okumadığı erken Osmanlı kaynaklarını hayali olarak yorumlayıp onları niye küçültmeye çalışıyor?.. Onlar öyle yapınca o kaynaklar yok oluyor mu?
Örneğin: İmrozlu Kritovulos kitabının orijinal el yazması Topkapı sarayındadır.
İş Bankası yayınlarından da çıkan bu kitabın girişine bakınca Tarihçi, Prof dr Erhan Afyoncu hocanın 2001 yılında önsöz yazıp, erken dönem Osmanlı kaynaklarının önemine vurgu yaptığını görmekteyiz.
Bu kitap Osmanlı hanedanının Persleşmiş Yunan olduğunu aktarmaktadır. Kritovulos kitabını Fatih Sultan Muhammed'e veriyor. O da ödül olarak doğduğu İmroz(Gökçeada) adasını kendisine hediye ediyor. ...
2- Bu şunun için önemli, 'Bizans imparatoru Muhammed'im diye madalyon bastıran Fatih, ya durumun farkında, ya da bu durum hoşuna gidiyor ve Bizanslı olmayı içselleştiriyor.
Zaten İstanbul'da yaşayan 14.803 Türk aileyi Balkan köylerine sürgün edip, bu evlere el koyduğunu ve Avrupa'da sürünen Yahudileri getirip bu evlere yerleştirdiğini biliyoruz Osmanlı Tarihçilerinin babası Prof Dr Halil İnalcık ve öğrencisi Prof Dr İlber Ortaylı'nın TRT ve Habertürk TV programlarından biliyoruz, +++
Biz de herşeyi bildiğini sanan aklı evveller, Hunlar Türk değil, hatta Türk diye bir millet yok derken!
Macaristan Bilimler Akademisinde çalışan Macar Dilbilim ve Etnografya Akademisyeni, aynı zamanda Felsefe doktoru da olan Prof Dr Somfai Kara David; 10. ve 11. Yy larda Macarların adı Türk'tür diyor. Macar adı sonradan çıktı diyor.
Moğolların da temelde Türk olduğunu söyleyen Prof Kara David, Macarlar tarihi kayıtlarda Türk olarak geçiyor diyor.
Demek ki neymiş?
Atatürk'ün dediği gibi:
"Ey gafil; Tuna ezelden beri Türk diyarıdır? Türk adı da boy birliğinin adıdır."
Türk Tarih Tezi okullarımızda tekrar okutulsun dememiz bundan. ... Mankurtlaştırmayı bırakmalıyız. ... Türk'ü, Kıpçaklara, Karapapaklara, Brekisefal kafa çapına (yuvarlak kafaya) indirgeyen tarih profesörü de alıp bu bilgiyi bir yerine iliştirsin! ...
#yks2025
2- Almanya Türk Ocağında yapılan söyleşinin devamı linkte
3- Her yıl Ağustos ayında Macaristan'a gidiyoruz şu güzellikleri görmek için.
Umarım bir gün Türkiye'yi de Türkler yönetebilir ve Turan Kurultayları Türkiye'de de yapılır. ...
Balkan Harbi'nin hemen öncesiydi,
Osmanlı'nın Dışişleri Bakanı bir Ermeniydi.
Siyasi tercihlerinin öne çıkarılmasıyla birlikte, ordunun temel disiplini, eğitimi, emir ve komuta hiyerarşisi alt üst edilerek bugünkü gibi bozulmuştu...
Askerler subaylarını, subaylar da komutanlarını tanımamaya başlamışlardı.
1908'den Balkan Harbi başlangıcına kadar, orduya sadece iki sefer tatbikat yaptırılabilmişti...
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Trakya ve Makedonya'daki askeri kuvvetimiz düşmanlarımızın iki katıydı.
Fakat ne oldu?
Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü dercesine, Rumeli'den tam 75.000 askeri birden terhis ettiler!
Ne zaman?
Seferberlik ilanından yaklaşık bir, bir buçuk ay önce!
Gerekçe?
Harp tehlikesinin olmayışı ve hasat zamanının yaklaşmış olması gibi, gafilce sebepler.
Terhisten önce, Osmanlı'nın barış zamanı kuvvetleri 280.000 kişiydi.
Daha önce de, siyasi sebeplerden dolayı, (görüntüde ise orduyu gençleştirmek adına); Rumeli'yi iyi bilen 1000 kadar tecrübeli subay zorla emekli edilmişti.
Bu terhis edilen 75.000 kişi öyle önemliydi ki; seferberliğin ilanından sonra zar zor toplanabilen seferberlik ordusunun 4'te 1'ine tekabül ediyordu!
Ordunun tecrübeli subaylarını emekli, usta askerlerini de terhis ettiler!
Sonuç?
Bütün Balkanları sadece üç ayda kaybettik!
Rumeli'deki beş asırlık Türk varlığı da böylece sona erdi.
Balkanlar mı? Hala daha kaynayan kazan!
Şimdi gelelim günümüze...
15 Temmuz kaotik darbe girişimi'nden sonra, orduda en büyük darbeyi komuta kademesi aldı!
Ordunun komuta yapısı, disiplini ve hiyerarşisi bozuldu! Silah arkadaşlığı ve güven tamamen bitti!
Bu olumsuz ortama dayanamayan birçok tecrübeli subay ve astsubay, emekli olarak ordudan ayrılmayı seçti.
Askeri okullar kapatıldı!
Askeri liseler ve sınıf okulları, bomboş vaziyette çürümeye terk edildi! Şu anda sınıf eğitimlerinin nasıl verildiği ise tam bir muamma!
Akıllara zarar bir karar alınarak, askeri sağlık sistemi kökünden kazındı!
Öyle ki, bugün Türk Ordusu'ndaki atların ve köpeklerin dahi kendi hekimleri (veterinerleri) varken, çarpışan mehmetçiklerin askeri hekimleri yoktur!
Ve Türk Ordusu, dünyada askeri sağlık sistemine sahip olmayan tek ordudur!
Çatışma sahalarından gelen bilgilere göre, ölümlerin önemli bir kısmı ne yazık ki kan kaybından olmaktadır!
Şimdiye kadar, nizami harplerde de önemli görevler üstlenen jandarma, organik olarak Silahlı Kuvvetlerden kopartıldı!
Deniz Kuvvetleri dışındaki kara ve hava ordularımız, çok uzun zamandır nizami bir harbe yönelik, büyük ve müşterek tatbikatlar yapmıyor! En son Vahdettin köşkündekine selam çaktılar hem de 29 Ekim 100. Yılda...
Harp Akademileri kapatıldı. Ordunun stratejisini belirleyen kurmaylık sistemi artık yok! Askerler mağarada metan gazıyla şehit oluyor! Tarihte görülmemiş ihmaller zinciri var!!
Ülkemizin en önemli harp sanayi tesislerinden biri olan Tank Palet Fabrikası yabancılara satıldı!
Hala Tank veya Uçak motoru yapamıyoruz, Mersin Nükleer santralde çalışan Ruslardan 10 bini ülkelerine geri döndü, Ruslar santraldeki hisselerini satılığa çıkarttı..
Irak'ın durumu ortada!
Suriye'deki işler her geçen gün daha kötüye gidiyor dedik dedik inanmadınız sonunda Suriye bölündü, İsrail'in kontrolünde kıytırıktan bir ülke oldu ve PKK/PYD 2. Devletini de Suriye'de kurdu, devlet oldular!
İsrail güneyimize girdi, ABD İsrail Yunanistan'a tüm çevremize iyice yerleşmeye devam ediyor! İran'a neler yaptıklarını gördük!
Bu kadar da değil....
(Devamı Var)
1+++Amerika son birkaç yıldır, Romanya'da ve daha da önemlisi Bulgaristan'da, Türk sınırına yakın bölgelerde askeri yığınak yapıyor!
Balkan Harbinde Rusya'nın oynamış olduğu yıkıcı ve kışkırtıcı rolü dikkate alırsak, Ruslara da çok güvenemeyiz. Eğer zayıf düşersek, Rusya'nın en büyük parçayı kendisi için koparmak isteyeceği kesindir!
Yunanistan? Her zamanki gibi pusuda, Kin kapısı kapalı hala... 300 küsür Pontus derneği kuran Yunan, 19 Mayıs 1919 tarihini soykırım tarihi ilan etti Atatürk'ü de soykırımcı!
Etrafında bu kadar çok düşmanı olan bir devlet, askeri kadrolarını bu kadar çok boşaltır mı? Şeriatçı askeri terfi ettirip, Atatürkçü Tegmenleri ihraç edip, Güneydoğu'da efsane olan komutanlarını Orduevinde yasaklı konuma sokar mı? Örneğin Osman Pamukoğlu..
Hani beka meselesi vardı?
Beka meselesi olan bir devlet, ordusunu bu kadar zayıflatır ve niteliksizleştirir mi?
Askeri sağlık sistemini kökünden kazır mı?
Akıl ve mantık, tabi ki "hayır" diyor.
O zaman ne yapmaya çalışıyorlar?⚔🦅⚓🇹🇷
(Not: Bu zinciri ilk olarak 29 Mayıs 2019'da paylaştım, hala bir şey değişmemesi ne acı!)
Ekli linkten Türk Tarih Kurumu sayfasından İsmet Görgülü'nün yazısını lütfen okuyunuz. ttk.gov.tr/belgelerle-tar…
2-Osmanlı Hariciyesinde Bir Ermeni Nazır:
Gabriyel Noradunkyan Efendi
Özet
19. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin çok uluslu yapısı, imparatorluğun bekası için en önemli sorunlardan birisini teşkil etmekteydi. Osmanlı devlet yönetiminin en üst tabakalarına kadar yükselen ve “Millet-i Sâdıka” olarak nitelenen Ermeniler içinde de devlete karşı isyan hareketleri görüldü.
Yaklaşık yarım asır Osmanlı Devleti’ne bürokrat ve bakan olarak hizmet eden Gabriyel Noradunkyan Efendi, bu hizmetleri neticesinde çok sayıda nişanla taltif edilmişti.
I. Dünya Savaşı öncesinde yurt dışına çıkan ve Fransa’ya yerleşen Noradunkyan Efendi, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını öngören Paris Barış Konferansı ile yeni Türk devletinin bağımsızlığının kabul edildiği Lozan Antlaşması’nda Ermeni heyeti içinde yer alıp, Osmanlı'nın parçalanıp Doğu Anadolu'da Ermenistan'ın kurulmasını savunmuştu.