kesinlikle sürpriz değil. hiç şaşırmadık. ama yine de saçma bir dava görülüyor bugün. 1 numaralı sanık olarak beni yazmışlar. tügva belgelerini sizlerle paylaştığım için.. bu saçmalık karşısında ne yapabilirim diye düşünüyorum. n’apayım bari olan biteni olduğu gibi anlatayım.
bu kısımda biraz kişiselleştirmiş olacağım ama inanın kişisel bir boyutu da var. tügva belgelerinin bana gelmesinde ve tereddütsüz yayınlamamda, o günlerdeki ruh halimin, mutsuzluğumun, hayal kırıklığımın ve arayışımın etkisi de var. zaman geçtikçe bunu daha iyi anlıyorum.
eylül’de ülkeye dönmeye karar vermiştim. düşüncesi bile içimi huzurla dolduruyordu. riski görmek adına çağlayan adliyesinde hakkımdaki soruşturmaları sordurduk. sadece orada 5 soruşturma açılmıştı. yakalama kararı da vardı. tamamı haber twitlerimle ilgili.
yani, dönüşüm eskisinden de riskliydi. risk ne? hapis herhalde. bunu kabullenmekte zorlanıyordum. kendi halimde takılırken, araştırıp öğrendiklerimi burada paylaştığım ve kimseye eyvallahım olmadığı için, hiçbir hukuksal zemin olmadan, sadece güç sahiplerini öfkelendirdiğim için.
o zaman bunu daha çok yapmalıyım diye düşündüm. öyle bir motivasyon geldi. şimdi düşününce, galiba sürgün hayatımı ve kararımı kendi içimde daha anlamlı kılacak her şeye açıktım. daha üretken daha cesur olmalıydım. daha çok mücadele edecektim. nasıl? hep yaptığımı yaparak. haber.
o günlerde tügva’nın büyükada iskele işgali konuşuluyordu. kaymakam hukuksuz talimatla polisi tügva önünde halkın ve zabıtanın karşısına dikmişti. kaymakama bunu yaptıran nedir diye şahsı araştırınca, pisliğe batmış berbat bir bürokrat profiliyle tanıştım ve sizlere de tanıttım.
ilgili seriyi “sizi temin ederim ki, saray'dan falan aranmasına gerek yok, herhangi bir tügva yöneticisi bile bu kaymakama emir verebilir.” diye bitirmiştim. tanımadığım bir kullanıcıdan mesaj geldi. tügva’da yöneticilik yapmıştı ve içeriden belge sızdırmak istediğini söylüyordu.
olur dedim ve çok geçmeden toplam boyutu gb mertebesinde belgeler elime ulaştı. ara ara göz atıyordum ve birkaç gün sonra bir pazar akşamı derli toplu sunmak için masa başına oturmuştum ki arkadaşım aradı. görüşmek istiyordu. takdir edersiniz ki benim de bir sosyal hayatım var :)
aklım haberde kalmıştı. arkadaşıma sürekli elime geçen belgelerden bahsediyordum. çünkü bu belgelerin içerdiği taciz, uyuşturucu ticareti, kamu mallarına çökme vb suçların yanı sıra bir paralel devlet yapılanmasını kabak gibi ortaya çıkardığını fark etmiştim. bunu duyurmalıydım.
o gün o masada gazetecilik tekniği açısından pek alışık olmadığımız bir şey yaptım. yapacağım haberi önceden duyurdum. iyi yaptığımı sonradan anlayacaktım. sabah, akit, ahaber ve takvim hakkımda asılsız karalama kampanyası başlattı. doğru iz üzerinde olduğumu daha iyi anlamıştım.
bu arada tügva içinde bir telaş hakimdi. eski yeni bütün yöneticiler şüpheliydi ve hepsi açık ya da çaktırmadan sorgulanıyordu. ortada daha haber yoktu ama tügva yöneticileri sızdırılan belgelerin içeriğini hepimizden iyi biliyordu. telaş bu yüzdendi.
bana dönük saldırılara takılmamalıyım diye düşündüm. haberin önüne geçmemeliydim. zaten hakkımdaki karalamanın hiçbir gerçekliği yoktu. okuduklarıma gülüp geçtim. yanıt bile vermedim. bir zarar da görmedim. kimse yemedi. nitekim bir süre sonra onlar da bu boş çabadan vazgeçti.
sonra nihayet belgeleri açıklamaya başladım. içeriği az çok bilirsiniz. en önemsediğim kısım olan paralel devlet yapılanmasını ön plana çıkardım. zira, tc kimlik numaralarından telefon numaralarına, torpili yapan şahıslardan ilgili mülakat tarihlerine kadar her şey listelenmişti.
haberin nasıl bir reaksiyonla karşılaşacağını ben de deli gibi merak ediyordum. her şey çok hızlı gelişti. tügva yöneticileri gazetecilerin telefonlarını açmıyor, görüşme taleplerine yanıt vermiyorlardı. saatlerce toplantı yaptılar. bu işten nasıl sıyrılacaklarını konuşuyorlardı.
saatler sonra, tügva başkanı belgelerin sahte olduğunu ve tarafımdan masa başında üretildiğini iddia etti. evet tarafımdan:) sanırım o an diyecek başka bir şey bulamadılar ama sığındıkları iddia dakikalar içerisinde çökecekti. belgeleri doğrulayan açıklamalar art arda gelecekti.
eski bir tügva il başkanı önce twit attı sonra gazetecilere konuştu. “bu belgeler, acı gerçeğin sadece küçük bir kısmını yansıtıyor, ben dahil hepimiz yargılanmalıyız.” dedi. ismail saymaz belgelerin doğruluğunu ak parti içinden teyit ettiğini açıkladı.
murat ağırel belgelerin kaynağını açıkladı. tügva başkanının özel kalemi mehmet emin yalçınkaya’nın hard diskiydi. diskin imha edilmesi kararlaştırılmış ancak karar uygulan(a)mamıştı. yıllardır elden ele geçip kopyalanıyordu ama kimse yayınlamıyordu. elbet bir gün yayınlanacaktı.
ak parti içinden mehmet metiner belgeleri doğruluyor ancak bunun suç olmadığını iddia ediyordu. her şey çok hızlı gelişiyordu. aynı gün içinde önce erkan baş, sonra başka partilerden vekiller ve sonra genel başkanlar, paralel yapılanma belgelerini meclis’e taşıdı.
bu sırada gazeteci tuğba özer mesaj atarak belgelerin ham halini istedi. muhataplarıyla görüşüp teyit etmek istiyordu. hemen yolladım. sonra düşündüm. neden diğer gazetecilere de yollamıyorum? bunu ilan ettim, isteyene ilettim ve zincirleme bir şekilde elden ele daha çok yayıldı.
belgelerde şahısların telefon numaraları olduğu için, onlara ulaşmak zor olmadı. içlerinde mekanizmayı teyit edenler vardı. gazeteciler bu yolla daha da emin oldu. artık belgelerin gerçek olup olmadığı tartışılmıyordu. üstelik, yayınlanmasının üzerinden 24 saat bile geçmemişti.
ertesi gün, tügva başkanı, belgelerin gerçekliği konusunda şüphesi olan üç beş kişiyi de ikna edecek açıklamayı yaptı. tamamen masa başında hazırlanmış olduğunu iddia ettiği belgelerin aslında tügva bilgisayarlarından sızdırıldığını itiraf etti. yeri gelmişken teşekkür edeyim.
“tügva’ya saldırı islam’a saldırıdır” açıklaması yapıp tepkiler üzerine sildiler. bu aşamada tügva içinde huzursuzluk büyüyordu. istifa edenler oldu. yol yakınken bağlantıları koparmak istiyorlardı. ayrıca belgelerde tügva’nın kendi yöneticilerini de fişlediği görülüyordu.
bu aşamada tügva yönetimi, iç huzursuzluğu bastırmak için, sızıntının kaynağını bulup cezalandırma sözü verdi. “yargı hâlâ bizim elimizde” dediler. bunun için bir günah keçisine ihtiyaç vardı. şu an tutuklu olan milli görüşçü tügva yöneticisi ramazan aydoğdu kurban seçildi.
savcı burak özer’e görev verildi ve iddianame hazırlandı. kendi adıma umrumda değil. yalanlarıyla da baş edebildim ya, onlara iki kat ders olsun. ancak cezalandırdıkları ve hiç tanımadığım kendi üyelerini dert etmeden duramıyorum. onun için de en kısa zamanda özgürlük diliyorum.
mahkeme süreci ilginç olacak. belgelerde tahrifat dedikleri şeyi zaten paylaşırken duyurmuştum. büyük excel dosyalarını okunabilir görsel olarak paylaşabilmek için bazı kısımlarını kırpmıştım. bundan ibaret. orijinalini herkese gönderdim, talep ederlerse mahkemeye de gönderirim.
müsaadenizle mola. takdir edersiniz ki benim de bir sosyal hayatım var:) olan biteni ve yeni gelişmeleri anlatmaya sonra devam edeceğim. avukatım güzel insan @OzgurUrfa’ya huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. haber yapmak isteyenler hukuksal süreç konusunda kendisine ulaşabilir.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
kılıçdaroğlu’nun bahsettiği olayı bulmak zor olmadı. bursa-bandırma demiryolu ~3 milyar’a veriliyor, erdoğan imza atmıyor. yeni ihale açık ihale olmuyor. ~9 milyar’a direkt kalyon’a veriliyor. erdoğan imza atıyor ve ardından bir imza daha atıyor. bu bedel vergiden muaf tutuluyor.
bu konuda daha önce haberler var. abartı içermeden basitçe anlatayım. 3 milyar’a yapılacak yol, erdoğan’ı memnun etmiyor. açık ihale iptal ediliyor. cengiz, limak, kalyon falan çağrılıp sonuçta erdoğan’ın komisyonu olan ve halkın cebinden çıkan 6 milyar farkla kalyon’a veriliyor.
bizde her daim rüşvet ve yolsuzluk oldu. siyasiler her daim ihale komisyonculuğuyla yolunu buldu. %10 iken artık %30 oldu diye duyuyordum. şimdi cumhurbaşkanı 3 milyarlık ihaleden 6 milyar komisyon alıyor (%200). devletin malı bitmeyen denizdi. bu doymazlık yüzünden o da bitiyor.
geceye not. hükümet işi gücü bırakmış, tüm yöntemlerle ibb’ye yükleniyor. adeta halkın daha da mağdur olmasını istiyor. sorunlar büyük oranda belediye-devlet işbirliği eksikliğinden kaynaklanıyor. (önyargılı yorumlar ve peşin hükümlerden önce lütfen takip eden twitleri de okuyun)
doğrudur yanlıştır bunlar benim gözlemlerim. thy kargo binasının çökmesi ve havaalanında yaşananlar thy tarafından tuhaf bir şekilde örtbas edilmeye çalışıldı. nedenini anlamaya çalıştı, çok kişiye danıştım. belli ki sadece ibb sorumluluk alanındaki sorunlar konuşulsun istediler.
bir başka örnek olarak istanbul’a ulaşan tüm karayollarında araç girişi yasaklandı. çok sıradışı bir karardı. bunun da arkaplanında yine hükümetin sorumluluk alanlarında “temize çıkmak”olduğunu düşünüyorum.
tanıştırayım. filiz hanım, sahte diploma ve yalan beyanla her seçimde aday oluyor. resmi makamlar bir yana, kendi partisini de kandırıyor. ya da bilmiyorum, belki de partisinde böyle şeyler sorun olarak görülmüyor. (paylaşmadan önce kendisiyle de konuştum. detayları anlatacağım.)
sahte diploma ve cimer şikayet görüntüleri dm’den geldi. ilk iş olarak filiz hanım’a ulaştım. sadece bu iddianın doğru olup olmadığını sordum. siyasi kariyer hırsını tam olarak yansıtan bir hırçınlıkla karşılaştım. o ç falan dedi. tek ilgilendiği şey, bilgiyi kimin verdiği oldu.
buna rağmen, gerçeği öğrenme çabamı sürdürdüm. mezuniyet belgesi gönderebileceğini söyledi. istedim. gönderdi. tam ikna oluyordum ki, 2020 mezunu olduğunu fark ettim. ama filiz hanım 2015, 2018, 2019 seçimlerinde sahte mezun olarak takılıyormuş. niye böyle diye sordum. sustu.
rabia naz’ın dosyasına bakan savcılar halil çokkaş ve emine öveyik hakkında baba şaban vatan’ın talebiyle hsk tarafından başlatılan disiplin soruşturması sonuçlandı. iki savcıya da uyarı cezası verildi.
ilk savcı halil çokkaş dosyayı adeta rafa kaldırmıştı. zira, üç ay sonra tayin bekliyordu. tayini gerçekleşti ve ilçeyi terk etmeden hemen önce baba şaban vatan ile görüşüp olay yeri incelemesi itibariyle rabia naz’ın oraya düşerek ölmesinin mümkün olmadığını söylemişti.
sonra dosya savcı emine öveyik’e verildi. emine hanım ve giresun başsavcısı abdurrahim alan intihar süsü verilmiş bu cinayeti örtbas etmek için her şeyi yaptılar. kimseyi inandıramadıkları intihar senaryosundan 1 yıl sonra vazgeçtiler ancak aceleyle dosyaya takipsizlik verdiler.
bilen bilir, milletvekilleri twitter listelerine arada bir göz atarım, kimin ne paylaştığına bakarım. bugün karşıma bu çıktı. isim tanıdık değildi. beş dakika hesabı kurcalayıp bir iki google araması yapınca bakın altından ne çıktı+
profilde "danışman" yazıyordu. yakın zamanda hayatını kaybeden mv imran kılıç'ın danışmanı olduğu anlaşıyordu. soyadları aynı olunca bir bakayım dedim ve evet kardeş çıktılar. ama paylaşımlar danışman hesabı gibi değil, milletvekili hesabı gibiydi. bu tuhaflık merakımı cezbetti.
bu danışman kürsüden kendi fotosunu paylaşıyor. genel kuruldan görüntüler yayınlıyor. şehrindeki ihaleleri duyurmalar, diğer partilere sataşmalar falan derken fark ettim ki danışmanlığını yaptığı vekil abisi hayatını kaybedince onun yerine geçmiş gibi davranıyor. yuh artık derken
birlikte bir araştırma yapalım mı? veya bana biraz yardım etmek ister misiniz? gkn kargo'yu daha önce duymamıştım. büyük paralar dönüyor ama kaynak belirsiz. burada kara para aklandığını iddia ediyorum ve o para kaynağını merak ediyorum. nebati'lerin gizli patron olduğu söylendi.
arama yapınca şirketin faaliyetlerini değil haber kılığındaki reklamlarını göreceksiniz. ayda 2 milyon paket dağıtımı, yüz milyonlarca ₺ yatırım, binlerce istihdam vs.. olağanüstü bütçeli tv, dizi, program, stad reklamları. ama resmiyette küçük bir aile şirketi. görünen 1 kişi.
haberlerde şirket sahibi, yönetim kurulu başkanı, medya yüzü, her şeyi ama her şeyi 1 kişi > gökhan akyürek (@gokhanakyurek63). resmi kayıtlarda ise şirket sahibi, yönetim kurulu, müdürü her şeyi aynı soyadlı başka 1 kişi > çidem akyürek. hayali bir ticaret var. rakamlar çok uçuk