Geniş katılımlı bir siyasi anket çalışması yapalım. Lütfen paylaşalım.
6 muhalif partinin attığı adımlardan genel olarak memnun musunuz?
6 muhalif partinin Atatürk ilkeleri, sığınmacı politikası gibi kritik konularda rahatsız edici adımlar atması halinde Memleket Partisi veya Zafer Partisi gibi alternatiflere oy vermeyi düşünür müsünüz?
Aşağıdakilerden hangisi ülkemiz için daha büyük bir sorundur?
Muhalefetin adayını belirlemek elinizde olsa aşağıdakilerden hangisinin cumhurbaşkanı adayı olmasını isterdiniz?
6 muhalif partinin Atatürk ilkeleri konusundaki beğeni dereceniz nedir?
6 muhalif partinin sığınmacı konusundaki tavrı konusundaki beğeni dereceniz nedir?
6 muhalif partinin pkk ve terörle mücadele konusundaki tavrı hakkında beğeni dereceniz nedir?
6 muhalif partinin Hdp'ye yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
6 muhalif partiyi samimi buluyor musunuz ve destekler misiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu'nu güveniyor musunuz?
Meral Akşener'e güveniyor musunuz?
Ali Babacan'ı güveniyor musunuz?
Ahmet Davutoğlu'na güveniyor musunuz?
Temel Karamollaoğlu'na güveniyor musunuz?
Gültekin Uysal'a güveniyor musunuz?
Ekrem İmamoğlu'na güveniyor musunuz?
Mansur Yavaş'a güveniyor musunuz?
Ümit Özdağ'a güveniyor musunuz?
Muharrem İnce'ye güveniyor musunuz?
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bu memlekette Atatürk'e bile "Mandayı kabul edersen seni lanetleriz" diyen gençler yaşamışken bu siyasetçiler kim ki onlara hesap soramayacağız, onlar kim ki yanlışlarını yüzlerine çarpamayacağız.
Bu gençleri, gençlik kollarının itaat altına alınmış dilsiz tipleri bellemesinler.
Siyasetçileri eleştirmek, yanlışlarını söylemek, tedirginlikleri beyan etme, şöyle yaparsanız daha iyi olur demek, böyle yaparsanız daha kötü olur demek trollük değildir. Bozgunculuk değildir. Kötü niyetli olmak değildir.
Yurttaşlıktır. Hatta vazifedir.
Cumhuriyet demek, demokrasi demek, 4-5 yılda bir oy kullanıp, geri kalan vakitlerde siyasetçiye dokunmamak, sorgulamamak değildir.
Oy kullandıktan sonra da siyasetçinin tepesinde dikilip, yanlışı halinde tepki göstermek için hazır beklemektir demokrasi. Demokrasi budur.
Dünya büyük bir krizin eşiğinde. Rusya tehdit halinde nükleer silah kullanabileceğini açıkladı. Princeton Üniversitesi'nin simülasyonuna göre nükleer savaşın başlaması halinde birkaç saatte 90 milyon insan ölebilir.
Nükleer savaş riski hiç olmadığı kadar yakın. Gelin anlatayım.
1* Savaşın sadece Ukrayna'da sürdüğü, ABD ve Rusya'nın birbirine saldırmadığı bir ortamda nükleer savaş ihtimali kulağa pek inandırıcı gelmiyor olabilir. Fakat durum göründüğü gibi değil.
Uluslararası çevrelerde Putin'in nükleer saldırısı gittikçe daha çok konuşulmaya başladı.
2* Nükleer saldırı ihtimali ilk olarak savaşın başında Putin'in nükleer kuvvetleri alarma geçirmesiyle başladı. Bu adım Batı'da gerilimi artırmaya yönelik simgesel bir blöf olarak karşılanmıştı.
Sosyal medyada bunların doğru olup olmadığı tartışılıyor. Buna kim doğru diyebilir ki... Ama bu bir savaş realitesidir. Devlet otoritesi azaldığı vakit bireysel cezalandırma, linç, yağma, infaz, tecavüz gibi suçlara alan açılıyor maalesef. İlk değil son da olmayacak.
Doğru yanlış tartışmasına girmenin ötesinde bu yanlışı kabul edip sebep sonuç ilişkisini anlamak daha yararlıdır.
Mesela savaş esnasında bir yağmacıyı kontrol altına aldığınızda polisi kolayca çağıramazsınız. Devlet savaşla meşgul olduğu için yağmacıyı yargılamak işi size düşer.
İnsanlar teknik hukuk bilmediği için yargılamayı çoğu zaman duygularıyla yapar. Cezanın ölçüsünü tayin edemez. Bedeni cezalar uygular. Yani bu yargılama aslında yargılama değildir.
Bazen de bu öfke dalgası masumları da işgalci gibi görüp onları da cezalandırabilir.
Ukrayna'da ilk barış dalgası geride kaldı. ABD çıkarları için barış erken... Rusya, Ukrayna lehine olabilecek barışa boyun eğmek için hala fazla kurşuna sahip. Çin ise savaşa kritik etki edebilecek bir yol ayrımında vakit kazanmaya çalışıyor.
Saha tekrar ısınacaktır.
Taraflar hala oynayabilecekleri kartlara sahip. Biden, önümüzdeki günlerde AB'yi enerji yaptırımlarına dahil edebilmek için çabalayacak. Bunu sağladığı taktirde Çin'i Rusya lehine tutumdan uzaklaştırmak için tehdit etmek isteyecek.
Putin hedeflerinden oldukça uzak düştüğünün farkında ama hala atabileceği adımlar var ve bunları atıp neticelerini görmeden masada barış imzalamak istemeyecek. Rusya'nın atacağı adımlar neticesinde oluşacak kıyım, Biden'a amaçları için yeni fırsatlar tanıyacak.
Partilerin ufku o kadar dar ki, gündelik politik hesaplara yol alıp sosyal tabanı hiç hesaba katmıyorlar. Mevsim kışsa havanın güneşli olmasına aldananlar günün sonunda üşümeye mahkum olur.
Birileri istesin yahut istemesin, orta vadede siyasetin ana akımı milliyetçilik olacak.
Osmanlı Devleti dağılma döneminde toplumu Osmanlılık kimliğiyle tutabilmeye çabaladı ama kaybetti. Çünkü sosyal taban milliyetçiydi ve her ırk kendi devletini kurabilmek için Osmanlı'dan koptu. Sırplar, Yunanlar, Araplar, Ermeniler, Arnavutlar, Bulgarlar...
Osmanlı, Hristiyanların ayrıldığını gördüğünde bu defa toplumu Müslümanlık üzerinden tutmaya çabaladı. Bu da nehrin akışına karşı kürek çekmekten ibaretti. Çünkü sosyal taban bu İslamcılık rotasına da girmekten uzaktı. Neticesinde geriye sadece Anadolu kaldı...
Maalesef böyle bir günü vatan hainlerini anma, terör örgütü liderini kutsama ve bölücü fikirleri yaşatma ritüeli haline getirmiş durumdalar.
Bu bölücü siyasetin meşrulaşması için var gücüyle çalışanlarla en başta fikir mücadele etmek gerekir.
Fakat Kemalizm hazımsızlığı nedeniyle Şeyh Sait'e, Seyit Rıza'ya rahmet gönderenler, oy hesapları için Öcalan'a ve bölücü siyasete alan açanlar olduğu sürece, bu bölücü fikirlerle mücadele etmek zorlaşıyor. Sekteye uğruyor.
Tüm bu hatalar ve zorluklar karşısında fikri mücadele sahasında elverişsiz durumda kalındıktan sonra bu defa kolluğun devreye girdiğini ve engelleme faaliyetlerinin başladığını görüyoruz.
Fikri mücadele kazanılmadığı sürece sahada yürütülen baskılar bu bölücü siyaseti bitirmez.