İslamcılığın kendi başına bir alternatif haline gelebilmesi mümkün değildi. Batılı ülkelerin "dinsiz" Sovyet yayılmacılığına karşı bir tür "önlem" niyetine manevi yanlarının yüksek olduğu varsayılan İslamcılığı seçmesi, İslamcılığa tarihlerinin en önemli fırsatını sundu... >>
İslamcılığı, "Teolojik Politika" konteksinde değerlendirmek galiba daha doğru olacaktır. Teolojik politika, "Tek ilâhî gerçeği" kendinin temsil ettiği iddiasındaki siyasi grupları/cemaatleri/partileri ifade eder. Kendini "biricik" saydığından, diğer benzerlerinin düşmanıdır...
Teolojik Politika örnekleri Hindular arasında Hindistan'da, Budistler arasında Güneydoğu Asya'da da var, ama bunlar SSCB yayılmacılığına karşı seçilmediklerinden (çünkü oralarda petrol yok) İslamcılar gibi öne çıkmamışlardır...
Yeri gelmişken belirtelim:
En korkunç "Teolojik Politika" örneği "Taiping İsyanı" (1851-1864) diye anılan, Çin'de Hristiyanlığı kabul etmiş Hong Xiuquan'ın, Hristiyan olmayı reddeden Çinlileri öldürmeye başlamasıyla neredeyse devlet içinde devlet haline gelmesi olayıdır... >
Ming'lere karşı "Sosyal Devrimci" ideolojik bir yana sahip teolojik politik Taiping Hareketi, kendini "Hz. İsa'nın küçük kardeşi" sayan "önderi" Hong'un yönetiminde, on yıl içinde, 20 ilâ 30 milyon arasında Çinli öldürdü! (1893 sayımına göre Osmanlı'nın nüfusu 20.4 milyon idi)...
İslamcılar, sosyal devlet fonksiyonlarının cemaatlere terkedildiği neoliberal dönemde, ortada görünmeyen Sol'un bazı söylemlerini de üslendiler, "anti emperyalist" falan bile oldular. Türkiye'de eskiden Solcu olan bölgelerin İslamcılaşması bu gibi bir dizi gelişmenin sonucuydu...
İslamcılığın, (özellikle Mısır'da geliştirilen bir prototip olarak İhvancılığın) Batı tarafından -SSCB yayılmacılığına ve Sol'a karşı- desteklenmesi, zaman içinde plansız olarak ortaya çıkmış bir "fikir" gibi görünüyor. Asıl 1970'lerden itibaren cidden destek görüyor...
Burada kısaca tekrarlamak gerekirse:
1970'lerden itibaren "Batı modeliyle ilerleme" Ortadoğuda albenisini kaybetmeye başlıyor. O zamana kadar Afganistan'da bile mini etekli modern kadınlar görünürken, ekonomik hayal kırıklığı "gelenekçi"leri ön plana çıkarıyor...
Burada, Batı'nın Ortadoğu'da ülkelere çifte standartlı yaklaşımı, demokratikleşmeye Dünya çapında önemli bir darbe vurup fundamentalizmin ve Batı düşmanlığının yükselmesine neden olduğu söylenebilir. Mesela ABD ve İngiltere'nin 1953'de İran'da tezgahladıkları darbe önemlidir...
SSCB'ye karşlı kullanmak amacıyla Afganistan'da Pakistan'da kurulup Mısır ve Ortadoğu'da "Komünistlere karşı" desteklenmeye başlanan İslamcılığın tırmanışı, Afganistan'da ve Irak'da yürütülen bir dizi "askeri operasyon"un bir sonucudur malesef...
Batı ülkelerinde son 20 yıl içinde önemli bir gelişme yaşandı ve "demokratik kıstaslar"ın her ülkeye (belli Batı müttefiki ülkeleri kayırmadan) eşit şekilde ölçüt alınması zihniyeti gelişti. Bu, Batı için kuşkusuz iyi bir gelişme. Aynı zamanda İslamcılık da kaderine terkedildi...
İslamcılık, takiyye ile kendini gizleyen ve ancak başka akımlardan kopya çekerek veya yönlendirilerek işleyebildiğinden, kendi başına -günümüzün giderek daha da önem kazanan rasyonel koşulları altında- modern ülkeleri yönetebilecek yetenekten tamamen yoksun görünüyor...
İslamcılığın ebedî sonu ve taraftarlarının değişimi/dönüşümü konusuna daha sonra da devam edebiliriz... << #KonstantiniyeNotları
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Türkiye hareketli bir döneme doğru ilerliyor. İşin ilginç yanı, olaylar sadece burayla sınırlı değil, bütün dünyada yaşanacağa benziyor, hatta Türkiye'de daha yumuşak bi geçiş olasılığından bahsedilebilir. Bu arada kaderini bekleyen İslamcılık, topyekün topu atmış görünüyor... >>
Hiçbir zaman gerçek bir entelektüel seviyeye sahip olamamış Türk İslamcılığı, en az elli yıl boyunca sahip olduğu sınırsız imkana ve sınırsız kaynağa rağmen, yere göğe koyamadığı "Başyüce"ci Necip Fazıl'ın şiirlerini bile başka dillere çevirtip Dünyaya maletmeyi denemedi...
Entelektüelizmden tamamen uzak İslamcılığın sıradan konularda bile inandırıcılığını yitirdiği süreçte, sıradan gazeteci tartışmalarına bile laf yetiştiremeyerek, insalları sadece korkutup susturmaya çalışmak gibi fikirle artık alakası olmayan seviyeye kadar düştüğü görülüyor...
İslamcıların, Sekülerlere karşı bitmeyen kîni ve nefretinin kökeninde, "Existenzneid" denen bir olayın, yani "Başkasının varlığını kıskanmak" sendromunun yattığını daha önce de yazmıştım, ama bugün, bu sendromla ilgili olan "Bir türlü saygı görememek" olgusundan bahsedeceğim.. >>
İnsan ruhani bir varlıktır ve bütün o koşuşturmasının ardında, sevilmek (ve takdir edilmek) isteği vardır. Bunun dışında parası pulu makamı rakamı hepsi araçtır. Maddiyatın önemsendiği bir zamanda yaşarken, "maddi" araca büyük önem atfedilir ama asıl konu asla maddiyat değildir..
Sadece eski Kam geleneği ve Budizm Taoizm değil, bütün mistik öğretilerin ve dinlerin mütevazılığı övmesi boşuna değildir, zira insan bir yaşa geldikten sonra, maddiyatın asıl mesele olmadığını anlar, bu zor da değildir, yeter ki vicdan sahibi iyi biri olunsun...
Rusya, yarım saat içinde bütün NATO ülkelerini imha edebileceği gibi ifadeler kullandığı açıklamalar yapıyor. Buradaki tehlikeli megalomani çok tipik: böyle bir "şey" olurken, Rusya'nın, bu olayların dışında bir yerden "olanı" seyredeceğini sanıyor!.. >>
"Harita başı megalomanisi", pahalı kitsch tipi mobilyalarla kaplı, kocaman şömineli bir salonda, kocaman bir haritanın başında nereden nereyi vuracağını konuşanların işidir. Masadaki oyuncak tankları nereye süreceğinizi falan konuşursunuz.
Sahici askerler gerçekçidir...
Savaş çok ciddi bir iştir, vasatlığa, kibire ve onun neden olduğu ahmaklıklara tahammülü yoktur. Dünyanın en büyük gücü bile olsa, masabaşı megalomanisi daima yanılır, kayıpları mutlaka yüksek olur, -tıpkı şimdi olduğu gibi.
Dünya, 1945'den beri en tehlikeli dönemini yaşıyor...
Rusya, Ukrayna'daki savaş hedeflerine ulaşmak üzere.
İki saat önce Kremlin'den yapılan bir açıklama ile ABD'yi, Savaşı tırmandırmamak konusunda uyardılar, bugün Moskova'nın kuzaydoğusunda atom silahlarını sınamak için bir manevra yapıyorlar!.. >>
Ukrayna ordusunun verdiği, başka kaynaklardan teyit edilemeyen bilgilere göre şimdiye dek 30 binden fazla Rus akeri öldü, 1361 Rus tankı imha edildi. Rusya bu sayılara susuyor.
Rusya'nın Atom silahları manevrasına bugün bin asker ve yüz kadar askeri araç katılacak...
Rus savunma bakanlığının açıkladığı üzere, kıtalararası atom başlıkları taşıyan "Yars" tipi roketler manevrada kullanılacak. Ancak bu bilgiler sadece Rusların berdiği, doğruluğu sınanamayan bilgiler...
Çizgi romanları ikiye ayırmak mümkün. İlki, çocukları da kapsayan eğlencelik çizgi hikayeler, ikincisi "asil çizgi romanlar" (Bu sözcüğü, Almanca, "Edelcomics"sözünden alıyorum); bunlar edebî kaliteye sahip, görsel alanda da sanat eseri kitaplar. En sevdiğim: Corto Maltese... >>
İtalyan çizer ve dünya çizerlerinin orijinallerinden Hugo Pratt'ın yarattığı Corto Maltese, özgürlük duygusunun ve hayatta olayların önünde ve yanında korkusuzca sürüklenmekten korkmayanların en iyi ifade edildiği çizgi dizilerin başında gelir...
Corto Maltese hikayeleri 20'inci yüzyılın başında geçer ve Corto, zamanın tarihî kişilikleriyle de karşılaşır mesela Sibirya hikayesinde, Orta Asya'da Enver Paşa, bu kişiliklerden biridir. Hikayelerin gücü, Corto'nun da katıldığı tarihsel olayların doğru yansıtılmasından gelir...
Yeni Türkiye ile Eski Türkiye arasındaki ilginç bir fark da, en rasyonel konuları bile duygusal hezeyanlara dönüştüren eski "tarz"ı aşan rasyonel yalınlık.
Muhalif gazetelerin manşetleri bazen öyle emosyonal olabiliyor ki, asıl konunun ne olduğunu anlamak mümkün olamıyor... >>
YouTube veya TV tartışma programlarında duygusallık katsayısı yüksek, ama içeriği incir çekirdeğini anca dolduran -ve nedense- uzuun programların yüksek tansiyonlu "bağıran konuk"larının Z kuşağında pek karşılığı görünmüyor. Böylelerini 20. YY'da şekillenmiş olanlar seviyor...
İnsanlara esip gürleyerek, hatta söverek -bunu dizi "kalitesinde" espirilerle de süsleyerek- Z kuşağına beğendirmek, destek sağlamak mümkün görünmüyor. Yeni kuşağın benimseyip içselleştirmekte olduğu 'İnsan Haysiyetine Saygı' olgusunu, eski kuşaklar henüz anlayabilmiş değil...