Üretkenliği az olan insanları çok kabaca iki kategoriye ayırıyorum. İlk kategoridekilerin problemi daha somut bir düzeyde. Odaklanamama, yapılacak şeyler hakkında aşırı stres, plan yapamama, önceliklendirme sorunları, sosyal medya bağımlılığı gibi.
İkinci kategoridekilerin problemleri çok daha temel bir seviyede ve çözmek daha zor. Bu kategoridekilerin problemleri "felsefi". Nasıl bir hayat yaşamam lazım? Buna hangi kriterlerle karar vereceğim?
Çalışıp çabalamama, külfet çekmeme, kaygılanmama değecek mi yoksa hazcı olup haz dolu bir hayat mı yaşayayım? Kariyerimde ilerlemek de istiyorum ailem ve arkadaşlarıma bol bol vakit ayırmak da. Bunlar arasında nasıl bir önceliklendirme yapmam lazım? Genel bir kararsızlık durumu.
Ulus Baker Spinozacı bir duygu teorisini savunuyordu. Bu teorinin güçlü ve zayıf tarafları bir yana beğenen tonla kişinin bunu niye beğendiğini anlayamadım. Burada aşırı tartışmalı bir iddia var. Bir duygunun sadece ne olduğu değil başka bir şey de olmadığı söylenmiş.
Duygular aynı zamanda bilişsel bir içeriğe sahip mi mesela? Çeşitli inançlar ve değerlemeler gibi yani. Ya da duygular çeşitli hisleri de içeriyor mu? Bu durumda bir duygu "sadece varoluş günümüzdeki bir artış ya da azalış" olamaz.
Dahası varoluş gücümüzdeki artış ve azalışların duygu olmadığı durumla da olabilir. Ulus Baker burada bir şeyin duygu olması için gerek ve yeter şartları mi veriyor? Yoksa bir duygunun ayırt edici özelliğini mi söylüyor sadece? Bu da net değil.
Arkadaş seçimini kişinin karakterine göre yapmak ne kadar yaygın bilmiyorum ama bir süredir bunu yapmaya çalışıyorum. Genelde arkadaşlarımızı aynı ortamı paylaşıp beraber vakit geçirmeyi sevdiğimiz kişilerden otomatik seçiyoruz ama daha kasıtlı seçimler yapmak iyi olurdu bence.
Derin arkadaşlıklar kurmakta biraz zorlandığım için özellikle karakterli bulduğum kişiler olduğunda "Ulan arkadaş olsak ne güzel olurdu." diyorum bir süredir. Hala iletişim kurmaya çalışmadım ama gözüme kestirdiğim 3-5 kişi var.
Aristoteles'in erdeme dayalı arkadaşlık dediği arkadaşlık biçiminin yaygınlaşmasını isterdim. Arkadaşlıkların çoğu hazza dayalı arkadaşlık.
Özsevgi/özdeğer/özşefkat (Self-love, self-worth ve self-compassion) ve özgüven (self-confidence) kavramları hakkında rastgele bir şeyler yazayım.
Özsevgi/özdeğer kabaca şu şekilde tanımlanıyor: Kişinin sevilmeyi hak eden değerli bir insan olduğunu kabul etmesi.
Örneğin çevrenizdeki kişilerin ne kadar kötü biri olduğunuzun farkında olmadıklarını, farkında oldukları anda sizi bırakacaklarını düşünüyor olabilirsiniz özsevginiz/özdeğeriniz düşükse.
Özşefkatse kişinin kendisine yaptığı hatalara, sahip olduğu kusurlara ve başarısızlıklarına rağmen kendisine şefkatli bir şekilde yaklaşması. Örneğin başarısız olduğunuzda kendinizi şiddetli bir şekilde eleştiriyor ve kendinize ağır hakaretler ediyorsanız özşefkatiniz düşük.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu sadece beyindeki belli bir kimyasalın eksikliğiyle ilgili değil. Ancak DEHB için kullanılan ilaçlar belli bir kimyasalın (dopamin) beyindeki miktarını artırmayı hedefliyor sadece.
Bunun kuşkusuz motivasyonsuzluk ve odaklanma konusunda ciddi faydaları var. Ancak DEHBlilerin esas problemi frontal korteksin yapısı nedeniyle yönetici işlevler konusunda (planlama, öncelik verme, zamanın farkında olma, dürtü kontrolü vb.) zayıf olmaları.
İlacınızı aldınız diyelim. Odağınız artıyor artmasına ama neye odaklanacağınızı seçemiyorsanız. Motivasyonunuz artıyor artmasına ama bunu bir şeye kanalize etmek yerine deli danalar gibi oradan oraya koşturabiliyorsunuz.
Özellikle ödül sisteminin yapısına baktığımız zaman şunu anlıyoruz: İnsan beyni sürekli mutlu hissetmeye, sıkıntısız/mücadelesiz bir hayat yaşamaya vs. uygun değil. Neden peki?
Nedeni şu: Ödül sisteminiz büyük bir şey başardığınızda, çok mutlu olduğunuzda büyük miktarda dopamin salgılıyor. Ama bu tepe noktasının hemen ardından bir anda dopamin seviyesi normal zamanlardaki varsayılan seviyenin altına düşüyor.
Büyük bir başarının ardından kendimizi bomboş ve motivasyonsuz hissetmemizin nedeni bu. Başardım çok mutluyum bam güm başarmaya devam edeyim diyemiyoruz maalesef. Büyük bir mutluluk/haz, uyuşturucu gibi bir şeyden kaynaklanmasa bile düşüşüyle beraber geliyor.