1895 yılında Manastır’a Rus diplomat olarak atanmıştır. Bu Rus diplomat, diplomatik kurallara aykırı davranmasıyla tanınır.
Ukala tavrıyla zalimane tutumuyla Osmanlı tebaasını hep küçük düşürücü anlayışıyla halkın sürekli tepkisini çekmiş, her daim olay çıkartan, Müslüman halk tarafından sevilmeyen biriydi.
Bu Rus Konsolos, bir gün aracının arkasına asılan bir çocuğu bizzat kendisi çok kötü biçimde döverken, konsolosun elinden bir Osmanlı neferi kurtarmıştır.
Yine bir başka, kendisini tanımayıp selam vermeyen Osmanlı neferini azarlar ve tokatlar. Bütün bu olaylar, Manastır’da bulunan İngiliz Konsolosu Mc Gregor tarafından İngiltere Dışişleri Bakanlığına sunduğu raporda anlatmıştır.
O tarihte Manastır’da 13 ülkenin Konsoloslukları vardır.
8 Ağustos 1903’de Manastırda Rus Elçisi Aleksandır Arkadiyeviç Rostovski, Rus Konsolos Rostovski aracıyla Nüzhetiye Karakol önüne geldiği zaman,
orada görevli bulunan Halim adında Osmanlı askeri, muhtemelen kendisini tanımayıp selam vermemiştir. O anda konsolos üzerinde resmi elbise de yoktur. Halim Askerin kendisine selam vermeyişine hiddetli biçimde kızarak,
Rostkovski, Osmanlı askerine “Pis Türk” diyerek ağır biçimde küfürler ederek aracından inerek askeri kamçılamaya başlar; askerde tabancasını çekerek konsolosu öldürür.
Görgü tanıklarına göre tabancasına davranmış olan konsolosa iki el ateş etmiştir…
Olaydan sonra bu tabanca Konsolosluğa götürülüp teslim edilmiştir.
Manastır Valisi Âlim Rıza Paşa, konsolos için bir doktor gönderir. Ancak bu Ruslarca kabul edilmez. Olayın yakınında bir yerde bulunan ve silah sesini duyan,
“Erkan-ı Harp (Kurmay) Yüzbaşı (Enver Paşa) Enver, derhal müdahaleye gelir ve Halim adlı askerin elindeki silahı alır. Asker soğukkanlı bir biçimde “Ben vurdum” der ve silahını Enver’e teslim eder.
Ruslar bu olay üzerine Osmanlıya, diplomatik tahammüllere uymayan sert biçimde “Nota” verirler. Paniğe kapılan o zamanın padişahı Sultan Abdülhamit’tir.
Derhal faillerin araştırılması ve en kısa sürede cezalandırılması emrini verir. Ruslar olayın iyice araştırılıp bütün suçluların cezalandırılmasını isterler, gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle Vali Ali Rıza Paşa’yı sorumlu tutarlar.
Bunun üzerine de Osmanlı yönetimi Vali Ali Rıza Paşayı İstanbul’a uğratmadan doğrudan Trablusgarp’a tayin ederler. .
Konsolos Rostkovski’nin Cenazesi Manastır’da 19 Ağustos 1903 günü abartılı bir törenle kaldırılırken,
Osmanlı iki Taburluk bir kuvveti güvenlik için görevlendirmiştir.
Cenaze 19 Ağustosta Manastır’dan alınarak Selanik’e getirilmiş, oradan da deniz yoluyla bir Gambot ile İstanbul Boğazından geçerek,
26 Ağustos 1903’de Odesa’ya ulaşmış ve orada toprağa verilmiştir. Bu arada Abdülhamit’in oğlu Şehzade Ahmet Rus konsolosluğuna taziye gönderir.
Bu cenaze töreninde Yüzbaşı Enver Birliğiyle törene katılmak istememiştir. Ancak Cenazenin geçişi sırasında beş adet top atışını görevi gereği yaptırmıştır.
Sonra Yüzbaşı Enver Bey (Paşa) bu olay için çok utandığını ifade etmiştir. Dahi, bu olaydan sonra Yüzbaşı Enver, Sultan Abdülhamit ile olan gönül bağını tamamen koparmıştır.
31 Mart 1903 günü bir Arnavut Neferi Topraklarında bulunan Batılı Sefirler Sultan Abdülhamit’e, Rumeli’de faaliyet gösteren Çetelere şiddet uygulanmaması konusunda baskı yapmaktadırlar.
Ağır hakarete uğrayan ve kendisine silahını çekmeye çalışan Rus konsolosunu öldürdü diye derhal idam edilen Asker Halim idam edilir.
İki Osmanlı subayı bu idam olayına, “konsolosta şöyleydi, böyleydi” gibi laflar ettiler gerekçesiyle o iki yüzbaşıda idam edilir. O iki yüzbaşının ve Halim askerin bulunduğu kışlaya çok şiddetli cezalar verilir.
Sonuçta bütün bu tavizleri çaresiz kalan Osmanlı Sultanı Abdülhamit, Rumeli’ni kaybetmemek için vermişti ama Rumeli’yi kısa bir süre içinde kaybetti.
Kaynaklar:
Kazım Karabekir, “Hayatım” da yazdığı anıları.
Enver Paşa “El yazıları” ve Araştırmacı yazar Cengiz Özakıncı
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
"Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları’na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez."
Birazdan size bir şeyler anlatacağım.
Ama yazdıklarımdan rahatsız olacaklar da olabilir.‼️
Bizim işimiz ne kurumlar ne de siyasetledir.
Ben sizi yaklaşan başka bir tehlikeye dair uyarmak istiyorum.
Ülkenin güneyi, yani Akdeniz gerisindeki doğal siperimiz Toroslar, Türksüzleşebilir..‼️
MÜSLÜMAN KARDEŞLER VEYA ARAPÇASIYLA İHVAN-I MÜSLİMİN.
1928'de Mısır'ın başkenti Kahire'de kuruldu.
Ne üzerine kuruldu bilir misiniz?
Atatürk'ün hilafeti kaldırması üzerine kuruldu.
Yani hedefleri tüm İslam Alemi'ni kendi halifelikleri altında birleştirme olarak belirlendi.
Değerli Araştırmacı Yazar Cengiz Özakıncı'nın geçenlerde Lozan ile ilgili yazısından da öğrendiğimiz gibi, Türkiye'deki devrimci hareketten memnun olmayan ve Lozan'da Şer-i Osmanlı hukuk sistemi ve hilafetin kaldırılmasına karşı çıkan İngiltere kurdurdu.
Hani bu dinci yobazlar hep Atatürk'ü İngiliz ajanı olmakla suçluyor ya.
Meşhur gazetecimiz Ahmet Emin Yalman 1912'de Amerika'da Columbia Üni. Gazetecilik Okulunda öğrenciymiş. 'Gördüklerim ve geçirdiklerim' adlı anılarını anlattığı kitabının 152, 153, 154 ve 155. sayfalarında
okuduğu okulun müdürü Dr.Talcott Williams'ın anlatımı üzerinden Williams'ın Mardin'de doğduğunu söylüyor ve Yalman daha sonra Türkiye'ye döndüğünde Mardin'e gidip Williams'ın babasının mezarını ziyaret ettiğini anlatıyor.
‘İÇİMİZDEKİ ATATÜRK SEVGİSİ HER ZAMAN DEVAM EDECEK’
Nazilli’de yaşayan 88 yaşındaki emekli öğretmen Ahmet Güneş’in Atatürk sevgisi duygulandırdı.
Nazilli İstasyon Meydanı PTT şubesi yanında bulunan Atatürk posterinin bakımsız hali 88 yaşındaki emekli öğretmen Ahmet Güneş'in dikkatini çekti.
Ağaç dallarının Atatürk'ün portresini kapattığını gören Güneş, durumdan rahatsız oldu. Yanında getirdiği teçhizatla duruma müdahale eden Güneş, ağaç dallarını keserek portrenin görünür hale gelmesini sağladı.
“Fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren Allah’tır.”
Fetvası verdi.
Aklın durduğu, sefilliğin zirve yaptığı noktadalar…
Bunlar;
DiYANET İşleri Başkanlığında yüksek maaş alanlara daha ucuz, işçilere daha pahalı yemek yediren bir kurumun personelidir… Adalet yok! Adalet yoksa din de yoktur.
Hırsızlıklara, yolsuzluklara, tecavüzlere, cinayetlere, rüşvetin yaygın hale gelmesine, uyuşturucunun ilkokullara inmesine neden olan siyasi erki hiç görmeyen Diyanet İşleri Başkanlığı,