Karıncalar kolonide ölen karıncalar için "ceset yönetimi" sistemi geliştirmiştir. Ölen ceset bir koku yayar. Kolonide bu kokuyu duyan işçiler cesedi yuvanın dışına çıkarır. Daha sonra yakın zamanda ölen diğer cesetlerle birlikte grup mezarlığı yapar.
Arkeologlar şempazelerin fındık kırma taşı kullandığını tespit etmiştir. Bu taşların 4300 yıllık olduğu anlaşılmıştır.
Arılar 500 metrelik uzaklık için dakikada 25 dönüş, 100 metrelik uzaklık içinse dakikada 40 dönüş yapar.
Bu şekilde arılar temeli matematik olan bir dil kullanır.
Jibon maymunları 7 ses çıkararak cümle kurar ve şekilleri tasvir eder. Bunlardan dördü şuşur: Wa, Waou, Wow, Hoo.
Balık sürüleri çarpışmamak için üç kural geliştirmiştir:
a) Çekim bölgesi. Balıklar diğer balıkları "sürü" olarak davranmaya zorlar. b) Hizalanma bölgesi. Her balık diğer balıkla senkronize olmalıdır. c) Kaçınma bölgesi. Her balık diğer balığı kendi yüzme bölgesinden uzak tutar.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Az önce dindar kesim ile dindar kesimin evlatları arasında dünyaya bakış, tüketim alışkanlıkları, gelecek ütopyaları, ekonomik sıkıntıları karşılama düzeyleri bakımından ayrışmayı ifade eden 3 makale okudum.
Makalelerde ortak sonuç: Dindar kesim, kendi geleceğini yetiştiremedi.
Muhafazakâr-dindar kesimlerin evlatlarına ideoloji ve inançlarını aktaramaması, muhafazakârlığın (ve dindarlığın) gündelik hayata dair cevap üretememesiyle ilişkilidir.
(Makalelerden edindiğim kanaat bu).
1970'lerde İslâmî çevre, Marksist birini İslâm'a çağırabiliyor, yaşadığı hayatla da onu cezbedecek kültürün temsilcisi olabiliyordu. "Davetçi"nin enteleketüel ve ahlâkî donanımı, her ideolojiden insana cevap verebiliyordu.
2022'de İslâmî camia kültürel tatminsizliğe yakalandı.
Modern toplumlarda bireyler için inanmak "erdemli bir insan olarak nasıl yaşayabilir ve erdemli bir toplumla ahirete doğru yol alabilirim" anlamında değil, "benim ideolojim ne olabilir?" savunusu olarak kabul ediliyor.
1970'lerden beri "inanmak" erdemli yaşamak meselesi olarak görülmedi. Hatırlamalı ki, Sovyetler'in yıkılışına kadar inanmak Marksizm ile Kapitalizm arasında "üçüncü yol" olmak anlamında bir ideolojiye bağlanmayı ifade ediyordu.
1991'de Sovyetler dağıldı. Kapitalizm küreselleşti.
Kapitalizmin karşısında (Sovyetler'in yıkılmasından sonra) Müslüman dünya görüşüne bağlı aydınların bir toplum görüşü sunamadığını gördük.
Örneğin o kadar büyük petrol zenginliğine rağmen Arap dünyası Filistin için kapitalizmi aşan bir çözüm üretemedi.
gilles deleuze ve félix guattari'nin "hayvan oluş" kavramını ödünç alıyorum.
Aydınlanma sürecinden beri insanlar, tabiata egemen olmayı "insan oluş"la ilişkilendirerek, endüstrinin sayesinde bütün canlılığı egemenlikleri altına aldılar.
Hayvanlar ise tabiata egemen değildir.
Deleuze, hayvanla ancak hayvani bir ilişki kurulabileceğini ifade eder; bir hayvan-oluş deneyiminden söz eder.
burada hayvanlaşmak değil, hayvanla kolektif bir ilişki kurmak öne çıkar.
moleküler bir devrim, kentsel beşerî yerleşme düzenini tasfiye etmelidir.
Türkiye'de "kamusal alan" tartışmaları kentlerin apartmanlaşmaya uğratılması nedeniyle boş tartışmalardır.
Ben sokağımda dahi kaldırımda yürüyemiyorum.
Kaldırımlara elektrik şirketlerinin trafoları, otomobil sahiplerinin araçları, belediyelerin çöp bidonları yerleşiyor.
Mahalle arasındaki parkları ev köpeklerinin idrar/gaita mahalli olarak kullanan "hemşehrilerim" yüzünden kentlerde "kamusal alanları" sadece otomobilleri ve köpekleri olan insanlar kullanmaktadır.
Kentler bugün "otomobili ve köpeği olmayanlar giremez" zihniyeti ile yayalara bırakılmamak üzere işgal edilmiştir.
modernleşme sürecinde imal ettiğimiz kenti "fetiş" gibi gören Türk aydını, şehrin bahçeli evlerle inşa edilmesini ve her evin güneşi görebilmesini bir "ütopya" olarak değerlendiriyor.
Türkiye'de Keçiören'in nüfusu 938.568.
Fotoğraf: Bonn şehri, nüfus: 318 809.
Almanya'da "kent" dediğimiz yerleşim birimleri Türkiye'nin ilçe nüfuslarından daha az nüfus barındırıyor.
Kentleşme sürecimiz vahşi bir betonlaşma ile sonuçlandı.
Almanya'nın nüfusu 83 milyon.
Yüzölçümü Türkiye'nin yüzölçümünün yarısı.
Almanya'da 700.000'in üstünde nüfusu olan sadece 5 şehir var.
Türkiye'de ise ilçe nüfusları 700.000'i aşan pek çok yerleşim yeri var.