Türkiye'de olağan "iç siyaset" didişmesi ve lafazanlığı ile "anketlerde hangi parti yüzde bilmemkaç" muhabbeti dışına çıkarak Dünyaya daha dikkatle bakmak, giderek daha çok önem kazanırken, "Coğraya kaderdir", "stratejik önemimiz" türünden söylemler önemsizleşiyorlar... >>
1. Pandemi ile girilen "hızlandırılmış süreç"de birkaç yıldır, "siyaset" sadece "O ne dedi bu ne dedi, ne güzel dedi de diğerini rezil etti" saçmalığını aşıp ekonomiye indi. Artık hangi firmalara "çöküldüğü"nden tutun da kriz ve enflasyona kadar, doğrudan firmalar konuşuluyor...
2. "Ökönomi"nin doğrudan firmalara uzanan bir dille bu ölçüde doğrudan konuşulması oldukça yeni. Eskiden, "Kompradorlar" teriminden sonra "Koç-Sabancı" klişesi vardı ama bu firmaların ne yaptığı pek bilinmezdi ve grev/iflas dışında siyasette firmalar pek konu edilmezdi...
3. "Stratejik coğrafya" veya ülkenin üzerinde kurulu olduğu "arsa"dan ziyade, bilgi/bilişim ve orijinal yaratıcılığın önem kazandığı ve bunun halklar/ülkelerin önem sırasını belirleyeceği yeni bir çağa girdik. 2020 yılını bu anlamda yeni bir tür milat da sayabiliriz...
4. Bu konuda güncel bir örnek vermek istiyorum...
Ukrayna'dan sonra Tayvan'ın konuşulacağını Şubat'da söylemiştik. Tayvan denince akla, "Çin'in dibinde, ondan bağımsız olmaya çalışan, yüzölçümü Konya'dan küçük, nüfusu İstanbul, Kocaeli ve Bursa'nın toplamı kadar bir yer geliyor..
5. Bazıları, ABD'nin Tayvan sevdasını, "sadece Çin'in dibinde bir Amerikan üssüne sahip olmak" sanadursun (Çin'in de bi milyon askeriyle orayı zırt diye işgal edebileceği sanıladursun), Tayvan çok önemli bir yer ve Amerikan ekonomisi Tayvan'a bağımlı. -Evet, yanlış okumadınız...
6. Dünya Yarı iletkenler üretiminin % 64'ü Tayvan'da yapılıyor. (Onu % 18 ile G. Kore, % 7 ile Çin izliyor). Tayvan, "sipariş üzerine yarı iletken" üreten en önemli yer. Apple'ın tüm ürünleri Tayvan sayesinde işliyor. Bilgisayarlar ve savunma sanayii için olmazsa olmaz ürünler...
7. Bu konuda dünyanın en önemli firması, Tayvanlı TSMC ve onunla bir ölçüde rekabet edebilen tek firma Koreli Samsung. Geçen hafta salı günü Amerikalı Senatör Nancy Pelosi Tayvan'a indiği gün TSMC'nin borsa değeri %2.4 düştü, Doğu Asya borsalarının tümü düşüş yaşadı...
8. Temmuzda Amerikan ekonomi bakanı Gina Raimondo, Tayvan'ın ihraç ettiği yarı iletkenler durursa, sadece Amerikan ekonomisinin değil Çin ekonomisinin de "durdunluk" yaşayacağını söylemişti. Orada yarı iletkenler üretiminin sübvanse edilmesi için büyük planlar yapılıyor...
9. Tayvan'ın Çin işgaline karşı tankla topla hazırlandığını sananlar, bu çağde değil 20. Yüzyılda yaşıyorlar. Tayvan'ın savunma stratejisinde konuşulan konulardan biri, ülkedeki tüm yarı iletken üretimi yapılan fabrikaların imhası ve (muhtemelen ABD'ye) teknoloji transferi var...
10. Yani karşımızda, kendini akılla koruyan geliştiren ve savunan bir yer var ve anlaşılan Sunzi'nin "Savaş sanatı" kitabını iyi okumuşlar.
Aslında -ABD karışmasa- Çin'in bir büyük Tayvan sorunu da yok. Orayla Çin arasında vizesiz gidilip geliniyor, ticaret yapılıyor vs...
11. Tayvan, Ming Hanedanı'nın Yasak Şehrin dışına çıkarılmasından sonra 1912'de Sun Yat-sen tarafından kurulan "Çin Cumhuriyeti"nin tek partisi Guomintang'ın ana karada Komünistlere yenildikten sonra çekildiği, günümüzde demokratik müreffeh bir yer...
12. Tayvan'ın "Çin Cumhuriyeti" tarihi 1950'de başladı, bugün Dünyanın en önemli yerlerinden biri; önemi de yaratıcı orijinalliğinden geliyor. 1923'de kurulan Türkiye ise, 1950'lerden beri çoğunluk oylarıyla muhafazakar vasatları zengin eden betonarme bir "ökönomi"ye sahip...
13. Türkiye gibi coğrafi önemini yitirmemiş, inanılmaz potansiyele, muazzam genç nüfusa, çocuğunu iyi okullarda okutmak için her şeyi yapabilecek özveriye sahip ailelere sahip bir yerde, ülkeye has "Dünyada vazgeçilemez" ürünler/özellikler geliştirmek konusu hâlâ konuşulmuyor...
14. Türklerin önümüzdeki dönemde, ayağına yetmiş yıldır bağ olan "Muhafazakar Ahmakizmi" ile ve kolay yoldan asfalt/beton zengini olmak ile, ve ürete ürete sadece "Muhafazakar lüks tütekitici" üretebilen Eski Türkiye'yi toptan iptal edeceklerini tahmin etmek zor olmasa gerek...
15. Tayvan'a bağımlı olduğunu itiraf eden ABD'nin bağımlılıktan kurtulmak için firmalara vergi indirimi vs. sağlayıp 70 milyar doları gözden çıkardığı konuşulurken, Türkiye'de bu miktarın bi kaç mislinin, sadece muhafazakar vasatların lüks betonuna ve arabalarına gittiği malum...
16. Muazzam Değişim/Dönüşüm sonrasında, ülke serveti bir daha, şekilsiz/mimarisiz düz betona yatırılmayacak ve birbirine "racon" kesen, kerameti/serveti kendinden menkul "möhüm" ama uzaydan daha boş adamlar devri sona eriyor.
Karamsarlık yaygın ama ben iyimser olmaya devam ediyorum. Şimdi yeniden bunun nedenini uzun uzadıya anlatmanın alemi yok ama benim gibi iyimser olanların varlığı gayet iyi geliyor, onlardan biri de otuz yıldır takip ettiğim gelecek ataştırmacısı (Futurist) Matthias Horx... >>
1. Matthias Horx, Pandeminin başladığı 2020 yılında ve geçtiğimiz yıl, pandemiyle başlayan kriz hakkında iki kitap yazdı, bunlardan sonuncusunu inceledim ve aynı istikamette düşündüğümüzü gördüm, o nedenle kitabın verilerini de kullanarak bir kaç not düşmek istiyorum...
2. Dünyada eğitimli insanların sayısı son elli yılda inanılmaz boyutlarda arttı (1973'de Dünya nüfusunun yarıdan çoğu okur-yazar değildi) ve şimdi hakim olan düşünce, "Gelecek çok daha kötü olacak, önümü göremiyorum" karamsarlığı...
Hayır, her şey, umduğunuzdan daha iyi olacak...
Türkiye'de Sağ devri kapanıp, muhtemelen Sağcıların bile Solculaşacağı önümüzdeki Sol döneme doğru ilerlerken, Sağ'ın son kırk yıldır -geleneksel ahmaklığı ve daima kısa vadeli kolay "para/kâr" miyopluğu nedeniyle- kaçırdığı fırsatlara dikkat çekmekte fayda var... >>
Bu fırsatlardan ilki, 1980 sonrası dönemde 24 Ocak kararlarının uygulanması ve ülkenin neoliberal sınırsız iş/kapital ve "özelleştirmeler" devrine adapte olduğu ve görece daha iyi işleyen bir ekonomiye sahip olduğu halde, SSCB'nin çöküşü sonrasında ortaya çıkan durumdu...
Hakim ideolojisinin "Türk-İslam Sentezi" gibi tumturaklı bir ad taşımasına ve SSCB'nin çöküşü ardından ortaya yeni Türkî Cumhuriyetlerin (ve diğer bağımsız ülkelerin) çıkmasına rağmen, olayı kendince paraya tahvil etmekten başka somut bir perspektif sergileyemedi...
Putin'in Ukrayna savaşı bağlamında kapitalist sistemin krizini ve önümüzdeki yakın gelecekteki olası "gelişmeleri"ni konuştuğum Alman (düşünür) bir dostum (sohbetin bir bölümünün söyleşi halinde yakında basında yayınlanacağını umuyorum) pek parlak bir perspektif çizmedi... >>
Tabii doğamız gereği iyimser olduğumuzdan, geleceğin iyi ve hatta sansasyonel gelişmelerinin ucu da göründü sohbetimizde. Fakat düşüncelerde giderek daha net kristallendiği üzere, geleceğin önündeki en önemli engellerden biri, kapitalizmin ana fikri demek olan "Özel Mülkiyet"...
"Özel Mülkiyet"i marksist açıdan yorumlayıp, onun geleceğe doğru nasıl aşılabileceğine kafa yoran ve bu konuda net konuşabilecek olan bir dost daha var, umarım onunla da bir söyleşi gerçekleştirebilirim veya ona atıfta da bulunarak konu hakkında bir yazı yayımlayabilirim...
Geçtiğimiz hafta ilgi alanıma giren konuların başında Rusya bulunmaktaydı. Sol tandanslılığın getirdiği ilgi nedeniyle Sovyetler Birliği tarihine (ve Leninist klasiklere) aşina olduğumdan, Rusya konularına çabuk adapte olabiliyorum. Putin biyografileri revaçta... >>
Takip ettiğim "Lettre" dergisinin neredeyse bütün yazıları Rusya (ve tabii Ukrayna) ile ilgili.
Avrupa'da Rusya ve Putin rejimi hakkında yeni kitaplar da artmış durumda. Türkiye'de böyle değil.
Putin konusunda okuduğum son kitap, Michel Eltchaninoff'un "In Putins Kopf"u...
Başka bir ilginç kitap, konsepti nedeniyle ilgimi çekti: "Alman-Rus Yüzyılı". Stefan Creuzberger'in kitabı, (Das deutsch-russische Jahrhundert). Yazar iki ülkeyi hem tarihi hem kültürel alanda hem kıyaslıyor, hem de ortak tarih üzerinden irdeliyor...
Türklerin din anlayışından bahsederken, Kuzey ve Orta Asya kökenli eski geleneksel Göçebe spiritüalizmi/inancı ve bunun pratiğinden de söz etmek gerekiyor.
Ortak gelenek, Lappland-Finlandiya'dan, Yakutistan ve Kamçatka'ya, güneyde Türkiye,den Tibet'e Japonya'ya uzanıyor... >>
1. Ondokuzuncu yüzyıl ve yirminci yüzyılın ilk yarısında Batılı Antropologların "şamani" ayin biçimleri ve Kamların geniş bir bölgede birbirleriyle benzerliklerine bakarak, Kam geleneğini "Arktik Histeri" diye "açıklamışlardır", tabii bu tanıma, Kuzey Amerika yerlileri de girer..
2. Birçok bilim ve de dilim adamlarının Yakutlara bakarak taktıkları "şaman" lafı yanlıştır, Türkçe bu fenomenin, yani eski göçebe inancının 'Kutsal kişileri'ne "Kam" denir ve bu ad, Divânu Lügati't Türk'de (Bilinen ilk Türkçe sözlük) dört kez geçer...
Türklerin din anlayışının şekillenmesini üç ana başlık altında inceleyebiliriz, bunların ilki, kadim Göçebe inanışlarının tüm Kuzey Yarımküre'nin kuzeyini baz alan (ve Batılı Antropologların 19. Ve 20. Yy'ın ilk yarısında "Arktik Histeri" diye adlandırdığı) "Kamlık" geleneği.. >>
Kamlık geleneği, insanlığın en eski mistik inanç sisteminin -Göçebe kültürü üzerinden- günümüze kadar ulaşmış hali olduğundan, "Su gibi"dir, daha sonra -yönetici elitler üzerinden- "kabul edilen" (Bon, Burhancılık, Nasturilik, İran tipi İslam vd.) inançlar, su bazlı Çay gibidir..
Türklerin İslam'a ve diğer dinlere yaklaşımı, 16. Yüzyıl başlarına kadar, esasen "Suya eklenen Çay" prensibi gibi işlemiştir, yani eski kadim Kam (ve Tengri inancı), İran üzerinden alınan İslam ile renklendirilmiştir ve Türkler bu konuda tek değildirler...