Maltepe'den bindiğim taksinin sürücüsüne, "Esenboğa Havaalanı'na çek" diyebiliyorum ancak. Bir an önce uçağa yetişmeliyim. Hızlı, olabildiğince hızlı gitmesi için, şoföre yalvarır gözlerle bakıyorum. Konuşmak istiyorum, sesim çıkmıyor. Kulaklarım tıkanmış, boğazım düğümlenmiş.
Babamın Öldüğüne inanamıyorum...
Çoğu kez görevli gidip geldiğim Esenboğa yolu bitmek bilmiyor. Hava almak için taksinin camını açıyorum. İçeriye ot kokuları doluyor.
Ne çok severdi kır çiçeklerini...
ilk silüeti canlanıyor gözümde...
Babamı hiç cüppeli görmedim; sarıklı ve sakallı da... Ceket, pantolon, beyaz gömlek ve ince bir kravat, değişmez kostümüydü. Annem gömleğine, ceketine sürekli kola yapıyordu.
Yoksulduk. Ancak babam, annem ve ben, pırıl pırıl giyinirdik.
Sİnop'un Türkeli ilçesinde yaşıyorduk. Burası babamın yeni sürgün yeriydi. Tek odalı bir evimiz vardı, orman içinde. Yıkık dökük bir evdi.
Kapısını hiç unutmuyorum. Tahtadandı ve her an düşecek gibi dururdu.
Babam çok çalışırdı. Sık sık ilçe dışına çıkardı.
Annem korkar, geceleri bana sarılıp uyurdu. Vücudunun titrediğini hissederdim. Ben de ona sarılırdım. Ben korkmazdım.
....
Babam hep okurdu. Gazeteyi bırakıp kitabı eline alırdı, kitap bittiğinde tekrar gazeteyi okumaya başlardı.
Evimizdeki tek odada, iki sedirimiz, iki kilimimiz ve İki penceremiz vardı. Eşya almak için paramız yoktu. Küçüktüm ama yoksul olduğumuzu biliyordum. Kimseye söyleyemediğim tek bir isteğim vardı: Siyah lastik bir çizme!
Yıl 1966 Soğuk bir kış günü O her an yıkılacak gibi duran kapımız şiddetle çalındı Annem gitti kapıyı açtı Gelen kışı babamı sordu. Babam kapıya gitti, gelen kişiyle birkaç dakika konuştu Sonra içeriye gidip ceketini aldı Adamla gittiler Olayı daha sonra babamdan dinledik
O yıllarda babam Nurcuların büyük tepkisini çekiyor Onlarla çatışma halinde Babama çok kızıyorlar
Babamın adı o yıllarda Türkiye'nin aydın muftusu"
Yaşı oldukça genç olan adam, babamı vurmak için evimize gelmiş Gençle babam gittikleri ormanın içinde saatlerce sohbet etmişler
Babam genci ikna etmiş Bu arada gencin kalacak yerinin olmadığını, karnının aç olduğunu öğrenmiş Kalacak yer bulmuş, üstüne giyecek almış, karnını
doyurmuş, cebine harçlığını koyup göndermiş...
Babam daha o yıllarda dinci çevrelerin hedefi haline gelmişti
Hakkında sık sık dedikodu çıkarıyorlardı "Komünist Müftü Turan Dursun, Rusya'dan 20 bin lira aldı'" Büyük para...!
Babamın adı komüniste çıkmasın da kimin çıksın?
Bir kere çok okuyordu.
ABİT DURSUN
Babam
Turan Dursun
Anısına saygı ile... #TuranDursun
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Kiminiz ananızın,
Kiminiz karınızın koynunda fosur fosur uyusun diye ömrünün yarısını dağlarda pkk itleri ile çarpışarak geçirdi.
İki evladı ve rahmetli eşi günlerce yüzünü görmedi.
Kürtçe, ingilizce, arapça bilir.
3 adet üstün cesaret ve feragat madalyasına sahip olan tek kişi,
180 Adet takdir de aldı...
Apo itini Türkiye ye getiren ekipte başrolde idi.
İstese karun gibi zengin olurdu. YAPMADI!
Pkk hakkında sayısız infaz emri verdi. Başaramadı.
Özel Kuvvetlerden önce HUKUK FAKÜLTESİNİ bitirdi.
2004 de emekli olunca AVUKATLIK yaptı.
Hemen ofisinde fetöcü polislerin koyduğu dangalakça bir CD için tam 5 sene içerde yattı....
Dışarı çıktı tam işleri yoluna koyacak şimdi Necip HAPLEMİTOĞLU suikastını yapıştırdılar....
İşte böyledir TÜRKİYEDE KAHRAMAN OLMAK!
Zamanında sırtını sıvazlayanlar,
Tarihte hiçbir toplum, kadını Türkler kadar erkekle eşit saymamış ve hak tanımamıştı. Her iki cins, aynı eğitimden geçer, cinsler arasında ayrım, kimsenin aklına gelmezdi. Kadın, toplumsal yaşamın her alanında vardı. Örtünmez, harem bilmez, erkeğin gittiği her yere giderdi.
Erkeklerle birlikte; bayramlara, şölenlere, içkili toplantılara katılır ve kendisi de şölenler düzenleyip davetler verebilirdi. Çin kaynaklarına göre;
“kocaları dama oynarken onlar futbol oynar”, “pazara gittiklerinde torbaları kocaları taşır”
“açık bir kibarlıkları vardır”. Gerekirse “ava ve savaşa” da giderlerdi.
Arap Gezginci İbn Arabşah, Türk kadını için, “Erkekler gibi savaşıyor, kafirler üzerine dörtnala at sürüyorlardı” diye yazar...
Siyasetin canı cehenneme...!
Biraz da buralardan...
Sazanbalığı (Cyprinus carpio), sazangiller (Cyprinidae) familyasına adını veren tatlısu balığı. Göl ve yavaş akan derelerde bulunur.
Uzun gövdeli, solucan, böcek larvaları ve bitkilerle beslenen bir dip balığıdır. 1,5 metre boyunda, 35 kg ağırlıkta olanları vardır. Ömrü 40-50 yıla kadar varabilir. Türkiye'nin akdeniz ve güneydogu bölgesi haricinde her yerinde bulunur....
Vahdettin 16 Kasım 1922 öğleden sonra, saray hizmetlilerine o geceyi Tören Köşkü’nde geçireceğini bildirdi.
Alman İmparatoru II. Giyyom’u ağırlamak için 1889’da Yıldız Sarayı’na bağlı olarak yaptırılan bu bölüm, ivedi olarak ısıtıldı ve Vahdettin akşam köşke geçti.
Büyük Millet Meclisi kararıyla tahttan uzaklaştırılan padişahın, bundan böyle Tören Köşkü’nde yaşayacağını sanmışlardı.
Oysa, gerçek durum başkaydı. Devrik Padişah köşke yerleşmek için değil, İngilizlere sığınarak ülkeden kaçmak için geliyordu...
Altı yaşındaki oğlu Şehzade Ertuğrul, altı danışmanı, hekimi, iki harem ağası ve kendisi, toplam on bir kişiydiler. Mücevherler, değerli taşlar, içinde altın olan saray eşyaları, Vahdettin’in “dikkatli gözetimi altında”, özenle sandıklara yerleştirilmişti.
“Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş M. Ü. ile sohbet ettiğim esnada, Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş C. D. isimli askeri personelin aniden araya girerek, sahsım ile TSK gelenekleri ast, üst münasebetlerine çok da uymayan bir tavırla muhatap olması, şahsıma yönelik hakarette
ve hiçbir gerçekliği olmayan ithamlarda bulunmasının yanı sıra başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Milli Mücadele kahramanlarına yönelik olarak hakarette bulunması, üstü konumunda olan bir subay olan şahsıma yönelik kin ve nefret içerikli, sözler ile karşılık vermesi
neticesinde, kendimi sözlü olarak savunmamdan ibarettir
Disiplinsizlik olayı öğrenme ve tespit tutanağından anlaşılacağı üzere, olay esnasında Türk ordularının ebedi Başkomutanı Atatürk’ün Nutku’nda geçen ifadelerle ve atıfla Vahdettin’e ‘hain’ demem üzerine, çalışma masasındaki
"Süleyman Bey!
Dün Koçarlı'ya gitmişsin, İnönü'yü 1960 ihtilalinin mimarı olarak göstermişsin.Gitmişken Adnan Menderes'in soyadı daha Ertekin iken iğfal ettiği Çakırbeyli Çiftliğinin kahyası Budaklı Mehmet'in kız kardeşi Ayşe'nin de mezarını ziyaret edip bir fatiha okusaydın.
Okumadığın için sen bilmezsin ; Adnan Menderes'in ''seni alacağım'' vaadiyle kızlığını bozduğu kahyanın kardeşi Ayşe, haberi öğrenen sevdalısı Adnan Beyi öldürmek kastı ile çiftliği bastığında Adnan Bey'in önüne kendini atarak kurşunlara hedef olup ölmüştü.
Daha 1940'lı yıllarda , üstelik de evli iken Konya Valisi Haydar Vaner'in kızı, Sadi Irmak'ın baldızı olan, mühendis Aziz Süver'le evli Mukaddes Hanımı portföyüne dahil etmişti. Evli Mukaddes Hanıma olan aşkını, TBMM antetli kağıtlarla yazdığı mektuplarla ifade etmişti.