Sakal yasakmış, örtülüler dayak yiyormuş, namaz yasakmış, insanlar korkudan camiye gidemiyormuş, Allah demek yasakmış, Kuran okutanlar kovalanıyormuş, Kuran da suç unsuruymuş. Çok palavra gördüm de böylesini ilk kez işittim.
Bakalım belgeler ne söylüyor. Gelin anlatayım.
1* Aslında bu şarlatanların anlattıklarının palavra olduğunu herkes biliyor fakat bu iftiralara kuru kuru tepki göstermek yerine onları çürütmek için belgelerle konuşmak çok daha faydalı.
Böylece hem onları çürütmüş hem de yeni şeyler öğrenmiş oluruz. Krizi fırsata çeviririz.
2* Bu şarlatanlara cevap vermeden önce bunların piri olan fesliyi anmadan geçmek olmaz. Çünkü tüm bu iftiralar onun "Keşke Yunan galip gelseydi" sloganına dayanıyor.
Yunan galip gelseymiş, insanların dinine karışmazmış ama Atatürk gelip dinsizliği yaymış. Bakalım öyle mi...
3* Yunan galip gelseydi ne olurdu, sorusunun cevabı çok açık.
Yunan askerleri 1921'de Çorlu'ya bağlı Muratlı köyünde ezan okuyan müezzine ateş etmiş, yetmemiş, kadınlara tecavüze yeltenmiş, çarşaf giyen kadınların çarşaflarını yırtmış. İşte resmi belgesi...
4* Bu karaktersizler utanmadan işgalcilerin hakimiyetinde yaşamanın Atatürk döneminden daha rahat olduğunu iddia edebiliyorlar. Fakat belgeler farklı söylüyor.
Abdülhamit döneminde Ruslar tarafından işgal edilen Türk topraklarına ezan yasaklanmış. İşte belgesi...
5* Bu haysiyet yoksunları utanmadan, sıkılmadan işgal dönemini Atatürk dönemine tercih edecek kadar ihanete düşüyorlar ama belgeler farklı söylüyor.
1922 yılında İngiliz askerleri Ümraniye'de ezan okuyan bir müezzine ateş açmış. İşte belgesi.
6* Hayatları şeref kavramıyla tanışmamış bu iftiracılar işgal gibi aşağılık bir hali bile övebiliyor ama belgeler farklı söylüyor.
1923'te Doğu Trakya'da ezan okumak isteyen bir müezzin Rumlar tarafından engelleniyor. İşgalci Yunan askerleri Rumları koruyor. İşte belgesi...
7* İşte, "keşke galip gelselerdi" dedikleri işgalciler döneminde bunlar oluyordu. Fakat utanmadan "daha rahat olurduk" demekten çekinmiyorlar.
Atatürk düşmanlığı bunların ruhlarına işlemiş. Atatürk gelmesin diye memleketi satmaktan çekinmeyecek zihniyetin kokuşmuş temsilcileri.
8* Biraz da Atatürk dönemine bakalım... Mesela 1926'da müezzinlerin ezanların erken veya geç okuması üzerine insanların namazlarını doğru düzgün kılabilmesi için devlet tarafından uyarı tebligatı gitmiş. İşte belgesi...
Sahi ezan yasaktı değil mi...
9* Atatürk döneminde ezan yasaktı diyorlar ama belgeler tam aksini söylüyor. Mesela İnönü döneminde, 1945 yılında, Kapı Camii hatibi Abdurrahim, Cuma hutbesinden önce ezan okutmadığı için uyarılıyor.
10* Atatürk döneminde insanlar Kuran okutanlar kovalanıyormuş... Halbuki belgeler tam tersini söylüyor. Mesela Hafız Ali isimli zat, Konya Kuran Kursu Hocası olarak tayin edilmiş. İşte belgesi.
Kuran Kursu'na hoca tayin ediliyor ama Kuran okutmak yasak... Yersen...
11* Atatürk döneminde Kuran suç unsuruymuş... Halbuki belgeler tam tersini söylüyor.
İşte belgesi... 1933 yılında Kur'an-ı Kerim ve tefsir tercümesinin basımına dair resmi belgeler... İnsanlar dinini öğrenecek diye atıyorlar bu iftiraları...
12* Başka bir belge, Diyanet bünyesinde görevli olan 13 hafız yetiştiricisinden ve bunların görev yerlerinden bahsediyor. Bu nasıl bir devlet ki Kuran'ı yasaklıyor ama Kuran öğreticilerini memur olarak işe alıp maaş ödüyor...
Bunlar ancak palavra sıkar, ben belge sıkıyorum.
13* Başka bir belge... 1938'de Konya'da insanlar dini konularda merak ettiği hususları öğrenebilsin diye yaptırılan fetvahanenin tapuya kaydı için yazılan resmi belge...
Devlet açıkça insanların dini ihtiyaçlarını karşılamak için icraat yapmış.
14* Çok ilginç bir resmi belge... Diyanet 1924 yılında sinemalarda dini ve milli duyguları rencide edici filmlerin gösterilmemesini istemiş.
Atatürk döneminde din düşmanlığı olsaydı, diyanet böyle bir talepte bulunamazdı.
15* Sene 1924... Diyanet cami ve mescitlerdeki görevlilerin hizmet yıllarını, yaşlarını, maaşlarını ve yeterlilik derecelerini bildiren bir defter hazırlanması için talimat vermiş.
Tıpkı bugünkü gibi camiler vardı, hocalar vardı, müezzinler vardı ve görevlerinin başındalardı.
16* Mesela 1924'te Diyanet kurulduğu vakit, mevcut görevlilerin hepsinin Diyanet'ten onay alması gerekiyordu. Ama bu işler uzun süreceği için, mağduriyet yaşanmaması adına müftülüklerin onayladığı görevliler görevlerine aynen devam etmiş.
İşte belgesi...
17* Başka bir belge... Sene 1926... Şehirlerdeki fetvahanelerde kullanılması için Buhari'nin hadis kitabının dağıtımına dair belgeler...
Bunlar Kuran yasaktı diyor ama devlet şehirlere hadis kitabı bile dağıtmış.
18* Başka bir belge, sene 1926... Diyanet İşleri bütçesinden maaş tahsis edilen kişiler için tutulan resmi kayıtlar.
Bu palavracılar Kuran yasaktı diyor ama din adamlarının maaş kayıtları bile mevcut.
19* 1930 tarihli başka bir belge... Ramazan ayında camide dini dersler veriliyormuş. Bazı hocalar dinle ilgisi olmayan şeyler anlatmış. Devlet de bu konuda dikkatli olunmasını istemiş.
Yani camilerde insanlara dersler veriliyordu. Hani yasaktı? Palavracılar utanmıyor mu?
20* Mesela 1925 yılında Meram'da bulunan Hatipzade Camii'nde görevlendirilecek imam-hatipler için sınav açılmış.
Gördüğünüz gibi devletin dini yasakladığı yok. Sadece hurafecileri ve istismarcıları yasaklamıştı. Bunlardaki kuyruk acısının nedeni o.
21* Hele en komik iftira da sakalın yasaklandığıyla ilgili...
Fotoğrafın tarihi 22 Kasım 1930, Atatürk Milli Mücadele döneminde vatanseverlere destek veren Abdurrahman Kamil Efendi ile görüşüyor. Sakal, sarık...
22* Çarşaf da yasakmış değil mi... Bakalım... 1931'den bir fotoğraf... Atatürk sokakta çarşaflı bir kadınla görüşüyor. Kadının bakışlarına odaklanın. Sizce korku mu var, öfke mi, nefret mi, yoksa sevgi mi...
23* O kadar çok belge var ki, bu şarlatanları sonsuza kadar çürütmek mümkün. Mesela 1932'de Ayasofya'da Kadir Gecesi yapılan ibadetten fotoğraf... Tam 40 bin kişi Ayasofya'daymış, 30 bin kişi de sığmadığı için dışarıda ibadet etmiş...
Din yasaklandığı dedikleri dönem bu.
24* Atatürk bırakın Kuran'ı yasaklamayı, Kuran hediye eden biriydi. Mesela Hafız Yaşar Okur'a hediye etmişti. İşte belgesi...
25* Tüm bu belgelere rağmen bu iftiraları neden atıyorlar? Çünkü bunlar dindar değil. Din üzerinden insanları sömüren hurafeci, üfürükçü, din tüccarları...
Atatürk bunların halkı sömürmesini engellediği için ona düşman oldular. Bu nedenle bir asırdır palavra atıyorlar.
26* Şayet bu haysiyetsizlerin dediği olsaydı toplum Atatürk'e saygı göstermez, tam tersine düşman olurdu. Halbuki Atatürk öldüğünde toplum Türkiye'nin her şehrinde gıyabi cenaze törenleri düzenlemiştir.
Bunların da belgesi mevcut. Mesela Çanakkale, Çankırı ve Diyarbakır...
Çok uzun süredir arşiv araştırması yapıyorum. Gerçekten de 10 Kasım'da Türkiye'nin pek çok yerinde halk tarafından cenaze törenleri düzenlenmiş ve Ankara'ya mektuplar yağmış. Bu resmi belgelerin tamamını 10 Kasım'da paylaşacağım.
Bilgisel bitmiştir. Okuduğunuz için teşekkürler.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Muhtemelen "niye böyle oluyor" diye uzun uzun düşünüyorsunuz. Ama bir cevap bulamıyorsunuz. Ve "daha ne kadar sürecek" diye hayıflanıyorsunuz belki de. Yaşadıklarımız güzel şeyler değil ama zorunda olduğumuz şeyleri yaşıyoruz maalesef. Çok dramatik şekilde üstelik.
Anlatayım..
1* Kafamızdaki en büyük sorun muhtemelen "modern ve demokratik" Türkiye'nin asla yaşamaması gereken kalitesizliği yaşamasıdır. Fakat maalesef bir gerçeği atlıyoruz. Türkiye'nin modernizasyonu doğal yollarla gerçekleşmedi. Daha çok "tepeden" indi. En büyük şansımızdı aslında.
2* Toplumların modernleşmesi bazı sosyolojik aşamalarla meydana geliyor. Avrupa da bir zamanlar tarıma bağlı feodal topluluklardan meydana geliyordu. Tepelerinde Kilise gibi çağdışı bir balyoz vardı. Bitmeyen savaşlar vardı. Ortadoğu gibiydiler yani. Ama bazı şeyler yaşadılar.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin ilk büyük başarısı Kuzey Irak’ta özerk yönetim kurulmasıydı. 2004 yılında bu hedefe ulaştılar. 2025 yılında ise Kuzey Suriye için yeni bir dönem resmen başladı.
Biraz sonra okuyacaklarınıza çok şaşıracaksınız.
1* Kuzey Suriye’de yaşananları anlamak için Irak’ın son 80 yılına dikkatle bakmak gerekiyor. Orada yapılan hatalar ve BOP'un son otuz yılda uyguladığı modelin neredeyse kopyasını tüm dünyanın gözü önünde Suriye’de yürürlüğe koyuyor.
2* Irak, 1932 yılında bağımsızlığını kazandığında yapay bir ülke gibiydi. Devlet geleneği yoktu. İstikrara sahip değildi. Ordusu niteliksizdi. En önemlisi Irak toplumu bir millet olmaktan çok uzaktı. Haliyle Irak hasta adamdı ve süreç içerisinde çok kez kalp krizi geçirecekti.
Suriye'de neler oluyor? 13 yıl direnen Esad rejimi 13 günde nasıl çöktü? ABD sürecin neresinde?
Sarığını çıkarıp sakalını kısaltan ve selefilikten istifa eden "eski cihatçı yeni ılımlı" lider sahneye sürülüyor...
Bu bilgiselde Türkiye'de pek konuşulmayan şeyler anlatılacak...
1* Muhalifler topyekün harekete geçti. Suriye'nin düşük maaşlı askerleri direnemedi. Rus hava gücü yeterli destek vermedi. İran çekimser kaldı. Hizbullah yardıma koşmadı ve Esad ülkeden kaçtı.
Ama bu sürecin ardında çok önemli hazırlıklar vardı.
2* Jolani yakın zamana kadar El Kaide ve IŞİD'le bağlantılığı selefi militandı. Fakat hayatı birkaç yıl önce değişmeye başladı.
Önce sarığını çıkardı. Askeri üniforma giymeye başladı ve selefi söylemlerini olabildiğince yumuşattı. Niyeti, ABD için tehdit olmaktan kurtulmaktı.
Şimdi diyecekler ki, İsrail zaten zulmediyordu. Hamas 7 Ekim'de saldırmasaydı, İsrail yine zulmedecekti. Evet. Doğru. Ama askeri ve siyasi stratejide yaşanabilecek sonuçlar yelpazesi yalnızca zulümle ifade edilmez. Onlarca sonuç var.
1* İsrail Filistin'de hep zulmediyordu ama son iki yıldır onca uğraşa rağmen birkaç mahalleyi ancak boşaltabilmeyi başarmıştı. Daha fazlasına cesaret edemiyordu. Üstelik Arap ülkeleri ile İsrail arasında ABD'nin çabalarıyla bazı anlaşmalar imzalanmaya başlamıştı.
2* İbrahim anlaşmaları adı verilen bu anlaşmalar daha çok ABD'nin Çin'in Ortadoğu politikalarına karşı almaya çalıştığı önlemlerle alakalıydı. Neyse...
Diğer yandan Netanyahu hükümeti iktidara yeni gelmişti ve durumu pek parlak değildi. Hatta Biden'la arası iyi değildi.
AB Sayıştayı sığınmacılarla ilgili yürütülen entegrasyon projeleri hakkında 71 sayfalık rapor hazırladı. Türkiye'nin performansını açıkça eleştirdi hatta suçladı.
Yarım kalan projeler
Geri alınan ödemeler
Eleştirilen kanunlar
Raporda yer alan bilgileri sizler için derledim👇
1* AB Sayıştayı, raporunda Türkiye'nin AB'den aldığı paralarla 2022-2023 döneminde yapılan faaliyetleri denetlemiş. Okulları, hastaneleri ve alt yapı inşaatlarını gezip fotoğraflamış.
Raporda Türkiye açıkça suçlanıyor. Eleştiriliyor. Hatta verilen bazı paralar geri isteniyor.
2* Raporun hazırlanma nedeni olarak Türkiye'nin bazı konularda AB'ye gerekli verileri sağlamaması, bazı sığınmacıların şikayetleri ve bazı projelerin "önemli ölçüde" gecikmesi gerekçe gösterilmiş.
Haliyle AB, "madem para veriyorum, denetlerim" demeye getirmiş.
Her 23 Nisan'da TBMM'nin açılışını kutluyor ve yad ediyoruz. Fakat acı bir gerçeği kaçırıyoruz.
23 Nisan'da Vahdettin-Ferit-İngiliz konsorsiyumu Anadolu'da kanlı bir ihaneti sahneye koydu. Türk askerleri katledildi. Anadolu iç savaşın eşiğinden döndü.
1* Mustafa Kemal, Nisan ayının başlarında Ankara'da meclis toplamaya karar verdiğinde Saray ve Damat Ferit korkuya kapıldı. Anadolu'yu kaybedeceğini anlayan Ferit bir askeri koalisyon kurup Kuvayi Milliye'yi yok etmeye karar verdi.
2* Ferit'in askeri koalisyonunda "Yunan ordusu halifenin dostudur" diyen Anzavur vardı. Ona derhal paşa rütbesi verildi ve padişah fermanıyla Balıkesir'e gönderildi.
Bağımsız Kürdistan için İngilizlerle yakınlık kuran Seyit Abdülkadir ise Kürtleri ayaklandıracaktı.