Arkeolojiyi kısaca, maddi kalıntılardan yola çıkarak insan geçmişinin incelenmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu kalıntılar, insanların ürettiği, değiştirdiği veya kullandığı herhangi bir şey olabilir.
Birkaç madde eşliğinde arkeolojiyi tanıyalım.
2-• Arkeoloji aslında “kazı bilimi” olarak geçse de, doğru anlamı ‘eskinin bilimi’dir. Antik Yunanca arkheos ve logos kelimelerinden türetilmiştir.
• Arkeoloji, Indiana Jones filmleri gibi maceralarla ve koşturmacayla yapılan bir bilim değildir. Güneş altında çalışmak,
3- kitap okumak, belgelemek, makale ve tez okumak, malzeme incelemek bir arkeoloğun günlük yaşamında yaptığı şeylerden bazılarıdır.
• Arkeolojinin konusu insan ve insanla ilişkili her şeydir. İnsanların yaşamadığı zamanlar, örneğin dinozorlar çağı, arkeolojinin konusu değildir.
3- Dolayısıyla, insanların yaptığı aletlerin ortaya çıktığı 2.6 milyon yıl öncesinden itibaren arkeolojinin çalışma alanı başlar.
• Arkeologlar geçmişe bakarak, geleceğe yönelik öngörüler de sunabilir. Örneğin, insanların eski iklim değişikliği örneklerine nasıl tepki verdiğine
5- dair arkeolojik çalışmalar, gelecekteki iklim değişikliğinin günümüz toplumlarını nasıl etkileyeceği hakkında bilgi sağlayabilir.
• Arkeoloji hiçbir zaman ‘eser bulmak’ amacını taşımaz. Arkeoloji biliminin amacı, eski kültürleri anlamaktır.
6- Bulunan eserler bu amaç doğrultusunda bir “araç” olarak önemlidir.
• Arkeoloji hiçbir zaman her şeyi ortaya çıkarmaya çalışmaz. Bir kültüre ait anahtar yerleşimler kazılarak yeterli bilgi edinilebilir.Ayrıca ileride teknolojinin ya da yaklaşımların gelişeceği veya değişeceği
7- göz önüne alınarak, gelecekte farklı yöntemlerle kazılması için alan bırakılır.
• Arkeologlar,eski dönemlerde yaşamış insanların günlük hayatlarının nasıl olduğunu, nasıl yönetildiklerini, birbirleriyle nasıl etkileşime girdiklerini ve neye inandıklarını ve neye değer
8-verdiklerini bilmek ister.
• Arkeolojik kazılarda bulunan eserler arasında genellikle aletler, çömlekler, giysiler ve süslemeler yer alır. Ancak kazılan arkeolojik alanın hangi döneme ve kültüre ait olduğuna göre bu eserler değişkenlik gösterebilir.
9-• Bazen eserler ya da yapılar, eski bir topluluk hakkında elimizdeki tek ipucu olabilir. Tarih öncesi topluluklar arkalarında yazılı kayıtlar bırakmadıkları için, onlar hakkındaki tek bilgi kaynağımız, arkalarında bıraktıkları eserler ve iskeletleri olur.
10-• Yazı kullanan çoğu kültür, arkeologların üzerinde çalıştığı yazılı kayıtlar bırakır. En değerli yazılı kayıtlardan bazıları, alışveriş listeleri ya da vergi formları gibi günlük hayatı anlatan eserlerdir. Örneğin Antik Roma’nın dili olan Latince, arkeologların
11- Roma İmparatorluğu’nun bazı bölgelerinde keşfedilen eserleri ve yapıları anlamalarına yardımcı olabilir. Latince kullanımı imparatorluğun etkisinin ne kadar genişlediğini gösterebilir.
• Birçok erken arkeolog işgalci orduların hizmetinde çalıştı. Napoleon Bonaparte 1798’de
12-Mısır’ı işgal ettiğinde, fetihleri belgelemek için sanatçılar, arkeologlar ve tarihçiler getirdi. Napolyon’un birlikleri yüzlerce Mısır eserini eve götürdü: sütunlar, tabutlar, taş tabletler, anıtsal heykeller.
• Bu zamanın bazı arkeologları zengin maceracılar, kaşifler ve
13- tüccarlardı. Çoğu zaman, kazı yaptıkları yerlere Batı Avrupa sömürgeci güçlerinden geliyorlardı. Çalışmaları aynı zamanda sömürgecilik ve kültürel sömürü ile de bağlantılıydı. Kendilerine ait olmayan kültürlerden yararlanarak,arkeolojik alanlardan değerli gördükleri objeleri
14- kalıntıları alıp götürdüler.
• En nihayetinde, arkeoloji daha sistematik bir disipline dönüştü. Bilim insanları, eserleri belgelemek ve oldukları yerden çıkarmak için standart ağırlıklar, ölçüler ve diğer resmi yöntemler kullanmaya başladılar. Tek tek parçaların yanı sıra
15- tüm kazı sahasının ayrıntılı çizimlerini ve taslaklarını kaydettiler. Arkeologlar geçmişin tüm bir resmini ortaya çıkarmak için farklı disiplinlerden uzmanlarla çalışmaya başladılar.
• Arkeoloji bilimsel yönteme dayanır. Arkeologlar sorular sorar ve hipotezler geliştirir.
16- Bir kazı alanı seçmek için kanıtları kullanırlar, ardından kazı alanının neresini kazacaklarını seçmek için bilimsel örnekleme tekniklerini kullanırlar. Bulduklarını gözlemler, kaydeder, sınıflandırır ve yorumlarlar.
1- Elazığ'da bir tarla sahibinin fidan dikmek için çukur açarken tesadüfen bulduğu, Roma ile Erken Bizans Dönemi'ne ait olduğu değerlendirilen 84 metrekarelik tek parça taban mozaiği gün yüzüne çıkarıldı. Üzerinde onlarca hayvan, ağaç ve bitki türleri tasvir edilen mozaiğin,
2-büyüklüğü, bordürler ve geometrik desenleriyle Türkiye'de ilk olma özelliği taşıdığı değerlendiriliyor.
Kent merkezine 14 kilometre uzaklıkta bulunan Salkaya köyünde tarlasında yaklaşık bir yıl önce fidan diken Mehmet Emin Sualp, tesadüfen üzerinde çeşitli desenlerin yer aldığı
3- mozaik desenli yapı olduğunu fark etti.Bulduğu yapının tarihi bir kalıntı olabileceğini düşünen tarla sahibi, durumu Elazığ Müze Müdürlüğü ile jandarmaya bildirdi. Ekiplerin bölgede yaptığı inceleme sonucunda Roma ile Erken Bizans Dönemine ait olduğu değerlendirilen tarihi bir
1- ÜNLÜ LEDA VE KUĞU FRESKİ’NİN BULUNMA ANI
Bir arkeolog için bundan daha güzel ve heyecan verici bir an olamaz herhalde. İtalya’nın Pompei şehrinde çalışan arkeologların kazılar sırasında keşfettikleri ünlü Roma freskinin ortaya çıkarılma anı bu şekilde fotoğraflamıştır.
2- Leda’nın freske bakan insanlara bakıyor halde tasvir edilmesi ve sahnenin belirgin bir duygusallık içermesi duvar resminin oldukça özel olduğunun kanıtıdır. Antik şehir merkezinde bulunan freskin dönemin zenginlerinden birine ait evin yatak odasını süslemek amacıyla yapıldığı
3- düşünülmektedir. Vezüv, MÖ.1’inci yüzyılda patlamış ve Pompei lavlar altında kalmıştı. Bu freskin keşfedildiği yer olan Via del Vesuvio’daki
“Regio V” adlı bölgede ayrıca çok sayıda duvar resmi de bulunmuştur. Freskteki Leda ve Kuğu tasviri Yunan mitolojisine bir göndermedir.
Albert Einstein'in, 1950 yılında bir din kültürü öğretmenin sorusunu cevapladığı mektubu 125 bin dolara satışa çıktı.
Din bilgisi öğretmeni Martha Munk, modern fiziğin kurucusu Albert Einstein'a "modern bir
2- bilim insanın dünyanın daha yüce bir güç olan Tanrı tarafından yaratıldığı fikrini bilimsel bilgisiyle bağdaştırmasının mümkün olup olmadığını" sorduğu bir mektup gönderdi.
Einstein bu mektuba verdiği cevapta evrenin yaratıcısının olmadığını ima eden sözler kullandı.
3- İşte Einstein'ın o sözleri:
"İncil'deki hikâyeler harfi harfine alındığı sürece, okuyuculardan ne tür bir inanç beklendiği açıktır. Ancak Kutsal Kitap'ı sembolik olarak yorumlayacak olursanız, Tanrı'nın aslında bir şekilde insanlara benzeyen bir kişi
1- Göbeklitepe'den daha eski: 'Karahantepe'de başka bir şey var'
Göbeklitepe'nin dünyada uyandırdığı hayranlık sürerken, Şanlıurfa'nın 60 kilometre doğusunda yer alan ve 12 bin yıllık geçmişe sahip Karahantepe'nin etkisinin çok daha büyük olacağı düşünülüyor.
2- Bölgeyi gören ünlü İspanyol fotoğrafçı Isabel Munoz, "Karahantepe'de kesinlikle başka bir şey vardı" dedi.
İnsanlık tarihini yeniden yazdıracak bulguları ortaya çıkaran Göbeklitepe, 11 bin 600 yıl öncesine ait sunduğu bilgilerle çığır açmaya devam ediyor. 2022 yılında
3-yaklaşık 850 bin kişinin ziyaret ettiği Göbeklitepe'nin de emanet edildiği İstanbul Üniversitesi Tarih Öncesi Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı ve Göbeklitepe ile Karahantepe'nin Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul,yaptığı açıklamada
'Çalışmalar 100-150 yıl sürecek' Bölgeden
1- ŞAMHAT VE ENKİDU
Yatağımda uyuyordum.
Ay Tanrısı Sin; gülümseyen çehresiyle perdeleri geri çekerek içeri geldi, yatağımın ucuna oturarak bana dokundu “ Şamhat uyan. Zalim Gılgamış’ı alt edecek bir canlı var. O bir ormanda yaşıyor. Yarı adam yarı yabani bir hayvan.
2- Muazzam kuvvette bir canlı. Adı Enkidu. Sana ihtiyacımız var. Bu muazzam kuvvetteki adamı sen ehlileştireceksin”.
Sin beni onore etmişti.
Bu adam kimdi? Ve nasıl bulacaktım...
Ben size kendimi anlatmadım.
Ben Şamhat;
İştar tapınağının fahişesi.
3- Adım; bitkiler ile ilgili hızlı büyümek, verimli, olağanüstü bir endam ve güzelliğe sahip anlamlarına gelen “Samahu” kelimesinden gelmektedir.
İnsanlar ve tanrılar benden övgü ile bahseder...
Danslarım ve erkekler üzerindeki etkim tüm Sümer şehir devletlerinde konuşulmaktadır.
1- MÜHÜR GÖRÜNÜMLÜ TABLET
Üzerinde; bir erkek, av köpekleri ve yaban domuzları şekli çizilmiş bu tablet,müze kayıt bilgilerine göre mühür olarak kullanılmış olmalıdır.
Cemdet Nasr Dönemi, MÖ.3100-MÖ.2900 tarihleri arasında yazdırılmış. Sümer kil tabletin ölçüleri: 5,5x6x 4,15 cm.
2- Kayıtlara göre Mezopotamya'da yazma dili ; MÖ. 4000'li yılların sonunda geliştirilmeye başlandı. Başlarda resim yazısı olarak başlayan yazma serüveni bir süre sonra çizi yazısı denilen forma dönüştü. Kama benzeri sivri uçlu aletlerle ( kamış da kullanıldı); tam kurumamış kil
3- üzerine yazılan soyut çizgilere dönüştü.
Resimli sembollerle birlikte dairesel gösterimler, sayısal sembolleri temsil eder. İlk kayıtlar ekonomik bilgileri içerir. Hata ismi tarihe geçen ilk insan muhasebeci Kushim'dir.
Bu tablet,büyük olasılıkla, büyük bir tapınak tarafından