Bu bilim tarihindeki en korkunç deneylerden biri, bir fare kolonisinin davranışı aracılığıyla bilim insan toplumlarını açıklamak için yapılan bir girişimdir. "Evren 25" fikri 1958 ve 1962 yılları arasında Norveç fareleri üzerinde deneyler yapan
2-Amerikalı bilim adamı John Calhoun'dan geldi.
Calhoun,yüzlerce farenin yaşayıp üreyeceği bir "ideal dünya" yarattı.
Daha spesifik olarak Calhoun "Fare Cenneti" olarak adlandırılan kemirgenlerin yiyecek ve su bolluğunun yanı sıra büyük bir yaşam alanının olduğu özel tasarlanmış
3-bir alan. Başlangıçta, kısa sürede üremeye başlayan dört fare çiftini yerleştirdi ve bu da nüfuslarının hızla artmasına neden oldu. Ancak 315 gün sonra üremesi önemli ölçüde azalmaya başladı.
Kemirgen sayısı 600'e ulaştığında aralarında bir hiyerarşi oluştu ve sonra
4- sözde "sefiller" ortaya çıktı. En büyük kemirgenler gruba saldırmaya başladı, bir çok erkeğin psikolojik olarak "çökmeye" başlaması sonucu. Sonuç olarak dişiler kendilerini korudu ve yavrularına karşı saldırgan oldular.
Zaman geçtikçe dişiler daha agresif davranışlar,
5- izolasyon unsurları ve üreme ruhu eksikliği sergilediler. Düşük doğum oranı ve aynı zamanda genç kemirgenlerde ölüm oranı arttı. Sonra yeni bir tür erkek kemirgen ortaya çıktı, adı "güzel fare". Dişilerle çiftleşmeyi veya yerleri için "savaşmayı" reddettiler.
6- Tek umursadıkları yemek ve uyumaktı.
Bir zamanlar nüfusun çoğunluğunu "güzel erkekler" ve "yalıtılmış kadınlar" oluşturuyordu. Zamanla genç ölüm oranı %100'e ulaştı ve üreme sıfıra ulaştı. Nesli tükenmekte olan fareler arasında homoseksüellik gözlemlendi ve aynı zamanda
7- yamyamlık da arttı, yiyecek bolluğu olmasına rağmen. Deneyin başlamasından iki yıl sonra koloninin son bebeği doğdu.
1973'te 25 evrendeki son fareyi öldürdüm. John Calhoun aynı deneyi 25 kez daha tekrarladı ve her seferinde sonuç aynı oldu.
8- Calhoun'un bilimsel çalışması sosyal çöküşü yorumlamak için model olarak kullanıldı ve araştırması kentsel sosyolojinin çalışmasında odak noktası olarak hizmet ediyor.
9- Tüm bu vahşet ve şiddetten uzak kalan fareler etkilenmezken, toplumu ilerletmek adına da hiçbir şey yapmıyorlar ve diğer farelerle hiçbir şekilde iletişime girmiyorlar. Yani bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın bana ne yaa... durumları.
10- Calhoun, bu dönemi farelerin ilk ölümü olarak adlandırıyor. Yani ruhlarının öldüğünü, ikinci sıradaki fiziksel ölümlerine kadar amaçsız şekilde yaşadıklarını belirtiyor. Buradan anlıyoruz ki, kısaca her ihtiyacı karşılanan bireyler son derece egoist, neme lazımcı ve toplum
11- olaylarına duyarsız hale geliyorlar.Aklıma takıldı şimdi, bizlere bu kadar refah sunmaları da bu planın gereği olabilir mi? Ve 2 sene önceki bir makalede bu deney için bir prof şöyle diyor du; EĞER ÖLÜM OLMASAYDI İNSANLAR ÖLÜMÜ İCAT EDERLERDİ.
12- Bu deneyin satır araları çok önemli. O kadar çok şey anlatıyorki.
Toplumsal büyüme kumdan piramit yapmak gibi. Tepe noktasına gelince yıkım başlar. Son söz: Demek oluyor ki, biz insanlar da şartlı davranışlarla yönetiliyoruz. #archaeology #historyofart
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1- İtalya’nın kuzeyindeki küçük çiftliklerinde şarap üretimi yapan Alessandro ve Edi çifti, uzun suredir bekledikleri güzel haberi 1958 yılında alırlar. Edi, hamiledir. Ancak gebeliğinin 4. ayında büyük bir sancıyla hastaneye kaldırılan Edi’ye yan etkileri hayli fazla olan güçlü
2-antibiyotikler uygulanır.
Yaklaşık 1 ay sonra Edi hastaneden taburcu edilse de yıllardır bekledikleri bebekleri için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.Birçok Dr.tarafından muayene edilen Edi’nin aldığı kahreden cevap değişmez;bebekleri engelli olarak dünyaya gelecektir.
3- Belki kolları ya da bacakları işlevsiz olacaktır, belki de gözleri ya da kulakları.
İtalya’nın koyu Katolik bir ülke olmasından ötürü kürtaj 1978 yılında ancak yasal zemin bulabilmiştir, bu nedenle 1958 yılında kürtaj illegaldir. Ancak ceninin durumu öylesine vahimdir ki
1- Bu fotografa iyi bakın; Ne görüyorsunuz?
Belki tramvayda, otobüste bu adamı görseniz, akıl hastanesinden kaçmış sanırsınız!...
öyle değil mi???
Yahut bazılarınız ""iiiy şuna bak ya, çulsuz sey""diye aşağlayıcı bakışlar bile atacaktır...
Bu adamın adı;
2- "Grigori Jakowlewitsch Perelman" kendisi Millenyum Problemleri'ne ait "Poincaré sanrısını" çözmüştür...
100 yıllık matematik problemini çözerek imkansızı başaran deha matematikcidir...
Problemi çözmenin ödülü ise 1 milyon dolar'dı ve ödülü "ben sergilenecek hayvan değilim "
3- diyerek reddetti.
Şu zamanda insanlar, 3 kuruş daha fazla kazanmak icin birbirilerini kazıklarken, savaşırken, bu adam o paranın tek kuruşunu bile kabul etmedi...
1- ÖZGÜRLÜK ANITI'NIN YÜZÜ / THE FACE OF the STATUE OF LIBERTY
1841 yılında doğan güzel Fransız kadın Düşes Isabelle Boyer, bir dikiş makinesi üreticisi olan sanayici Issac Singer'ın karısı, heykeltıraş Frederico Bertoldi tarafından 1884'te tamamlanan Özgürlük Heykeli'nin
2- yüzünü tasvir etmek için kullanılan modeldi.
Not:
Sanırım resim mevcut özgürlük anıtından alınan resimden similasyon yöntemiyle üretilmiştir. indepest.com/2022/06/08/his…
3- Ek bilgilendirme :
İlk tasarımda Singer hanım model oluyor, benzerlik zaten fotodan da görüldüğü gibi ortada. Fakat ilk tasarm Sultan Abdulazizin ödediğiği, Süveyş kanalı açılışı için sipariş verilen asıl heykeldir. Tamamlanıp Marselya'dan Mısıra hareket etmesi için
Kumru, akşam saatlerinde annesiyle birlikte gittikleri yerden eve döndü. Kapıda asılı Ekspres Kargo’dan gelen ve üzerinde ‘kargonuzu gelip alın’ yazan ihbarnameyi gördü.
Annesi çok telaşlandı. ‘Kim yolladı?’, ‘Ne yolladı?’ sorularını arka arkaya sıraladı.
2-Kumru,annesine ‘merak etme ben yarın gider alırım’ dedi ve dalga geçerek de ‘Belki de bombadır’ diye ekledi…
Kumru, 6 Ekim Cumartesi günü Ankara Çankaya’daki evinden çıktı. Kuzgun sokaktaki kargo şirketine gitti. Annesini çok telaşlandıran paketi alıp eve dönecekti.
3- Arabasını park etti. Kargo şirketine girdi. İhbarnameyi görevliye uzattı. Beklemeye başladı.
Koliyi imzalayarak aldı. Yırtık olan pakette iki kitap gördü. Arabasına döndü. Paketi yan koltuğa bıraktı. Arabasını çalıştırıp eve doğru yola çıktı.
1- Roma döneminde liman inşasında bugünkünden daha iyi bir 'beton' kullanılmıştı
Modern beton karışımlarımız sadece on yıllar içinde aşınırken, Roma döneminde, liman yapılarına 2.000 yıllık uzun ömür veren bir beton türü vardı.
2- Beton antik Roma dönemi binalarında yaygın olarak kullanıldı. Tahminlere göre, zamane mimarları betonlarını oluşturmak için deniz suyu eklemeden önce kireçle volkanik kaya tozunu karıştırdılar. Sonradan eklenen tuzlu su, bu maddeyi inanılmaz derecede sağlam yapan
3-bir kimyasal reaksiyonu tetiklemeye yarıyordu. Öyle ki modern beton 50 yıl dayanabilirken,Roma döneminde üretilmiş beton 2000 yıldan fazla üstelik çoğunlukla su altında kaldı.Araştırmalar gösterdi ki;içeriğindeki alüminli tobermorit ve buna bağlanan phillipsit adlı bir mineral,
1- "Eski Mısırlılar bazı hastaları küflü ekmek yiyerek tedavi ettiler ve kimse nedenini anlamadı.
“1928 yılına kadar, beş bin yıl sonra modern bilim geldi ve bilim adamı Alexander Fleming penisilinin bakteriler üzerinde antibiyotik olarak büyük bir etkisi olduğunu keşfetti.
2-"Ekmeğin konu ile ilişkisi nedir?
Ekmek çürüdüğünde, bazı bakteri türlerini tedavi etmek için kullanılan en ünlü antibiyotik olan penisilini türeyen Penisillium adlı bir mantar salgılar.
Bu bilgiler Zaten Mısırlılar tarafından 5000 yıldır biliniyor… #archaeology #historyofart
3-Fakat şunu belirtmek gerek,küflerin yüz binlerce farklı türü var ve bazıları gerçekten ölümcül derecede zararlı küfler.Penisilin türü küflerin bakterileri yok ettiği gibi,bir çok küf cinsi de insanları ve diğer hayvanları hasta edecek mikotoksinler üretirler.
Bu mikotoksinlerin