Sizlere Uğur Tanyeli’nin “muhayyel kubbesi”ni anlatmak istiyorum! Sayın Tanyeli'nin, "Mimar Sinan: Tarihsel ve Muhayyel" adlı kitabının Aralık 2020 tarihli 1. baskısında Süleymaniye Camisi aksonometrik kesitinde, yan sahın kubbelerine ilişkin çok ciddi bir hata vardı. +
+ Kesit yanlıştı! Evet, Türkiye’nin en önemli mimarlık tarihçilerinden birinin, Türkiye’nin en önemli tarihi eserlerinden birisi olan Süleymaniye Camisi için bizzat kendisinin çizdiği kesit, gerçekte tek cidarlı olan kubbeyi çift cidarlı olarak gösteriyordu! +
+ Bu haliyle de “muhayyel” (hayal edilmiş), bir rölöveye dayanmayan, basbayağı masa başında uydurulmuş bir kesitti. Ama olabilirdi. Herkes saçmalayabilirdi. Önemli olan hatada ısrarcı olmamak, bunu düzeltmekti. Ben de bu hatayı gerekçelendirerek, o noktaya ait fotoğraflar ve +
+ 2007’de -Total Station ile alınmış- en son Süleymaniye Camisi rölövesindeki kesitler eşliğinde kendisine Şubat 2021’de mail attım. Amacım hatanın sonraki baskılarda düzelmesine katkı sağlamak, bu hatalı detayın literatürde yanlış şekilde yayılmasına engel olmaktı. +
+ Kendisi bana cevap olarak: “Yanılıyorsunuz. Yolladığınız kesitler de yanlış” yazdı. Anlaşılan beni ciddiye bile almamıştı zira yolladığım kesitlere inanmasa bile yolladığım fotoğraflara bakması hatayı görmesi için yeterli olacaktı. Bunun üzerine konu hakkında kapsamlı +
+ bir yayın yapmak üzere 3 ay kadar çalıştım. Yapıyı yerinde tekrar gezip ölçtüm, ayrıca da geniş bir literatür taraması yaptım. Tanyeli’den önce de Süleymaniye’nin çift cidarlı kubbeleri hakkında yazılmış yanlış bilgileri bulup derledim. +
+ Neticede Süleymaniye Camisi’nin çift cidarlı kubbeleri’ni her yönüyle ele alan yazımı 28 Mayıs 2021’de @arkiteracom'da yayınladım. Okumak isteyenler için linki burada: + arkitera.com/gorus/suleyman…
+ Artık konunun tamamen aydınlandığını düşünüyor, e-posta’mı ciddiye almayan Tanyeli’nin de Arkitera’daki yazıyı okuyup konuyu her yönüyle anlayacağını umuyordum. Ta ki bugün, kitabın 2. baskısında (Kasım 2021) söz konusu hatanın düzelmemiş olduğunu görene kadar! +
+ Zaman çizelgesi şöyle:
Aralık 2020: Kitabın 1. Baskısı
Şubat 2021: Hocaya hatasını açıklayan bir e-posta yolladım, “yanılıyorsun” yazdı.
Mayıs 2021: Arkitera’da konuya ilişkin kapsamlı bir yazı yayınladım.
Kasım 2021: Kitabın 2. Baskısı, söz konusu hata düzeltilmeden basıldı.
+ Kitabın Kasım 2021’deki 2. baskısından bugün haberim oldu. Hemen elime aldım ve söz konusu hatanın düzelmediğini büyük bir hayretle gördüm. Şimdi sormak istiyorum: Seçkin bir profesörün hatasını ısrarla düzeltmeyerek yanlış bir bilgiyi literatürde yayması nasıl açıklanır? +
+ Yanlış anlaşılmasın. Tanyeli’nin hata yapması değil beni hayrette bırakan (Tanyeli’nin hatası beni şaşırttı ama hayrette bırakmadı). Hata yapması mümkün herkesin. Ama bu hata kendisine e-posta ile iletilmesine ve ardından konuya ilişkin+
+ hiçbir şüpheye yer bırakmayacak açıklıkta bir yayın yapılmasına rağmen yeni baskıda bunun düzeltilmemesi: işte beni hayrette bırakan şey bu! Bunları yazarken bir yandan da Tanyeli’nin son çıkan kitabı “Korku Metropolü İstanbul”u okuyor olmam da büyük bir ironi olmalı… +
+ Özet: Sayın Uğur Tanyeli kendi çizdiği "muhayyel" aksonometrik kesitteki bariz hatadan haberdar olmasına rağmen kitabının yeni baskısında bu hatayı -ve metinde ona eşlik eden ifadeleri- düzeltmedi. Nasıl iş bu ben anlamadım. Anlayan beri gelsin...
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
’30’ların varlıklı işadamı Hüseyin Orak (1897-1968) ilk TR kılavuzunu basma yolunda iflas etmiş, 5 cilt planladığı kılavuzun sadece 1. cildini basabilmişti. Beni kitaptan haberdar eden @limonkolonya’ya ve Hüseyin Orak’ın öyküsünden haberdar eden @fahmethilmi’ye teşekkür ederek +
+ kitabın iç kapağından çıkan şu kağıdı sizlerle paylaşmak istedim. Özetle diyor ki: “Kitabın sonunda ‘Yanlış-Doğru Cetveli’ zaten var ama isteyen okuyucular hatalı ifadelerin doğrusunu kesip kitaba yapıştırabilsin diye bu kağıdı müstakil olarak kitabın başına da koyduk” +
+ Ne ince düşünce değil mi… Peki bu özen’in sonu ne mi olmuş? H. Orak kitabı basacağım diye iflas etmiş, 1. cildi de kimselere satamamış. Sonunda diğer ciltler için hazırladığı klasörler dolusu dosyayı ve klişeleri, bu işe girdiğine lanet ederek bir kireç kuyusunda yakmış… +
Gerek mimarlık, gerek sosyoloji camiasında güvenlikli siteler (gated communities) genel bir eleştiri konusudur. Son dönemde bu konuda kafam karışık doğrusu. Özetle, kapalı site eleştirisi sırtını içi oldukça boş bir “mahalle” güzellemesine yaslıyor. +
+ Halbuki İstanbul’un eski mahalle hayatına (elimizde daha çok veri olan 18., 19. yy’a) yakından bakarsak eski mahallelerin öyle çok geçirgen olmadıklarını açıkça görebiliriz. Duvarla çevrili olmasalar da eski mahallelere yabancılar ellerini kollarını sallayarak giremezlerdi. +
+ Çok büyük ölçüde aynı insanların aynı yerde yaşadıkları, mobilitenin az olduğu bu içine kapalı ortamlarda alanı çevreleyen duvarlar olmaması, farklı işleyen denetim mekanizmaları sebebiyle duvara gerek olmadığı içindi belki de? +
Kitap kurtları ve kitap böcekleri ile mücadele için dünden beri sizlerden gelen doğal-yapay, kimyasal-organik ve dahi mistik 🪄 bütün önerileri gruplandırarak listeledim. Buyrunuz: ⬇️
İst'dan kayıp bir endüstriyel miras öyküsü: Sol üstte Silahtarağa Santrali var. Peki ön plandaki lokomotif ve raylar da neyin nesi? 1914'te savaş şartlarında İst.'a kömür gelmeyince, santrale İst.'un Karadeniz kıyısındaki Ağaçlı kömürlerini getirmek için tren hattı inşa ediliyor!
Bu konuda, uzun, detaylı ve heyecan verici bir araştırmanın ürünü olan bir kitap var: "100 Yıl Sonra Kayıp Bir Demiryolu'nun İzinde/ Mert Sandalcı, Emre Dölen, Hüseyin Irmak, Alan Prior, Şevki Sevgin/ Kağıthane Belediyesi/ 2015." Ben kitabı da konuyu da yeni keşfettim açıkçası.
62 km'lik "Haliç-Karadeniz Sahra Hattı" (diğer adıyla "Kağıthane-Kemerburgaz-Ağaçlı-Çiftalan Demiryolu") 1916'da hizmete açılmış; 1928'de ise terkedilmiş. Ara ara kullanılsa da 1951'de üretime kesin olarak son verilmiş. Hat kısa zamanda sökülerek yok olmuş. Güzergâh şöyle imiş:
Şehrin Ahşap Zamanı/ Kadir Üredi/ Ötüken/ 2009. Sivaslı dülger Kara Şükrü’nün (1896-1974) oğlu K. Üredi, babasıyla konakların inşa ve tamirinde yıllarca çalışmış; Sivas konaklarının yapım süreçlerini hem teknik detaylarıyla hem de insani yanlarıyla çok güzel anlatmış.
Kitaptan tadımlık bir teknik detay: Zara’dan Sivas’a Kızılırmak üzerinden ulaştırılan tomruklar, ırmaktan çıkarılınca kime ait oldukları anlaşılsın diye baltayla çentilirmiş. Tomruğun sahibini gösteren bu özel işaretlere “omca” denirmiş.
Kitaptan tadımlık bir hatıra: Bir konağın tamiri esnasında duvar arasında bulunan bir fotoğrafın buruk hikâyesi: “mapısta” veremden ölmüş bir evlat, evladının suretine hasret bir anne; fotoğrafı bulup anneye veren bir usta; fotoğrafın ardında hüzünlü bir dörtlük...
Zorlu Center için tasarlanmış diğer projeleri hiç görmüş müydünüz? Açılan yarışmaya gelen 113 projeden finale kalan 13'ü bu kitapta toplanmış: A Vision in Architecture: Projects for the Istanbul Zorlu Center/ Süha Özkan, Philip Jodidio/ Rizzoli/ 2013.
Kitaptaki projelerden bazılarını paylaşmak istedim.
İşte Mario Botta'nın projesi: