Yeni Dönem'in eli kulağında, doğum sancıları başlıyor...
Seçimler yaklaşırken, iktidarın hem ülke içinde hem ülke dışında bastırdığı ortam, 1919 yılı gibi. Herkesin gelecekten umudunu kestiği, Türkiye'nin sadece kendi iç dinamiğiyle kaderini belirlediği döneme benziyor... >>
1. Tıpkı 1919'lar gibi, Avrupa'da, Türkiye'nin Muhalefetinin seçimleri kazanacağına inanılmamasının yanısıra; bir de Otokrasiler arasında dayanışma gibi acaip bir durum söz konusu. Mesela Putin'in, iktidarın başarısı için hareket ettiği açık, Belarus'da da destek vermişti...
2. Dünyada kimileri alışkanlıktan, kimileri çıkarları için, Türkiye'deki iktidarın seçimleri kazanacağını düşünüyor/istiyor.
Burada Muhalefetin zayıflığı ve çekingenliği üzerine bir de halkın demoralize edilmesi isteği söz konusu.
Galiba 1919'daki gibi fena halde yanılıyorlar...
3. Türkiye'de yeni dönem başlamak üzere. İktidarın bile ona uymaya çalıştığı görülüyor. Değişim/Dönüşüm'ün kesinliğine kanıt gibi.
Dış Dünyanın anlayamadığı şu:
Gökten kanatlı melekler inip iktidarı işaret etse bile, gene de iktidarı seçmeyecek olan bir çoğunluk var ülkede...
4. Ama yeni Türkiye'nin seçim sonucunu garantilemek ve Değişim/Dönüşüm'ü fazla uzatmadan gerçekleştirebilmek için bazı konuları netleştirmeleri gerekiyor:
Değişim/Dönüşümün istikametini seçimlerde oylarıyla seküler Türkiye lehine belirleyecek olanlar Kürtler olacak... >
5. Şu anda Türkiye, Kürtleri yeniden kazanmak veya onlara karşı Milliyetçileri kazanmaya çalışan, tamamen Kürtler odaklı uluslar ve uluslararası hamleler yapıyor ve başarı şansı malesef var, zira Kürt düşmanı sekülerler bi hayli kalabalık...
Dostluk mu düşmanlık mı? Soru bu...
6. Seküler Türkler, o yumuşak veya sert milliyetçiliklerini itinayla törpüleyip Kürtlerle barışmak zorundalar. Hatta daha da ötesi, onlarla aynı göz hizasında konuşmayı acilen öğrenmek zorundalar. Yeni Türkiye'nin kurulmasını Kürtler sağlayacak ama yeni iktidarda olmayacak! (mı?)
7. 2011'de yazmıştım, tekrarlayayım:
Kürtler, bu bölgenin demokratikleşmesinde en önemli rollerden birini oynadılar. İslamcıların Ortadoğu'dan silinmelerini sağladılar, Türkiye'de de seçimler üzerinden benzeri bir rol oynamaya doğru gidiyorlar. E bunun bir karşılığı olmalı...
8. Türkiye, "Yurtta sulh cihanda sulh" politikasına dönüyor, bu çizgi mutlaka sürdürülecek gibi görünüyor ama ülkenin iç dinamiğini zayıflatmak yerine güçlendiren tavırlar, en başta ülkenin insanlarının bekası ve geleceği için elzem... << #KonstantiniyeNotları
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Batı'da, Türkiye'deki gelecek yıl yapılacak seçimleri, ülkenin mevcut yönetiminin yeniden kazanacağı konusundaki beklenti yüksek. Bunun neden böyle olduğu/olabileceği konusunda bir kaç not yazmak istiyorum, zira seçim sonuçlarına yurt dışından gelecek tepkiler önemli olacak... >>
1. Otoriter yönetimlerin ne yapıp edip iktidarda kalacağını, bunun için "her" yolun mübah olacağını düşünen ve Türkiye'yi Rusya ile karıştıran bir anlayış yaygın, bu da aslında Türkiye'yi tanımakla birlikte Türkiye'nin ruhuna nüfuz edememekle ilgili bir durum gibi...
2. Batı'da uzunca bir süre, "Hristiyan Demokratlar" gibi, "Müslüman Demokratlar" gibi bir şey olabileceğine inanan idealist entelektüel bir çevre vardı ve tabii ki Türkiye'nin AB üyesi olmasını istiyordu, bu istikamette az çabalamadı. Sonuçta büyük hayal kırıklığına uğradılar...
Amerikan düşmanlığının dünyada en yaygın olduğu ülke Türkiye ve gün geçmiyor ki "Batı" sözcüğü kötü anlamda kullanılmasın. Batı'nın ne olduğu konusunun, Batı'ya düşman olanların kafasına göre "yorumlanması" bir yana, -tanımı zaten döneme göre değişiyor.
Ama "Batı" ne demek?!.. >>
1. Konuya, Türklerin bin yıldan beri yaşadıkları Anadolu/İstanbul'dan bakacak olursak Antik Yunan'da "Hespera" Batıyı, "Anatole" Doğuyu ifade eder, eski Yunan kültüründe Pers Dünyası, Doğu'dur. Eski göçebe Kam geleneğinden bakınca Batı, "Ak"dır ve askerî anlamda zayıf alandır...
2. Kendini "Zhongguo", yani dünyanın merkezi sayan eski Çin için Batı, "Rum" demektir ve Batı Roma da Doğu Roma da Batı'dır ve Dünyanın geriye kalanını esasen "barbar" ilan eden Çin için, ister Roma'da ister İstanbul'da olsun "Rum" uygar sayılır, ama tabii Çin'den sonra gelir...
Türkiye bir demokrasi destanı yazarak kaderini yeniden değiştirmeye ve dünya siyaset tarihine geçmeye hazırlanıyor, otokrasinin seçimlerle aşıldığı bir ülke olarak örnek olacak ve bunun için ne Batı'dan ne de Doğu'dan destek alıyor. Türkiye'ye inanmıyorlar... >>
1. Türkiye'de halk arasında yaşanan inanılmaz demokratik değişim ve ülkenin yönetimini seçimlerle değiştirme isteği ve kararlılığı, Dünya'da pek okunamıyor. Batıda, "artık bu böyle devam eder, seçimle kim böyle bişeyi değiştirebilir ki?" havası hakim, bu duruma alışılmış gibi...
2. Türkiye, "ökönomi" nedeniyle içeride ve iç politikaya endeksli dış politikadaki sıkışmışlığı aşma gayreti nedeniyle dışarıda, güçsüz bir görüntü arzediyor ve bu hali -açıkçası- Batının ve Doğunun işine geliyor, Türkiyenin bugünkü halinin değişmesi pek işlerine gelmiyor...
Sol'da çok ilginç bir Rus taraftarlığı hüküm sürüyor. Rusyanın yaptığı emperyalizmle alakasızmış ve Rus rejimi Solcuymuş gibi; yeni Rus taraftarlığı "Antiemperyalizm" ve esasen klasik "Batı düşmanlığı" (aslında malum aşağılık kompleksi) üzerinden yürüyor. Ruslar ne düşünüyor? >>
1. Bugünün Rusya'sına ve yaptıklarına baktıkça, Nazi Almanya'sı ile daha fazla benzerlikler görüyorum ve Rus rejimi, Ortodoks Hristiyanlık'dan eski Komünist jargonuna kadar her "imkan"ı kullanarak, "Büyük Rusya" için eski Sovyet sınırlarına doğru genişlemeye çalışıyor...
2. Rusya'daki tek muhalif gazete de kapandı, artık internetten yurt dışından yayın yapıyor. Eski Sol, milliyetçi dinci Putin Rusya'sına, "Batıyla savaştığı" için sahip çıkıyor. Hatta, Putin ve oligarklarının "Sosyalizmin yenilgisinin rövanşı"nı alacağından bahsedenler bile var!
Karamsarlık yaygın ama ben iyimser olmaya devam ediyorum. Şimdi yeniden bunun nedenini uzun uzadıya anlatmanın alemi yok ama benim gibi iyimser olanların varlığı gayet iyi geliyor, onlardan biri de otuz yıldır takip ettiğim gelecek ataştırmacısı (Futurist) Matthias Horx... >>
1. Matthias Horx, Pandeminin başladığı 2020 yılında ve geçtiğimiz yıl, pandemiyle başlayan kriz hakkında iki kitap yazdı, bunlardan sonuncusunu inceledim ve aynı istikamette düşündüğümüzü gördüm, o nedenle kitabın verilerini de kullanarak bir kaç not düşmek istiyorum...
2. Dünyada eğitimli insanların sayısı son elli yılda inanılmaz boyutlarda arttı (1973'de Dünya nüfusunun yarıdan çoğu okur-yazar değildi) ve şimdi hakim olan düşünce, "Gelecek çok daha kötü olacak, önümü göremiyorum" karamsarlığı...
Hayır, her şey, umduğunuzdan daha iyi olacak...
Türkiye'de olağan "iç siyaset" didişmesi ve lafazanlığı ile "anketlerde hangi parti yüzde bilmemkaç" muhabbeti dışına çıkarak Dünyaya daha dikkatle bakmak, giderek daha çok önem kazanırken, "Coğraya kaderdir", "stratejik önemimiz" türünden söylemler önemsizleşiyorlar... >>
1. Pandemi ile girilen "hızlandırılmış süreç"de birkaç yıldır, "siyaset" sadece "O ne dedi bu ne dedi, ne güzel dedi de diğerini rezil etti" saçmalığını aşıp ekonomiye indi. Artık hangi firmalara "çöküldüğü"nden tutun da kriz ve enflasyona kadar, doğrudan firmalar konuşuluyor...
2. "Ökönomi"nin doğrudan firmalara uzanan bir dille bu ölçüde doğrudan konuşulması oldukça yeni. Eskiden, "Kompradorlar" teriminden sonra "Koç-Sabancı" klişesi vardı ama bu firmaların ne yaptığı pek bilinmezdi ve grev/iflas dışında siyasette firmalar pek konu edilmezdi...