Mircae Eliade’de bu mitten şu şekilde bahsetmektedir. “Dört kola ayrılan ve yerin dört bölgesine hayatı taşıyan nehriyle, Âdem’in bakması ve ekip büyütmesi gereken ağaçlarıyla cennet bahçesi, Mezopotamya imgelemini çağrıştırmaktadır.
2- Tevrat anlatısı bu örnekte de belli bir Babil geleneğinden yararlanmış olabilir. Ama ilk insanın yaşadığı cennet miti ve insanların zor erişebildiği “cennet gibi” bir yer miti Fırat ve Akdeniz’in dışında da biliniyordu.”
Bu üç dinde de, Mezopotamya’dan bazı semboller ve
3- mitler girmiş, ya genişletilmiş ya da biraz farklı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden ilk örnekler sayılabilecek Mezopotamya Mitoslarında insanın yaradılış hikâyesi nasıl geçiyor bakmakta fayda var.
Mezopotamya inanışına göre ise; insanın yaradılışı ile ilgili birkaç
4- anlatıya rastlıyoruz;
Öncelikle insanı Tanrılara hizmet etmek için yaratıldığına inanılan coğrafyada; Yüce Tanrı Enki insanı aklen ve bedenen aciz bir varlık olarak yaratır.
Babil mitosu olan “Enuma Elish”de ise Marduk Tanrıların hizmetkârı olarak insanı yaratır.
5- Bir diğer yaradılış hikâyesi Adapa mitosu’dur; Adapa, Mezapotamya mitolojisinde yaratılan ilk insandır. Enki’nin oğlu sayılan Adapa, Eiduk şehrinin kralıdır. Adapa’nın görevlerinden biri Tanrılara balık temin etmektir, bir gün kayığını batıran Güney Rüzgârına sinirlenip onun
6- kolunu kırar, kolu kırılan rüzgâr artık esmeyince Tanrılar Adapa’yı cennette sorguya çeker. Enki, Adapa’yı cennetteyken hiçbir şey yememesi konusunda uyarmıştır. Aslında bu bir aldatmacadır. Yerse ölümsüzlüğü elde edecek, yemezse ise ölümlü olarak kalacaktır.
7- Adapa Enki’nin sözünü tutarak hiçbir şey yemez ve böylece ölümsüzlük fırsatını da kaçırmış olur.
Kaburga ve cennet tasvirine ise Enki ile Ninbursag mitosunda rastlıyoruz. Bu mitosta su tanrısı Enki ve toprak ana Ninhursag’u görmekteyiz. Enki yaratılan meyveleri yiyince
8-Ninsursag buna kızarak Enki’yi iyileştirecek Tanrılar ile beraber Enki’nin sekiz organına hastalık verir. Bu hastalıklardan biri ise özellikle dikkat çekmektedir. Bu hastalık “Tanrının kaburgası”dır. İyileştirecek Tanrıça ise “Kaburgaların Tanrıçası” anlamına gelen Ninti’dir.
9-Sümerce “ti” aynı zamanda yaşam anlamına da geldiğinden Ninti; yaşamın Tanrıçası anlamına da gelmektedir. Bu mitosta cennet olarak anlatılan aydınlık,temiz, saf,tüm canlıların huzur içinde yaşadığı Dilmun’u da görmekteyiz.Kutsal metinlerde Aden olarak bahsedilen cennet bahçesi,
10-İbranice mutluluk anlamına gelir.Helana Petrovna Blavatsky’nin kitabı Antropogenesis’de ise Aden “Mutluluk Bahçesi” olarak geçer.
Yılan sembolojisi;birçok öğretide yenilenme özelliği taşır, dönüştüğü için sonsuzlukla ve derin sırları bilme ile yani bilgelik ile özdeştirilir.
11- Hayat Ağacı:En eski zamanlardan itibaren yeryüzü ve gökyüzünü birbirine bağlayan semboldür.Ağaçlar mistik güçler ile bağdaştırılmıştır. Her toplumun ve inanışın kutsal bir ağacı olduğunu da görmekteyiz.
Sonuç olarak; inanışlarda mitoslarda ve öğretilerde topraktan yaratılmış
12- Adem’in öncelikle eril ve dişil özelliği kendinde barındırmış olması yine H.P. Blavatsky’nin Antropogenesis kitabında geçmektedir ve ondan yaratılmış Havva ise tüm her şeyin annesi sayılarak hayatiyeti, yaşamsallığı sembolize eder. Antik Mısır’da gördüğümüz ilk insan olarak
13- ayakları birleşik henüz hayatın düaliteye ve çiftlere ayrılmamış olması Osiris’le ifade edilmektedir. Osiris ve eşi Isis gibi Âdem ve Havva da yeryüzünde düaliteyi başlatmışlardır. Bilgelik ağacından yemeyi ise insanın karşı karşıya kaldığı ilk sınav olarak görüyoruz.
14- İnsan böylece kozmik bilgiden uzaklaşmış sayılabilir. İnsanın iyiyi ayırt edebilecek yetiye sahip olmasıyla aynı zamanda kötülüğü, ayıbı, çirkinliği, kıskançlığı da bilebileceğini ve bunları birbirine karıştıranın, insanın Kama-Manas’ı olduğunu düşünebilir miyiz?
Bir annenin karnında iki bebek vardı.
Bebeklerden biri diğerine sordu: "Doğumdan sonra yaşama inanıyor musun?"
Diğeri cevapladı:
"Tabiki de doğumdan sonra yaşam olmalı. Belki burada olmamızın nedeni gelecekte yaşayacaklarımıza hazırlanmak içindir."
2-"Saçma!" dedi birincisi.
"Doğumdan sonra yaşam yok. Sonra da, "olsaydı ne tür bir yaşam olurdu ki acaba?" diye meraklandı.
İkincisi, "Bilmiyorum ama orada buradakinden daha fazla ışık olacak. Belki ayaklarımıza basarak yürüyeceğiz ve ağızlarımızla besleneceğiz.
3-Belki de şu anda aklımızın ermediği başka duyularımız da olacak," dedi.
Birincisi,
"Bu olanaksız. Yürümek mümkün değil. Ve ağzımızla yemek mi dedin!?
Çok saçma! Göbek bağımız ihtiyacımız olan bütün besinleri ve diğer herşeyi sağlıyor bize. Ama göbek bağı çok kısa.
Ünlü İtalyan dalgıç Enzo Maiorca, Syracuse de denizine daldı ve teknede bulunan kızı Rossana ile konuşuyordu.
Tekneye girmeye hazırlanırken, sırtına hafifçe vuran bir şey hissetti.
Döndüp bakınca bir yunus gördü.
2- Sonra yunusun oynamak için değil, bir şeyler anlatmak için dokunduğunu fark etti.
Yunus dibe doğru yüzünce Enzo da onu takip etti.
Yaklaşık 12 metre derinlikte, terk edilmiş bir ağa yakalanmış bir başka yunus olduğunu gördü.
3- Enzo hemen yukarıya yüzüp, kızından dalış bıçaklarını vermesini istedi.
Kısa süre sonra kızıyla birlikte dalıp ağlara takılan yunusu serbest bırakmayı başardılar ve yunus "neredeyse insan çığlığı" (Enzo'yu anlatır) benzeri sesler çıkardı.
1- KANATLI CİN.
Kanatlı cin , Asur heykel ikonografisinde tekrar eden bir motif için geleneksel bir terimdir. Kanatlı geni genellikle kuşların kanatlarını kullanan sakallı erkek figürlerdir. Genii, eski Asur sanatında yeniden ortaya çıkan bir özelliktir ve en çok saraylarda veya
2- telif yerlerinde görülür. Dehaların var olduğu en önemli iki yer Ashurnasirpal II’nin sarayı Kalhu ve Sargon II’nin sarayı Dur-Sharrukin idi.
Duvarların kabartmalarında, tapınaklar ve saraylar boyunca çok çeşitli şekillerde ortaya çıkarlar.
3- Geni kabartmada üç yaygın üslup eğilimi vardır. İlk önce boynuzlu bir kask takan sakallı, kanatlı figürler var. Sonra kask yerine bir diadem takan sakallı, kanatlı figürler var. Sonunda kuş kafalı kanatlı,kaslı,erkek figürler var. Genellikle diademlerinde ve/veya bileklerinde
1- Karun Hazinesi.
Çoğu MÖ 560-546 yılları arasında Lidya ülkesini yöneten Kroisos veya Krezüs (Karun) dönemine ait olan ve Uşak'ın 25 km batısında ve İzmir Karayolu üzerinde bulunan Güre Kasabası yakınlarındaki tümülüslerden 1960'lı yıllarda çıkarılarak
2- ABD'ye kaçırılan ve 1993 yılında uzun bir hukukî süreç sonucunda geri alınan eserlerin toplu adı. Bazı kaynaklarda Lidya Hazinesi olarak da anılır. Hazinenin ele geçirilen kısmında yaklaşık 450 parça bulunur.
3-Kanatlı denizatı broşu.
Uşak Arkeoloji Müzesinde sergilenen parçalardan en önemlilerinden biri sayılan Kanatlı Denizatı Broşu, 2006 yılında sahtesiyle değiştirildi. Mahkeme 8 kişiye 10 ay ile 12 yıl arasında değişen cezalar verdi. Eser 2012'de Almanya'da ortaya çıktı
Çocuk yere düştü, annesi öndeydi, döndü çocuğa gözünün köşesiyle baktı, çocukta yere düştükten sonra kafasını kaldırdı ve annesinin gözlerine baktı. Anne sakindi, çocuk panik olacak bir şey olmadığını anlayınca ağlamaya gerek görmedi.
2- Ben ise olayı çözemiyorum, çünkü bizde çocuk düştüğünde illaki biri gidip onu kaldırır.
Sonra dayanamadım gidip annesine sordum, niye çocuğu kaldırmadınız diye, o da çocuğum kendisi kalkmasını öğrenecek, yoksa hep arkasında birini bekler.
3- Şimdi bana niye o
8 milyonluk ülke Volvo yu yapıyor da 80 milyonluk ülke onun kapısını yapamıyor diye sormayın.
İsveç ailelere dünyanın en ileri çocuk destek, teşvik ve yardım paketlerini sunmasına rağmen aileler çocuk yapmak için bin kere düşünüyor, niye?