Otomatik kapının açılması, bizim harekete geçerek onun önüne gelmemize bağlıdır. Uzakta durduğumuz, hareketsiz kaldığımız sürece kapı açılmaz. Biz kıpırdarız, yaklaşırız ve kapı açılır.
2. Allah ile ilişkimizde de benzer bir durum söz konusudur. Biz harekete geçmedikçe, O'na doğru yola düşmedikçe işler kendiliğinden olmaz.
Birkaç âyet üzerinden ne demek istediğimi netleştireyim:
3. “Bana dua edin, duanıza icabet edeyim” (Mümin, 60)
Demek ki neymiş? İcabet kapısının açılması için duanın onun önüne gelmesi gerekiyormuş. Sen dua etmeyince O (c.c.) nasıl icabet etsin? Sen önüne gitmedikçe kapı açılır mı?+
4. “Beni anın, ben de sizi anayım.” (Bakara, 152)
Demek Allah’ın bizi anmasının kapısını açmak için önce bizim onu anmamız gerekiyormuş. Biz O’nu anmalıyız ki O’nun bizi anmasının kapısını açalım.
Senin gündeminde Allah yoksa, Allah niye seni ansın ki?+
5. “Bana verdiğiniz sözü tutun, ben de size verdiğim sözü tutayım.” (Bakara, 40)
Allah kuşkusuz sözünden dönmez. Ama diyor ki: “Önce siz bana verdiğiniz sözleri bir tutun, ben de size söz verdiğim gibi sizi dünyada huzur ve mutluluğa erdireyim, âhirette cennete göndereyim.” +
Ne buyuruyor Allah? “Nimetlerimin kapısının açılmasını istiyorsanız kapının önünde şükürle durun. Şükür olmazsa nimet, bereket kapısı da açılmaz.”+
7. "Siz Allah'a yardım ederseniz Allah da size yardım eder." (Muhammed, 7)
Mevlâ diyor ki: “Benim yardımlarımın kapısını açmak istiyorsanız önce siz Allah’ın dinine yardım etmek için bir gayret edin. Sizden gayret olmadıkça benden medet olmaz.”
8. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Rabbimizin tövbe, rahmet, nimet, bereket kapısı canımız boğazımıza gelinceye, güneş batıdan doğuncaya kadar açılmaya hep müsâit bekliyor. Eğer bu kapı bize kapalı gibi görünüyorsa biz o kapıyı açmak için gayret etmediğimiz içindir. +
9. Rabbimiz kendisinin dergâhına hakkıyla iltica eden ve O’nun rahmet, nimet, bereket kapılarının yüzümüze açılması için gayret gösterenlerden eylesin.
(Soner Duman)
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bir işe çok kızdığınızda, bir kimseye bir türlü laf anlatamadığınızda ağzınızdan "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh" sözü dökülüyor mu?
Bu cümleyi doğru yerde mi kullanıyoruz?
Dine ilişkin her bir ifade bir anahtar gibidir.
2. Eğer bir ifadenin ne anlama geldiğini bilmiyorsak o anahtarla açılması gereken noktaları açamıyoruz, hayatımıza katmamız gerekenleri katamıyoruz demektir.
Şimdi şu sözü bir ele alalım ve içinde hayatımıza yol haritası çizen ne büyük manaların gizli olduğunu bir görelim.+
3. Âlimler bu sözün üç anlamı olduğunu belirtirler:
Birinci anlam: "Allah dilemedikçe bir yere hareket etmek de bir işe güç yetirmek de yoktur."
Şu hayatta, doğduğumuz andan öldüğümüz saniyeye kadar pek çok faaliyette bulunuyoruz. +
Bir Müslümanın günlük hayatta en çok söylediği söz hiç şüphesiz "Bismillahirrahmânirrahîm" ifadesidir. Besmele dediğimiz bu ifade şuursuzca söylenirse sürekli tekrarlanan bir kalıp ifade olarak kalır. +
2. Besmele aslında bir müminin hayata bakışını ortaya koyan son derece önemli mesajlar içermektedir. Bu mesajlar içerisinden en önemlileri şunlardır: +
3. İlk Mesaj: "Ben bu işi Allah'ın belirlediği ölçülere göre yapıyorum."
Bir Müslüman, hayatını Allah'ın çizdiği sınırlar içerisinde yaşar. Yaptığı işte meşruiyeti esas alır. Onun değerlendirmesinde bir işin insanlar tarafından ne kadar önemsendiği,+
1. Siz hiç "kalıcılık yanılgısı" diye bir kavram duydunuz mu?
Tek cümle ile ifade etmek gerekirse "şimdiki durumun gelecekte de hep aynen devam edeceği yönündeki yanlış düşünce" diyebiliriz.+
2. Arapçada bunu ifade etmek üzere güzel bir vecîze var:
"Devâmü'l-hâl mine'l-muhâ"
Yani mevcut hâlin aynen devam etmesi muhaldir, imkânsızdır.
Hani "değişmeyen tek şey değişimdir" denir ya işte öyle.+
3. Hayat sürekli bir değişim ve devinim gösterir. Hayattaki hiçbir şey sabit ve statik değildir. Varlıklar ve olaylar zıt çiftler halinde gelgitler yaşar: Gece-gündüz, yaz-kış, soğuk-sıcak, hayat-ölüm, sağlık-hastalık...+
Genellikle bir sıkıntısı olup da bunun giderilmesi için Allah'a dua eden veya bir isteği olup da buna kavuşmak için Allah'a dua eden ama isteğine ulaşamayan bir kısım insanlarda bu tavır görülüyor.
2. Böylelerinde, "Allah'ım, niçin bana yardım etmedin? İsteklerimi niçin yerine getirmedin? Hani sen dualara icabet ederdin? Hani yardım isteyeni yardımsız bırakmazdın?" şeklinde kimi zaman açıkça dile getirilen, kimi zaman dışa karşı sessiz ama iç dünyasında+
3. avazı çıktığınca bağıran bir duygu oluşur. Bu duygu ile başa çıkamayan kimileri işi ya Allah'ı ihmal eden ya da inkâr eden bir boyuta vardırır. Bu kişi için artık Nietzsche'nin de dediği gibi "tanrı ölmüştür."+
1. Felak Sûresi'ni her zaman (ama özellikle de sıkıntılı durumlarda) okumamızın pek çok hikmetinden birine temas edeceğim.
Felak sûresinin ilk âyetinde geçen bir kelimenin anlamı bu hikmeti ele veriyor.
2. İlk âyete geçmeden şunu belirtelim:
Sûrede dört şeyden Allah'a sığınmamız isteniyor:
a) Yarattığı şeylerin şerlerinden,
b) Karanlığı etrafı kapattığında gecenin şerrinden,
c) Düğümlere üfüren büyücülerin şerrinden,
d) Haset ettiği vakit hasetçinin şerrinden.+
3. Bütün bu sığınmalar öncesinde daha başlangıçta "Felak'ın Rabbine sığınırım" dememiz emrediliyor. Peki ama felak ne?
Arap dilinde bu kelimenin iki anlamı var:
1) Gecenin ardından sabahın gelişi 2) Tohumun ve tanenin yarılması+
Haftanın en faziletli günü olan Cuma gününde yapılması sünnet olan işlerden birisi de Kehf sûresini okumaktır. Bu konuda Allah Resûlü’nden (s.a.v.) sahih bir takım hadisler rivayet edilmiştir. +
2. Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse Cuma günü Kehf sûresini okursa bu sûre, onun için iki Cuma arasını nur ile aydınlatır.”
(Hâkim, Müstedrek, II, 399 (3392 no’lu hadis); Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 353)+
3. Cuma günleri bu sûrenin okunmasının niçin tavsiye edildiği konusunda kaynaklarda doğrudan bir gerekçe zikredilmemekle birlikte sûrenin içeriğini incelediğimizde buna ilişkin bazı ipuçları bulabiliyoruz.+