Ekonominin , imalat sanayiinin motoru olması gereken inşaat sektörü ülkenin felaketi oldu.
Yaşam kalitemiz olağanüstü düştü . #Sağlık harcamaları patladı .
İnşa edilen yapı çevresi #hasta binalardan oluşuyor ve halkı da hasta ediyor.
Literatürde Hasta Bina Sendromu deniyor buna.
Hasta bina sendromu, bir binada oturanlarda ortaya çıkan çeşitli nonspesifik semptomlardan oluşur.
Bu sağlıksızlık duygusu, hastalık işyerlerinde devamsızlığı artırmakta ve çalışanların üretkenliğinin düşmesine neden olmakla kalmıyor konutlarda da hayat cehenneme dönüyor.
Hasta bina sendromu (SBS), bir binada oturanların, binada geçirilen zamanla doğrudan bağlantılı gibi görünen sağlık veya konforla ilgili akut etkiler yaşadıkları bir durumu tanımlamak için kullanılır. Spesifik bir #hastalık veya neden tespit edilememektedir.
Şikayetçiler belirli bir oda veya bölgede lokalize olabilir veya bina genelinde yaygın olabilir .
* Bina içi insan trafiği çok fazladır .
* İç mekan kirleticiler , yapı malzemeleri bizzat hasta ediyordur.
* Binanın kendisi hastadır , kendisi ve çevresi yanlış tasarlanmıştır .
Baş ağrısı,baş dönmesi, mide bulantısı, göz, burun veya boğaz tahrişi, kuru öksürük, kuru veya kaşıntılı cilt, konsantrasyon güçlüğü, yorgunluk, kokulara karşı hassasiyet, ses kısıklığı, alerji,soğuk algınlığı, grip benzeri belirtiler, astım ataklarında artış ve kişilik değişimi
Bu semptomların çoğu için bilinen bir neden bulunamaz.
Şikayetçilerin çoğu binayı terk ettikten hemen sonra rahatladığını bildiririr, ancak nörotoksinlerin kalıcı etkileri ortaya çıkabilir.
Bu mevzuda aslında daha evvel çok yazdım diğer hesapta.
Evde bulash daha çok deyip halkla dalga geçtiler gözümüzün içine baka baka.
Yeni inşa edilen -betonarme ve çelik binalarda - sadece bilinen kanserojen radon gazı dahi en az 6 ay , kabul edilen limitin üstünde kalır.
Sıfır , kullanılmamış binalardan söz ediyorum.
Milyonlarca lira ödediğiniz , modern yaşam olarak pazarlanan bir apartman dairesi veya plazadaki ofiste iç hava kalitesi olağanüstü düşüktür.
Kullanılan mobilyalardan duvar boyalarına ,plastik su borularından pvc doğramalara , ahşap benzeri türev ürünlere (mdf , sunta , laminat )
halıdan perdeye , giysilerinizden mutfak eşyalarınıza - plastik mutfak kapları , plastik ambalajlı gıdalar , teflon ve teflon ikamesi kaplamalar vs - uçucu organik bileşik kaynağı çok .
Kompozit yapı malzemelerinin tümü de böyle , suni taşlar dahil.
Plastik inert , etkileşimsiz ve geçirimsiz bir malzeme değil.
Her türlü biyolojik ve kimyasal maddeyi içine kabul eder.
Plastik su boruları bakır ve galvaniz su borularından farklıdır , antibiyotiklere dirençli bakterilere yuva olur.
Bina kaynaklı hastalıkların belirti ve bulguları şu şekildedir:
Öksürük, göğüs ağrısı, hafif eforla nefes darlığı, ödem, çarpıntı, burun kanaması, kanserler, gebelik sorunları ve düşükler , kabızlık ve ishal.
Pazartesi sendromu ( hasta bina kaynaklı Pazartesi günü veya haftanın ilk çalışma günü gelişir , nemlendirici ateşi de denir ) , ekstrinsik alerjik alveolit, lejyoner hastalığı , zatürre , mesleki astım da görülür .
Havalandırma ve iklimlendirme sisteminde yuvalanan
Legionella, Pontiac ateşinden de sorumludur. Lejyoner hastalığı ağırlıklı olarak orta yaşlı ve yaşlı erişkinlerde görülürken, Pontiac ateşi sağlıklı genç erişkinlerde görülür ve ikincil atak oranı çok yüksektir.
Pazartesi Sendromu solunum yolu enfeksiyonlarına, astıma ve dışsal alerjik alveolitlere neden olan mikroorganizmalarla yoğun şekilde kirlenmiş nemlendiricilerden gelen su damlacıklarının solunmasından kaynaklı. Doğada bulaşıcı değildir. Hastada grip benzeri belirtiler olabilir.
Aşağıdakiler Hasta Bina Sendromu'na neden olabilecek faktörlerden bazıları :
Böcek ve kuş pisliğine fareyi de eklemek gerek.
Şehirlerde giderek büyüyen fare ve sıçan sorunu da var şu anda.
Yetersiz havalandırma .
O dev adliyelerde , dev şehir hastanelerinde, gökdelenlerde , plazalarda hasta olmanız garanti .
Ve elektromanyetik radyasyon . #4G ve #5G 'yle , wi-fiyle sorun katlanmış durumda.
Kirli elektrik , statik elektrik yükünü ve elektromanyetik radyasyonu - mesela yerden ısıtmalı ve veya halı kaplı bir ofiste - en az %55 nem sağlayarak önlemeniz gerekiyor.
5. Psikolojik faktörler
Aşırı iş stresi veya memnuniyetsizliği, zayıf kişilerarası ilişkiler ve zayıf iletişimin genellikle Hasta Bina Sendromu ile ilişkili olduğu görülür.
6. Güneş ışığının olmadığı zayıf ve uygunsuz aydınlatma, kötü akustik, zayıf ergonomi ve nem de HBS'ye katkıda bulunabilir.
Malesef enerji tasarrufu masalıyla en sağlıklı suni ışık kaynağı akkor ampüllerin satışı yasaklandığı gibi , binalara da mantolama zorunluluğu getirildi.
Toksik kimyasallar salan , yanıcı ve binaların nefes almasını engelleyen malzemelerle mantolama yapılması sağlandı.
Enerjiden tasarruf ettiğimiz iddia edilen paranın kat kat fazlasını petrokimya endüstrisinin türev ürünlerine , hastanelere ödüyoruz güle oynaya.
Profesyonellerin ve yöneticilerin çalışma koşulları hem kamuda , hem özel sektörde diğer çalışanlardan çok daha iyidir ve Hasta Bina Sendromu ağırlıklı olarak emekçilerde görülür.
Kadınlarda erkeklerden yaygındır.
Doğal havalandırma ve doğal aydınlatma bulunan binalara göre suni aydınlatma , suni havalandırma - iklimlendirme sistemi bulunan binalarda kat kat fazladır.
Bugün şehrin göbeğinde , madenci hastalıklarından muzdarip yüzbinlerce insan var.
AVMlerde , plazalarda, yeraltı çarşılarında gün ışığı görmeden çalışan , yasaklanması gereken bodrum , yarı bodrum dairelerde yaşayan yüzbinler .
Küf kokulu karanlık dehlizleriyle metrolar da var.
Sabah kör karanlıkta beton hücresinden işe , okula giden , yolculuğunu kapalı bir metal kutuda tamamlayıp başka bir beton hücreye giren , güneş battıktan sonra aynı yolculuğu tekrarlayıp beton hücresine dönen zavallı halk.
Radyasyondan ari , beyaz bölgeler sağlamak yerine size bedava internet sağlıyoruz deyip her yere wi-fi , hotspot yerleştiren belediyeci dangalaklığından ; kıçıkırık marketlerin bile yolu sokağa izleyen kamera ve mikrofonlarından kendinizi sakınmanız da mümkün değil.
Çok iyi yalıttık , içi sıcacık oluyor diye satılan kuzeye bakan cepheli işyeri ve dükkanlar da sağlıksız elbette .
Tıpkı karşısındaki binaların manzarasını , güneşini ve rüzgarını çalan çok katlı yapılar , gökdelenler gibi.
Çevre binalarda patojen bakteri, mikrop seviyesi artıyor
Aşağı bakınca toprağı , zemini göremediğiniz , sokaktak insanla iletişim kuramadığınız ; yukarı bakınca güneşi , ayı , yıldızları göremediğiniz binlerce hasta bina var ülkede şu an ve inşa edilmeye devam ediliyor.
Türk ekonomisi inşaat yapa yapa battı .
Yıka yıka da düze çıkacak .
Deniz dolgularını , otoyolları , çevre yollarını , TOKİleri , gökdelenleri , dev yapı komplekslerini ortadan kaldırmaya başladığımızda ülkede bir şeyler doğru gitmeye başlayacak.
"Kentsel dönüşüm" şeyi başka ülkelerde bizdeki gibi birinin mülküne çökelim , tapusunu elinden alalım ,suyunu elektriğini kesip zorla çıkaralım da bizim müteahhitler 20 30 kat bina diksin , mal sahiplerini de borçlandıralım şeklinde zorbalıkla yürümüyor.
İspanya'dan bahsedeyim biraz.
İspanya'da yardım, sübvansiyon veya işsizlik ödeneği verilmesi için referans olarak kullanılan bir endeks var 2004'ten beri : IPREM ( Çoklu Etki Kamu Gelir Göstergesi veya Çok Boyutlu Kamu Gelir Göstergesi diye çevireyim bunu , daha doğru olur) .
Asgari ücret yerine bunu referans alıyorlar , çünkü asgari ücret kişilerin çalışma ortamında bulunduğu ,sosyal güvencesi olduğu varsayımına dayalı bir değer.
Kentsel ve kırsal, ıslah ve yenileme programı var şu an.
Yapı denetimi şirketleri , sertifikalar , belgeler de böyle .
Beton numunesi testleri de.
Kendi deprem tedbirinizi niye almadınız diye rahatça konuşmaları boşa değil.
İşin gerçeği bu imar yönetmelikleri çöp , bir çeşit ritüel.
Betonarme , çelik veya taş , tuğla , ahşap , kerpiç ne ise her türlü yapıda fizik ve kimya kuralları işliyor.
Bunu da tutup yönetmeliğe hapsedemiyorsunuz.
Kimsenin sağlam yapıyla veya düzgün tasarımla uğraştığı yok .
Süreç tersine döndü.
Herkes imar yönetmeliğine uyma derdinde.
Bu bina nasıl ayakta kalır , içinde nasıl yaşanır diye dertlenmiyoruz.
Yangında ne olur , selde ne olur veya heyelanda ne olur ?
Altyapı çökerse , elektrik-doğalgaz-iletişim kesilirse bu bina kullanılabilir mi veya hastası, yaşlısı,çocuğu nasıl kullanacak yok bu yapım sürecinde.
Eski hesapta Aleix Saló'nun bu videosunu koymuştum aslında.
Bizim başımıza gelenlerin de özeti bu.
Şu anda nüfusu onyıllardır düşen İspanya'da da konut krizi var.
Avrupa'da kırsalı en çok ve en hızlı boşaltılmış ülke.
Büyük sermaye çok kazanmaya devam etsin diye yabancılara mülk satışı tam gaz.
Mülteci ve sığınmacılar da ülkeye doldurulmaya devam ediyor.
Emlak fiyatları tavan yapmış durumda.
Nüfus kent alanına hapsedilmiş ,doğurganlık hızı düşürülmüş.
Yaşlanan,dinamizmini kaybetmiş bir toplum.
Üstüne de küreselcilerin cinsiyetsizlik , LGTB propagandası bindirildi.
Tam gaz devam ediyor .
Cinsiyet değiştirme adı altında çocukların bile üreme yeteneği ellerinden alınsın , hadım edilsinler diye canla başla çalışıyorlar.
AFAD sahilden uzak durun, tsunami olabilir diye uyarı yapmış.
Deprem yaraları sarıldıktan sonra sahilleri gözden geçirmemiz gerek.
Kıyı Kanunu'na aykırı yapılar temizlenmekle kalmamalı , şöyle 300-500 metrelik şerit boşaltılmalı.
Denize dolgu yaparak , kazık çakarak , beton bloklar veya kayalar atarak , beton bariyerler koyarak olmaz bu iş.
Makilikler , sazlıklar, çalılıklar ve ağaçlar ters akıntıya karşı alınabilecek en etkin ve en ucuz tedbir.
Dere boylarına da kavak ve söğüt gibi ağaçlar dikilmeli .
Hem atık temizlemek , hem taşkınları önlemek için .
1999 Gölcük Depremi sonrası anlatılan hikayenin tersine fenni mesuliyet mimar ve mühendislerin elinden çıktı.
Büyük sermayeye teslim edildi.
Denetim , o belgesi , bu belgesi , puantaj , sertifika diye diye oldu bu iş.
Türkiye'de malesef şu an onbinlerce mimar, mühendis , şehir plancısı işsiz.
Bu sertifika ve denetim hezeyanı içinde hem de.
Her şantiyede bir şantiye şefi yok.
Kasım 2022'de lutfen yönetmelik değişti de artık aynı anda 5 değil 4 şantiyeye bakılabilecek.
E bolca mimarlık-mühendislik bölümü de açıldı.
Mezun da verdiler .
Dünya Bankası , İMF , AB-D tavsiyeleriyle emek esnetildi.
İş bulursanız kötü çalışma koşullarına , eziyete , yolsuzluğa , hırsızlığa , sahtekarlığa itiraz etme direnciniz kırıldı ; yerinize adam mı yok?
Özelleştirme furyasında devletin TURBAN tesisleri haraç mezat satıldı kamu misafirhaneleri , dinlenme tesisleri gibi .
Hala da özel sermayeye peşkeş devam ediyor .
Bir avuç adam ülkenin zenginliklerinin üstüne çörekleniyor.
Piyasacı değil de kamucu yaklaşılsaydı sahille halkın irtibatını kesen dev otel bloklarının yerine tatil köyleri inşa edilirdi .
TURBAN işletmesi olarak hizmet ederlerdi.
Geçici #deprem konutu , çadır diye bir derde düşmeyebilirdik şu anda.
Her şeyini , en önemlisi sevdiklerini kaybetmiş yüzbinlerce insanımız perişan .
Oysa devlet anında barınma derdine derman olabilirdi.
O açıdan çadır ,konteyner,prefabrik stoku gibi etkili olmayan , pahalı ve toplumsal maliyeti yüksek tedbirler yerine tatil köyleri düşünülmeli.