Kuran-ı Kerim Yasin Suresi'nde Antakya, Karye ve Şehir olarak geçen Antakya'ya önce iki elçinin gönderildiği, daha sonra ise üçüncü elçinin bu elçilere destek olmak için şehre geldiğinden ve şehrin kenarından gelen bir kişiden söz edilir.
++
''Şehrin kenarından'' gelen bu kişinin ''Ey kavmim siz neden bu elçilere uymuyorsunuz?" dediğinden dolayı öldürülüp şehit edildiği anlatılır. Erken dönem Havarilerin Antakya’da Hristiyanlığı şekillendirdikleri zamandaki olay ile Yasin Suresi'ndeki bu anlatım birbirine çok benzer.
Yasin Suresi'nde adı verilmeden anlatılan bu kişinin Habib-i Neccar olduğuna inanılır. Tıpkı Racul'us Salih (Salihlerden, iyi bir adam) nitelemesinden Hz.Hızır anlaşıldığı gibi.
Antakya'yı Makedonya Kralı Büyük İskender’in komutanlarından Selevkos I. Nikator M.Ö. 300'de kurdu.
I.Nikator Antakya’yı Selevkos Krallığı’nın başkenti yaptı ve Antakya hızla Antik Yunan uygarlığının doğu ile buluştuğu merkeze dönüştü.
M.Ö. 64 yılında ünlü Romalı komutan Pompei Yunanları yendi ve Antakya'da Roma egemenliği başladı. Hristiyanlık Antakya’ya Roma döneminde geldi.
Antakya imparator Gaius’un (Caligula) (M.S. 37-41) kısa imparatorluk döneminde en önemli olaylardan birine şahit oldu: Hz.İsa’nın havarileri bu dönemde ilk kez Antakya’ya geldiler ve Hristiyanlığı ilk olarak burada şekillendirdiler.
Antakya'da o dönemde pagan inancı hakimdi.
Antik dönemde diğer büyük şehirlerde olduğu gibi Antakya’da da Yunan tanrılarına adanmış alanlar bulunmaktaydı.
Dört yılda bir, bir buçuk ay süren olimpiyat oyunları düzenleniyordu.
Doğu ile Avrupa arasındaki ticaretin aktığı limanlarıyla Doğu Akdeniz'in cazibe merkeziydi.
Özellikle bugünkü Harbiye / Defne Antakya'da paganizmin ziyaretçilerle dolup taşan bir hac merkezi gibiydi.
İşte Antakya'da genel durum böyleyken yakınlarındaki Kudüs'te Meryem oğlu Mesih İsa(as) doğumundan otuz yıl sonra Yahudilere, kendisine indirilen dini tebliğe başlamıştı.
İsa (as) Yahudilikten farklı olarak “Allah’ın Krallığı’nı” kurmaya yönelik, yani bütün milletlere yönelik, herkesi kapsayan ve dünyanın sonuna kadar devam edecek, insanlığın mutluluğu ile kurtuluşu için kendisine vahyolunanları ilan etti. Çok zorlu ve çileli bir mücadelesi oldu.
İlahi Mesih Devleti ve Musa Şeriatı üzerinde durarak Hz. Musa’ya (as) indirilen dini yaşayan Yahudileri ikna etmeye gayret gösterdi.
Ayrıca, Musa’ya (as) indirilen Tevrat'ın hahamlar tarafından yanlış yorumlandığını belirterek, Musa Şeriatı'nı yeniden düzenlemeye çalıştı.
İsa'nın (as) üç yıl süren elçilik döneminde onun tebliğini kabul sadece on iki kişi kabul etti.
İsa (as), 33 yaşında iken bir perşembe günü akşamüstü saat beş civarında Roma Valisi Pontius Pilate’nin eşi Procla, ona bir mesaj gönderdi. Procla İsa'ya (as) karşı hürmetliydi.
Procla mesajında “ Sana yardım etmek için yapacağım hiçbir şey yok, bugün rüyamda senden dolayı çok acı
çektim.” diye yazıyordu.
Mesajın Hz.İsa’ya ulaştığını öğrenen Kudüs Yahudileri isyan ederek Hz.İsa’yı aramaya başladılar. Onu Getzemani Bahçeleri'nde yakaladılar.
Roma idaresinden onun çarmıha gerilmesini istediler. İslam inancına göre ona en ufak bir zarar veremediler ve Allah'ın Ruhu İsa(as) göğe yükseltildi. Hristiyan inancına göre ise işkenceler gördükten sonra çarmıha gerildi, öldü, gömüldü ve üç gün sonra dirildi ve göğe yükseltildi.
Bu olaydan 40 gün sonra 12 havari Kudüs’de bir araya gelerek bundan sonra ne yapacaklarını konuştular ve Hz.İsa’nın (as) davetini yaymak için Kudüs’de teşkilatlanma kararı aldılar.
12 havariyi Yahudilerden ayıran şey, Mesih’in gelmiş olması ve mesajının evrensel olmasıydı.
Kudüs’teki havari meclisi, Hz.İsa’nın mesajını anlatmak için Antakya şehrini uygun buldu.
Bunda Antakya’nın Roma İmparatorluğu’na bağlı özerk yönetim yapısına sahip oluşu ve bölgenin en büyük şehri olması etkili oldu.
Barnabas Antakya'ya, Pavlus Tarsus'a gönderildi.
İsa’nın (as) göğe yükseltilmesinden 4 yıl sonra Barnabas ile Pavlos, Antakya’da buluşarak Singon olarak bilinen Pantheon sokağının yakınında İsa'nın (as) mesajını anlatmaya başladılar.
Bir yıl içinde Antakya’da putperestliği bırakıp öğretiyi kabul eden büyük bir topluluk oluştu.
M.S. 37 yılında havari Peter’in de Antakya’ya gelerek Hz.İsa’nın(as) öğretisini burada yayma çalışmasına destek olmasıyla Yahudilerden dini görüşleriyle ayrılan
bu topluluğa, ilk kez Antakya’da Mesih kelimesinin Yunanca karşılığı olan khristos (χριστός) “Hristiyan” adı verildi.
Havari Barnabas ve Pavlos’a destek olmak için Antakya’ya gelen havari Peter’in gayretleri sonucunda
putperestlikten Hristiyanlığa geçen bu topluluk dini yaşantısı ve görüşleri ile Pagan Roma Dünyası’nı etkiledi. Böylece Antakya’da şekillenen Hristiyanlık,
buradan dünyaya yayıldı.
Böylece Kudüs'te doğan Hristiyanlık havariler dönemindeki son şeklini Antakya’da aldı. Kudüs’de sadece Yahudi asıllı müminler bulunurken, Antakya Kilisesi, her ırktan insanı bağrında toplayan bir kilise
konumuna geldi. Havariler geldiğinde şehrin nüfusu
300 - 400 bin arasındaydı.
Antakya kilisesinin kurucusu ve ilk patriği havari Peter (Aziz Petrus) oldu. Havari Barnabas, Pavlos ve Peter’in Antakya’ya gelip Hz.İsa’nın öğretisini anlattıkları M.S. 37 yılında Antakya’da büyük bir deprem de oldu.
Tefsir bilginlerine göre Kur’an'da Antakya iki surede geçer.
Birinci sure Kehf Suresi'dir. Suredeki Hz. Musa ile Hızır (a.s.) buluşması ile ilgili kıssada yıkılmak üzere olan bir duvarın onarıldığı yerin Antakya bölgesinde bir yer olduğu yorumunu yapar müfessirler. Surede 77.Ayette ''karye'', 82.Ayette ''Medine'' (şehir) olarak söz edilir:
“Ve şehrin (Medine) en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim, size gönderilmiş olan elçilere tabi olun!" dedi.” (Yasin Suresi, 20. Ayet)
Yine tefsir bilginleri burada koşarak gelen kişinin Habib-i Neccar olduğunu yazar. Gönderilen elçiler ise şehre gelen havarilerdir.
Hz.İsa’nın elçileri olan havariler Antakya’ya gelip halkı tevhid inancına çağırdıklarında halk, bu çağrıyı
kabul etmedi. Bu sırada Habib-i Neccar şehrin kenarından gelerek halkına elçilerin çağrısını kabul etmelerini söylediyse de halk, onu dinlemediği gibi ölümle tehdit etti.
Yasin Suresi'nde bir kasabada yaşayan topluluk üzerine indirilen ilahi cezanın olarak sebebi kasabadakilerin gönderilen elçilerin mesajını
reddetmeleri olduğu yazılı.
Kasabanın hangi kasaba olduğu belirtilmemiş. Ancak anlatıdaki akış ve rivayetlere göre burası Antakya olabilir.
Yasin Suresi'nde anlatılan Habib-i Neccar kıssasında, ilk önce Antakya’ya iki elçinin geldiği ve daha sonra ise iki elçiye destek olmak için üçüncü bir elçinin de geldiği geçer.
Şehrin dışından koşarak gelen kişi de rivayetlere göre yine şehir halkından Habib-i Neccar'dır.
İncillerde ve tarih kitaplarında, Hristiyanlığa Antakya’da şekil veren havari Barnabas ve Pavlos’un ilk önce Kudüs’ten Antakya’ya geldiği ve daha sonra onlara
destek olmak için havari Petrus'un da buraya geldiği yazar.
Bu olay ile Yasin Suresi'nde Habib-i Neccar olduğu rivayet edilen kişinin de geçtiği kıssadaki ''ilk önce iki elçi gönderdik, daha sonra onları üçüncü bir elçiyle destekledik'' cümlesi benzerlik göstermekte. Bunun yanında tarihçi Malalas, 6.yüzyılda Antakya’da yazdığı kitabında
M.S.37 yılında üç havarinin Antakya’da Hz. İsa’nın mesajını anlattıklarında burada bir depremin olduğunu yazar. Bu depremin olduğu tarihte geçen olay ile Yasin Suresi'nde "şehir halkının Allah’ın gönderdiği elçileri yalanlamaları sebebiyle ceza vermesi olayı birbirine benzemekte.
Sonuç olarak, dünya dinler tarihinde önemli bir yer tutan, havarilerin Antakya’da Hristiyanlığı şekillendirmeleri ile Yasin Suresi'nde geçen Habib-i Neccar kıssası önemli benzerlikler göstermektedir diyebiliriz.
En doğrusunu Allah bilir.
V'esselam🌿
Bilgiseli hazırlarken:
Yrd. Doç. Dr. Gürhan Bahadır
Mustafa Kemal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi
HRİSTİYANLIĞIN ANTAKYA’DA ŞEKİLLENMESİ VE HABİB-İ NECCAR
başlıklı makalesinden alıntılar yaptım ve yararlandım.
Prof.Muzaffer Şerif Nasıl "Muzafer Sherif"e Dönüştü?
Film gibi bir hayat. Sosyal psikolojinin kurucularından, literatüre adıyla giren deneyi olan, Harvard, Yale, Princeton, Oklahoma, Pennsylvania ve Columbia üniversitelerinde bulunan bir bilim insanını nasıl küstürüp kaçırdık?+
1906 yılında İzmir, Ödemiş'te zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
1919 yılında, 13 yaşındayken İzmir'i işgal eden Yunan ordusundan bir asker yanındaki kişiyi öldürdükten sonra süngüsünü ona doğrultur.
Fakat muhtemelen yaşı küçük olduğu için öldürmekten vazgeçer.
Ölümler, işgal, savaşlar, esaret, kurtuluşla geçen ilginç bir çocukluğu olur.
Muzaffer Şerif belki de insanların toplu halde sergiledikleri uç davranışları ileride incelemesi için gerekli olan deneyimin en büyüğünü farkında olmadan bu yıllarda edinir.
En özel yiyeceklerden biridir bal. 2009 yılından bu yana bal koleksiyonu yapıyorum. Gittiğim tüm ülkelerden oraya ait yerel ve özel ballardan hem tattım hem de aldım. Dünya ve Türkiye balları üzerine epey araştırma ve okuma yaptım. İşte bal dünyası++
Bal kutsal metinlerde de geçer: ‘’Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: "Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü çiçekten, meyveden, ürünlerden ye ve Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut!"
Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki, onda insanlara şifa vardır.’’ (Nahl Suresi, 68-69) Gerçekten de onlarca değişik türde bal vardır. Aromaları ve lezzetleri dışında temel olarak çiçek balları ve salgı balları olarak iki ana grupta ele alabiliriz balı.
İslam tarihine bakıldığında birçok önemli hadisenin Ramazan ayında gerçekleştiği görülür.
Kuşkusuz bu gelişmeler İslam tarihinin dönüm noktaları olarak ciddi bir hafızayı da ifade ediyor.
Örneğin Endülüs'ün fethi Ramazan ayında olmuştu.++
"En uzak batı" demek olan Magrib-i Aksa adıyla da bilinen Endülüs’ün, yani bugün İspanya ve Portekiz’in bulunduğu İber Yarımadası’nın Müslümanlarca fethi sadece İslam tarihi için değil, aynı zamanda dünya tarihi için de oldukça önemli gelişmelerden biri oldu.
Miladi 711 yılı, 19 Temmuz günü İslam ordusunun komutanı Tarık bin Ziyad ile Vizigotların komutanı Rodrik’in idaresinde yaşanan savaşı kesin zaferle kazanan Müslümanlar hızla İber Yarımadası’na yayıldı. Endülüs fethinin unutulmaması gereken bir diğer ismi de Tarif bin Malik oldu.
Arkasında onu kovalayıp ele geçirdikleri anda öldürmek isteyen bir ordu, önünde ise bilinmeyenlerle ve tehlikelerle dolu bir coğrafya vardı.
Eşine az rastlanan, insan üstü bir mücadele verdi ve Endülüs Emevi Devleti'ni kurdu.++
Emeviler iktidara geldikleri andan itibaren fetihlere giriştiler ve büyük askeri başarılar elde ettiler.
Afganistan'dan Hindistan'a, İran'dan Kuzey Afrika ve Endülüs'e uzanan inanılmaz büyüklükte bir coğrafyanın hakimi oldular. Kıbrıs'ı, Girit'i, Kafkasya'yı fethettiler.
Ancak fethettikleri coğrafyada son derece otoriter bir yönetim kurdular. Özellikle de devlet idaresi hususunda, İslamiyet öncesinden itibaren rekabet halinde oldukları Haşimoğulları'nı çok sıkı kontrol altında tutuyorlardı. Haşimoğulları'nın her hareketi izleniyordu.
1989 yılında Mekke’de ender görülen, istisnai bir arkeolojik kazı gerçekleştirildi.
Kazının arkasında dönemin güçlü isimlerinden, 1973 petrol ambargosu ile Avrupa’yı dize getiren, S.Arabistan Petrol Bakanı, Mekke doğumlu Zeki el-Yemani vardı.++
Bu kazı çok değerliydi. Çünkü Mekke döneminde vahyin önemli bir bölümü bu evin çatısı altında gelmişti. Hz.Muhammed'inﷺ küçük bir mescidinin de olduğu bu evde Hatice(ra); Kasım, Abdullah, Rukiyye, Zeynep, Ümmü Gülsüm ve Fatıma'yı doğurmuştu.
Yapılan kazı, Hz.Muhammed’inﷺ eşi Hz.Hatice’nin evini açığa çıkarmıştı.
Olabildiğince hızlı, adeta bir kurtarma kazısı gibi gerçekleştirilip tamamlanan çalışmanın ardından, bir kazı raporu niteliğinde de olan “The House of Khadijah bint Huwaylid" adlı kitap yayınlandı.