OPEC+ ülkeleri [Irak, Kuveyt, Umman, Cezayir, Suudi Arabistan, BAE , Rusya] petrol üretimini günlük 1.15 milyon varil azalttıklarını duyurdu. Bu karar enerji tedariği konusunda sıkıntılı günler yaşayan AB'yi ve onu güdümleyen ABD'yi bir hayli zorlayacaktır.
Buna karşın yaptırımlar nedeniyle "indirimli" satışlar yapan Rusya'dan petrol piyasanın altında fiyatlarla alım yapan Hindistan ve Çin'in bu karardan büyük oranda etkilenmeyeceği söylenebilir. Hatırlarsanız ABD ve AB, Rusya yaptırımı sonrası Körfez'e petrol çıkartması yapmışlardı
Bu ziyaretlerde Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerden petrol üretimlerini artırmaları istenmişti. Şimdi üretimde yeniden azaltmaya gidilmesi ve bu kararın bence anlamlı bir döneme denk gelmesi hayli yoruma açık.
OPEC+ ülkeleri şunlar:
OPEC: Cezayir, Angola, Kongo, Ekvator Ginesi, Gabon, İran, Irak, Kuveyt, Libya, Nijerya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Venezuela.
+ ülkeler : Azerbaycan, Bahreyn, Brunei, Kazakistan, Malezya, Meksika, Umman, Rusya, Güney Sudan ve Sudan
Bu ülkelerden ABD ile net sorunlu ilişkilere sahip olanlar:
İran, Libya, Venezuela, Sudan, Güney Sudan, Rusya, Meksika.
ABD ile kısmi sorunlu ilişkilere sahip Suudi Arabistan ve Irak [İran ve Çin etkisi nedeniyle] gibi ülkeleri de göz önünde tutun.
Petro-Dolar faktörünü ve bunun ABD'nin küresel hakimiyetindeki payını akıllarınıza getirin. İlerine olabilecek olanlara dair az çok bir fikir sahibi olabilirsiniz. Bunu, sadece OPEC+'nın bu tekil kararından hareketle söylemediğimi de not düşeyim ki boş yere linçlenmeyeyim.
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü, piyasadaki "belirsizlik" nedeniyle #OPEC+ üretim kesintilerinin şu anda mantıksız olduğunu iddia etti. Bu ABD'nin durumdan duyduğu rahatsızlığın ince bir ifadesi.
Zira ABD petrol üretimini artırması için petrol üreticilerinin kapısını çalarken, bunu, Rusya'nın ekonomik olarak yıpratılması için istiyordu. Bu ve bir önceki üretimi azaltma kararı ABD'nin petrol fiyatlarını düşürerek Rusya'yı hırpalama politikasına çelme takar niteliğinde.
İlerleyen dönemlerde kendisini geleceğin G7'si gibi konumlandırmaya çalışan BRICS'in OPEC+ ile nasıl giderek daha yoğun şekilde ilişkilendiğine tanık olacağız. Bu bir anlamda OPEC+'in eksen değişimi olacakken, diğer yandan ham petrol ticaretinin yeni dünya düzeni olacaktır.
Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda, Suudi Maliye Bakanı, ülkesinin ABD doları dışındaki para birimleriyle ticarete açık olduğunu söyleyerek geleceğe dair ipuçları vermişti. Bu ve daha bir dizi açıklama, gelişme Suudi Arabistan'ın yüzünü Doğu'ya döndüğünü işaret ediyor.
Bildiğiniz üzere Suudi Arabistan, Şangay İşbirliği Örgütü'ne katılma kararı almıştı. Arabistan'ın bu yıl bitmeden örgüte üyeliğinin tamamlanması kuvvetle muhtemel. Peki Suudi Arabistan'ın burada kalıp BRICS'e de üye olmaması için bir neden var mıdır?
Yoksa şayet, dünyanın önde gelen bu petrol üreticinin önce ŞİÖ'ye, sonrasında ise BRICS'e üye olması, Arap yarım adasında bu yönlü bir domino etkisi yaratmaz mı? Böyle bir etkinin ortaya çıkması, küresel güç rekabetinde yeni bir durumu konuşmak anlamına gelmez mi?
2020'de yazdığım "Körfez'de güç dengeleri değişiyor mi" başlıklı yazımda bugünkü gelişmelere uzanan süreci kapsamlı anlatmış, bugün olanları o günden ifade etmiştim. Meraklısı bu kapsamlı yazıyı okuyarak duruma dair kavrayışını derinleştirebilir:
Çin, Cuma günü Changchun şehrinde 600km/s hıza ulaşan ilk yüksek sıcaklıklı süper iletken elektrikli kaldırma sistemini başarıyla test etti. Japonya bu alanda -Magnelev trenler- yol almış ülkelerin başında geliyor.
Magnelev kelimesi -magnetic levitation- manyetik levitasyon deyimden kısaltılmıştır. Manyetik levitasyon prensibi, elektrik akımı taşıyan bir bobinin, manyetik malzeme üzerindeki manyetik alan etkisiyle yükseltilmesi ve havada asılı kalmasıdır.
Magnelev trenleri, manyetik kuvvetlerin kullanılması ile trenin raydan yükseltilmesini sağlar ve bu sayede raya sürtünme olmadan hızlı bir şekilde hareket edebilirler.
Economist Intelligence Unit [EIU] tarafından yayınlanan veriler, Rusya'yı aktif olarak kınayan ülke sayısının geçen yıldan bu yana düştüğünü, Rusya'ya destek verenlerin sayısının ise arttığını gösteriyor.
Ülkelerin yaptırımlarını, BM oylama modellerini, iç siyasi eğilimlerini ve ekonomik, politik, askeri ve tarihsel bağların yanı sıra resmi ifadelerini değerlendiren EIU, Rusya'ya doğru bir eğilimin oluştuğunu ortaya koydu.
Veriler, Rusya'yı aktif olarak kınayan ülke sayısının 131'den 122'ye düştüğünü, tarafsız tutum sergileyen ülke sayısın ise 32'den 35'e çıktığını gösteriyor. Rusya'ya eğilim sergileyen ülkelerin gelişmekte olan ülkeler olduğu dikkat çekiyor.
Hindistan Başbakanı Modi, Act East stratejisinin bir parçası olarak Rusya'ya, Vladivostok şehri yakınlarında bir uydu kent kurma arzusunu iletti. Hindistan, bunun için gerekli olarak finansmanı sağlamaya hazır olduğunu duyurdu. Gelin Çin'i rahatsız edecek bu konuya göz atalım.
Öncelikle Vladivostok'un, Hindistan'ın birçok açıdan üzerine düşünerek işaret ettiği bir nokta olduğunu belirtelim. Zira bu bölge Çin ile Rusya arasındaki sorunlu alanlardan.
Çin'deki pek çok kimse, buna kimi politikacılar da dahil, Rusya'nın Vladivostok'u "adil olmayan bir anlaşmayla" ilhak ettiğine inanıyor. Hatta Zhang Heqing de bu furyaya katılıp “Geçmişte bizim olan Haishenwai değil mi bu?” diye yazmıştı.
Xi'nin buradaki beyanlarının çoğu önemli. Ama bu başlıklara bakıldığında gözüme çarpan en önemli nokta, bütün bu başlıkların bir bütünlük arz etmesi ve Xi'nin çok kutuplu dünyaya dair ağır vurguları. Peki bu neden önemli? Gelin buna göz atalım.
Dün Foreign Policy'de yayınlanan aşağıdaki yazıyı önemli bulup sizlerle paylaşmıştım. Yazı genel olarak ABD'nin halen tek kutupluluğunu korumak için nafile bir çaba sarf ettiğini oysa dünyanın iki (ABD-Çin) ya da çok kutupluluğa geçeceğine dikkat çekiyor.
Beni takip edenler bileceklerdir, yıllardır bu mecrada ABD'nin kan kaybeden imparator olduğunu, küresel liderlik konusunda bir geçiş süreci içinde olduğumuzu, çok aktörlü ve çok kutuplu bir dünya ile yüz yüze olduğumuzu yazıyorum.
Putin ile görüşmek için Rusya'yı ziyaret eden XiJ inping:
Ülkelerimizin aynı veya benzer hedefleri var.
Çin ve Rusya dost komşulardır. 2 taraf, ikili ilişkilerin sağlamlaştırılmasına ve geliştirilmesine bağlı kalıyor ve yeni bir büyük güç ilişkileri modeli ortaya koyuyor.
Çin-Rusya ilişkilerinin gelişme başarıları, iki ülke halkına somut faydalar sağlamış, dünyanın kalkınmasına ve ilerlemesine önemli katkılar sağlamıştır.
Çin ve Rusya, hem dünyadaki büyük güç hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ve uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynayan aktörler.
Foreign Policy'de Stephen Walt tarafından kaleme alınan okunmaya değer bir makaleden önemli noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Amerika çok kutuplu dünyadan çok korkuyor."
"Biden yönetimi artık var olmayan tek kutuplu bir düzen için çabalıyor."
"Rus ve Çinli liderler, tıpkı Hindistan veya Brezilya gibi yükselen güçlerin liderleri gibi, daha çok kutuplu bir düzen arzusunu uzun süredir dile getiriyorlar. Daha da ilginci, önemli ABD müttefikleri de öyle."
"Eski Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder, ABD tek taraflılığının inkar edilemez tehlikesi konusunda uyarmıştı." ve eski Fransa Dışişleri Bakanı Hubert Védrine bir keresinde Fransa'nın tüm dış politikasının