“ŞEYMA sen neymişsin!”
İzmir’de bir özel okulun müdürüyüm. 23 Nisan sabahı. Okulda öğrenciler cıvıl cıvıl. Öğretmenler koşuşturuyor. Veliler telaşlı. Birazdan tören başlayacak. Tatlı bir heyecan. Kapım çalındı. İçeriye bir mini mini girdi. Dudağını bükmüş...
1- Gözü yaşlı.
-Hayrola. Neden ağlıyorsun?
-Öğretmenim törende okumam için şiir verdi bana.
-Ne güzel. Sen okumak istemiyor musun?
-İstiyorum ama sevmedim ben bu şiiri.
Şiiri alıp baktım. Mustafa Necati Karaer’in “Mustafa Kemal Rüzgarı’’ adlı şiiri...
-Neden sevmedin bu şiiri?
2 -İçinde bilmediğim bir sürü sözcük var. Sonra bu şiirden bir şey anlamadım ben.
-Öğretmenine söyleseydin değiştirirdi şiiri.
-Söyledim. Âmâ programa yazıldı. Müdür bey kızar dedi. Sahi kızar mısın...
-Adın ne senin?
-Şeyma!
3 -Bak Şeyma‘cığım. Ben hiç senin gibi dünya tatlısı bir öğrencime hiç kızar mıyım. Âmâ bebeğim, tören birazdan başlayacak. Bu kadar kısa bir sürede yeni bir şiiri nereden buluruz?
-Biz yazalım...
-Biz mi yazalım, anlamadım?
4 -Müdür amca sizin şiir kitaplarınız varmış yani şiir yazıyorsunuz. Bir tane de birlikte yazsak olmaz mı?
Hem şaşırdım hem de hoşuma gitti.
-Şeyma’cığım nasıl olacak peki?
-Bak müdür amca. Annem babam ve öğretmenim bana Atatürk hakkında çok şey anlattı. Şimdi...
5- Masanızın arkasındaki duvarda Atatürk resmi var ya...
-Evet var...
-Hah işte, ben onunla konuşayım. Siz de konuştuklarımızı yazın.
Bunca yıl şiir yazdım durdum. Oysa ilk defa karşımda gözü yaşlı bir minimini bana bir daha nasip olmayacak bir deneyim yaşatacaktı.
6- Tüm dikkatimi bu can parçası ilham kaynağına odakladım. Sonra Şeyma karşımdaki koltuğa oturdu. Duvardaki Atatürk resmine baktı baktı ve çocuksu bir tavırla konuşmaya başladı. O an sanki kalemimi elimden almıştı o küçücük kız...
7- Yazan el benim, yazdıran yürek o mini mini kalpteki Atatürk sevgisiydi.
Tören başladı. Okul Müdürü olarak klasik bir açılış metni hazırlamıştım. Onu dosyaya kaldırdım. Açılışa Şeyma ile çıktık. Az önce yaşadıklarımızı izleyenlere sunduktan sonra mikrofonu Şeyma'ya verdim...
8- Heyecandan titreyen sesiyle şiiri okumaya başladı:
Önce, annemden duydum
Atam senin adını.
Sonra babam anlattı,
Senin yaptıklarını.
Çok büyük adammışsın.
Kurtarmışsın ülkemi.
Devrimler cumhuriyet,
Atatürk yapmış seni.
Elinde tebeşirin
İlk öğretmenim sensin...
9- Özgürlük sevdalısı
Atamsın, liderimsin
Dünya çocuklarına
Ödülündür bu bayram
Her yirmi üç nisanda
Kalpler seninle atam
Ölmüşsün 10 kasımda,
İnanmadım ben buna.
Gerçekten ölmüş olsan,
Yaşar mıydın ruhumda?
Sonra öğretmenim de,
‘‘Atatürk ölmez’” dedi...
10- Sınıfta resmin o an,
Bizlere gülümsedi.
İnan koruyacağım,
Senin eserlerini.
Ama henüz küçüğüm,
Büyüyünce gör beni.
Şeyma diliyle değil, yüreği ile okudu şiiri. Öylesine coşkulu öylesine duyarlı, öylesine hırslı idi ki onca izleyici önünde kendimi tutamadım...
11- Şiirin sonunda o da gözyaşlarına hakim olamadı. Sonra ne mi oldu? Bütün salon dakikalarca alkışladı kendisi küçük yüreği kocaman Atatürk sevdalısını. Sahnede bu olağanüstü duygu selini yaşarken Şeyma elinde mikrofon olduğunun farkına varmadan bana döndü ve ürkek bir sesle...
12- ...’’müdür amca izin almadan sana geldiğim için, şiiri değiştirdiğimiz için öğretmenim bana kızmaz değil mi’’ diye sorunca bir eğitimci olarak içim sızladı. Bizler anne baba öğretmen olarak bilinçsizce ne kadar ürkütüyor, korkutuyoruz yavrularımızı...
13- Onları koruduğumuzu zannederek aslında hayal güçlerini örseliyor, öz güvenlerinin yitimine neden oluyoruz. Şeyma ya “Bilmem ki en iyisi öğretmenini çağırıp soralım’’ der demez ön sıralarda gözleri yaşlı öğrencisini alkışlayan Saadet öğretmen sahneye koştu ve Cumhuriyet...
14- ...Ormanına dikilen Atatürk sevdalısı minik fidanına sarılıp onu gözyaşları ile suladı. Şimdi, tarihin yetiştirdiği en büyük liderin altın destanını, 23 Nisanları, 19 Mayısları, 29 Ekimleri 30 Ağustosları sudan sebeplerle sözüm ona unutturmaya çalışanlar...
15- ...Yukarıdaki şiiri, bir kez daha dikkatlice okuyun ve kiminle boy ölçüşmeye kalktığınızın farkına varın. Onun dirisi dünyaya yetti, ölüsü de size yeter...
E. Sarıgül
Mutlu Pazarlar,
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın...
Kubilay Aziz ERSOY
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
(🇬🇧 Pasaportlu) Feslinin talebelerinden biri Almanya 1926'da Mercedesi kurarken biz şapka takmayanları asıyorduk o yüzden batının gerisinde kaldık dedi. Aslında art niyetli içi boş diğer iftiralarından farksız bu tip alçak söylemlere cevap verilmez ama maalesef yeterli bilgiye...
1- ...sahip olmayan çok sayıda insan bu söylemle uyutulunca cevap verme gereği doğdu. Mercedes fabrikası 1926'da kurulmadı. Kurucusu aynı zamanda otomobil patentini alan kişi Karl Benz tarafından 1883'te kurulan ve Benz Cie olan fabrikanın adı Mercedes olarak değiştirildi.
2- Ayrıca 1926'da Türkiye Kayseri'de uçak fabrikası kuruyor, ilk şeker fabrikasını açıyor, yurdu demiryolları ile örüyor, çiftçinin belini büken aşar vergisini kaldırıyor, bir taraftan Osmanlı'dan kalan borçları ödüyordu. Yabancıların elinde olan kuruluşları satın alıyordu.
Kayseri'de, eşinin vefatı üzerine fabrikanın başına geçen kadın girişimci, iş hayatındaki başarısını uluslararası arenaya taşıyarak CERN'e tedarikçi oldu.
Zuhal Gözüküçük. Aslında ziraat mühendisi...
1- Eşini kaybettiğinde Tarım Bakanlığında çalışıyordu. Eşinin makine üretim atölyesi vardı. Bilmiyordu Zuhal makine işini. Eşi ölünce, atölyeye kapandı. Ama eşinin açtığı işyerinin kapanmasını içine sindiremedi. 47 yaşında üniversiteye girdi; Makine Bölümü’ne...
2- Gece gündüz çalışarak Makinelerin nasıl çalıştığını öğrendi. Bir usta ile yola çıktı. Usta iki ay sonra ayrılınca, tek başına sıfırdan başladı, Zuhal. Kısa sürede, 20 metrekarelik bir atölyeden, 2.300 metrekarelik bir tesise ulaştı.
Türkler, Kuran-ı Kerim'i Hakanlılar (Karahanlılar) çağında Türkçeye çevirmişlerdi, yani yeni bir dine girdikleri için dinlerinin kitabını kendi dillerinde okumak istemişler ve bunu sağlamışlardı, daha sonra da Kur'an Tercümesi adıyla onlarca eserimiz var...
1-Bu milletin bir bölümünün bugünkü gibi cahilleşip yobazlaştığı, bilgiye bu kadar uzak durduğu, imanından bu kadar tereddütte olduğu zaman tarihte çok az görülür. Bugün de büyük kitlenin aklı selim olduğunu biliyoruz ancak gürültüsü çok çıkanlar "din elden gidiyor" silahıyla ve,
2-++örgütlü biçimde insanları dinleriyle korkutuyor.
Başka herhangi bir alanda söyleyeceği söz olmayan siyaset kurumu da bu durumdan son derece ahlaksız biçimde yararlanıyor.
Macar Türkolog Atilla Mattefy, Macarların kökenlerinin Asya Türklerine dayandığını ve günümüzde Macarlar arasında Türk kökenine aidiyet bilincinin giderek yaygınlaştığını söyledi.
Macarlardan ilk kez 10. yüzyıl Arap ve Bizans kaynakları söz ediyor...
1- Örneğin: El Bahri’nin Macarları Türk olarak nitelediği, aynı dönemde Bizans kaynaklarında ise Macar yerine Türk yazıldığı biliniyor. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) önce Bizanslılar, "Tourkia" sözcüğünü Macaristan için, "Türk" sözünü de Macarlar için kullanıyorlardı.
2- Bunun kanıtı 11. yüzyıla ait Kral I. Géza’nın (1074 – 1077) portresi.
Elinde haçlı asasıyla betimlenen kralın iki yanında ‘ΓΕΩΒΙΤZΑC ΠΙΣΤΟC ΚΡΑΛΗC ΤΟΥΡΚΙΑC’ (Geōvitzas pistós králēs Tourkías) yazıyor.
Bu cümle "Türk ülkesinin cesur kralı Géza" anlamına geliyor.
Fotoğrafa iyi bak !
Pakistanlı göçmen bir ailenin oğlu Hamza Yusuf, İskoçya'nın ilk Müslüman başbakanı oldu. İskoç ulusal giysisini giydi. İskoç halkının çıkarlarını koruyacağına, İskoç Devleti'ne, İskoç Milleti'ne sonuna kadar bağlı kalacağına, İskoçya için canla başla...
2- Avrupa'da çok fazla Ortadoğu kökenli müslüman var, fakat hiçbirine "ben Arabım, ben Peştunum, ben Hinduyum, ben şuyum ben buyum" dedirtemezsiniz. Sizi döverler! Şaka yapmıyorum. Bir Arap, bir Pakistanlı, bir Afgan; bir İngilizden daha İngiliz, bir Fransızdan daha Fransızdır.