Arşiv Saka Profile picture
Türk, Türklük, Türkçülük, Atatürkçülük içerir.
6 subscribers
Nov 16, 2024 11 tweets 5 min read
BİR YÖRÜĞÜN SİTEMİ: "YÖRÜKLER ÇOK HIZLI ASİMİLE OLDU"

Yörüklerin 100-200 metrekarelik apartman dairelerinde, 5-10 metrekarelik balkonlarda ömrünü tüketmek için milyonlarca lirasını müteahhitlere yatırmasının ana nedeni çok hızlı asimilasyona uğramalarıdır. Image 1- Yörüklerin geçmiş yaşamlarında yakın komşuluk bile yokken, şimdi aynı binada çok sayıda komşu ile birlikte yaşamak zorunda kaldılar.

Yörükler, hayvanlarını otlatmak için gerek sahilde gerekse de yaylalarda birbirlerine uzak yerlerde ev kurardı. Image
Image
Nov 9, 2024 17 tweets 8 min read
AYTUNÇ ALTINDAL'IN BİLİNMEYEN YÜZÜ

Aytunç Altındal, Kenan Evren döneminde Marksist yayınlar yapan ender kişilerdendi. Altındal, komünistlerin, solcuların işkence gördüğü, infaz edildiği 12 Eylül döneminde bile yayınını sürdüren tek komünist(!) derginin sahibiydi. (Süreç Dergisi) Image
Image
1- Altındal, 80'li yıllarda Marksizm adı altında sürekli olarak Atatürk'ün de hilafet istediğinden bahseden yazılar yazarak hem Atatürk'e iftira atmış hem de Türkiye Cumhuriyeti'ni Osmanlı'ya hazırlamıştı.
Nov 7, 2024 19 tweets 9 min read
ALEVİ VE KÜRTLERİ KANDIRAN SEYİT RIZA'DA ERMENİ’DİR.

İngilizlerin 1919’da İngiltere'de yayınladıkları bu kitapta Ermeni dönmesi oldugu hatta sultan Alparslan'in 1076'da yıktığı o küçük Ermeni krallığını sancağını taşıdığını... Image 1- ...Sevr gereği Doğu’da Ermenistan kurulacaksa bu Ermenistan’nın kimlerle kurulması gerektiğini..

Yine; 1915 tehcirinden dolayı Ermeni tebası, halkı bulmanın zor olduğunu ve bunu aşmak icin daha önceden planlanan projelerin bu kitapta deşifre edildigini okuyunca şok olacaksınız..Image
Nov 4, 2024 10 tweets 14 min read
ÖZAL'IN DEVLET GEZİLERİNDEKİ REZALET (Kamuoyunu ayağa kaldıran ibret belgesi. Konuştuğum kişinin ismini gizli tutuyorum.) / EMİN ÇÖLAŞAN

"Böyle utanç verici şey olmaz"

- Beyefendi siz Sayın Turgut Özal'ın Uzakdoğu harekatına katıldınız. Kimliğiniz, adınız soyadınız kesinlikle gizli kalacak. Benden başka belki gazetede iki kişi bilecek, ama gizlilik
kuralına kesinlikle uyulacak. Bana ve okurlarımıza bu harekatın değişik yönlerini anlatmanızı rica ediyorum. Neler oluyor Türkiye Cumhuriyeti adına düzenlenen bu seferlerde?Image 1- - Efendim, biliyorsunuz iki gezi oldu. Birisi esas itibariyle Japonya gezisiydi. Uçağın transit iniş kalkışları hariç, Japonya ve Singapur'a gidildi. İkincisinde ise Çin Halk Cumhuriyeti, Bangkok ve Hongkong.

Yanılmıyorsam her iki kafilede de 170-180 kişi vardı. Belki biraz daha fazla olabilir.
- Kimlerden oluşuyordu kafile?
- Önce Sayın Başbakanımız ve eşi hanımefendi... Şöyle sayayım. Önce devlet görevlileri. Başbakan, eşi hanımefendi, bunların müşavir ve sekreterleri, memurları, milletvekilleri ve korumalar. Bunlar resmi heyette yer alanlar. İkincisi çok sayıda ünlü işadamımız. Üçüncüsü ise basın mensupları. Tabii bir de uçakta görevlli THY yetkilileri var.Image
Oct 20, 2024 21 tweets 9 min read
İRAN'LI SOSYOLOĞUN ATATÜRK YORUMU:

Nasıl olsa herkes evde... Bu yazıyı okuyacağınıza ve hatta olanağı olanların çıktı alarak yada belleklere bilgisayarda kaydederek saklayacağına inanıyorum. Nesilden nesile aktarılacak değerler silsilesine katkı sunan Yüce Atatürk'ün İranlı bir sosyologun gözüyle anlatımıdır.

İranlı Sosyolog ve Siyaset Bilimci
ÜLGEN TÖLGE’nin, ATATÜRK hakkındaki saptamaları:

ATATÜRK kimdir?Image 1- ATATÜRK üst insandı. Onu başka İnsanlarla karşılaştırmak doğru olmaz. ATATÜRK'ün vatan sevgisine inanmıyorum. Üst insanlarda vatan sevgisinden daha yüce bir duygu olduğuna inanıyorum.

“Vatan kuruculuğu…”

Tüm uyarılara rağmen hasta hasta Hatay'a gitmiş, saatlerce ayakta konuşma yapmış, dönüşte son ve ölüm komasına girmiştir.
Oct 2, 2024 13 tweets 7 min read
İSMET PAŞA'NIN TARİHE BIRAKTIĞI VEBAL

Dün bu sayfada, "İsmet Paşanın tarihe bıraktığı vebal" başlıklı bir yazı yazacağımı duyurunca, bazı arkadaşlardan yorum yapanlar bile oldu. Halbuki bizim amacımız İsmet Paşa hikayesinin tamamı üzerinde durmak değil, Milli Şef döneminin sadece eğitim politikası ve Köy Enstitüleri üzerine kısa bir değini yapmaktır. Takdir edilir ki sayfamız geniş bir değerlendirmeye elbette müsait değildir.

Konuya şöyle girelim: Atatürk’ün ölümünden bir gün sonra Cumhurbaşkanı seçilen İsmet Paşa ile yeni bir sayfa açılmış oluyordu.

Bu seçim sonrası Atatürk ile 17 yıllık onurlu beraberlik sona ermiş, yerini hüzünlü bir yoldaşlığa bırakmıştı.

Bu dönemin ilk göze çarpan noktası, İsmet Paşa'nın, eski küskünlerle barışma ve yumuşama politikasına kapı aralamasıdır. Atatürk'le küskün eski muhalifler de "diktatör öldü yaşasın İsmet Paşa" faslından onun kanatları altına sığınmıştır. İsmet Paşa'nın kendine özgü bu siyasetinin adı da "hamiyyet" siyasetidir.Image 1- Biz bu yazıda İsmet Paşa döneminin sadece eğitim alanında yaşanan yozlaşma zaafına değineceğiz.

Bu da şudur: Atatürk’ün sağlığında planlanan ve 17 Nisan 1940 tarihli kanunla kurulan Köy Enstitüleri kapatılacak, Laik eğitimden oportünizme kapı aralanacaktır.

Çağdaş eğitim ve Cumhuriyet Laikliğinin en önemli unsuru olan Köy Enstitülerinin kuruluş felsefesini Hasan Âli Yücel şöyle ifade etmişti:

“... Biz köylere, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri götürecek adam isteriz. Ümmet devrinin adamı imamdır. İmam, çocuk doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiğinde mezarı başında telkin verip bağırarak, doğumdan ölüme kadar bu cemiyetin manen hakimidir. Biz bunun yerine devrimci düşüncenin adamını köye göndermeyi isteriz. İmam nasıl doğarken ezan, vefatında telkin ile doğumdan ölüme kadar elinde tuttuğu köyün hakimi ise, bizimki de bir taraftan maddi, diğer taraftan manevi köyün imamı olsun, istedik...”Image
Sep 11, 2024 9 tweets 4 min read
KARAMANOĞULLARI DEVLETİ BAYRAĞI / SEMBOLÜ

Karamanoğulları Beyliği 1250-1487 yılları arasında Anadolu'da hüküm sürmüş olan beyliklerden biridir.

Yahudilerin kullandığı Davut yıldızı; Yahudilik henüz daha ortaya çıkmadan çok daha öncesi Türkler tarafından kullanılan çolpan yıldızından başka bir şey değildir. Bu nedenle Karamanoğlu beyliğinin kullanmış olduğu Çolpan Yıldızının Yahudilikle uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Karamanoğlu beyliği halis muhlis bir Türk beyliğidir. İsrail devleti ise henüz daha 1948'de kurulmuştur. Yani Davut yıldızının orijinali aslında Türklerin Çolpan/Çoban yıldızıdır.Image 1- Türkçe'den başka dilin konuşulmasını yasaklayan Karamanoğulları, Osmanlı Devleti'nin en büyük rakibi idi. Anadolu'da yaklaşık 230 yıl hüküm süren bu beylik, Türkmen beyliklerinin Osmanoğulları'dan sonra en önemlisi, en kudretlisidir. Merkezi Karaman (o zamanki adı Larende) olan geniş bir bölgede, güçlü bir devlet olarak hüküm sürmüş ve Büyük Selçuklu Devleti'nin halefi, Anadolu'nun hakimi olmak için Osmanlılarla mücadele etmişlerdi. "Karaman Tacı" bir prenslik değil, bir krallık sayılmıştır.Image
Sep 4, 2024 15 tweets 10 min read
1960'DA SAHİBİ BİR İNGİLİZ FİRMASI SHELL, RİSALE-İ NUR ENSTİTÜSÜNÜN KİTAPLARINI NEDEN BEDAVA BASAR, NEDEN DAĞITIR?

Babasının oğlu mudur shell'in, saidi kurdi?

Avrupa'nın göbeğinde bu kürtçü, deli saçması enstitü neden kuruldu?

Türkiye’de, nur tarikatının kurucusu kabul edilen hurafeci Said Nursî: Burada, hastalıklı bir ruh yapısına sahip olan, hurafeci Said Nursî’yi tanıtacak bazı bilgileri vermekte yarar var.

“Bölücüleri, kurtuluş savaşı veren milli ordumuza karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasında Said-i Kürdi (Nursi) de vardır.”

Said’i Nursi ve arkadaşları ABD’li görevliden “Kürt milli haklarının sağlanması konusunda, kendilerine yardımcı olmalarını” da istedi.
Bakınız: “Kadri Cemil Paşa, Doza Kürdistan, (Zinar Silopi), Hazırlayan, Mehmet BAYRAK, Ankara, 1992, s. 57.”

Diğer taraftan, ‘Said-i Nursi, önce Almancı, sonra Amerikancı, hem de bölücü olması bakımından Amerika’nın Bullit tarafından kurallaştırılan soğuk savaş stratejisinin Türkiye’deki kanaat önderi ve ruhani Lideri’dir. Bakınız: “Cengiz ÖZAKINCI - Türkiye’nin Siyasi İntiharı, İstanbul, 2005”

1907 yılında İstanbul’a giden hurafeci Said Nursî, verdiği dilekçede, Beytüşşebap, Sason ve Van’da, bölücü dilde eğitim veren okulların kurulmasını istedi.

Hurafeci-bölücü Said Nursî’nin yıkıcı özlemi bu şekilde gerçekleşirken, Isparta’nın Eğirdir’e bağlı Barla Beldesi’nin girişine konulması planlanan ‘Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin yaşadığı topraklardasınız’ yazılı tabelayla itibarının iade edilmeye çalışılması da hayli düşündürücüdür.

Hintli tarihçi Feroz AHMAD ise “Demokrasi sürecinde Türkiye” isimli kitabının 459. sayfasında şöyle yazıyor:

“Berlin’deki Risale-i Nur enstitüsü; Almanya, Hollanda ve Amerika’nın mali desteğini alarak Türkiye’de dağıtılmak üzere propaganda malzemesi üretiyordu. Risale-i Nur enstitüsüne, Hollanda’dan yapılan yardımlar, sermayesinde çoğunluğu Hollandalıların elinde bulunan, bir petrol şirketince; yani Shell grubu tarafından yapılmaktadır.”

Şimdi anladınız mı hurafeci Said Nursî’nin, ölmüş olmasına rağmen, her geçen gün hurafe karalaması Risale-i Nur’unun, neden daha da kalınlaştığını. Çünkü toplumun hurafelerle iyice kafasının karışması için, Said Nursi öldükten sonra da, propaganda malzemeleri, hurafe karalaması Risale-i Nur’a eklenmeye devam etti…

KİMİN ELİYLEMİ BU SEFERDE ABD-CİA ELİYLE FETHULLAH TARAFINDAN EMPERYALİST SENARYO DEVAM ETTİRİLDİ..

Said Nursî’nin selefi olan hurafeci FETÖ elebaşısı GÜLEN’Dİ. FETHULLAH ERMENİ'DİR.

"Fetullah GÜLEN Ermeni! kökenlidir ve bizzat büyük dedeleri Erzurum'da Türklere yapılan soykırımda aktif görev almıştır. Yalansa araştırın...”

Kaynak: Hasan Hüseyin MEMİŞ’in “CACIKİSTAN” adlı kitabı yalansa da bu kitap yayınlandıktan sonra tekzip edildiğini duymadım araştırmalarıma göre de bu noktada açılmış bir dava yok.

Murat ALPERENImage 1- Said Nursi'nin büyük hatalarından biriside ilhamlarını hüccet diye yazmasıdır.

Kendisi Risale-i Nur'un bir çok yerinde ilhamlarından ve kendisinin yazmayıp, kendisine yazdırıldığından bahseder.

Bu ifadeleri şunlardır;

“Yazdırıldı” (Şualar, 219)
“Yazdırılmış” (Lemeat, 68)
“Yazdırılmadı” (Tarihçe-i Hayat, 398)
“İzin olmadığından yazılamadı” (Kastamonu Lahikası, 28)
“İrade ve ihtiyarım ile yazmadım” (Şualar, 83)
“Yazmaya izin verilmedi” (Sözler, 157)
“Risâle-i nuru ben yazmıyorum, bana ilâhî olarak yazdırılıyor.” (Kastamonu lâhikası, 12 )
“Kalbime ilhâm olunan” (Kastamonu lâhikası, s. 280)
“Şu fıkra, Arabî geldiği için Arabî yazıldı.” (Sözler,26.söz sayfa 639)
“Şu Yirminci Pencerenin hakikati, bir zaman Arabî bir surette şöyle kalbe gelmişti.” (Sözler 914)
“Bu münacat,kalbe Farisî olarak tahattur ettiğinden, Farisî yazılmıştır. Evvelce matbu olan Hubab Risalesin de dercedilmişti.” (Sözler,17.söz s.79)
“Mütebâkîsi şimdilik yazdırılmadı.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi s.344)

Said Nursi ilhamlar ile yazdığı kitabı bir şeriât, tefsir kitabı görmekte. Halbuki ilham şerî bir geçerlilik ifade etmez.

Zaten böyle olsaydı Peygamberlere ve onlara gelen vahiye gerek kalmazdı. İlham meşru olsa da hüccet olamaz. Yalnızca bir hüccetin teyidi için geçerli olabilir.

Said Nursi üstadı Abduh'dan etkilenmiş olup onun şu görüşünü benimsemiş olabilir.

“Kişi, firaset, ilham gibi gizli ruhî idrak vasıtalarıyla bir bilgiye ulaşabilir. Bu, çoğu kere ruha bazı levhaların açılması şeklinde olur. Bunun kesinliği, ancak vukûundan sonra anlaşılır. Böyle bir ilham, bazı keskin gözlü kimselerin başkalarının görmediği çok uzak mesafeyi görmeleri gibi bir haldir.” (Menar Tefsiri, Tefsir-ül Kurân'il Hakim, M. Abduh VII / 422-423)

Fakat burada da Abduh 'kesinliği vukûundan sonra anlaşılır' demekle doğru bilgi vermektedir. Ehl-i Sünnet itikâdına göre ilhamın hüccet olamayacağını, ilhamın şerî bir hüküm oluşturamayacağını ulemalar bildirmişlerdir. Ulemalar ilham hakkında şunları demişlerdir;

“Evliyanın ilhamlarına uymaya emrolunmadık.” (Mektubat-ı
Rabbani, İmam Rabbani 1/272)

“İlhamla hükmetmek caiz değildir.” (Mektubat-ı Mevlana Halid 107.Mektub)

“İlhamda kıl ucu kadar uygunsuzluk varsa, yanlış demektir.” (Mektubat-ı Rabbani, İmam Rabbani 1/112)

Anlaşılması gereken ilhamın gayr-i meşru değil meşru oluduğu fakat şerî bir geçerliliği olmadığı, sadece şerî bir hükmü teyidde kabul edilebileceğidir. İlham veli, salih kullara elbette gelebilir. Peygamberimiz Hazreti Ömer (ra) için 'Eğer ümmetim arasında (ilham gelen) bulunuyorsa o Ömer'dir' buyurmuştur. Maturidi hazretleride 'Kitâb-üt Tevhid'inde ilhamın dini konularda hüccet olamayacağını söylemiştir. Tasavvufta ise sufinin rüyalarında veya bazı ibadet, zikir esnasında kendine gelen ilhamlar, sadece kendisini bağlar ve kendisinin süluk yolunda nefsini terbiye yolunda yardımcısıdır. Mürşidi onun terbiyesini ve talimini ilhamına göre ayarlar. Sufiye ilham gelebileceğine dair;

Allah’ın kulluk görevini ifa eden Müslümanların kalbine takvâyı açıklaması, bildirmesi ve isyan ile ibadet arasındaki farkı beyan edip, idrak ettirmesidir. (Maturidi, Te'vilat-ül Kurân)Image
Sep 1, 2024 32 tweets 31 min read
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Türkiye Mason Cemiyeti’ni kapattırdığı için Yahudi Masonlar zehirledi.

Plan Kremlin’de yapıldı, Türkiye’de uygulandı… Egenin ve Balkanların tanınmış kıdemli komünist mübeşşiri Varnalı Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas, Yunan komünistlerin yayın organı Laiki Foni (Halkın Sesi) Gazetesi’nin 1 Ağustos 1948 tarihli nüshasında yazdığı anılarda şöyle dedi:

“1937 yılının ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor, bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek sureti ile indirdi. Etrafında çember meydana getirdiğimiz Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti.”

KATİLLER, İŞBİRLİKÇİLER KİMLERDİ?

Yunanistan’da yayımlanan –Laiki Metopo (halk Cephesi) Gazetesinde yayımlanan dizi yazıda “Dr. Abrevaya ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar” denilmektedir.

Bahsi geçen Abrevaya, Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı’dır. Abrevaya, İzmir doğumlu olup, Paris’te tahsil görmüştür.

Atatürk’ün ölümünden sonra Niğde Milletvekilliği yapmıştır. Prof. Dr. N. Fissenger, hükümet tarafından Paris’ten getirilmiştir.

8 Eylül 1938 tarihinde bir gün önce yaptığı muayeneye göre Prof. Dr. Ömer Neşet İrdelp ile birlikte düzenledikleri rapor uzun yıllar sonra ortaya çıkmıştır.

Fissenger ayrı teşhiste bulunmasına rağmen Atatürk’ün ölüm raporunda, diğer doktorlarla aynı görüşteymişçesine yazılmıştır.
Muhtemelen Paris’ten getirilen ilaçların temin yeriyle de ilgisi vardı.

SARI LİDER’İ ÖLDÜRME KARARI ALINIYOR

Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı sırasında öğrendi. Sinirlerine hakim olamayarak şunları söyledi;

“O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!…”

Türkiye’nin ikinci Mason lideri Kimyager Mustafa Hakkı Nalçacı, acilen Kremlin’e davet edildi.

Nalçacı Moskova’ya korkarak gitti.
Başına bir hal gelmesi halinde Kremlin’in Çankaya’ya siyasi baskı yaparak serbest bırakılmasının sağlanmasını istedi.

Kremlin, Nalçacı’ya garanti verdi, verdiği teminatlarla onu rahatlattı.

Kremlin’den aldığı taahhütlerle korkusu geçen Nalçacı, işi ileri götürerek Atatürk’ün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet başkanlığında bir hükümet kurulmasını istediyse de, Kremlin “gerici Mareşal Çakmak’ın tabancasına hedef olunacağı” itirazı ile Nalçacı’yı frenledi.

Varnalı Bulgar Yahudisi Farmason Avram Banaroyas ve Türkiye’deki masonları ikinci lideri Mustafa Hakkı Nalçacı Kremlin yetkilileri ile toplantıdayken, yapılan konuşmaları Yunanlı gazeteci Apostolos Grasoz, ünlü Sovyet despotu Laurenti Beria ile birlikte yan odada ses alma cihazıyla takip ediyorlardı.

Bu konuda Avram Benaroyos, “İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük.
Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm’ kararına uyduk.

Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar. Atatürk’te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.” şeklinde yazdı.

Benaroyos 1 Ağustos 1948 tarihli Yunan Halkın Sesi (-laiki foni) gazetesinde bunları yazarken, Yunanlı Gazeteci Apostolos Grazos da Halk Cephesi (Laiki Metopo) gazetesinde 1-5 Eylül 1949 tarihlerinde yazdığı seri yazıda şu görüşleri dile getirdi;

“Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladık. Bundan sonra yapılması elzem olan üç vazife daha vardı.

Bunları seri olarak tatbik etmek icap ediyordu ki; Doktor Abrayava ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar.Image 1- Bazı Avrupalı tıp dahileri, siroz mütehassısları, Sarı Lider’in hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimiz, meydana getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı Lider’in tedavinizde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.”

KİMLER MASONDU?

Atatürk’ü tedavi eden doktorlar arasında: Mim Kemal Öke, Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı masonluğu alenen bilinenler arasındadır.

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da masondu.

Devrin mason yöneticilerinden (Türkiye Locası) Dr. İsmail Hurşit, Muhittin Osman Omay kapatma kararı tebliğ edilenler arasındadır.

TEDAVİ EDEN DOKTORLAR

Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve
Prof. Dr. Nihad Reşad Belger Atatürk'ü tedavi eden müdavi (sürekli) doktorlardı.
Prof. Dr. Akil Muhtar Özden,
Prof. Dr. Süreyya Hidayet Sertel,
Prof. Dr. Mim Kemal Öke (adı sürekli tedavi edenler arasında da geçmektedir),
Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı,
Dr. Mehmet Kamil Berk,
Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ise gerektiğinde sürekli doktorların danıştıkları danışman hekim olarak görev yapmışlardır.
Sağlık Bakanı Dr. İ. Refik Saydam idi.
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr. Asım Arar idi.

Bunların dışında, Paris'ten Prof. Dr. N. Fissinger (3 defa), Berlin’den Prof. Dr. Von Bergman, Viyana’dan Prof. Dr. H. Epinger isimli üç yabancı doktor da Atatürk'ün tedavisinde görev almışlardır.Image
Aug 29, 2024 4 tweets 5 min read
MORRİS ŞİNASİ

Yıl 1855, Manisa'da Sefarad Yahudilerinden fakir bir ailenin bir oğlu olur, ismini Morris koyarlar..

Morris, 9 yaşında kuşpalazı hastalığına yakalanınca ölümle burun buruna gelir.

Şinasi isimli bir doktorun tedavisi neticesinde iyileşince, ailesi ona Şinasi ismini de verirler..

Bu bir vefa borcudur. Bu vefa anlayışı Morris'in ruhuna da işleyecektir..

Derken Morris 15 yaşına gelince fakir olan ailesine yardım etmek için Yahudi mezarlığında bekçi olarak işe girer..

Okuma yazması olmadığından işten atılır.. Sebebi ise,dışardan bir Yahudi ailesi gelir ve mezarlıktaki yakınlarının mezarını görmek isterler.. Fakat mezarın yerini bilmiyorlar, Morris ise okuma bilmediğinden mezarın yerini gösteremez..

Bu aile durumu bölgenin Yahudilerine bildirerek Morris'i işten attırırlar..

İş arayan Şinasi 1870 yılında henüz 15 yaşlarında yine bir Yahudi olan Garofolo isimli bir tütün tüccarının yanında işe girer..

Kısa zaman da patronunun gözüne giren Morris, gösterdiği başarıdan dolayı patronu tarafından Mısır'a götürülür. Orda da gösterdiği başarılardan dolayı artık patronuyla iyice dost olmuştur..

Morris 1890 yılında Amerika'ya gitmeye karar verir.. Patronundan aldığı 25 bin dolarla yeni dünyaya geçer.. Orada Chicago Beynelmilel Fuarında kendi icadı olan bir sigara yapıştırma makinası sergiler.. Makina oldukça ilgi görür..

Buradan kazandığı parayla hem Garofolo'ya olan borcunu öder, hem de bir iş kurma imkânı bulur..

Yıl 1903'e geldiğinde ABD Devleti Akdeniz'de ticaret yapabilmek ve gemilerini geçirebilmek için Sultan Abdülhamit'e başvurur..

Sultan bu teklifi Osmanlı'ya haraç vermesi karşılığı kabul eder.. Yanlız bir şart daha koşar ve "Bizden tütün de alacaksınız" der..

Amerika bunu da kabul eder ve tarihinde ilk ve tek olarak Osmanlı'ya haraç verir..

İşte bu tütün anlaşması Morris'in yolunu açar.

Ege tütününü iyi tanır ve bağlantıları da vardır ve bu avantajını iyi kullanır..

Kısa sürede önünde geniş ufuklar açılan Morris, erkek kardeşi Salomon'uda Manisa'dan getirterek iş alanını iyice geliştirir..Image New York 'ta Brodway 120 Sokakta SCHİNASİ BROTHERS COMPANY Isimli bir sigara fabrikası kurar. (Bu bina hâlâ ayakta kalmayı başarmıştır.)

Kurduğu bu fabrikada Türkiye'den götürdüğü tütünleri kullanan Morris, kısa zamanda Türk tipi sigaralarla üne kavuşur.

Türkiye'den özellikle Manisa ve Akhisar civarından aldığı tütünleri, yine bu bölgeden götürdüğü usta ve kalifiye işçilerle yüksek kalite mamuller elde etmeyi başarır..

1903 yılında, Selanik'te iş arkadaşı olan Jozef Ben Rubi'nin kızı Laurette ile tanışıp evlenir. 3 kız ve 1 oğlu olur..

Artık Morris çok zengindir..

Hatta Yunan Yahudisi eşi için o döneme göre oldukça gösterişli bir malikâne yaptırır..

Malikânenin 52 odalı olduğu rivayet edilir..

Morris,Yunanistan'da bir basın açıklaması yapar. Bir gazeteci bir kâğıda bir soru yazar ve Morris'e verir..

Morris kâğıdı yanındakine verir ve "Ben okuma bilmem, sen oku" der..

Ardından başka bir gazeteci;

"Okuma yazma bilmeden bu kadar zengin oldunuz.. Birde tahsilli olsanız kim bilir ne olurdunuz?" der..

Morris şöyle yanıtlar; "İyi bir mezar bekçisi olurdum!!"

1916 yılında şirketin tüm haklarını Amerikan Tabacco Company'e satar ve iş hayatından çekilir..

Bu arada çocuklarını kurduğu ve Morris'in arkadaşı Philip'in de ortak olduğu Morris bizzat kurmuştur ve şu an dünya tütün devi olan Philip Morris Company doğmuştur..

Gerisini bilirsiniz..

Peki hâlâ Manisa'da hizmet veren Şinasi Morris hastanesinin hikâyesi nedir?

Morris 1928 yılında memleketi olan, doğup büyüdüğü yer olan Manisa'yı hiç unutmadı..

Okadar ki, yaptırdığı evi Türk stili yaptırır ve içini de yine Türk Şark tarzı ile döşer..

Çocukluğunda çektiği hastalığı ve gördüğü vefayı da unutmaz..

Bu amaçla bir milyon dolarlık bir bütçe ayırır.

Bunun 800 bin doları ile bir hastane yaptırır. Bu hastane çocuk hastanesidir..

Çok geniş arazisi vardır ve burada inek, koyun, keçi ve tavuk gibi hayvanlar beslenir ve sebze ,meyve yetiştirilir ki, çocukları taze besinlerle beslesinler diye..

Yine bu hastanenin faytondan ambulansı ve başhekimin faytondan makam aracı vardır..

Bütün bu ayrıntılar bizzat Morris tarafından düşünülmüştür..

Geriye kalan 200 bin dolarla da devlet tahvili alarak, bu tahvillerin getirisi olan 33 bin dolar her yıl 2 taksit halinde, Morris Şinasi Çocuk Hastanesine gönderilir..

Morris Şinasi kurduğu bu vakıfla hastanenin geleceğini de düşünmüştür..

Chemical Bank Of New York'u da mutemet tayin etmiştir.

3 yılda bir kurduğu vakfın mütevelli heyeti Türkiye'ye gelerek, Manisa'da hastaneyi ziyaret etmekte ve yapılan işleri yerinde denetlemekteydiler taaa ki bu yıla dek..

Bu yıl Sağlıkta devrim yapan Hükümetimiz meşhur hasta garantili şehir hastanelerinden birini de Manisa’ya yapar ve Morris Şinasi Çocuk Hastanesi kapatılır.!

Arazisi mi? Şimdilik atıl durumda..

Akibetini tahmin etmek zor olmasa gerek..Image
Aug 27, 2024 5 tweets 4 min read
MALAZGİRT AYNI ZAMANDA KÜRT VE ARAP ZAFERİ İSE NEDEN ÇOŞKU İLE SADECE BİZ KUTLUYORUZ?

“TÜRKLER ANADOLU’YA SONRADAN GELDİ” DİYEN DEMİRTAŞ BUNLARI BİLMİYOR

Selahattin Demirtaş dedi ki:
“Kürtler, binlerce yıldır bu toprakların gerçeğidir. 1071’de Alparslan Malazgirt’e gelmeden önce de Kürtler burada vardı.”
Yani, “Türkler Anadolu’ya sonradan geldiler” demeye getiriyor!
Demirtaş, ilköğretim okullarında ezberletilen resmi tarih ağzıyla konuşuyor.

Bilmiyor.
Türki Kralı İlsu-Nail’i filan bildiği yok.
Amasya Oluz Höyük kazılarını duymamış.
M.Ö. 2200 yıllarına ait Anadolu yazıtlarından haberi yok.
İlkokulda okuduğunu tekrarlıyor! Yazık. Bu tür “tarihsel bilgilerle” biraz mürekkep yalamış Cihangir-Nişantaşı seçmenini bile ikna edeceğini sanmıyorum!

Anadolu’da, Balkanlar’da, Ortadoğu’da Türkler 8 bin yıldır varlar.
Demirtaş bu sözleri ederken kitapevi raflarına yeni bir kitap kondu:
“Doğdukları topraklardan zorla sürüldüler; köle edildiler: PEÇELİ: Köle Türkler.”

Yazarı, İlknur Altıntaş.
Kitap, 869, 870 ve 883 yıllarını anlatıyor…
Abbasilerin tüm Ortadoğu’ya hükmettiği yıllar!
Başkent Samarra…

Annesi Türk olan Halife Mu’tasım (ve devamında gelenler) Türk askerleriyle ve Türk bürokratlarıyla yönetti Abbasi Devleti’ni…
Kitapta ilgi çekici ayrıntılar var; Bağdat doğumlu Türklerin ismi zamanla değişti:
Tolun Türk ismi iken oğluna Ahmet ismini verdi.
Boğa Türk ismi iken oğluna Musa ismini verdi.
Samarra’nın önde gelen komutanlarının çocukları zamanla önemli valiliklere atandı. Örneğin… Boğa’nın oğlu Musa, Rey/İran valisi; Bayıkbey, İskenderiye ve Berka/Mısır-Libya valisi; Tolunoğlu Ahmet, El Katai/Kahire valisi;Amacur el Türki, Dmaşk/ Şam valisi; Kundacıkoğlu İshak ise Musul valisi oldu.Image 1- Demem o ki:
Bilmeden konuşuyor
Demirtaş!..
“PKK Büyükelçiliği” cinayeti
Madem konu HDP-PKK’dan açıldı, devam edelim.
PKK’nın -en azından- 2013 yılı başına kadar Paris’te gayrı resmi bir büyükelçiliği olduğunu bilmiyordum! Lafayette Sokağı’nda yüzyıllık bir apartman olup üzerinde hiçbir isim ya da işaret taşımayan binanın ikinci katı, bu işe yararmış…

Mine Kırıkkanat’ın “Hiç Kimse” adlı kitabından öğrendim.
Mine Kırıkkanat korkusuz-yiğit bir gazeteci.Image
Aug 27, 2024 18 tweets 9 min read
YENİÇERİLER ZİNDANDA GENÇ OSMAN'A NE YAPTILAR? VE GENÇ OSMAN'IN İNTİKAMI NASIL ALINDI?

Osmanoğullarından Sultan II. Osman... Nam-ı Diğer: Genç Osman.

O, 14 yaşında istikbal vaat eden bir Osmanlı Sultanı olarak tahta çıktı.

18 Yaşında ise asilerin çıkardığı bir isyan ile tahttan indirildi ve katledildi.

Kaybettiği tek şey tahtı değildi.

İstanbul sokaklarında bir suçlu gibi dolaştırıldı, dövüldü, hakaretler edildi.

Gücü, itibarı, onuru ve saltanatı ayaklar altına alındı.

Padişah'a yapılanlar o kadar ağırdı ki, iddialara göre katledilmeden önce namusuna bile göz dikilmişti!

Peki nesiller boyunca bir rivayet olarak dolaşan, Genç Osman'a tecavüz edildiği dedikoduları doğru muydu?

İşte Yedikule Zindanları'nda Genç Osman'ın başına gelenler...Image 1- II. Osman, 3 kasım 1604 tarihinde Sultan I. Ahmet'in ilk şehzadesi olarak İstanbul'da doğdu.

Yetenekli ve gelecek vaat eden bir Şehzade idi.

Arapça ve Farsça'nın yanında, Yunan asıllı Annesi, Mahfiruze Hatice Sultan tarafından kendisine Yunanca, Latince ve İtalyanca gibi diller de öğretilmişti.

Bir yanda Kösem Sultan ve Şehzadeleri gibi karşıt bir güç olmasına rağmen Şehzade Osman, Venedik elçilerinin raporlarında; "Şehzadelerin en bilgesi ve kültürlüsü" olarak geçiyordu.
Aug 18, 2024 15 tweets 7 min read
TANRI JAPONYAYI NASIL KURTARDI?

Moğollar ve Samuraylar...
Farklı coğrafyalarda farklı kültürlere sahip bu iki askeri sınıf, 1200'lü yılların sonunda karşı karşıya gelmişti.

Bozkırdan gelen Moğolların kalabalık askeri grupları, Samurayların ise meşhur kılıçları (katana) vardı.

İşte Dünya tarihinde pek bilinmeyen Moğolların Japonyayı işgal girişimi...Image 1- 13. Y.y. a damgasını vuran Moğolların, Cengiz Han ile başlayan "yayılma siyaseti" Cengiz Han ölünce yerine geçen oğlu Ögeday Han zamanında da devam etmiş, Batıda Rusya ve Avrupanın büyük bir kısmı ele geçirilmiş, doğuda ise Korenin bir bölümü işgal edilerek Kuzey Çin tamamen hakimiyet altına alınmıştı.

Ögeday Hanın ölümü sonrasında başa geçen oğlu Mengü Han, küçük kardeşi Hülagüyü ortadoğuya, diğer kardeşi Kubilayı da Çin üzerine gönderdi.

Kubilay burada kazandığı başarılarla kısa zamanda Kore ve Çinin tamamını ele geçirdi. Ve kendisini Çin İmparatoru olarak ilan etti.Image
Aug 17, 2024 10 tweets 5 min read
MHP Ankara eski il yönetim kurulu üyesi Mehmet Sakarya’nın kaleminden..!!!

BİZ UYUDUK…!?

ABD 2002 yılında ülkemizi işgal ettirdi. Kime mi..!?

T.C. kimliği taşıyan, fakat aslında fanatik Türk düşmanı olan mollalara..!?

Hafızanızla zaman tüneline girin, Yaşadıklarımızı bir film gibi seyredin! Hafızın şiir okuması ve göstermelik kodese aldırılması…Image 1- Mağdura bu millet bayılır… ABD yani CIA bizi bizden iyi tanır…

Ben o sırada MHP Ankara İl yönetimindeydim. Bahçeli ani kararla istifa ettirildi, Hükümet yıktırıldı. İstifa haberi geldiğinde, İl yönetimi toplantıdayız, Dedim ki,

“Herkes intihar edebilir, Genel başkanımız da siyaseten intihar etmiştir, yalnız partiyi de peşinden sürüklemiş, onu da öldürmüştür”Image
Aug 17, 2024 18 tweets 18 min read
380 AYRI ANADİLİN KONUŞULDUĞU

ABD’DE TEK ORTAK VE RESMİ DİLİ: İNGİLİZCE / CENGİZ ÖZAKINCI

1990 yılı nüfus sayımında ABD yurttaşlarına soruldu:

“Etnik ırk, soy kökeniniz nedir?”

Verilen yanıtlar ABD yurttaşlarının 500 dolayında değişik soy ve ırklardan geldiklerini ortaya çıkardı. (Belgelerini geçen ayki yazımda yayımladım.) Aynı sayımda ABD yurttaşlarına şu da sorulmuştu:

“Evinizde hangi dili konuşuyorsunuz?”

Verilen yanıtlar, ABD yurttaşlarının, evlerinde İngilizce dışında 380 dolayında ayrı anadil konuşmakta olduklarını ortaya çıkardı.

ABD resmi raporlarında hangi eyalette kaç değişik anadil konuşulduğu da saptanıyor. 2010 nüfus sayımına göre:

2010 yılı sayımında, ABD nüfusunun yüzde 16,3’ünü oluşturan 50,500,000 (elli milyon beşyüz bin) kişinin evlerinde anadil olarak “Hispanic” (İspanyolca) konuştukları; bunların çoğunun 1960’lardan başlayarak ve sayısı her yıl katlanarak büyüyen göç dalgalarıyla Meksika’dan, Küba’dan, vs. ABD’ye göçmen olarak geldikleri; kırk yıl sonra 2050 yılına doğru ABD nüfusunun yüzde 30’unu oluşturacakları; bunların Amerikan yurttaşlığına girmiş olmalarına karşın, ezici çoğunluğunun Amerikan ulusuyla kaynaşmadıkları ve ülkenin ortak dili İngilizce’yi öğrenmedikleri, konuşmadıkları resmen saptanmış durumda…

2008’de ölen ABD’lı akademisyen Samuel P. Huntington, Foreign Policy dergisinin 2004 Mart sayısında yayımlanan “Hispanic Challenge” başlıklı yazısı ve aynı yıl yayımlanan “Biz Kimiz?” (Who Are We?) adlı kitabında, Amerikan ulusuyla kaynaşmayan yüzde 16,3’lük “Hispanic” nüfusun, bu çoğalma hızıyla 2050 yılına doğru ABD’yi etnik bölünmeye sürükleyebileceğini; bunu önlemenin biricik yolunun ise, onların “rüyalarını bile İngilizce görecekleri düzeyde İngilizce konuşmalarını sağlamak olduğunu savunuyordu.

Bundan sonra Amerika’da pek çok köşe yazarı 2050 öngörülerini yazmaya başladı. “Türk Huntington’u” diyebileceğimiz kimi yerli “Batı papağanları” da Huntington’a ait olan ABD’nin 2050 yılında “Hispanic” ler tarafından parçalanacağı “kehaneti” ni sanki kendi buluşlarıymış gibi sunan yayınlar yaptılar.

Çeşitli etnik kökenlerden gelen anadilleri farklı toplulukların bir ulus oluşturabilmesinin, “ortak bir dil” kullanmalarına bağlı olduğu, ABD’nin yaşayarak öğrendiği bir gerçeklik. Huntington’un değinmediği bir gerçek de şu:

ABD’nin geçmişinde, bugünün yüzde 16’lık “Hispanic”lerinden çok daha ağır, 1890’larda ABD nüfusunun yüzde 53’ünü oluşturan Alman kökenli yurttaşlar sorunu vardı. O yıllarda, sokaktaki her iki ABD yurttaşından biri Alman kökenliydi. Bunlar, ABD’de bütün derslerin Almanca okutulduğu okullar açıyor, Almanca gazeteler, dergiler, kitaplar yayımlıyor; Alman tiyatroları, Alman kabareleri, Alman birahaneleri, Alman şirketleri açıyor; ve caddeleri, sokakları Almanca işyeri tabelalarıyla donatılan Amerika, hızla Almanlaşıyordu. Dahası, 1890’larda ABD nüfusunun çoğunluğunu oluşturan bu Alman kökenliler dış politikayı bile etkiliyor, ABD’ye Almanya’nın düşmanına düşman, dostuna dost bir politika izlemesini dayatıyorlardı. Ancak, bu durum 1890’ların ikinci yarısında değişecek ve ABD nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Alman kökenliler, 1896’da ABD’deki Alman kanaat önderlerinin önerisiyle, ABD’nin ortak dili olan İngilizce’yi öğrenip günlük yaşamlarında kullanarak Amerikan ulusunun ayrıcalıksız yurttaşları olmaya yöneleceklerdi. Bu yönelişten yüz yıl sonra yapılan 1990 – 2000 ABD nüfus sayımlarında, etnik kökenini Alman olarak tanımlayan ABD yurttaşlarının sayısı tüm nüfusa oranla yüzde 25’lere gerilemiş, İngilizce bilmeyen Alman kökenli Amerikalı sayısı ise yok denecek ölçüde azalmıştı. 1890’larda ABD nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Alman kökenlileri ortak dil İngilizce ile Amerikanlaştıran ABD’nin, bugünün %16’lık “Hispanic”lerini aynı yöntemlerle Amerikan ulus potasında kaynaştırması olanaksız değil… Nitekim, “Tek Dil İngilizce Akımı” (English-Only Movement) İngilizce’nin ABD’de hem tek ortak dil ve hem de tek resmi dil olarak benimsenmesi için çalışmakta. 1- YA SEV, YA TERKET!

1930’lar Türkiyesi’nde “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyalarına benzer kampanyalar; bugün ABD’de ulusal dil İngilizce için yürütülüyor. 2005 yılında Kongre’ye sunulan “İngilizce Dil Birliği Yasa Tasarısı” (English Language Unity Act) yasalaşma yolunda çeşitli aşamalardan geçerek, 5 Mart 2013 günü ABD Senatosu’na, 6 Mart 2013 günü Temsilciler Meclisi’ne sunuldu. Yasa tasarısı, “ABD’de resmi dil İngilizce’dir” maddesiyle başlıyor. Tasarıya göre, tüm ABD yurttaşları Bağımsızlık Bildirgesi’nin özgün İngilizce metnini, ABD Anayasasını ve yasalarını okuyup anlayacak ölçüde İngilizce bilecekler; bu düzeyde İngilizce bilmeyen göçmenler, ABD yurttaşlığına alınmayacak; devlet dairelerindeki bütün işlemler İngilizce olacak; yurttaşlar özel yaşamlarında ise diledikleri dili kullanabilecekler…

Evet, ABD’de Mart 2013 itibariyle son durum bu. Peki, Türkiye’de son durum ne?

ABD’de “Tek Resmi Dil: İngilizcedir”, “Vatandaş İngilizce Konuş!” demek, Demokratik Cumhuriyetçiliktir; buna karşılık Türkiye’de “Tek Resmi Dil Türkçedir”, “Vatandaş Türkçe Konuş!” derseniz, “birileri” sizi anında “Irkçı Faşist” olarak damgalayacaktır. ABD ve diğer Batı ülkelerinde “Demokratik” sayılanın, Türkiye’de “Irkçı Faşizm” sayılması; Batı’da “Anarşi” olarak tanımlanacak türden görüş ve uygulamaların, Türkiye’de “Demokrasi” olarak yutturulması; bence, ülkemizin tüm sorunlarından çok daha önemli bir sorundur.

Cengiz ÖZAKINCI, “Bütün Dünya”, Ocak 2014

cengizozakinci@butundunya.com.trImage
Aug 13, 2024 22 tweets 12 min read
İsrail
İsrail'i tek bir millet gibi görseniz de içerisinde birbirinden farklı ana 7 yahudi grup ile ufak 108 ayrı etnik ve kültür grubu mevcuttur.
Aralarında tamamen Avrupalı ideolog ve kurucu halk Aşkenazlar olmakla birlikte savaşla alakasız milletler de bulunur.
Biraz tanıyalım.Image 1- Aşkenazlar;
Eğitim oranları geriye doğru 5. nesilde bile (100 yıl) yüksektir.
Siyonizm'in ilk kurulduğu ve ona ilk sahip çıkan gruptur.
Türk, Alman, Macar, Rus ve Yahudi melezi bir topluluktur. Sarışın ve açık tenliler genelde bunlardır.
Şu bölgelerde çokturlar.
Bunların dedelerinin genelde hiçbiri boş tipler değildir.
Ya bir dedesi ülkenin kurucu kadrosundandır ya da bir örgütün lideri, gençlik yapılanmacısı, ilk sinema tv kurucusu, ilk basın, hastane, kurucusu, üniversite hocaları vb. şeklindedir.
En asil zümredir ve saygı görürler.
7,2 milyonluk İsrail Yahudilerinin 2/5 kadarı 2,8 milyonu Aşkenaz yahudileridir.
Bunlar arasında bir sınıflandırma yapmak gerekirse Rus ve Ukrayna yahudileri (1,2 ila 1,5 milyon) en savaşçılarıdır.
Alman ve Doğu Avrupa yahudileri ise sistemi ve kurumları oluşturan kimselerdir.
Aşkenazların Rusya grubunun güney kanadı ağırlıklı olarak Hazar Yahudileri veya onlarla karışmış olanlardır ancak çok uzun süre önce asimile olmuş ve çoğunlukla Alman gramerli-Yiddish dilini benimsemişlerdir.
Rusya içerisindeki devrimciler de sıklıkla bunlardan çıkmıştır.
Aşkenaz olup siyonizme pek karışmamış olanlar ise aslında toplu yıkıma uğramış bir gruptur.
Bunlar da eskiden Avusturya Macaristan'a bağlı olan günümüz Romanya'sındaki Satu Mare ve çevresinden gelenlerdir.
Çoğu ABD'de yaşar. %80'i soykırıma uğramış masum ve barışçıl bir gruptur.
Özellikle Polonya ve Rusya güneyindeki yahudilerde Türk genleri fazlaca saptanmıştır.
Turek şehrindeki Yahudiler de böyleydi. Topluca katledildiler.
Houston Üniversitesinden Dr. Elhaik yaptığı coğrafi etno-genetik araştırmalarda bu toplumun Türk kökenli olduğunu ortaya koymuştu.
Yahudilerin ağırlıkla "yahudi burnu" denilen belirgin kısmı bunlarda daha az belirgin olup, ten renginde az germen ve slav etkisi ve kafatası-iskelet-boy oranlarında da turani belirtiler saptanmış ama bunlar ölçüt değil.
Esas ölçütler Y-DNA ve Haplogrup analizlerinden alınmış.

👇instagram.com/ArsivSaka
Aug 8, 2024 13 tweets 5 min read
ACIMASIZ BİR OLAY, BİR ALINTI!

İzin verirsen tepene çıkar. Meme vergisi 1800’lü yılların başı..

İngiliz sömürgesi Hindistan’da yalnızca alt sınıftaki kadınlar Mulakaram ismi verilen ‘Meme Vergisi’ ödemeye mecbur tutuldu. Image Travancore Eyaleti’nin kralı kadınlar üzerinde kendi vücutlarında söz hakkı olmada hiç bir sakınca görmedi. Eğer alt sınıftan bir kadın iseniz vucudunuzu kapatmak için, kapı kapı gezen memurların sizi elleyerek kontrol etmesine izin vermeniz ve size uygun düşen vergiyi ödemeniz..
Aug 7, 2024 25 tweets 9 min read
BELKİ 30 KEZ DE ZEVKLE OKUDUM,
BİR DE SİZ OKUYUN

Arabamız su kaynatmasa durmayacaktık, o sıcak yaz günü Balıkesir'in Savaştepe ilçesinde.
Yola çıkmadan önce arabaya bakım yaptırmış, hararet sorunu olduğunu söylememe rağmen arıza bulamamışlardı. Image Dağda su kaynattıktan sonra motorun soğumasını bekleyip ancak Savaştepe'ye kadar gidebilmiştik.
Birlikte yolculuk ettiğim eşim ve kızımın da canı sıkkındı. Günlerden pazardı ve her yer tatildi. Sanayi sitesinde arabaya baktıracak birilerini aradık, bulamadık. Image
Apr 21, 2024 10 tweets 9 min read
GÜNÜMÜZ UKRAYNA TOPRAKLARINDA KURULMUŞ BİR BÜYÜK TÜRK DEVLETİ; “HAZAR İMPARATORLUĞU”

Tarih bize daha önce hep anlatılmış gibi gelir. Bunun için de insanlığın hiçbir sırrı kalmamış zannederiz.

Ama…
Durum hiç de öyle değildir.
Hazarlar gibi…

Eflatun’un 9000 yıl önce, var olduğunu söylediği efsânevî kıta Atlantis misâli, 300 yıllık Hazarlar’ın da ardında iki mektupdan başka hiçbir iz bırakmadan yok oluşu gibi…

Hazarlar, Volga kıyılarında yani günümüzde Ukrayna bölgesinde hâkimiyet kurmuş Türkmen kökenli bir devlettir.

Hazar kelime anlamı olarak
“gezer adamlar” demektir.

Hazarlar’ın başlangıçta tamamen konar göçer Türkler gibi yaşam tarzları vardı.

Batı Göktürk Devleti’nin (582-659) parçalanmasıyla önce Gürcüstan yakınlarına daha sonra da Karadeniz’in kuzeyinden batıya hareketle günümüzde Ukrayna bölgesine yerleşmişler, önce Kırım’ı almışlar ardından da…
Hazar Türkçesi’nde;

Su kıyısındaki yer; Kıyı ev; (Kıyev) anlamına gelen Kiev’i ele geçirerek 300 yıl sürecek büyük bir imparatorluğun temelini atmışlardır.(651-1048)

Hazar İmparatorluğu kendi bölgesinde hâkim büyük bir güç olduğu gibi komşu ülkeleri de gücü ve kültürü ile çoğu zaman etkilemiştir.

Hazarlar neden o dönemde hâkim dinler olan İslâmiyet ya da Hristiyanlık değil de Yahudiliği seçmişlerdi..?Image Hazar hükümdarı Bulan Kaan, tek tanrılı üç dinin temsilcilerini çağırıp onlardan kendi inançlarını anlatmalarını ister.

Hatta…
Onlara adeta;
“-Beni baştan çıkarın” der…

Her biri kendi dininin üstün yanlarını anlatırken söylediklerini kanıtlamak için hepside bir şekilde Eski Ahid’e baş vurur.

Kaan da susayınca sucuların tasından su içmektense suyun kaynağına gitmenin daha doğru olacağını söyleyerek Yahudiliği seçer.

Bu anlatılan bazılarına garip bazılarına da romantik gelsede aslında bir efsânedir.

Zaten doğrulanmışı olasıdan, olasıyı olabilirden, olabiliri de efsâneden ayırmak kolay iş değildir.

Ancak….

“Türk Töresi” bizi her zaman doğru olana götürür...

Türkler’in her şartta özgürlükten başka hiçbir düşünceleri olmamıştır.Image
Apr 18, 2024 4 tweets 4 min read
HANGİ OSMANLIYIZ /BAHTİYAR AYDIN

Aslında yazının başlığı “Neden Cumhuriyetçiyiz?” ya da “Hangi Osmanlı?” olabilirdi…

Çünkü gerçekte iki farklı Osmanlı vardı. Halifeliğe kadar olan Osmanlı, namı-ı diğer Türk İmparatorluğu ile Halifelikten sonra Araplaşan İmparatorluğumuz…

Ve Araplaştıkça daha çok batan koca İmparatorluğumuz…

Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…

O günkü şartlarda Halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler, bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerindir.

(1517) Ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler.

İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur.

Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarında seçilecek iki bin civarında ulemanın, mollanın, Ebu Suud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmelerini sağlayarak imparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir değişle Türk İslam’ı terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini, dönüştürülmesini sağlamak konusunda anlaşırlar. Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır, “Türk’üm!” “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir.

(Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın “Türk’üm!” “Türkmen’im!” dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.)

Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur, 1603 yılına gelindiğinde artık Ehli Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır kapatılır, yerine Halid-i Nakşi Kürt-i Tekkeleri kurulur.

Yine bu dönem Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir, 1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…)

Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilir…

Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, kırdırılır, ganimeti bile toplatmazlar…

Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar…

Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak içinde Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler.

Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır…

Buna tarihimizde “Ekrad Türkmanlar” denir...

Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır…)
Apr 14, 2024 16 tweets 15 min read
Bu adamı biz ülkemizde misafir ettik öldürülmesin diye. Ne büyük hata!

Şivan Okçuoğlu yazdı: Humeyni'nin fetvalarını okuyunca küçük dilimi yutacaktım

İran İslam Devrimi'nin mimarı olan Ayetullah Humeyni hakkında yaptığım bir araştırma esnasında, kendisinin fetvalarını içeren 'Yeşil Kitap' adlı bir metinle karşılaştım. İslam Hukuku'nun gündelik yaşama olan etkilerini belirli kurallar dizisi ile açıklayan Humeyni'nin fetvalarını okurken adeta kanım dondu, bazı fetvalar ile oldukça şaşırtıcıydı diyebilirim.

Eşcinsel ilişkiden çocuklar ile yapılan sürekli ya da geçici evliliklere kadar, İran'ın Müslüman Şia halkının bir kesimi tarafından Humeyni'ye yöneltilen sorulara, Ruhani'nin verdiği yanıtların derlenmesinden oluşan ve İslam hukukunun Şia inancındaki yansımalarının dehşet boyutunu ortaya koyan bu fetvaların bazılarını Odatv okuru için derledik.

Little Green Book – Küçük Yeşil Kitap'ın, bilhassa Humeyni tarafından kaleme alınmamış olduğunu biraz araştırma yaptıktan sonra anlama şansım oldu, fakat içeriğindeki sözler, yani fetvalar Humeyni'ye ait. Humeyni'nin yaşam süresi boyunca çok sayıda takipçisinden gelen sorulara verdiği yanıt niteliğindeki fetvaları İran'da Tahrir Al-Vasilah adlı dört ciltlik bir eserde toplanmıştır. Küçük Yeşil Kitap ise, batılıların bu dört ciltlik eserin içerisinden yaptıkları derlemeleri içermektedir.

İnternet forumlarında konu hakkında yapılan tartışmaya bakılacak olursa, sadece Küçük Yeşil Kitap'ın (KYK) referans olarak gösterilmesi insanlarda kuşku yaratmış, KYK'nın içerdiği bilgileri doğrulama ihtiyacı oluşması nedeniyle asıl kaynak olan Tahrir Al-Vasilah'ın dmrt cildinin içerisinden karşılaştırma yapmak gerekti ki bunu da gerçekleştirdik.

İranlı Dr. Sayyid Ali Reza Naqavi'nin hazırladığı Humeyni'nin dört ciltlik Tahrir Al-Vasilah adlı eserinin baskısının PDF linklerini yazının sonunda kaynak olarak bulunabilir.

Dr.Sayyid, hazırladığı Tahran'da bulunan İmam Humeyni'nin Çalışmalarını Derleme ve Yayınlama Enstitüsü tarafından, 2002 (Hicri 1381) yılında basılan kitabın bir sayfasında Arap harfleri ile yazılan orijinal metinin karşı sayfasında İngilizce çevirisi ile yayınlanmış.Image TÜRKİYE'DE YAZMAYA BAŞLADI

Humeyni bu kitabı 1964 yılında Türkiye, Bursa'da sürgün olduğu yıl yazmaya başlamış ve bir sene ülkemizde kaldıktan sonra İran şahının ardından Türk hükümeti tarafından ülkeden çıkması istendiğinde geçtiği Irak'ta tamamlamış. Soruların bir kısmı kendisine geçmiş yıllarda yöneltilmiş olabileceği gibi, Türkiye ve Irak'ta geçirmek durumunda kaldığı zaman içerisinde mektup ile gelebilecek sorular olduğu gibi, bazı soruları kendi kendisine sormuş ve yanıtlarını gelecekte kullanılmak üzere fetva olarak kayıt altına almış olabilir.

Kitabın ilk yazımında ifadelerin daha sert bir üslupla dile getirildiği söylense de, ilerleyen yıllarda günümüze yaklaştıkça yapılan baskılarda kitabın anlatım üslubunda bir yumuşamaya gidilme ihtiyacı hissedildiği de belirtilmektedir.

Tahrir Al-Vasilah ile Little Green Book (KYK) arasında bazı farklar bulunuyor, KYK daha ziyade orijinal dört cildin 75 sayfalık bir özeti ve sadeleştirilmiş bir dil ile çevirilmiş diyebiliriz, halbuki Humeyni'nin fetvalarını içeren Tahrir Al-Vasilah dört cilt ve yüzlerce sayfadan oluşuyor ve daha resmi ve ağdalı bir dil kullanılmış.

Hepsini olmamakla birlikte 'kaynaklar' bölümünde bazı fetvaların Tahrir Al-Vasilah içerisinde hangi cilt ve hangi sayfalarda bulunduklarını da not düştüm.Image