Arşiv Saka Profile picture
Türk, Türklük, Türkçülük, Atatürkçülük içerir.
Sadi Özgül 🇹🇷 🌤️ Profile picture Leyla Profile picture MEHMET Profile picture Erkan Profile picture Sibel Profile picture 6 subscribed
Sep 11 9 tweets 4 min read
KARAMANOĞULLARI DEVLETİ BAYRAĞI / SEMBOLÜ

Karamanoğulları Beyliği 1250-1487 yılları arasında Anadolu'da hüküm sürmüş olan beyliklerden biridir.

Yahudilerin kullandığı Davut yıldızı; Yahudilik henüz daha ortaya çıkmadan çok daha öncesi Türkler tarafından kullanılan çolpan yıldızından başka bir şey değildir. Bu nedenle Karamanoğlu beyliğinin kullanmış olduğu Çolpan Yıldızının Yahudilikle uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Karamanoğlu beyliği halis muhlis bir Türk beyliğidir. İsrail devleti ise henüz daha 1948'de kurulmuştur. Yani Davut yıldızının orijinali aslında Türklerin Çolpan/Çoban yıldızıdır.Image 1- Türkçe'den başka dilin konuşulmasını yasaklayan Karamanoğulları, Osmanlı Devleti'nin en büyük rakibi idi. Anadolu'da yaklaşık 230 yıl hüküm süren bu beylik, Türkmen beyliklerinin Osmanoğulları'dan sonra en önemlisi, en kudretlisidir. Merkezi Karaman (o zamanki adı Larende) olan geniş bir bölgede, güçlü bir devlet olarak hüküm sürmüş ve Büyük Selçuklu Devleti'nin halefi, Anadolu'nun hakimi olmak için Osmanlılarla mücadele etmişlerdi. "Karaman Tacı" bir prenslik değil, bir krallık sayılmıştır.Image
Sep 4 15 tweets 10 min read
1960'DA SAHİBİ BİR İNGİLİZ FİRMASI SHELL, RİSALE-İ NUR ENSTİTÜSÜNÜN KİTAPLARINI NEDEN BEDAVA BASAR, NEDEN DAĞITIR?

Babasının oğlu mudur shell'in, saidi kurdi?

Avrupa'nın göbeğinde bu kürtçü, deli saçması enstitü neden kuruldu?

Türkiye’de, nur tarikatının kurucusu kabul edilen hurafeci Said Nursî: Burada, hastalıklı bir ruh yapısına sahip olan, hurafeci Said Nursî’yi tanıtacak bazı bilgileri vermekte yarar var.

“Bölücüleri, kurtuluş savaşı veren milli ordumuza karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasında Said-i Kürdi (Nursi) de vardır.”

Said’i Nursi ve arkadaşları ABD’li görevliden “Kürt milli haklarının sağlanması konusunda, kendilerine yardımcı olmalarını” da istedi.
Bakınız: “Kadri Cemil Paşa, Doza Kürdistan, (Zinar Silopi), Hazırlayan, Mehmet BAYRAK, Ankara, 1992, s. 57.”

Diğer taraftan, ‘Said-i Nursi, önce Almancı, sonra Amerikancı, hem de bölücü olması bakımından Amerika’nın Bullit tarafından kurallaştırılan soğuk savaş stratejisinin Türkiye’deki kanaat önderi ve ruhani Lideri’dir. Bakınız: “Cengiz ÖZAKINCI - Türkiye’nin Siyasi İntiharı, İstanbul, 2005”

1907 yılında İstanbul’a giden hurafeci Said Nursî, verdiği dilekçede, Beytüşşebap, Sason ve Van’da, bölücü dilde eğitim veren okulların kurulmasını istedi.

Hurafeci-bölücü Said Nursî’nin yıkıcı özlemi bu şekilde gerçekleşirken, Isparta’nın Eğirdir’e bağlı Barla Beldesi’nin girişine konulması planlanan ‘Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin yaşadığı topraklardasınız’ yazılı tabelayla itibarının iade edilmeye çalışılması da hayli düşündürücüdür.

Hintli tarihçi Feroz AHMAD ise “Demokrasi sürecinde Türkiye” isimli kitabının 459. sayfasında şöyle yazıyor:

“Berlin’deki Risale-i Nur enstitüsü; Almanya, Hollanda ve Amerika’nın mali desteğini alarak Türkiye’de dağıtılmak üzere propaganda malzemesi üretiyordu. Risale-i Nur enstitüsüne, Hollanda’dan yapılan yardımlar, sermayesinde çoğunluğu Hollandalıların elinde bulunan, bir petrol şirketince; yani Shell grubu tarafından yapılmaktadır.”

Şimdi anladınız mı hurafeci Said Nursî’nin, ölmüş olmasına rağmen, her geçen gün hurafe karalaması Risale-i Nur’unun, neden daha da kalınlaştığını. Çünkü toplumun hurafelerle iyice kafasının karışması için, Said Nursi öldükten sonra da, propaganda malzemeleri, hurafe karalaması Risale-i Nur’a eklenmeye devam etti…

KİMİN ELİYLEMİ BU SEFERDE ABD-CİA ELİYLE FETHULLAH TARAFINDAN EMPERYALİST SENARYO DEVAM ETTİRİLDİ..

Said Nursî’nin selefi olan hurafeci FETÖ elebaşısı GÜLEN’Dİ. FETHULLAH ERMENİ'DİR.

"Fetullah GÜLEN Ermeni! kökenlidir ve bizzat büyük dedeleri Erzurum'da Türklere yapılan soykırımda aktif görev almıştır. Yalansa araştırın...”

Kaynak: Hasan Hüseyin MEMİŞ’in “CACIKİSTAN” adlı kitabı yalansa da bu kitap yayınlandıktan sonra tekzip edildiğini duymadım araştırmalarıma göre de bu noktada açılmış bir dava yok.

Murat ALPERENImage 1- Said Nursi'nin büyük hatalarından biriside ilhamlarını hüccet diye yazmasıdır.

Kendisi Risale-i Nur'un bir çok yerinde ilhamlarından ve kendisinin yazmayıp, kendisine yazdırıldığından bahseder.

Bu ifadeleri şunlardır;

“Yazdırıldı” (Şualar, 219)
“Yazdırılmış” (Lemeat, 68)
“Yazdırılmadı” (Tarihçe-i Hayat, 398)
“İzin olmadığından yazılamadı” (Kastamonu Lahikası, 28)
“İrade ve ihtiyarım ile yazmadım” (Şualar, 83)
“Yazmaya izin verilmedi” (Sözler, 157)
“Risâle-i nuru ben yazmıyorum, bana ilâhî olarak yazdırılıyor.” (Kastamonu lâhikası, 12 )
“Kalbime ilhâm olunan” (Kastamonu lâhikası, s. 280)
“Şu fıkra, Arabî geldiği için Arabî yazıldı.” (Sözler,26.söz sayfa 639)
“Şu Yirminci Pencerenin hakikati, bir zaman Arabî bir surette şöyle kalbe gelmişti.” (Sözler 914)
“Bu münacat,kalbe Farisî olarak tahattur ettiğinden, Farisî yazılmıştır. Evvelce matbu olan Hubab Risalesin de dercedilmişti.” (Sözler,17.söz s.79)
“Mütebâkîsi şimdilik yazdırılmadı.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi s.344)

Said Nursi ilhamlar ile yazdığı kitabı bir şeriât, tefsir kitabı görmekte. Halbuki ilham şerî bir geçerlilik ifade etmez.

Zaten böyle olsaydı Peygamberlere ve onlara gelen vahiye gerek kalmazdı. İlham meşru olsa da hüccet olamaz. Yalnızca bir hüccetin teyidi için geçerli olabilir.

Said Nursi üstadı Abduh'dan etkilenmiş olup onun şu görüşünü benimsemiş olabilir.

“Kişi, firaset, ilham gibi gizli ruhî idrak vasıtalarıyla bir bilgiye ulaşabilir. Bu, çoğu kere ruha bazı levhaların açılması şeklinde olur. Bunun kesinliği, ancak vukûundan sonra anlaşılır. Böyle bir ilham, bazı keskin gözlü kimselerin başkalarının görmediği çok uzak mesafeyi görmeleri gibi bir haldir.” (Menar Tefsiri, Tefsir-ül Kurân'il Hakim, M. Abduh VII / 422-423)

Fakat burada da Abduh 'kesinliği vukûundan sonra anlaşılır' demekle doğru bilgi vermektedir. Ehl-i Sünnet itikâdına göre ilhamın hüccet olamayacağını, ilhamın şerî bir hüküm oluşturamayacağını ulemalar bildirmişlerdir. Ulemalar ilham hakkında şunları demişlerdir;

“Evliyanın ilhamlarına uymaya emrolunmadık.” (Mektubat-ı
Rabbani, İmam Rabbani 1/272)

“İlhamla hükmetmek caiz değildir.” (Mektubat-ı Mevlana Halid 107.Mektub)

“İlhamda kıl ucu kadar uygunsuzluk varsa, yanlış demektir.” (Mektubat-ı Rabbani, İmam Rabbani 1/112)

Anlaşılması gereken ilhamın gayr-i meşru değil meşru oluduğu fakat şerî bir geçerliliği olmadığı, sadece şerî bir hükmü teyidde kabul edilebileceğidir. İlham veli, salih kullara elbette gelebilir. Peygamberimiz Hazreti Ömer (ra) için 'Eğer ümmetim arasında (ilham gelen) bulunuyorsa o Ömer'dir' buyurmuştur. Maturidi hazretleride 'Kitâb-üt Tevhid'inde ilhamın dini konularda hüccet olamayacağını söylemiştir. Tasavvufta ise sufinin rüyalarında veya bazı ibadet, zikir esnasında kendine gelen ilhamlar, sadece kendisini bağlar ve kendisinin süluk yolunda nefsini terbiye yolunda yardımcısıdır. Mürşidi onun terbiyesini ve talimini ilhamına göre ayarlar. Sufiye ilham gelebileceğine dair;

Allah’ın kulluk görevini ifa eden Müslümanların kalbine takvâyı açıklaması, bildirmesi ve isyan ile ibadet arasındaki farkı beyan edip, idrak ettirmesidir. (Maturidi, Te'vilat-ül Kurân)Image
Sep 1 32 tweets 31 min read
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Türkiye Mason Cemiyeti’ni kapattırdığı için Yahudi Masonlar zehirledi.

Plan Kremlin’de yapıldı, Türkiye’de uygulandı… Egenin ve Balkanların tanınmış kıdemli komünist mübeşşiri Varnalı Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas, Yunan komünistlerin yayın organı Laiki Foni (Halkın Sesi) Gazetesi’nin 1 Ağustos 1948 tarihli nüshasında yazdığı anılarda şöyle dedi:

“1937 yılının ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor, bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek sureti ile indirdi. Etrafında çember meydana getirdiğimiz Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti.”

KATİLLER, İŞBİRLİKÇİLER KİMLERDİ?

Yunanistan’da yayımlanan –Laiki Metopo (halk Cephesi) Gazetesinde yayımlanan dizi yazıda “Dr. Abrevaya ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar” denilmektedir.

Bahsi geçen Abrevaya, Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı’dır. Abrevaya, İzmir doğumlu olup, Paris’te tahsil görmüştür.

Atatürk’ün ölümünden sonra Niğde Milletvekilliği yapmıştır. Prof. Dr. N. Fissenger, hükümet tarafından Paris’ten getirilmiştir.

8 Eylül 1938 tarihinde bir gün önce yaptığı muayeneye göre Prof. Dr. Ömer Neşet İrdelp ile birlikte düzenledikleri rapor uzun yıllar sonra ortaya çıkmıştır.

Fissenger ayrı teşhiste bulunmasına rağmen Atatürk’ün ölüm raporunda, diğer doktorlarla aynı görüşteymişçesine yazılmıştır.
Muhtemelen Paris’ten getirilen ilaçların temin yeriyle de ilgisi vardı.

SARI LİDER’İ ÖLDÜRME KARARI ALINIYOR

Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı sırasında öğrendi. Sinirlerine hakim olamayarak şunları söyledi;

“O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!…”

Türkiye’nin ikinci Mason lideri Kimyager Mustafa Hakkı Nalçacı, acilen Kremlin’e davet edildi.

Nalçacı Moskova’ya korkarak gitti.
Başına bir hal gelmesi halinde Kremlin’in Çankaya’ya siyasi baskı yaparak serbest bırakılmasının sağlanmasını istedi.

Kremlin, Nalçacı’ya garanti verdi, verdiği teminatlarla onu rahatlattı.

Kremlin’den aldığı taahhütlerle korkusu geçen Nalçacı, işi ileri götürerek Atatürk’ün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet başkanlığında bir hükümet kurulmasını istediyse de, Kremlin “gerici Mareşal Çakmak’ın tabancasına hedef olunacağı” itirazı ile Nalçacı’yı frenledi.

Varnalı Bulgar Yahudisi Farmason Avram Banaroyas ve Türkiye’deki masonları ikinci lideri Mustafa Hakkı Nalçacı Kremlin yetkilileri ile toplantıdayken, yapılan konuşmaları Yunanlı gazeteci Apostolos Grasoz, ünlü Sovyet despotu Laurenti Beria ile birlikte yan odada ses alma cihazıyla takip ediyorlardı.

Bu konuda Avram Benaroyos, “İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük.
Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm’ kararına uyduk.

Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar. Atatürk’te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.” şeklinde yazdı.

Benaroyos 1 Ağustos 1948 tarihli Yunan Halkın Sesi (-laiki foni) gazetesinde bunları yazarken, Yunanlı Gazeteci Apostolos Grazos da Halk Cephesi (Laiki Metopo) gazetesinde 1-5 Eylül 1949 tarihlerinde yazdığı seri yazıda şu görüşleri dile getirdi;

“Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladık. Bundan sonra yapılması elzem olan üç vazife daha vardı.

Bunları seri olarak tatbik etmek icap ediyordu ki; Doktor Abrayava ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar.Image 1- Bazı Avrupalı tıp dahileri, siroz mütehassısları, Sarı Lider’in hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimiz, meydana getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı Lider’in tedavinizde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.”

KİMLER MASONDU?

Atatürk’ü tedavi eden doktorlar arasında: Mim Kemal Öke, Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı masonluğu alenen bilinenler arasındadır.

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da masondu.

Devrin mason yöneticilerinden (Türkiye Locası) Dr. İsmail Hurşit, Muhittin Osman Omay kapatma kararı tebliğ edilenler arasındadır.

TEDAVİ EDEN DOKTORLAR

Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve
Prof. Dr. Nihad Reşad Belger Atatürk'ü tedavi eden müdavi (sürekli) doktorlardı.
Prof. Dr. Akil Muhtar Özden,
Prof. Dr. Süreyya Hidayet Sertel,
Prof. Dr. Mim Kemal Öke (adı sürekli tedavi edenler arasında da geçmektedir),
Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı,
Dr. Mehmet Kamil Berk,
Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ise gerektiğinde sürekli doktorların danıştıkları danışman hekim olarak görev yapmışlardır.
Sağlık Bakanı Dr. İ. Refik Saydam idi.
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr. Asım Arar idi.

Bunların dışında, Paris'ten Prof. Dr. N. Fissinger (3 defa), Berlin’den Prof. Dr. Von Bergman, Viyana’dan Prof. Dr. H. Epinger isimli üç yabancı doktor da Atatürk'ün tedavisinde görev almışlardır.Image
Aug 29 4 tweets 5 min read
MORRİS ŞİNASİ

Yıl 1855, Manisa'da Sefarad Yahudilerinden fakir bir ailenin bir oğlu olur, ismini Morris koyarlar..

Morris, 9 yaşında kuşpalazı hastalığına yakalanınca ölümle burun buruna gelir.

Şinasi isimli bir doktorun tedavisi neticesinde iyileşince, ailesi ona Şinasi ismini de verirler..

Bu bir vefa borcudur. Bu vefa anlayışı Morris'in ruhuna da işleyecektir..

Derken Morris 15 yaşına gelince fakir olan ailesine yardım etmek için Yahudi mezarlığında bekçi olarak işe girer..

Okuma yazması olmadığından işten atılır.. Sebebi ise,dışardan bir Yahudi ailesi gelir ve mezarlıktaki yakınlarının mezarını görmek isterler.. Fakat mezarın yerini bilmiyorlar, Morris ise okuma bilmediğinden mezarın yerini gösteremez..

Bu aile durumu bölgenin Yahudilerine bildirerek Morris'i işten attırırlar..

İş arayan Şinasi 1870 yılında henüz 15 yaşlarında yine bir Yahudi olan Garofolo isimli bir tütün tüccarının yanında işe girer..

Kısa zaman da patronunun gözüne giren Morris, gösterdiği başarıdan dolayı patronu tarafından Mısır'a götürülür. Orda da gösterdiği başarılardan dolayı artık patronuyla iyice dost olmuştur..

Morris 1890 yılında Amerika'ya gitmeye karar verir.. Patronundan aldığı 25 bin dolarla yeni dünyaya geçer.. Orada Chicago Beynelmilel Fuarında kendi icadı olan bir sigara yapıştırma makinası sergiler.. Makina oldukça ilgi görür..

Buradan kazandığı parayla hem Garofolo'ya olan borcunu öder, hem de bir iş kurma imkânı bulur..

Yıl 1903'e geldiğinde ABD Devleti Akdeniz'de ticaret yapabilmek ve gemilerini geçirebilmek için Sultan Abdülhamit'e başvurur..

Sultan bu teklifi Osmanlı'ya haraç vermesi karşılığı kabul eder.. Yanlız bir şart daha koşar ve "Bizden tütün de alacaksınız" der..

Amerika bunu da kabul eder ve tarihinde ilk ve tek olarak Osmanlı'ya haraç verir..

İşte bu tütün anlaşması Morris'in yolunu açar.

Ege tütününü iyi tanır ve bağlantıları da vardır ve bu avantajını iyi kullanır..

Kısa sürede önünde geniş ufuklar açılan Morris, erkek kardeşi Salomon'uda Manisa'dan getirterek iş alanını iyice geliştirir..Image New York 'ta Brodway 120 Sokakta SCHİNASİ BROTHERS COMPANY Isimli bir sigara fabrikası kurar. (Bu bina hâlâ ayakta kalmayı başarmıştır.)

Kurduğu bu fabrikada Türkiye'den götürdüğü tütünleri kullanan Morris, kısa zamanda Türk tipi sigaralarla üne kavuşur.

Türkiye'den özellikle Manisa ve Akhisar civarından aldığı tütünleri, yine bu bölgeden götürdüğü usta ve kalifiye işçilerle yüksek kalite mamuller elde etmeyi başarır..

1903 yılında, Selanik'te iş arkadaşı olan Jozef Ben Rubi'nin kızı Laurette ile tanışıp evlenir. 3 kız ve 1 oğlu olur..

Artık Morris çok zengindir..

Hatta Yunan Yahudisi eşi için o döneme göre oldukça gösterişli bir malikâne yaptırır..

Malikânenin 52 odalı olduğu rivayet edilir..

Morris,Yunanistan'da bir basın açıklaması yapar. Bir gazeteci bir kâğıda bir soru yazar ve Morris'e verir..

Morris kâğıdı yanındakine verir ve "Ben okuma bilmem, sen oku" der..

Ardından başka bir gazeteci;

"Okuma yazma bilmeden bu kadar zengin oldunuz.. Birde tahsilli olsanız kim bilir ne olurdunuz?" der..

Morris şöyle yanıtlar; "İyi bir mezar bekçisi olurdum!!"

1916 yılında şirketin tüm haklarını Amerikan Tabacco Company'e satar ve iş hayatından çekilir..

Bu arada çocuklarını kurduğu ve Morris'in arkadaşı Philip'in de ortak olduğu Morris bizzat kurmuştur ve şu an dünya tütün devi olan Philip Morris Company doğmuştur..

Gerisini bilirsiniz..

Peki hâlâ Manisa'da hizmet veren Şinasi Morris hastanesinin hikâyesi nedir?

Morris 1928 yılında memleketi olan, doğup büyüdüğü yer olan Manisa'yı hiç unutmadı..

Okadar ki, yaptırdığı evi Türk stili yaptırır ve içini de yine Türk Şark tarzı ile döşer..

Çocukluğunda çektiği hastalığı ve gördüğü vefayı da unutmaz..

Bu amaçla bir milyon dolarlık bir bütçe ayırır.

Bunun 800 bin doları ile bir hastane yaptırır. Bu hastane çocuk hastanesidir..

Çok geniş arazisi vardır ve burada inek, koyun, keçi ve tavuk gibi hayvanlar beslenir ve sebze ,meyve yetiştirilir ki, çocukları taze besinlerle beslesinler diye..

Yine bu hastanenin faytondan ambulansı ve başhekimin faytondan makam aracı vardır..

Bütün bu ayrıntılar bizzat Morris tarafından düşünülmüştür..

Geriye kalan 200 bin dolarla da devlet tahvili alarak, bu tahvillerin getirisi olan 33 bin dolar her yıl 2 taksit halinde, Morris Şinasi Çocuk Hastanesine gönderilir..

Morris Şinasi kurduğu bu vakıfla hastanenin geleceğini de düşünmüştür..

Chemical Bank Of New York'u da mutemet tayin etmiştir.

3 yılda bir kurduğu vakfın mütevelli heyeti Türkiye'ye gelerek, Manisa'da hastaneyi ziyaret etmekte ve yapılan işleri yerinde denetlemekteydiler taaa ki bu yıla dek..

Bu yıl Sağlıkta devrim yapan Hükümetimiz meşhur hasta garantili şehir hastanelerinden birini de Manisa’ya yapar ve Morris Şinasi Çocuk Hastanesi kapatılır.!

Arazisi mi? Şimdilik atıl durumda..

Akibetini tahmin etmek zor olmasa gerek..Image
Aug 27 5 tweets 4 min read
MALAZGİRT AYNI ZAMANDA KÜRT VE ARAP ZAFERİ İSE NEDEN ÇOŞKU İLE SADECE BİZ KUTLUYORUZ?

“TÜRKLER ANADOLU’YA SONRADAN GELDİ” DİYEN DEMİRTAŞ BUNLARI BİLMİYOR

Selahattin Demirtaş dedi ki:
“Kürtler, binlerce yıldır bu toprakların gerçeğidir. 1071’de Alparslan Malazgirt’e gelmeden önce de Kürtler burada vardı.”
Yani, “Türkler Anadolu’ya sonradan geldiler” demeye getiriyor!
Demirtaş, ilköğretim okullarında ezberletilen resmi tarih ağzıyla konuşuyor.

Bilmiyor.
Türki Kralı İlsu-Nail’i filan bildiği yok.
Amasya Oluz Höyük kazılarını duymamış.
M.Ö. 2200 yıllarına ait Anadolu yazıtlarından haberi yok.
İlkokulda okuduğunu tekrarlıyor! Yazık. Bu tür “tarihsel bilgilerle” biraz mürekkep yalamış Cihangir-Nişantaşı seçmenini bile ikna edeceğini sanmıyorum!

Anadolu’da, Balkanlar’da, Ortadoğu’da Türkler 8 bin yıldır varlar.
Demirtaş bu sözleri ederken kitapevi raflarına yeni bir kitap kondu:
“Doğdukları topraklardan zorla sürüldüler; köle edildiler: PEÇELİ: Köle Türkler.”

Yazarı, İlknur Altıntaş.
Kitap, 869, 870 ve 883 yıllarını anlatıyor…
Abbasilerin tüm Ortadoğu’ya hükmettiği yıllar!
Başkent Samarra…

Annesi Türk olan Halife Mu’tasım (ve devamında gelenler) Türk askerleriyle ve Türk bürokratlarıyla yönetti Abbasi Devleti’ni…
Kitapta ilgi çekici ayrıntılar var; Bağdat doğumlu Türklerin ismi zamanla değişti:
Tolun Türk ismi iken oğluna Ahmet ismini verdi.
Boğa Türk ismi iken oğluna Musa ismini verdi.
Samarra’nın önde gelen komutanlarının çocukları zamanla önemli valiliklere atandı. Örneğin… Boğa’nın oğlu Musa, Rey/İran valisi; Bayıkbey, İskenderiye ve Berka/Mısır-Libya valisi; Tolunoğlu Ahmet, El Katai/Kahire valisi;Amacur el Türki, Dmaşk/ Şam valisi; Kundacıkoğlu İshak ise Musul valisi oldu.Image 1- Demem o ki:
Bilmeden konuşuyor
Demirtaş!..
“PKK Büyükelçiliği” cinayeti
Madem konu HDP-PKK’dan açıldı, devam edelim.
PKK’nın -en azından- 2013 yılı başına kadar Paris’te gayrı resmi bir büyükelçiliği olduğunu bilmiyordum! Lafayette Sokağı’nda yüzyıllık bir apartman olup üzerinde hiçbir isim ya da işaret taşımayan binanın ikinci katı, bu işe yararmış…

Mine Kırıkkanat’ın “Hiç Kimse” adlı kitabından öğrendim.
Mine Kırıkkanat korkusuz-yiğit bir gazeteci.Image
Aug 27 18 tweets 9 min read
YENİÇERİLER ZİNDANDA GENÇ OSMAN'A NE YAPTILAR? VE GENÇ OSMAN'IN İNTİKAMI NASIL ALINDI?

Osmanoğullarından Sultan II. Osman... Nam-ı Diğer: Genç Osman.

O, 14 yaşında istikbal vaat eden bir Osmanlı Sultanı olarak tahta çıktı.

18 Yaşında ise asilerin çıkardığı bir isyan ile tahttan indirildi ve katledildi.

Kaybettiği tek şey tahtı değildi.

İstanbul sokaklarında bir suçlu gibi dolaştırıldı, dövüldü, hakaretler edildi.

Gücü, itibarı, onuru ve saltanatı ayaklar altına alındı.

Padişah'a yapılanlar o kadar ağırdı ki, iddialara göre katledilmeden önce namusuna bile göz dikilmişti!

Peki nesiller boyunca bir rivayet olarak dolaşan, Genç Osman'a tecavüz edildiği dedikoduları doğru muydu?

İşte Yedikule Zindanları'nda Genç Osman'ın başına gelenler...Image 1- II. Osman, 3 kasım 1604 tarihinde Sultan I. Ahmet'in ilk şehzadesi olarak İstanbul'da doğdu.

Yetenekli ve gelecek vaat eden bir Şehzade idi.

Arapça ve Farsça'nın yanında, Yunan asıllı Annesi, Mahfiruze Hatice Sultan tarafından kendisine Yunanca, Latince ve İtalyanca gibi diller de öğretilmişti.

Bir yanda Kösem Sultan ve Şehzadeleri gibi karşıt bir güç olmasına rağmen Şehzade Osman, Venedik elçilerinin raporlarında; "Şehzadelerin en bilgesi ve kültürlüsü" olarak geçiyordu.
Aug 18 15 tweets 7 min read
TANRI JAPONYAYI NASIL KURTARDI?

Moğollar ve Samuraylar...
Farklı coğrafyalarda farklı kültürlere sahip bu iki askeri sınıf, 1200'lü yılların sonunda karşı karşıya gelmişti.

Bozkırdan gelen Moğolların kalabalık askeri grupları, Samurayların ise meşhur kılıçları (katana) vardı.

İşte Dünya tarihinde pek bilinmeyen Moğolların Japonyayı işgal girişimi...Image 1- 13. Y.y. a damgasını vuran Moğolların, Cengiz Han ile başlayan "yayılma siyaseti" Cengiz Han ölünce yerine geçen oğlu Ögeday Han zamanında da devam etmiş, Batıda Rusya ve Avrupanın büyük bir kısmı ele geçirilmiş, doğuda ise Korenin bir bölümü işgal edilerek Kuzey Çin tamamen hakimiyet altına alınmıştı.

Ögeday Hanın ölümü sonrasında başa geçen oğlu Mengü Han, küçük kardeşi Hülagüyü ortadoğuya, diğer kardeşi Kubilayı da Çin üzerine gönderdi.

Kubilay burada kazandığı başarılarla kısa zamanda Kore ve Çinin tamamını ele geçirdi. Ve kendisini Çin İmparatoru olarak ilan etti.Image
Aug 17 10 tweets 5 min read
MHP Ankara eski il yönetim kurulu üyesi Mehmet Sakarya’nın kaleminden..!!!

BİZ UYUDUK…!?

ABD 2002 yılında ülkemizi işgal ettirdi. Kime mi..!?

T.C. kimliği taşıyan, fakat aslında fanatik Türk düşmanı olan mollalara..!?

Hafızanızla zaman tüneline girin, Yaşadıklarımızı bir film gibi seyredin! Hafızın şiir okuması ve göstermelik kodese aldırılması…Image 1- Mağdura bu millet bayılır… ABD yani CIA bizi bizden iyi tanır…

Ben o sırada MHP Ankara İl yönetimindeydim. Bahçeli ani kararla istifa ettirildi, Hükümet yıktırıldı. İstifa haberi geldiğinde, İl yönetimi toplantıdayız, Dedim ki,

“Herkes intihar edebilir, Genel başkanımız da siyaseten intihar etmiştir, yalnız partiyi de peşinden sürüklemiş, onu da öldürmüştür”Image
Aug 13 22 tweets 12 min read
İsrail
İsrail'i tek bir millet gibi görseniz de içerisinde birbirinden farklı ana 7 yahudi grup ile ufak 108 ayrı etnik ve kültür grubu mevcuttur.
Aralarında tamamen Avrupalı ideolog ve kurucu halk Aşkenazlar olmakla birlikte savaşla alakasız milletler de bulunur.
Biraz tanıyalım.Image 1- Aşkenazlar;
Eğitim oranları geriye doğru 5. nesilde bile (100 yıl) yüksektir.
Siyonizm'in ilk kurulduğu ve ona ilk sahip çıkan gruptur.
Türk, Alman, Macar, Rus ve Yahudi melezi bir topluluktur. Sarışın ve açık tenliler genelde bunlardır.
Şu bölgelerde çokturlar.
Bunların dedelerinin genelde hiçbiri boş tipler değildir.
Ya bir dedesi ülkenin kurucu kadrosundandır ya da bir örgütün lideri, gençlik yapılanmacısı, ilk sinema tv kurucusu, ilk basın, hastane, kurucusu, üniversite hocaları vb. şeklindedir.
En asil zümredir ve saygı görürler.
7,2 milyonluk İsrail Yahudilerinin 2/5 kadarı 2,8 milyonu Aşkenaz yahudileridir.
Bunlar arasında bir sınıflandırma yapmak gerekirse Rus ve Ukrayna yahudileri (1,2 ila 1,5 milyon) en savaşçılarıdır.
Alman ve Doğu Avrupa yahudileri ise sistemi ve kurumları oluşturan kimselerdir.
Aşkenazların Rusya grubunun güney kanadı ağırlıklı olarak Hazar Yahudileri veya onlarla karışmış olanlardır ancak çok uzun süre önce asimile olmuş ve çoğunlukla Alman gramerli-Yiddish dilini benimsemişlerdir.
Rusya içerisindeki devrimciler de sıklıkla bunlardan çıkmıştır.
Aşkenaz olup siyonizme pek karışmamış olanlar ise aslında toplu yıkıma uğramış bir gruptur.
Bunlar da eskiden Avusturya Macaristan'a bağlı olan günümüz Romanya'sındaki Satu Mare ve çevresinden gelenlerdir.
Çoğu ABD'de yaşar. %80'i soykırıma uğramış masum ve barışçıl bir gruptur.
Özellikle Polonya ve Rusya güneyindeki yahudilerde Türk genleri fazlaca saptanmıştır.
Turek şehrindeki Yahudiler de böyleydi. Topluca katledildiler.
Houston Üniversitesinden Dr. Elhaik yaptığı coğrafi etno-genetik araştırmalarda bu toplumun Türk kökenli olduğunu ortaya koymuştu.
Yahudilerin ağırlıkla "yahudi burnu" denilen belirgin kısmı bunlarda daha az belirgin olup, ten renginde az germen ve slav etkisi ve kafatası-iskelet-boy oranlarında da turani belirtiler saptanmış ama bunlar ölçüt değil.
Esas ölçütler Y-DNA ve Haplogrup analizlerinden alınmış.

👇instagram.com/ArsivSaka
Aug 8 13 tweets 5 min read
ACIMASIZ BİR OLAY, BİR ALINTI!

İzin verirsen tepene çıkar. Meme vergisi 1800’lü yılların başı..

İngiliz sömürgesi Hindistan’da yalnızca alt sınıftaki kadınlar Mulakaram ismi verilen ‘Meme Vergisi’ ödemeye mecbur tutuldu. Image Travancore Eyaleti’nin kralı kadınlar üzerinde kendi vücutlarında söz hakkı olmada hiç bir sakınca görmedi. Eğer alt sınıftan bir kadın iseniz vucudunuzu kapatmak için, kapı kapı gezen memurların sizi elleyerek kontrol etmesine izin vermeniz ve size uygun düşen vergiyi ödemeniz..
Aug 7 25 tweets 9 min read
BELKİ 30 KEZ DE ZEVKLE OKUDUM,
BİR DE SİZ OKUYUN

Arabamız su kaynatmasa durmayacaktık, o sıcak yaz günü Balıkesir'in Savaştepe ilçesinde.
Yola çıkmadan önce arabaya bakım yaptırmış, hararet sorunu olduğunu söylememe rağmen arıza bulamamışlardı. Image Dağda su kaynattıktan sonra motorun soğumasını bekleyip ancak Savaştepe'ye kadar gidebilmiştik.
Birlikte yolculuk ettiğim eşim ve kızımın da canı sıkkındı. Günlerden pazardı ve her yer tatildi. Sanayi sitesinde arabaya baktıracak birilerini aradık, bulamadık. Image
Apr 21 10 tweets 9 min read
GÜNÜMÜZ UKRAYNA TOPRAKLARINDA KURULMUŞ BİR BÜYÜK TÜRK DEVLETİ; “HAZAR İMPARATORLUĞU”

Tarih bize daha önce hep anlatılmış gibi gelir. Bunun için de insanlığın hiçbir sırrı kalmamış zannederiz.

Ama…
Durum hiç de öyle değildir.
Hazarlar gibi…

Eflatun’un 9000 yıl önce, var olduğunu söylediği efsânevî kıta Atlantis misâli, 300 yıllık Hazarlar’ın da ardında iki mektupdan başka hiçbir iz bırakmadan yok oluşu gibi…

Hazarlar, Volga kıyılarında yani günümüzde Ukrayna bölgesinde hâkimiyet kurmuş Türkmen kökenli bir devlettir.

Hazar kelime anlamı olarak
“gezer adamlar” demektir.

Hazarlar’ın başlangıçta tamamen konar göçer Türkler gibi yaşam tarzları vardı.

Batı Göktürk Devleti’nin (582-659) parçalanmasıyla önce Gürcüstan yakınlarına daha sonra da Karadeniz’in kuzeyinden batıya hareketle günümüzde Ukrayna bölgesine yerleşmişler, önce Kırım’ı almışlar ardından da…
Hazar Türkçesi’nde;

Su kıyısındaki yer; Kıyı ev; (Kıyev) anlamına gelen Kiev’i ele geçirerek 300 yıl sürecek büyük bir imparatorluğun temelini atmışlardır.(651-1048)

Hazar İmparatorluğu kendi bölgesinde hâkim büyük bir güç olduğu gibi komşu ülkeleri de gücü ve kültürü ile çoğu zaman etkilemiştir.

Hazarlar neden o dönemde hâkim dinler olan İslâmiyet ya da Hristiyanlık değil de Yahudiliği seçmişlerdi..?Image Hazar hükümdarı Bulan Kaan, tek tanrılı üç dinin temsilcilerini çağırıp onlardan kendi inançlarını anlatmalarını ister.

Hatta…
Onlara adeta;
“-Beni baştan çıkarın” der…

Her biri kendi dininin üstün yanlarını anlatırken söylediklerini kanıtlamak için hepside bir şekilde Eski Ahid’e baş vurur.

Kaan da susayınca sucuların tasından su içmektense suyun kaynağına gitmenin daha doğru olacağını söyleyerek Yahudiliği seçer.

Bu anlatılan bazılarına garip bazılarına da romantik gelsede aslında bir efsânedir.

Zaten doğrulanmışı olasıdan, olasıyı olabilirden, olabiliri de efsâneden ayırmak kolay iş değildir.

Ancak….

“Türk Töresi” bizi her zaman doğru olana götürür...

Türkler’in her şartta özgürlükten başka hiçbir düşünceleri olmamıştır.Image
Apr 18 4 tweets 4 min read
HANGİ OSMANLIYIZ /BAHTİYAR AYDIN

Aslında yazının başlığı “Neden Cumhuriyetçiyiz?” ya da “Hangi Osmanlı?” olabilirdi…

Çünkü gerçekte iki farklı Osmanlı vardı. Halifeliğe kadar olan Osmanlı, namı-ı diğer Türk İmparatorluğu ile Halifelikten sonra Araplaşan İmparatorluğumuz…

Ve Araplaştıkça daha çok batan koca İmparatorluğumuz…

Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…

O günkü şartlarda Halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler, bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerindir.

(1517) Ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler.

İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur.

Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarında seçilecek iki bin civarında ulemanın, mollanın, Ebu Suud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmelerini sağlayarak imparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir değişle Türk İslam’ı terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini, dönüştürülmesini sağlamak konusunda anlaşırlar. Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır, “Türk’üm!” “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir.

(Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın “Türk’üm!” “Türkmen’im!” dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.)

Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur, 1603 yılına gelindiğinde artık Ehli Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır kapatılır, yerine Halid-i Nakşi Kürt-i Tekkeleri kurulur.

Yine bu dönem Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir, 1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…)

Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilir…

Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, kırdırılır, ganimeti bile toplatmazlar…

Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar…

Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak içinde Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler.

Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır…

Buna tarihimizde “Ekrad Türkmanlar” denir...

Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır…)
Apr 14 16 tweets 15 min read
Bu adamı biz ülkemizde misafir ettik öldürülmesin diye. Ne büyük hata!

Şivan Okçuoğlu yazdı: Humeyni'nin fetvalarını okuyunca küçük dilimi yutacaktım

İran İslam Devrimi'nin mimarı olan Ayetullah Humeyni hakkında yaptığım bir araştırma esnasında, kendisinin fetvalarını içeren 'Yeşil Kitap' adlı bir metinle karşılaştım. İslam Hukuku'nun gündelik yaşama olan etkilerini belirli kurallar dizisi ile açıklayan Humeyni'nin fetvalarını okurken adeta kanım dondu, bazı fetvalar ile oldukça şaşırtıcıydı diyebilirim.

Eşcinsel ilişkiden çocuklar ile yapılan sürekli ya da geçici evliliklere kadar, İran'ın Müslüman Şia halkının bir kesimi tarafından Humeyni'ye yöneltilen sorulara, Ruhani'nin verdiği yanıtların derlenmesinden oluşan ve İslam hukukunun Şia inancındaki yansımalarının dehşet boyutunu ortaya koyan bu fetvaların bazılarını Odatv okuru için derledik.

Little Green Book – Küçük Yeşil Kitap'ın, bilhassa Humeyni tarafından kaleme alınmamış olduğunu biraz araştırma yaptıktan sonra anlama şansım oldu, fakat içeriğindeki sözler, yani fetvalar Humeyni'ye ait. Humeyni'nin yaşam süresi boyunca çok sayıda takipçisinden gelen sorulara verdiği yanıt niteliğindeki fetvaları İran'da Tahrir Al-Vasilah adlı dört ciltlik bir eserde toplanmıştır. Küçük Yeşil Kitap ise, batılıların bu dört ciltlik eserin içerisinden yaptıkları derlemeleri içermektedir.

İnternet forumlarında konu hakkında yapılan tartışmaya bakılacak olursa, sadece Küçük Yeşil Kitap'ın (KYK) referans olarak gösterilmesi insanlarda kuşku yaratmış, KYK'nın içerdiği bilgileri doğrulama ihtiyacı oluşması nedeniyle asıl kaynak olan Tahrir Al-Vasilah'ın dmrt cildinin içerisinden karşılaştırma yapmak gerekti ki bunu da gerçekleştirdik.

İranlı Dr. Sayyid Ali Reza Naqavi'nin hazırladığı Humeyni'nin dört ciltlik Tahrir Al-Vasilah adlı eserinin baskısının PDF linklerini yazının sonunda kaynak olarak bulunabilir.

Dr.Sayyid, hazırladığı Tahran'da bulunan İmam Humeyni'nin Çalışmalarını Derleme ve Yayınlama Enstitüsü tarafından, 2002 (Hicri 1381) yılında basılan kitabın bir sayfasında Arap harfleri ile yazılan orijinal metinin karşı sayfasında İngilizce çevirisi ile yayınlanmış.Image TÜRKİYE'DE YAZMAYA BAŞLADI

Humeyni bu kitabı 1964 yılında Türkiye, Bursa'da sürgün olduğu yıl yazmaya başlamış ve bir sene ülkemizde kaldıktan sonra İran şahının ardından Türk hükümeti tarafından ülkeden çıkması istendiğinde geçtiği Irak'ta tamamlamış. Soruların bir kısmı kendisine geçmiş yıllarda yöneltilmiş olabileceği gibi, Türkiye ve Irak'ta geçirmek durumunda kaldığı zaman içerisinde mektup ile gelebilecek sorular olduğu gibi, bazı soruları kendi kendisine sormuş ve yanıtlarını gelecekte kullanılmak üzere fetva olarak kayıt altına almış olabilir.

Kitabın ilk yazımında ifadelerin daha sert bir üslupla dile getirildiği söylense de, ilerleyen yıllarda günümüze yaklaştıkça yapılan baskılarda kitabın anlatım üslubunda bir yumuşamaya gidilme ihtiyacı hissedildiği de belirtilmektedir.

Tahrir Al-Vasilah ile Little Green Book (KYK) arasında bazı farklar bulunuyor, KYK daha ziyade orijinal dört cildin 75 sayfalık bir özeti ve sadeleştirilmiş bir dil ile çevirilmiş diyebiliriz, halbuki Humeyni'nin fetvalarını içeren Tahrir Al-Vasilah dört cilt ve yüzlerce sayfadan oluşuyor ve daha resmi ve ağdalı bir dil kullanılmış.

Hepsini olmamakla birlikte 'kaynaklar' bölümünde bazı fetvaların Tahrir Al-Vasilah içerisinde hangi cilt ve hangi sayfalarda bulunduklarını da not düştüm.Image
Apr 6 15 tweets 22 min read
TÜRK-İSLAM SENTEZİNİ İCAD EDEN ARVASİ KİMDİR?

Ülkücülerin çok sevdiği, milliyetçi ilan ettikleri ve hakkında bahsederken ''hazret'' ''seyid'' gibi ifadeler kullandıkları, Türk İslam sentezini icad eden Arvasi kimdir, nedir, tanıyalım..
Ülkücü Arvasi ve aşireti aslen araptır, fakat bölgedeki kürt unsurlarla karışması sonucu tamamen kürtleşmiş durumdadır.

Ahmet Seyid Arvasi'nin babası Şeyh Abdülhakim Arvasi Nakşibendi tarikatının önde gelen isimlerinden biriydi. Bütünüyle Nakşi olan bu aşiret Türkiye Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğü ve laik rejimi aleyhine faaliyet gösteren birçok kürtçü - şeriatçı yetiştirdi. Adlarının başında "Seyyid" lakabı bulunan Fehim Arvasi, Ali Arvasi, Abdülbaki Arvasi, Abdülhakim Arvasi gibi tarikatçılar devletin anayasal düzenini yıkarak islami esaslara dayanan bir sistem oluşturma özlemindeydiler; Şefik Arvasi ise kürtçülük üzerine kitap yazan bir kürtçüydü. Birkaç yıl önce Diyarbakır'da infaz edilen kürtçü ideolog Musa Anter'in "Hatıralarım" adlı kitabında Şefik Arvasi'den "değerli bir kürt milliyetçisi" diye bahsedilir. Adı geçen kişilerin hepsi ülkücü Ahmet Arvasi'nin akrabalarıdır. Nitekim Ahmet Arvasi'nin kendisi de koyu bir şeriatçıdır.

Bir kürt ayaklanmacısı olan Sıbgatullah Arvasi ülkücü Ahmet.S Arvasi'nin tam anlamıyla dedesi, yani babasının babası değildir fakat bunların ikisi de Van ve Ağrı illerinde yerleşik bulunan Arvasi aşiretinin mensubu olup birbirleriyle yakın akrabadır. Sıbgatullah efendi 1913'de İngilizlerden aldığı para karşılığında bölgedeki kürtleri kışkırtarak isyan etmelerini sağlamış ama bu ihanetin cezasını ağır ödemişti.Image
Image
S.Arvasi ülkücülerin gözünde "büyük Türk milliyetçisi"dir fakat aslında akrabaları ve aşireti gibi bir köktendincidir, siyasal islamcıdır. Türk milliyetçiliği diye adlandırdığı irticai fikirler milliyetçiliğin gerçek anlamına tamamen ters düşer. Müslüman olmayan Türkleri dışladığı gibi, müslüman Türkleri de mezheplerine göre ayırır.

Türklük kavramını nasıl tanımladığını da tahmin ediyorsunuzdur herhalde. Türkiyede yaşayan tüm sünnileri Türk kabul eder, sünni olmayan safkan bir Türk bile onun gözünde 2. plandadır. Müslüman olmayan Türkün arvasinin gözünde hiç değeri yoktur. ama kendi soyundan olan arapları kürtleri çok sever...

Laik düzene karşı çıkarak islam şeriatını savunur, ülküsü islam birliğidir. yazdığı kitapları tarafsız bakış açısıyla okuyan herkes, üstü örtülü bir şekilde Atatürk ve devrim düşmanlığı yaptığını kolayca görür.

Kendisi Türk olmadığı için yaptığı ülkücü tarifinde TÜRK adı bile geçmez. Bakınız Türk-İslam Ülküsü adlı kitabında "ülkücü"yü nasıl tanımlıyor. Tek kelimesini değiştirmeden aynen aktarıyorum:

"Kendini Allah ve Resulü'nün davasına adamış, sırf Allah rızası için canını, malını ve mevkiini, din ve devleti, müllk ve milleti için fedaya hazır, şanlı, mukaddes, ay yıldızlı bayrağın gölgesinde döğüşen, nefsini düşünmeyen ve ülküsüne fani olmuş yiğitlerdir. Onlar büyük ve şanlı tarihimizin doğurduğu, Allah ve Resulü'nün hizmetine sunulmuş ve küfrün bütün oyunlarını bozan, cesaretini kıran, yolunu kesen kadrolardır. Bunlar Mümin'lere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşanları kınayanların kınamasına aldırmayan yiğitlerdir. Bu nesil Allah'ın İslam alemine ihsanıdır."

Bu tanımlamada "TÜRK" adı geçiyor mu?.. Geçmiyor...

NETİCE İTİBARİYLE ARVASİ TÜRK VE TÜRK MİLLİYETÇİSİ DEĞİL AÇIKÇA ÜMMETÇİDİR.

Ayrıca bu adam Özal döneminde kürt Özal'ı yazılarıyla desteklemiştir. Çünkü Özal'da kendisi gibi nakşi ve kürttür. Yaşı 40'ın üzerinde olan her ülkücü bunu bilir.

İlaveten; Seyyid Abdülkadir Arvasi, 1919-1925 yılları arsında da Atatürk`ün liderliğindeki Türk İstiklal Harbi ve Cumhuriyet Türkiye`sini yıkmak için İngiltere`yle işbirliği yaptı. Bir Nakşibendi Şeyhi olan Şeyh Sait, Seyyid Abdülkadir`in de desteği ile 8 Şubat 1925`de Cumhuriyet Türkiye`sine isyan etti. Diyarbakır İstiklal Mahkemesi`nin vatana ihanet suçundan idam cezası verdiği Seyit Abdülkadir ve oğullarından Mehmet, 27 Mayıs 1925`te idam edildiler. Öteki oğlu Abdülkadir İran`a kaçtı.

Şeyh Said`e gelince. Melik Fırat`ın `Kürt Şehidi` saydığı bu Nakşibendi Şeyhi vatana ihanetten 29 Haziran 1925`te idam edildi. Özoğlu`na göre, Şemdinan ailesinin bir ferdi olarak Nakşibendi Seyyid Abdülkadir her ne kadar rakipleri Berdirhan aşireti gibi doğrudan bağımsızlığı savunmayıp özerkliği savunuyorsa da, iki açıdan bütün Kürtçü hiziplerin liderlerinin bir simgesidir. Birincisi, Osmanlı Türk devleti çökerken faal olarak Kürtçülük faaliyetlerine başlamıştı.

Şefik Arvasi`nin Said Nursi`nin yakın arkadaşı olduğu belirtilmekte. Arvasilerin Hakkari`nin Arvas`ta toprağının olduğu ve Nakşibendi tarikatının bölgedeki en önemli temsilcilerinden Hakkarili Şemdinan ailesiyle de ilişkileri var. Milletvekili Şeyh Kürdistan Teali Cemiyeti`nin (KTC) kurucu üyelerinden olan Şefik Arvasi 1919 yılında, KTC yayın organı olan Kürdistan gazetesinin başyazarlığını yapmakta ve makalelerinde Kürt kimliğini desteklemektedir.Image
Feb 18 11 tweets 10 min read
TÜRKİYE'Yİ PARÇALAMAK İÇİN 100 PLAN

Avrupa’ya ayak basıp, asimile olmayan ve Hristiyan dünyasına hâlâ unutamadıkları bir korku yaşatan tek topluluk Türkler’dir. XIV. Louis, II. Katerina, V. Pius, Erasmus, Bacon ve Leibniz gibi krallar, çariçeler, papalar ve aydınlar, Türk korkusunu yenmek ve Türkiye’yi parçalamak için yüzlerce plan proje hazırlamışlardı.

Tarihçi Albert Sorel, "Şark Meselesi (Doğu Sorunu) Türklerin Avrupa'ya girmesiyle başladı" der. Türkler'in Avrupa'daki algılanmalarıyla ilgili 3 ciltlik önemli bir eser hazırlayan Carl Gölner ise Osmanlı Devleti'ni şöyle anlatır: "Akka Savaşı (1291) ve klasik Haçlı seferlerinin başarısızlığa uğraması üzerinden 50 yıl geçmemişti ki, Osmanlılar Avrupa'nın eşiğinde duruyordu ve Müslüman dünyanın en önemli siyasî ve askerî gücü olarak tarihe geçtikleri hâkimiyet sistemini kurdular. Türkler böylece nefes kesen bir dinamizmle, büyük halifelere lâyık olan ve Avrupa devlet sistemini temelden sarsan yeni bir fetih dalgası oluşturdu. Türkler İslâm'ı yüzyıllar içinde canlandırdı."Image TÜRKİYE'Yİ NASIL PARÇALARIZ
Avrupa'ya ayak basıp, asimile olmayan tek topluluk Türk milletidir. Avrupalılar, Türk korkusuyla ilk olarak 1600 yıl önce Avrupa Hunları'nın hâlâ unutamadıkları hükümdarı Atilla vasıtasıyla tanıştılar. Daha sonra Selçuklular'ın Anadolu'yu fethedip, Bizans'ı sıkıştırmaları üzerine Papa'nın kışkırtmasıyla 1095'ten itibaren Haçlı Seferleri başladı. Avrupa asırlarca Türkler'i Avrupa ve Anadolu'dan atmak için uğraştı.

Osmanlılar'ın Balkanlar'da hızlıca ilerlemeleri Avrupa'da korkuya sebep olmuştu. Papasından krallarına, filozoflarından bilim adamlarına birçok kişi Türkler'i önce Avrupa'dan, daha sonra da Anadolu topraklarından atarak Asya'ya göndermeyi planladılar. Bu planların ikinci bir hedefi de Kutsal Topraklar'a hâkim olmaktı. Bu planların pek çoğu kâğıt üzerinde kalsa da bazıları başarısız Haçlı Seferleri'ne dönüştü. Hayata geçirilmeye çalışılan projelerin önündeki en büyük engellerden biri Hristiyan krallar arasındaki çekişmeydi. Bu yüzden papalar Türkler'e karşı birlik sağlamak için uğraşıp, durdular. 1571 İnebahtı Deniz Savaşı'nda Osmanlı'nın aldığı mağlubiyet, "Yenilmez Türk" algısını yıktı ve bu tarihten sonra Osmanlı topraklarının paylaşılmasıyla ilgili pek çok proje gündeme geldi.Tarihçi Albert Sorel, "Şark Meselesi (Doğu Sorunu) Türklerin Avrupa'ya girmesiyle başladı" der. Türkler'in Avrupa'daki algılanmalarıyla ilgili 3 ciltlik önemli bir eser hazırlayan Carl Gölner ise Osmanlı Devleti'ni şöyle anlatır: "Akka Savaşı (1291) ve klasik Haçlı seferlerinin başarısızlığa uğraması üzerinden 50 yıl geçmemişti ki, Osmanlılar Avrupa'nın eşiğinde duruyordu ve Müslüman dünyanın en önemli siyasî ve askerî gücü olarak tarihe geçtikleri hâkimiyet sistemini kurdular. Türkler böylece nefes kesen bir dinamizmle, büyük halifelere lâyık olan ve Avrupa devlet sistemini ...
Feb 8 7 tweets 7 min read
BENİ NASIL BULDUĞUNUZU SÖYLEYİN, BEN DE HER ŞEYİ İTİRAF EDEYİM! NAM-I DİYAR: CHAO

"Dünyadaki sanal dolandırıcılığın en tanınmış ismi. INTERPOL tarafından en çok aranan dört dolandırıcıdan biri. Tuzla'daki lüks villasında yakalandıktan sonra "yakalanmasaydım abd'yi 5 milyar dolar zarara uğratacaktım" diyerek pek çok insanın sempatisini kazanan kişi.

İyi bilardo oyuncusu olup çeşitli Dünya ve Türkiye şampiyona'larına katılmış Türkiye'de ilk sanal suçu işleyen, henüz internet bağlantısı ile tanışmadığımız 1993 yıllında, "bunu internetsiz nasıl yaptı" detirten minik kuş lakaplı sempatik, zeki insan modeli.

"Dünya beni arıyor, siz nasıl buldunuz? Beni nasıl bulduğunuzu söylerseniz her şeyi anlatırım" dedi.

FBI, kurduğu özel ekiple yıllardır peşinde olduğu ChaO’nun yakalanması nedeniyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne teşekkür etti.

Polisler: Atölyesini görseniz herşey büyük bir düzen içindeydi.

Cha0 Diğer Adıyla Çağatay Evyapan!Image Yıl 2008. Eylül ayındayız. Ülkede internetin hızının 4-8 Mbps olduğu, Eski başbakan, dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın “Türkiye Hızlı Internet (ADSL) ile tanışacak” dediği, Facebook’un, Twitter’ın bilimum şimdiki Sosyal Mecraların bu kadar ünlü olmadığı zamanlar. IRC’nin, ICQ’nun en meşhur iletişim aracı olduğu dönemdi, aranızda mutlaka hatırlayanlar olacaktır. Tüm TV kanallarında aynı anda Son Dakika bilgisi geçiyor. “FBI’ın Aradığı Türk Hacker Yakalandı” ŞOK! Son dakika! Chao İstanbul’da Yakalandı!”
Dec 12, 2023 6 tweets 6 min read
380 AYRI ANADİLİN KONUŞULDUĞU AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE TEK ORTAK VE RESMİ DİL: İNGİLİZCE

1990 yılı nüfus sayımında ABD yurttaşlarına soruldu:

“Etnik ırk, soy kökeniniz nedir?”

Verilen yanıtlar ABD yurttaşlarının 500 dolayında değişik soy ve ırklardan geldiklerini ortaya çıkardı. (Belgelerini geçen ayki yazımda yayımladım.) Aynı sayımda ABD yurttaşlarına şu da sorulmuştu:Image “Evinizde hangi dili konuşuyorsunuz?”

Verilen yanıtlar, ABD yurttaşlarının, evlerinde İngilizce dışında 380 dolayında ayrı anadil konuşmakta olduklarını ortaya çıkardı.

ABD resmi raporlarında hangi eyalette kaç değişik anadil konuşulduğu da saptanıyor. 2010 nüfus sayımına göre:

4,779,736 nüfuslu Alabama’da 114 ayrı dil; 710,231 nüfuslu Alaska’da 109 ayrı dil; 6,392,017 nüfuslu Arizona’da 152 ayrı dil; 2,915,918 nüfuslu Arkansas’da 89 ayrı dil; 37,253,956 nüfuslu California’da 213 ayrı dil; 5,029,196 nüfuslu Colorado’da 128 ayrı dil; 3,574,097 nüfuslu Connecticut’da 107 ayrı dil; 897,934 nüfuslu Delaware’de 81 ayrı dil; 18,801,310 nüfuslu Florida’da 162 ayrı dil; 9,687,653 nüfuslu Georgia’da 141 ayrı dil; 1,360,301 nüfuslu Hawaii’de 104 ayrı dil; 1,567,582 nüfuslu Idaho’da 107 ayrı dil; 12,830,632 nüfuslu Illinois’da 140 ayrı dil; 6,483,802 nüfuslu Indiana’da 114 ayrı dil; 3,046,355 nüfuslu Iowa’da 113 ayrı dil; 2,853,118 nüfuslu Kansas’da 111 ayrı dil; 4,339,367 nüfuslu Kentucky’de 109 ayrı dil; 4,533,372 nüfuslu Louisiana’da 99 ayrı dil; 1,328,361 nüfuslu Maine’da 86 ayrı dil; 5,773,552 nüfuslu Maryland’da 145 ayrı dil; 6,547,629 nüfuslu Massachusetts’de 142 ayrı dil; 9,883,640 nüfuslu Michigan’da 141 ayrı dil; 5,303,925 nüfuslu Minnesota’da 123 ayrı dil; 2,967,297 nüfuslu Mississippi’de 85 ayrı dil; 5,988,927 nüfuslu Missouri’de 133 ayrı dil; 989,415 nüfuslu Montana’da 80 ayrı dil; 1,826,341 nüfuslu Nebraska’da 106 ayrı dil ayrı dil; 2,700,551 nüfuslu Nevada’da 114 ayrı dil; 1,316,470 nüfuslu New Hampshire’da 83 ayrı dil; 8,791,894 nüfuslu New Jersey’de 136 ayrı dil; 2,059,179 nüfuslu New Mexico’da 114 ayrı dil; 19,378,102 nüfuslu New York’ta 173 ayrı dil; 9,535,483 nüfuslu North Carolina’da 136 ayrı dil; 672,591 nüfuslu North Dakota’da 77 ayrı dil; 11,536,504 nüfuslu Ohio’da 128; 3,751,351 nüfuslu Oklahoma’da 131 ayrı dil; 3,831,074 nüfuslu Oregon’da 136 ayrı dil; 12,702,379 nüfuslu Pennsylvania’da 152 ayrı dil; 1,052,567 nüfuslu Rhode Island’ta 81 ayrı dil; 4,625,364 nüfuslu South Carolina’da 105 ayrı dil; 814,180 nüfuslu South Dakota’da 79 ayrı dil; 6,346,105 nüfuslu Tennessee’de 117 ayrı dil; 25,145,561 nüfuslu Texas’da 170 ayrı dil; 2,763,885 nüfuslu Utah’da 123 ayrı dil; 625,741 nüfuslu Vermont’da 78 ayrı dil; 8,001,024 nüfuslu Virginia’da 135 ayrı dil; 6,724,540 nüfuslu Washington’da 166 ayrı dil; 1,852,994 nüfuslu West Virginia’da 84 ayrı dil; 5,686,986 nüfuslu Wisconsin’de 124 ayrı dil; 563,626 nüfuslu Wyoming’de 61 ayrı dil ve 601,723 nüfuslu District of Columbia’da 94 ayrı dil konuşulmakta olduğu; yapılan sayım sonucu resmen belirlenmiş bulunuyor.Image
Image
Dec 3, 2023 12 tweets 7 min read
KARAMANOĞULLARI DEVLETİ BAYRAĞI / SEMBOLÜ

Karamanoğulları Beyliği 1250-1487 yılları arasında Anadolu'da hüküm sürmüş olan beyliklerden biridir.

Yahudilerin kullandığı Davut yıldızı; Yahudilik henüz daha ortaya çıkmadan çok daha öncesi Türkler tarafından kullanılan çolpan yıldızından başka bir şey değildir. Bu nedenle Karamanoğlu beyliğinin kullanmış olduğu Çolpan Yıldızının Yahudilikle uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Karamanoğlu beyliği halis muhlis bir Türk beyliğidir. İsrail devleti ise henüz daha 1948'de kurulmuştur. Yani Davut yıldızının orijinali aslında Türklerin Çolpan/Çoban yıldızıdır.
Image Türkçe'den başka dilin konuşulmasını yasaklayan Karamanoğulları, Osmanlı Devleti'nin en büyük rakibi idi. Anadolu'da yaklaşık 230 yıl hüküm süren bu beylik, Türkmen beyliklerinin Osmanoğulları'dan sonra en önemlisi, en kudretlisidir. Merkezi Karaman (o zamanki adı Larende) olan geniş bir bölgede, güçlü bir devlet olarak hüküm sürmüş ve Büyük Selçuklu Devleti'nin halefi, Anadolu'nun hakimi olmak için Osmanlılarla mücadele etmişlerdi. "Karaman Tacı" bir prenslik değil, bir krallık sayılmıştır.
Image
Nov 10, 2023 4 tweets 4 min read
HER OKUDUĞUMDA BOĞAZIM DÜĞÜMLENİYOR

Salona eli bağlı üç kişi getirildi,
sanık sırasına oturtuldular.
Mahkeme başkanı Saruhan Mebusu Mustafa Necati, sanıklardan
en yaşlısı olan,
ihtiyar köylüye sordu.
- Baba Adın ne?
Dinleyicilerde bir ferahlama görüldü.
Demek bu ihtiyarın suçu ötekilerden daha hafifti.
Bu yüzden ilk yargılanıyordu.
İhtiyar ayağa kalktı.
- Hüsnü
- Baba adı ?
- Ramazan
-Nerelisin ?
- İnebolu’nun Çatal bucağından.
- Baba, sen askerden kaçan oğlunu evinde saklamış, bir asker kaçağına yataklık etmişsin!
- Tövbe de Reis bey!
- Ben tövbe dedim, sen ne dersin?
İhtiyar köylü başkanın üstelemesinden sıkılmıştı.
Elini koynuna sokup yıpranmış, buruşuk iki tomar kağıt çıkardı, kürsüye doğru salladı.
- Reis Bey, Reis Bey!..
Şu kafa kağıtlarının içini okusan bana dediğinden utanırsın !.
- Neden?
- Bu kağıtlar Balkan Harbin'de ve
Çanakkale'de şehit düşen oğullarımın nüfus kağıtlarıdır.
İki arslanını millet için şehit veren baba, üçüncü oğlunu bu ölüm dirim savaşında bir kahbe gibi gizlemez Reis Bey!

Salonda çıt yoktu.
Mahkeme üyeleri birbirlerinin yüzüne baktılar.
Şaşkındılar. İhtiyar birden yamalı mintanını yırttı. Çıplak, ak kıllı göğsü dışarı fırladı.
- Hele gel Reis Bey, yakın gel de,
şu kalbura dönmüş
göğsüme bak!
Bu gördüğün yaraları Makedonya'da Bulgar çeteleri ile döğüşürken aldım.
Sekiz yıl askerliğim var benim. Kurşun yarasına yara demem.
Şehit arslanlarımın yarasıdır bağrımı delen.
Benim oğlum askerden kaçsa bile ben saklamam.
Bunu böyle bil!

Mustafa Necati Bey sıkıntısını gizleyemeyerek sordu:
- Peki baba. Oğlunu en son ne zaman, nerede gördün ?
- En son ilk kar düştüğünde gördüm.
Aha şurada, Kastamonu askerlik şubesinin önünde.
Ankara'ya selametlerken...
- Sonra hiç haber almadın mı?"
İhtiyar duraladı.
Bu soruyu beklemediği belliydi. Kuşkulu gözlerle dinleyicilerden yana baktı.
Orada birilerinden, birilerinin bir şeyler söylemesinden
korkuyordu sanki.
Kararsızdı.
Bir süre sağına soluna baktı.
Sonra tükenmiş bir sesle başkana döndü:
- Diyecem diyecem, emme o itin ipini de ben çekecem!
Başkan gün görmüş geçirmiş bir tavırla sordu:
- Anlat bakalım baba!
- Askerin bazısı kandırılmış, başıbozuk olmuş dediler.
Askerden kaçanları ortalıkta görmüyorduk,
emme kulağımıza geliyordu.
Kaçaklar yakalanırım korkusuna evine ocağına gelmezmiş.
Kimi dağa çıkıp eşkiyalık edermiş. Kimi de bir kıyıya siner mektup yazıp evden para istermiş.
Bir ay önce bana da bir mektup geldi. Muhtar getirdi.
Hah dedim, oğlan askerden kaçtı para ister.
Benim okumam yazmam yok.
Utancımdan kimseye okutamadım.
Muhtar her önüne gelene demiş bana mektup geldiğini.
Ele güne bakamaz oldum.
Dünyaya kahrettim
eve kapandım.
İhtiyar eğildi, bağlı elleriyle yün çorabının arasından katlanmış bir kağıt çıkardı.
- Aha mektup bu!. Alın okuyun.
Nerdeyim diyorsa gidin yakalayın.
Asarken de ipini bana çektirin!
Mahkeme başkanı Mustafa Necati kağıdı açtı, okudu.
Birden yerinden fırladı, ağlayarak kürsüden indi.
İhtiyarın önüne geldi.
Boğuk sesiyle hıçkırdı..
- Baba bizi bağışla.
Küçük oğlun da İnönü'de şehit düşmüş. Sana gelen mektup askerlik şubesinin şehitlik ilmuhaberiymiş.
İhtiyar elini öpmek isteyen Mustafa Necati Bey'i durdurdu.
- VATAN SAĞ OLSUN!..
SİZ ASLANLARIM SAĞ OLUN!...

İhtiyar sessizce
ağlamaya başladı.
Çıplak ak kıllı göğsü körük gibi inip kalkıyor, kırışık yanaklarından süzülen gözyaşları sakallarının içinde kayboluyordu.
Vatan hainliği suçlamasından kurtulduğuna mı ağlıyordu, son oğlunu da yitirdiğine mi?
Kimse anlayamadı...

Ey Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları.. İşte bu vatan böyle kazanıldı, Cumhuriyet böyle kuruldu.

Sizin gücünüz yetmez
ATATÜRK'ÜN adını
Bu milletin kalbinden
silmeye
Ne de kurduğu
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'ni
yıkmaya.

SİZİN İŞİNİZ DE ZOR BE..
Kurduğu fabrikaları satıyorsunuz,
ÖLMÜYOR..

Adını statlardan kaldırıyorsunuz..
ÖLMÜYOR..

Resmini ders kitaplardan çıkarıyorsunuz,..
ÖLMÜYOR..

Zaferlerini kutlamayı yasaklıyorsunuz..
ÖLMÜYOR..

Onu ÖLDÜREMEDİKÇE,
siz ölüyosunuz kahrınızdan
yavaş yavaş..
Image Ah be Zübeyde Ana
Nasıl Bir Evlat Doğurdun ki...
Heykelinden Bile korkuyorlar...
Canlısını dünya yenemedi, ölüsünü 84 yıldır hainler yenemedi.

Atatürk'ü kalbimizden
silmeye gücünüz,
unutturmaya ömrünüz yetmez.

Her gün birinize..
Bir gün hepinize
Atatürk'e
Saygı duymayı öğreteceğiz..........

Bu vesileyle bu cennet vatanımızı canlarını vererek bize bırakan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bütün şehitlerimizi, gazilerimizi minnetle ve şükran'la anıyoruz.
mekanları cennet,
ruhları şad olsun...

Nihat Gökbulut
Oct 19, 2023 6 tweets 4 min read
OKUMAYA DEĞER BİR YAZI

Kanada'da mercimek yoktu, 1972 yılında üniversitelerinde mahsül üretim merkezi kurdular, mercimek araştırmalarına başladılar, hatta ürün çeşitliliği için Türkiye'den mercimek örneği aldılar.

Bizim çok da umrumuzda olmadığı için, bugün Kanada'dan mercimek ithal ediyoruz, mercimek ithalatımızın yüzde 80'i Kanada'dan.

Yoğurt… Biz icat ettik, adını biz koyduk, dünyanın hangi lisan konuşulan ülkesine giderseniz gidin, yoğurdun üzerinde Türkçe “yoğurt” yazar, gurbet ellerde marketleri dolaşırken, rafta akrabanı görmüş gibi olursun, sarılasın gelir.

Ama bizim çok da umrumuzda olmadığı için, durup dururken yoğurdumuzun standardı değiştirildi, AB'ye uyum ayağıyla protein oranı düşürüldü, yüzde 12 oranında yağsız kuru madde bulunması şartı tamamen kaldırıldı.

Geleneksel olarak sade tüketilen, kıvamlı, koyu Türk yoğurdu, cıvık hale getirildi. Böylece, Türk pazarında yer bulamayan, meyveli, cıvık Avrupa malı yoğurtlara yol açıldı. Çok kısa sürede çocuklarımızın yoğurt konusundaki damak zevki değişti.

İnek ithal ediyoruz, koyun ithal ediyoruz, çok da umrumuzda değil, aynı zamanda, uğurböceği ithal ediyoruz. Hani “uç uç böcecik annen sana terlik pabuç alacak” var ya, işte onu ithal ediyoruz. Tarımdaki zararlıları yok etmeye yarıyorlar. İthal tarım ilaçlarıyla bizim uğurböceklerinin neslini yok ettik, şimdi, tarımdaki zararlıları yok etsinler diye İspanyol uğurböceklerini ithal ediyoruz.

Süt ürünlerinde kullanmak için “bakteri” ithal ediyoruz. Çok da umrumuzda olmadığı için “yerli ve milli” bakterimiz yok mu birader diye düşünmüyoruz!

Fare ithal ediyoruz, laboratuvarlarda deney yapmak için memlekette fare bulamıyoruz iyi mi…

Memleketin adı Turkey, çok da umrumuzda olmadığı için hindi ithal ediyoruz.

Angola, Eritre, Kongo gibi Afrika'nın gelişmiş ülkelerinden (!) saman ithal ettiğimizi zaten biliyorsunuz…

Çok da umrumuzda olmadığı için solucan ithal ediyoruz.

İthal ettiğimiz solucanlarla gübre yapıyoruz. Çünkü sadece toprağın üstünü değil, toprağın altındaki yaşamı da kuruttuk. Elalemin solucanını ithal etmezsek, bu memlekette gübre bile üretemiyoruz.

Narenciye para etmiyor, dalında çürümeye bırakıyoruz, ağaçları söküyoruz. Çok da umrumuzda olmadığı için, ilaç ve çay üretimi için, portakal kabuğu, mandalina kabuğu, limon kabuğu ithal ediyoruz.

İskenderun demir çelik, Ruslar yaptı, parasını domatesle ödedik.

Seydişehir alüminyum, Ruslar yaptı, parasını portakalla ödedik.

Aliağa rafinerisi, Ruslar yaptı, parasını salatalıkla ödedik.

Oymapınar barajı, Ruslar yaptı, parasını mandalinayla ödedik.

Türk tekstilinin temeli, Nazilli Sümerbank basma fabrikası, Ruslar yaptı, bir lira bile vermedik, kabak biber greyfurtla ödedik.

Sebzemiz meyvemiz narenciyemiz işte bu kadar kıymetliydi.

Çok da umrumuzda olmadığı için, hem bu hayati tesislerimizi sattık savdık, peşkeş çektik, imha ettik, hem de sebzemizi meyvemizi artık “çöp” fiyatına bile ihraç edemez hale geldik.

Üç tarafımız denizlerle çevrili, iç denizimiz var, deniz büyüklüğünde göllerimiz var, çok da şeyimizde olmadığı için barbun Senegal'den geliyor, kalamar Hindistan'dan, ahtapot İspanya'dan, karides Endonezya'dan, midye Şili'den lagos Mısır'dan, kalkan Romanya'dan, uskumru Norveç'ten, sinarit Gana'dan, lüks otellerde yediğiniz kılıç şişler aslında Çin'den ithal köpek balığı…

Karadeniz'de 26 balığın neslini kuruttuk, Marmara'da 125 balığın neslini tükettik, tarlada çipura yetiştirmeye çalışıyoruz. Sardalya festivali düzenliyoruz ama, çok da umrumuzda olmadığı için sardalya Yunanistan'dan geliyor.

Çok da umrumuzda olmadığı için, 2002'den beri, toplam tarım alanımız 26 milyon hektardan 23 milyon hektara geriledi.

Ekilen tarım alanımız 18 milyon hektardan 15 milyon hektara geriledi.

Ayrıca, şu anda 4 milyon hektarlık alan, maddi imkansızlıklar nedeniyle ekilemiyor.
Image CUMHURBAŞKANIMIZ AHMET NECDET SEZER'İN CARGILL YASASI'NI VETO ETTİĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?

Hal böyleyken, Türk tarımının ocağına incir ağacı dikilirken ne yaptık biliyor musunuz?

Çok da umrumuzda olmadığı için Afrika'da tarla kiraladık. Bastık tiko parayı, Sudan'da 7 milyon 805 bin dönüm arazi kiraladık. Hem de 99 seneliğine kiraladı. Kim çalışacak bu arazide? Sudanlı köylüler çalışacak. Sudanlı köylüler bizim araziyi ekip biçecek, ürün yetiştirecek, ihraç edecek!

Kiraladığımız arazinin büyüklüğü, Sivas kadar… Kayseri, Eskişehir, Diyarbakır, Yozgat, Çorum ve Manisa'nın tarım arazisinden daha büyük.

Türkiye'nin kendi kendine yetebildiği tek ürünü “şeker pancarı” kalmıştı. Çok da umurumuzda olmadığı için mısır şurubuna yol verildi, şeker fabrikaları satıldı, çok da umrumuzda olmadığı için hem şeker pancarımız imha edildi, hem diyabette milletçe rekora gidiyoruz.

Boşnaklar için ağlıyoruz Sırp Kasabı'ndan kıyma ithal ediyoruz.

Son beş sene içinde 568 milyon kilo tohum ithal ettik.

Nereden ithal ediyoruz bu tohumu…

Türkiye'nin topraklarının yarısından fazlası tarım arazisi ama, Filistin için ağlayıp umrumuzda olmadığı için, topraklarının yarısından fazlası çöl olan İsrail'den tohum ithal ediyoruz.

Başka örnekler de vermek isterdim…

Çok da umrumuzda olmadığı için gerek görmüyorum...